Abaküs Yazılım
13. Daire
Esas No: 2021/4257
Karar No: 2022/120
Karar Tarihi: 19.01.2022

Danıştay 13. Daire 2021/4257 Esas 2022/120 Karar Sayılı İlamı

Danıştay 13. Daire Başkanlığı         2021/4257 E.  ,  2022/120 K.

    "İçtihat Metni"

    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    ONÜÇÜNCÜ DAİRE
    Esas No:2021/4257
    Karar No:2022/120

    ADLÎ YARDIM İSTEMİ HAKKINDA KARAR

    ... tarafından, ortağı olduğu ... Petrol Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. adına Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından verilen 295.866,00-TL idarî para cezasının anılan şirketten tahsil edilemediğinden bahisle 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Hususu Hakkındaki Kanun'un mükerrer 35. maddesi uyarınca davacıdan tahsil edilmesi amacıyla düzenlenen ... tarih ve ... sayılı ödeme emrinin iptali istemiyle Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'na karşı açılan davada, dava konusu işlemin iptali yolunda verilen ... İdare Mahkemesi'nin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararına yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile davanın reddine ilişkin ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdarî Dava Dairesi'nin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının davacı tarafından adlî yardım istemli olarak temyiz edilmesi üzerine oluşturulan dosya incelenerek gereği görüşüldü:
    2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin 1. fıkrasının atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Adlî yardımdan yararlanacak kişiler" başlıklı 334. maddesinin 1. fıkrasında, "Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukukî korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adlî yardımdan yararlanabilirler."; 336. maddesinin 2. fıkrasında ise, “Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren malî durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır.” kuralına yer verilmiştir.
    Aktarılan Kanun hükümlerine göre, adlî yardım talebinin kabul edilebilmesi için ilk olarak, talepte bulunanın kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin gereken yargılama giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olması, ikinci olarak taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması, bununla birlikte yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren malî durumuna ilişkin belgelerin de mahkemeye sunulması gerektiği anlaşılmaktadır.
    6100 sayılı Kanun’un 334. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "haklı oldukları yolunda kanaat uyandırmak" ibaresini, "taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması" şeklinde değiştiren 6459 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde, “Tasarı ile, insan haklarına saygı ve bu konuda ortaya çıkan aksaklıkları iç hukukumuzda çözüme bağlama ilkelerinin gereğinin yerine getirilebilmesi ve ülkemizin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki davalar açısından görünümünün daha iyi bir noktaya taşınabilmesi amacıyla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından koruma altına alınan hakların ihlâline sebebiyet verebilen çeşitli kanunlardaki ilgili hükümlerde değişiklik yapılması ve söz konusu olabilecek ihlâl durumlarının ortadan kaldırılması hedeflenmektedir”; 6459 sayılı Kanun’un 22. maddesinin gerekçesinde ise, “AİHM, adlî yardım talep eden kişinin haklılığı kriterinin aranmadığı bir sistemi tavsiye etmekte ve adlî yardım talebinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla kişilerin adlî yardımdan yararlandırılması gerektiğini vurgulamaktadır. Maddede yapılan düzenlemeyle, dava veya takibin açıkça dayanaktan yoksun bulunmaması kaydıyla adlî yardımdan yararlanılabilmesi sağlanarak adlî yardımın kapsamı genişletilmektedir.” açıklamalarına yer verilmiştir.
    6100 sayılı Kanun’un adlî yardıma ilişkin kuralları, 6459 sayılı Kanun’un genel gerekçesi ve 6459 sayılı Kanun’un 22. maddesinin gerekçesi dikkate alındığında, 6100 sayılı Kanun’un 334. maddesinin 1. fıkrasında yapılan değişiklik ile getirilen “taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının; “ilk bakışta temyiz başvurusunun başarısız olacağının açıkça görülmemesi” ya da "temyiz başvurusunun makul bir başarı şansına sahip olması" şeklinde anlaşılması gerekmektedir.
    Adlî yardım talebi, "malî durumuna ilişkin belgelerin mahkemeye sunulması" şartı açısından incelendiğinde; davacı tarafından, temyiz dilekçesinde adli yardım talebinde bulunulmuşsa da, yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren malî durumuna ilişkin herhangi bir belgenin sunulmadığının görülmesi üzerine, Dairemizin 07/10/2021 tarih ve E:2021/4257 sayılı ara kararı ile, davacının kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren malî durumuna ilişkin tüm bilgi ve belgeleri sunması için 30 gün süre verildiği, davacı tarafından ara kararına verilen cevapta Gelir İdaresi Başkanlığı'nın ''türkiye.gov.tr'' internet adresinden alınan vergi borcu sorgulama çıktısının ve ... Ekmek ve Un Fabrikası A.Ş. den alınan 2021 yılı kasım ayı aylık ödenen ücret bilgisini (net tutar: 2.858,78-TL) gösterir bordrosunun sunulduğu görülmüştür.
    Bununla birlikte, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden yapılan araştırmada davacının ... Ekmek ve Un Fabrikası A.Ş. çalışanı olarak görüldüğü ancak ücret bilgisine yer verilmediği, TAKBİS incelemesinde davacı adına kayıtlı gayrimenkul ve araç bilgisine de rastlanılmadığı, bu nedenle dava giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu görüldüğünden, adlî yardımdan yararlanma için Kanun'da aranılan şartların gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
    Açıklanan nedenle, DAVACININ ADLÎ YARDIM İSTEMİNİN KABULÜNE, 19/01/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


