Hukuk Genel Kurulu 2017/2021 E. , 2018/115 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında birleştirilerek görülen “kamulaştırmasız el atma bedelinin tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Kayseri 3. Asliye Hukuk Mahkemesince asıl ve birleştirilen davaların ayrı ayrı kısmen kabulüne dair verilen 10.10.2012 gün ve 2010/1232 E., 2013/559 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 03.10.2013 gün ve 2013/13333 E., 2014/16858 K. sayılı kararı ile:
“...Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacılar vekilince temyiz edilmiştir.
Bilirkişi incelemeleri yaptırılmıştır. Arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak değer biçilmesi yöntem olarak doğrudur. Ancak;
1) Dava konusu taşınmazın diğer hissedarlarınca aynı nedenle açılan ve Dairemize intikal eden Kayseri 4. Asliye Hukuk Mahkemesi"nin 2010/1029 esas sayılı dava dosyasında aynı değerlendirme tarihi itibariyle taşınmazın metrekaresine 75,00-TL değer biçilmiş ve bu miktar Dairemiz denetiminden de geçmiştir. Güçlü delil niteliğindeki bu dosyada belirlenen m2 değer esas alındığı halde bu değerden düzenleme ortaklık payı indirmek suretiyle eksik bedele hükmedilmesi doğru olmadığı gibi,
2) 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun geçici 6. maddesinde değişiklik yapan ve 11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasanın 21.maddesi ile "kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davalarında mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretleri bedel tespit davalarında öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir... açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır." hükmünün getirilmiş olduğu gözetildiğinde, harç ve vekalet ücretinin maktu olarak hüküm altına alınması gerektiğinden;
Mahkeme kararının açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazları doğrultusunda BOZULMASINA…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, asıl ve birleştirilen dava dosyalarında müvekkillerinin 1/3"er oranında paydaşı olduğu 1377 ada 39 parsel sayılı taşınmaza davalı ... Belediyesi tarafından yol yapılmak suretiyle el atıldığını, taşınmazın şehrin en işlek ve gözde semtinde bulunduğunu, her türlü kamu hizmetlerinden faydalanan çok kıymetli bir arsa olduğunu ileri sürerek müvekkillerinin paylarına düşen bölümün bedelinin faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu taşınmaz imar plânında yol olarak ayrılmış ise de tamamına fiilen el atılmadığını, el atılan bölüm dışındaki alan için davanın reddi gerektiğini, talep edilen bedelin fazla olduğunu, davanın kabul edilmesi hâlinde ise yola giden kısmın davalı adına tapudan terkinini talep ettiklerini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, Kayseri 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/1029 E. sayılı dosyasında verilen kararın onanarak kesinleştiği, bu dosyada emsal taşınmazın ve dava konusu taşınmazın kadastro parseli olarak değerlendirilmesi sonucunda m2 fiyatının 75,00 TL üzerinden hesaplandığı, oysa ki emsal alınan 5370 ada 1 parsel sayılı taşınmazın imar parseli, dava konusu parselin ise kadastro parseli olması nedeniyle % 40 oranında düzenleme ortaklık payı tenzilinin gerektiği, buna göre taşınmazın m2 fiyatının 45,00 TL olduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen dosyada ayrı ayrı 10.437,15 TL"nin davalıdan tahsiline, fiilen el atılan 695,81 m2 yerde davacılarının paylarının iptal ve ifrazı ile yol olarak terkinine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekilince temyiz edilmiş, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçelerle bozulmuştur.
Davalı idare vekilinin karar düzeltme istemi Özel Dairece reddedilmiştir.
Mahkemece, yerleşik Yargıtay kararları uyarınca kadastro parseli olan dava konusu taşınmaz için düzenleme ortaklık payı kesintisi yapılmasının zorunlu olduğu, emsal dosyada bu kesintinin yapılmamış olmasının hatalı olduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davacılar vekili temyize getirmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, dava konusu taşınmazın diğer paydaşlarınca aynı nedenle açılan ve Kayseri 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/1029 E. sayılı dosyasında görülen davada taşınmazın metrekaresine 75,00 TL değer takdir edildiği ve bu değer üzerinden verilen kararın Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleştiği gözetildiğinde, bahsi geçen kararın güçlü delil niteliğinde olup olmadığı, varılacak sonuca göre eldeki davada belirlenen değer üzerinden ayrıca düzenleme ortaklık payı kesintisi yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce yerel mahkemenin ilk kararı Özel Dairece kamulaştırma bedeli ve hüküm altına alınacak harç ile vekâlet ücreti bakımından iki ayrı bentte gösterilen sebeplerle bozulmasına karşın, mahkemece direnmeye ilişkin kısa kararda direnmenin kısmi ya da tam direnme olduğuna dair bir açıklama yapılmaksızın sadece önceki kararda direnilmesine denildikten ve birinci bentte gösterilen bozma nedeni olan kamulaştırma bedeli yönünden direnme hükmü kurulduktan sonra, gerekçeli kararda ikinci bentteki bozma sebebi olan harç ve vekâlet ücreti bakımından bozma kararına uygun şekilde maktu harç ve maktu vekâlet ücretine hükmedilmiş olması karşısında, direnmeye ilişkin kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olup olmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp görüşülmüştür.
Bilindiği üzere, mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297. maddesinde belirtilmiştir. Buna göre karar, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kapsar. Hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Diğer taraftan Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz ve uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle ve kısa karar ile gerekçeli karar arasında tereddüde yol açacak çelişkiler taşımaması ile mümkündür.
Önemle vurgulanmalıdır ki, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini, bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak da kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık çelişki doğuracaktır ki bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
Başka bir ifadeyle mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında, Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, varsa hükmedilen miktarların doğru ve çelişki oluşturmayacak biçimde ortaya konulması; kararın gerekçe bölümünde de bunların nedenlerinin ne olduğu ve bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması, kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşullardır.
Nihayet direnme kararları yapıları gereği, yasanın hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden, o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorunda olduğu gibi direnilen ve uyulan kısımları da kalem kalem net ve birbirine uygun bir biçimde içermelidir.
Nitekim, aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.03.2015 gün ve 2008/15-278 E., 2008/254 K.; 25.02.2015 gün ve 2013/13-1600 E., 2015/881 K.; 04.03.2015 gün ve 2014/4-1037 E., 2015/887 K. sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; mahkemece direnme hükmüne ilişkin kısa kararda Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açıdan uyulmadığı hüküm fıkrasında gösterilmemiş, ikinci bentteki bozma sebebi yönünden herhangi bir hüküm kurulmamıştır.
Şu durumda mahkemece yapılacak iş yukarıda belirtilen ilke ve açıklamalar ışığında dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı nitelikleri haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmasıdır.
Bu itibarla, yerel mahkemece usulüne uygun direnme hükmü kurulması için işin esasına yönelik temyiz itirazları incelenmeksizin kararın usulden bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre bu aşamada davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren karar düzeltme yolu açık olmak üzere 07.02.2018 tarihinde oy birliği ile karar verildi.