    T.C.
    D A N I Ş T A Y
    ONÜÇÜNCÜ DAİRE
    Esas No:2021/4257
    Karar No:2022/120

    TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ...
    KARŞI TARAF (DAVALI) : ... Vergi Dairesi Başkanlığı
    VEKİLİ : Av. ...

    İSTEMİN KONUSU : ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

    YARGILAMA SÜRECİ :
    Dava konusu istem: Davacının ortağı olduğu ... Petrol Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. (... Petrol) adına Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından verilen 295.866,00-TL idarî para cezasının anılan şirketten tahsil edilemediğinden bahisle 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Hususu Hakkındaki Kanun'un mükerrer 35. maddesi uyarınca davacıdan tahsil edilmesi amacıyla davalı idare tarafından düzenlenen ... tarih ve ... sayılı ödeme emrinin iptali istenilmiştir.
    İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesi'nce verilen ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararda; davacının hem ortağı, hem de şirket müdürü olarak yasal temsilcisi olduğu ... Petrol'deki hisselerini 03/04/2012 tarihinde devrettiği, şirket müdürlüğünün de 29/03/2012 tarihli ortaklar kurulu kararı ile yeni atanan şirket müdürü nedeniyle sona erdiği, bu kararların 06/04/2012 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi'nde yayımlandığı, davacının şirket müdürü olduğu 14/06/2011 tarihinde kolluk birimleri tarafından yapılan denetim sonucu düzenlenen tutanağa dayanılarak hazırlanan soruşturma raporu üzerine 03/05/2012 tarihli Kurul Kararları ile davacıya 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu'nun 19. maddesi uyarınca 295,866,00-TL idarî para cezası verildiği, bu idarî para cezasına yönelik kararın dava açılmayarak kesinleştiği, şirket adına düzenlenen 24/01/2013 tarihli ödeme emrinin konusunun borcun şirket tarafından süresi içinde ödenmediği, idarece yapılan araştırmada alacağın şirketin malvarlığından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması üzerine alacağın tamamını konu eden dava konusu ödeme emrinin davacı adına ve yasal temsilci sorumluluğu nedeniyle düzenlendiği, davacının para cezasının konusu kabahatin işlendiği tarihte limited şirketinin ortağı ve yasal temsilcisi olduğu görülmekte ise de; para cezasına ilişkin işlemin tesis edildiği, alacağın vadesi içinde ödenmemesi nedeniyle 6183 sayılı Yasa uyarınca ödeme emri ile şirketten istendiği tarihten önce hisselerini devrettiği ve şirket müdürlüğünün sona erdiği, bu nedenle davacının; şirketin malvarlığından tahsil olanağı kalmadığı anlaşılan idari para cezasından doğan kamu alacağından yasal temsilci olarak müteselsilen sorumlu tutulması mümkün olmadığından, şirket müdürü olduğundan bahisle davacı adına düzenlenen davaya konu ödeme emrinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
    Belirtilen gerekçelerle, hukuka aykırı bulunan dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.
    Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesi'nce; davacının para cezalarının konusu eylemin işlendiği tarihte asıl borçlu ... Petrol'ün ortağı ve kanuni temsilcisi olduğu, şirketin 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesinde mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan alacakların kanuni temsilcilerden tahsiline imkân tanındığı, davacının kanuni temsilcisi olduğu şirket hakkında verilen idarî para cezasının dava açılmayarak kesinleştiği, anılan idarî para cezası için şirket hakkında başlatılan takipte, amme alacağının tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması ve değerlendirilmesi üzerine, söz konusu amme alacağının para cezası verilmesine neden olan fiilin işlendiği 14/06/2011 tarihinde anılan şirketin yasal temsilcisi olması nedeniyle davacıdan tahsili amacıyla tesis edilen dava konusu ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
    Açıklanan nedenlerle, davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile ... İdare Mahkemesi'nce dava konusu işlemin iptali yolunda verilen ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararın kaldırılmasına; 2577 sayılı Yasanın değişik 45. maddesinin 4. fıkrası uyarınca esastan incelenen davada, davanın reddine karar verilmiştir.

    TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davacı tarafından, asıl borçlu şirketten 29/03/2012 tarihinde hisselerini devrederek ayrıldığı, bu tarihten itibaren bu şirketle hiçbir ilgisinin kalmadığı, limited şirket ortaklarının sorumluluğunun sınırlı sorumluluk esasına dayandığı, ödeme emrinin yasal dayanağının bulunmadığı ileri sürülmektedir.

    KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, limited şirket ortakları ve kanuni temsilcilerin şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında ve müteselsilen doğrudan doğruya sorumlu olduğu, işlemin hukuka uygun olduğu belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur.

    DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ...'IN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü ile Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi'nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    İNCELEME VE GEREKÇE:
    MADDİ OLAY :
    Davacının hem ortağı, hem de şirket müdürü olarak yasal temsilcisi olduğu ... Petrol Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.'nin yeterli seviyede ulusal marker içermeyen teknik düzenlemelere aykırı akaryakıt ikmalinde bulunduğundan bahisle 5015 sayılı Kanun'un 19. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin (4) nolu alt bendi uyarınca Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun (Kurul) ... tarih ve ... sayılı kararı ile 147.933,00-TL ve lisansına kayıtlı dağıtım şirketi haricinde başka bir kaynaktan akaryakıt ikmalinde bulunduğundan bahisle aynı Kanun'un 19. maddesinin 4. fıkrası uyarınca ... tarih ve ... sayılı Kurul kararı ile de 147.933,00-TL idarî para cezaları uygulanmış, söz konusu idarî para cezalarına karşı kanun yoluna başvurulmamış, kesinleşen idarî para cezalarının anılan şirketten tahsil edilememesi nedeniyle şirket ortağı ve müdürü sıfatıyla davacı adına ... tarih ve ... sayılı ödeme emri düzenlenmiştir.
    Bunun üzerine, söz konusu ödeme emrinin iptali istemiyle bakılan dava açılmıştır.

    İLGİLİ MEVZUAT:
    6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un işlem tarihindeki hâliyle, 55. maddesinde, kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; 58. maddesinde ise, kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahsın böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde dava açabileceği kurala bağlanmıştır.
    6183 sayılı Kanun’un 35. maddesinde, limited şirket ortaklarının, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacaklarından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları; mükerrer 35. maddesinin birinci fıkrasında ise, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacaklarının, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edileceği belirtilmiştir.

    HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
    Temsilci, başkasının nam ve hesabına hareket ederek ve irade beyanında bulunarak, temsil ettiği kişiyi hak sahibi veya borçlu kılabilen kişidir. Temsil yetkisinin kanundan kaynaklanması durumunda kanunî temsil söz konusu olur. Böyle bir yetkiye sahip kişi ise kanunî temsilcidir. Öte yandan, ancak gerçek kişiler kanunî temsilci olabilir. Kanunî temsilcilerin yetkilerinin sınırı ve bu yetkilerinden kaynaklanan sorumlulukları kanunla belirlenmiştir. Bu sebeple, kaynağını kanundan alan kanunî temsil durumunda, temsil edilenin istek ve iradesi kanunî temsilci olarak görev yapan kişiyi bağlamamaktadır. (Kanuni Temsilcinin Vergi ve Diğer Kamu Alacaklarından Sorumluluğu, Turgut Candan, 3. Baskı, Sayfa 7)
    6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesinde öngörülen sorumluluk hâli kusursuz sorumluluktur. Yani mükerrer 35. madde kapsamında sorumlu tutulacak olan kanunî temsilci kusursuzluğunu ispatlayarak sorumluluktan kurtulamayacaktır. Kamu alacağının doğduğu ya da ödenmesi gerektiği zamanda kanunî temsilci olarak görev yapması, kanunî temsilcinin amme alacağından sorumlu tutulması için yeterlidir. Ancak bu madde kapsamında kanuni temsilcinin sorumluluğuna gidilebilmesi için öncelikle asıl borçluya başvurulacak ve borcun asıl borçludan tahsil edilememiş ya da tahsil edilemeyeceğinin anlaşılmış olması gerekecektir. Bu bakımdan 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesi, kamu alacağını güvence altına alan, sorumluluğu genişleten bir yapıya sahiptir. (Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Turgut Candan, 4. Baskı, Sayfa 174 vd.).
    Hukuk düzenince tüzel kişilik vasfı tanınan ticarî şirketlerin hukukî iş ve işlemleri, bunlar adına bunların idaresinden sorumlu gerçek kişiler tarafından yapılır. Şirketin kanunî temsilcisi sayılan bu gerçek kişiler; temsil ettikleri tüzel kişiliğin hukukî işlemlerini yürütmek, personelini ve mal varlığını idare etmek, yatırım ve faaliyetlerinin yönünü tayin etmek, iktisadî ve mâlî durumunun gerektirdiği tedbirleri almak gibi imkân ve kudreti haizdirler. Bununla bağlantılı olarak, şirketin kamusal ödevlerini ifa etmek ve kamuya olan borçlarını kanunî süreleri içinde ödemek de kanunî temsilcinin temel ödevleri arasındadır.
    Kanuni temsilci, kamu alacağının doğmasına yol açan işlem veya fiilin nihaî sorumluluğunu taşıyan kişi olup sahip olduğu imkân ve gücü kullanarak, alacağı doğuran işlem veya fiilin ortaya çıkmasını önleyebilecek veya doğan kamu alacağının ödenmesini temin edebilecek en etkin konumdaki kişidir. Bu nedenle, ticarî şirketleri yöneten, şirketi temsilen iş ve işlemler yapan kanunî temsilcilerin şirketten tahsil imkânı bulunmayan kamu alacaklarından müteselsil sorumluluk esasına göre sorumlu tutulmaları gerekmektedir.
    Anayasa Mahkemesi 19/03/2015 tarih ve E:2014/144, K:2015/29 sayılı kararı ile 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesine 5766 sayılı Kanun'la eklenen 5. ve 6. fıkraları iptal etmiş olup Anayasa Mahkemesi'nin bu iptal kararı itiraz yoluyla yapılan başvuruya konu olayla ilişkilendirilerek değerlendirilmelidir. Davayı görmekte olan mahkemece Anayasa Mahkemesine başvuru yapılmasına neden olan olayda, kanunî temsilci olarak görev yapan şahıs, şirketteki hisselerinin tamamını 30/12/2011 tarihinde noter tasdikli hisse devir ve temlik sözleşmesiyle devrederek ortaklıktan ayrılmış, ayrıca davacının müdürlüğünün de sona erdiği oybirliğiyle karara bağlanmış ve bu husus 30/12/2011 tarihinde ticaret siciline tescil edilerek 11/01/2012 tarihli Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi'nde ilân edilmiştir. Akabinde şirket tarafından 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu'nun 41. maddesine göre takip eden ayın yirmidördüncü günü akşamına kadar verilmesi gereken ve süresinde verildiği anlaşılan 2011 yılı 12. dönem katma değer vergisi beyannamesi üzerine tahakkuk eden verginin 26/01/2012 tarihine kadar ödenmesi gerekirken ödenmediği, yine şirket tarafından 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 98. maddesine göre takip eden ayın yirmiüçüncü günü akşamına kadar verilmesi gereken ve süresinde verildiği anlaşılan 2011 yılı 10-12. dönem muhtasar beyanname üzerine tahakkuk eden verginin 26/01/2012 tarihine kadar ödenmesi gerekirken ödenmediği, aynı şekilde şirket tarafından 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 14. maddesine göre takip eden yılın dördüncü ayının birinci gününden yirmibeşinci günü akşamına kadar verilmesi gereken ve süresinde verildiği anlaşılan 2011 yılı kurumlar vergisi beyannamesi üzerine tahakkuk eden verginin 30/04/2012 tarihine kadar ödenmesi gerekirken ödenmediğinden 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesinin 5766 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik sonrası, vergi alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanunî temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları hâlinde bu şahısların, vergi alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulacağı hükmü esas alınarak uyuşmazlık konusu vergilerin doğduğu tarihte şirketin kanunî temsilcisi olan davacı adına kanunî temsilci sıfatıyla ödeme emirleri düzenlenmiştir.
    Sözü edilen olayda kanunî temsilcilik görevinde bulunan şahsın şirketi temsil ettiği dönemde vergi ve diğer mâlî ödev ve sorumluluklarını tam ve eksiksiz olarak yerine getirdiği, ancak kanunî temsilcilik görevinden ayrıldıktan sonra vergi borçlarından sorumlu tutulduğu görülmektedir.
    Anayasa Mahkemesi ise, "Kanun koyucu, amme alacağını güvenceye almak bakımından sorumluluğun yaygınlaştırılması yoluna gidebileceği gibi, müteselsil sorumluluk da öngörebilir. Ancak amme alacağının doğduğu veya ödenmesi gerektiği zamanlarda kanunî temsilcilerin farklı kişiler olabileceği gerçeği göz önüne alındığında, kural ile getirilen düzenleme vergi ve diğer mâlî ödev ve sorumluluklarını zamanında ve eksiksiz olarak yerine getiren kanunî temsilcilerin, sonradan kendilerinin görevde olmadığı ve müdahale şanslarının bulunmadığı bir dönemde gerçekleşen bir eylemden müteselsilen sorumlu tutulmaları sonucunu doğurmaktadır. Adalet ve hakkaniyet ilkeleri karşısında, bireyin bu şekilde belirsiz ve güvencesiz bir biçimde kendi kusurundan kaynaklanmayan bir nedenle, başkalarının eylem veya ihmali sonucu oluşacak sorumluluğa ortak olması adalet ve hakkaniyetle bağdaşmaz. Dolayısıyla, itiraz konusu kural hukuk devleti ilkesine aykırıdır." gerekçesiyle 5. fıkrayı iptal etmiştir.
    Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı ile, vergi ve diğer mali ödev ve sorumluluklarını zamanında ve eksiksiz olarak yerine getiren kanunî temsilcilerin, sonradan kendilerinin görevde olmadığı ve müdahale şanslarının bulunmadığı bir dönemde gerçekleşen bir eylemden müteselsilen sorumlu tutulmalarının hakkaniyetle bağdaşmayacağı, kanunî temsilciye, bu sıfatın tanıdığı kudret ve imkânların ötesinde bir sorumluluk yüklenmemesi, kanunî temsilcinin kanunda tanınan yetkiler çerçevesinde müdahale etme ve engelleme imkânına sahip olmadığı ve özellikle şirketin faaliyetleri üzerinde hâkimiyet kurmasının mümkün bulunmadığı bir dönemde gerçekleşen birtakım fiil ve eylemlerden doğan kamu alacaklarının ödenmemesinden sorumlu tutulmamasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Ancak, anılan kararda kamu alacağının doğuşuna kendi kusuruyla sebebiyet veren kanunî temsilcinin sorumluluğuna ilişkin bir değerlendirme yapılmamıştır. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi, kanunî temsilcilerin kendi kusurundan kaynaklanmayan bir nedenle başkalarının eylem veya ihmali sonucu oluşacak sorumluluğa ortak olmasının adalet ve hakkaniyetle bağdaşmayacağını vurgulamıştır.
    Anayasa Mahkemesi'nin mükerrer 35. maddenin 5. fıkrasını iptal etmiş olması, zarara kendi kusuruyla sebep olan fiil tarihindeki kanunî temsilcilerin sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Zararı doğuran olayın gerçekleştiği tarihte görev yapan kanunî temsilci, kamu alacağının doğmasına yol açan işlem veya fiilin sorumluluğunu taşıyan kişi olup, sahip olduğu imkân ve gücü kullanarak, alacağı doğuran işlem veya fiilin ortaya çıkmasını önleyebilecek en etkin konumdaki kişi olduğundan, kamu alacağından sorumlu tutulması gerekmektedir.
    Her ne kadar 5766 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesine eklenen beşinci fıkra, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiş olsa da, 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesinin birinci fıkrası, 1995 yılından beri yürürlükte bulunmaktadır. 5766 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesine eklenen beşinci fıkra, bu hükmün yorumuna ilişkindir. Bu husus Anayasa Mahkemesi'nin 26/10/2017 tarih ve 2014/13535 başvuru numaralı kararında "5766 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesine eklenen beşinci fıkranın amacı, bu hükmün yorumuna ilişkin olarak özellikle Danıştayın vergisel kamu alacaklarına ilişkin uyuşmazlıklara bakmakla görevli daireleri arasında ortaya çıkan yorum farklılıklarını gidermektir. Anılan beşinci fıkrayla, kanunî temsilcinin sorumluluğunu düzenleyen birinci fıkraya ilişkin değişiklik yapılmamaktadır. Değişiklik, maddenin yorumuna ilişkindir. Farklı yorumların giderilmesi amacıyla yapılan bir yasal düzenlemenin tek başına başvurucunun sorumluluğunu ağırlaştırdığı sonucuna ulaşılamaz." gerekçesiyle ifade edilmiştir. Dolayısıyla anılan 5. fıkranın iptal edilmesi, mükerrer 35. maddenin 1. fıkrasının yürürlükte olması sebebiyle, kanunî temsilcilerin sorumluluktan kurtulmasına imkân vermemektedir.
    Uyuşmazlık konusu olayda, ... Petrol'e ait akaryakıt istasyonunda 14/06/2011 tarihinde denetim yapıldığı, bu denetim sonrasında söz konusu şirket hakkında Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun (Kurul) ... tarih ve ... ile ... sayılı kararlarıyla toplamda 295.866,00-TL idarî para cezası verildiği, kanun yollarına başvurulmayarak kesinleşen bu idarî para cezalarının asıl borçlu şirketten tahsil edilememesi üzerine şirket ortağı ve yasal temsilcisi olduğundan bahisle davacı adına dava konusu ödeme emrinin düzenlenerek gönderildiği, temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında davacının idarî para cezalarına konu eylemin işlendiği 14/06/2011 tarihinde limited şirketin temsilcisi ve ortağı olduğu, bu sebeple dava konusu ödeme emrinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yolunda karar verildiği görülmüştür.
    Ancak dava dosyasında bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden; her ne kadar davacının 14/06/2011 tarihinde asıl borçlu şirketin ortağı ve kanuni temsilci olarak kabul edilmesi gerektiği ifade edilmişse de, davacının ... tarih ve ... sayılı Ortaklar Kararı ile ortak olduğu ve aynı tarihte şirket müdürü olarak atandığı, bu kararın ise 25/08/2011 tarih ve 7888 sayılı Ticaret Sicili Gazetesi'nde yayımlandığı, daha sonra 06/04/2012 tarih ve 8043 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi'nde yayımlanan karar ile şirket müdürlüğü görevinin sona erdirildiği, bu sebeple davacının gerek ödeme emrine dayanak idarî para cezasına konu eylemlerin işlendiği tarihte (14/06/2011 tarihinde) gerekse de idarî para cezasının tesis edildiği 03/05/2012 tarihinde kanuni temsilci ya da ortak olarak sorumluluğunun bulunmadığı görüldüğünden, davacının şirketteki hisse durumu ile kanuni temsilcilik sıfatının araştırılarak varılacak sonuca göre yeniden bir karar verilmesi gerekmektedir.

    KARAR SONUCU :
    Açıklanan nedenlerle;
    1. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
    2. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin İdare Mahkemesi kararına yönelik olarak yapılan istinaf başvurusunun kabulü ile davanın reddi yolundaki temyize konu ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesi'nin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
    3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın ... Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesi'ne gönderilmesine, 19/01/2022 tarihinde kesin olarak oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi