
Esas No: 2021/3318
Karar No: 2022/693
Karar Tarihi: 03.03.2022
Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu 2021/3318 Esas 2022/693 Karar Sayılı İlamı
DANIŞTAY İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU 2021/3318 E. , 2022/693 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2021/3318
Karar No : 2022/693
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1-... Yayıncılık ve Gazetecilik A.Ş. (Eski unvanı: ... Gazetecilik AŞ. )
2-.... Gazetecilik ve Matbaacılık AŞ.
VEKİLİ : Av. ...
KARŞI TARAF (DAVALI) : ... Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. ....
İSTEMİN KONUSU : Danıştay Onuncu Dairesinin 24/05/2021 tarih ve E:2016/15936, K:2021/2459 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 05/10/2016 tarih ve 29848 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, Resmi İlan ve Reklamlar ile Bunları Yayınlayacak Süreli Yayınlar Yönetmeliği'nin 110. maddesinin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu Dairesinin 24/05/2021 tarih ve E:2016/15936, K:2021/2459 sayılı kararıyla;
195 sayılı Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun'un ‘’Resmi ilanların dağıtılması” başlıklı 32. maddesinde, “Resmi ilanlar, fikir ve içtihat farkı aranmaksızın 34 üncü madde mucibince vasıfları tesbit edilecek olan mevkutelere Basın-İlan Kurumu Genel Kurulunun tesbit edeceği esaslar dahilinde dağıtılır.” hükmüne yer verildiği, bu maddenin atıfta bulunduğu Kanun'un 34. maddesinde ise, resmi ilan verilecek mevkutelerin vasıfları sayılarak, mevkutelerin; münderecatı, sayfa sayı ve ölçüsü, kadrosu, fiili satış miktarı, en az yayın hayatı süresi bakımlarından Basın İlan Kurumunca tespiti yetkisi verildiği; aynı maddenin devamında, "uygun görülecek diğer yönlerden" ibaresiyle davalı idareye Kanun'da sayılan vasıflar dışında vasıf belirleme yetkisi verildiği;
195 sayılı Kanun'un "Müeyyide" başlıklı 49. maddesinde de, bu Kanun'a veya bu Kanun'a dayanılarak yapılacak Yönetmeliğe veyahut Kurum Genel Kurulunun bu Kanun'da yazılı hususlarda ittihaz edeceği kararları ile yükletilen ödevlere yahut da basın ahlak esaslarına riayet etmeyen gazete ve dergilerle, prodüktörler ve kamu idare ve teşekkülleri ve 42. maddede anılan sair ortakların sorumluları hakkında, diğer mevzuat hükümlerine halel gelmemek üzere, yaptırım uygulanacağının düzenlendiği;
Dava konusu Yönetmelik maddesi ile resmî ilân yayınıyla alakalı süreli yayının içeriğinden veya imtiyaz sahibi gerçek veya tüzel kişilerin, ortaklarının çoğunluğunun ya da varsa tüzel kişi temsilcisinin fiillerinden dolayı haklarında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yer alan Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar veya 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar nedeniyle ceza davası açılması halinde, 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinde belirtilen süreyi geçmeyecek şekilde yayınlama hakkının durdurulacağı ve yine haklarında 5237 sayılı Kanun'da yer alan Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar veya 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar nedeniyle ceza davası açılan asgarî fikir işçileri kadrosunda yer alan kişilerin, yazılı bildirimin gazeteye tebliğ tarihinden itibaren beş iş günü içerisinde asgarî kadrodan çıkarılmaması halinde ilgili gazetenin yayınlama hakkının durdurulacağının düzenlendiği;
Dava konusu edilen düzenleme ile süreli yayının yayınlanmasının engellenmediği, süreli yayının içeriğinin, anılan suçlar kapsamına girmesi veya ilgili kişilerin fiillerinin bu suçlara vücut verdiği iddiasının kamu davasına dönüşmesi durumunda, resmi ilan yayınlama hakkının en fazla iki ay süreyle durdurulmasının öngörüldüğü;
Öte yandan iptali istenen düzenlemede, açılan kamu davasının neticesine göre, yoksun kalınan resmi ilan yayınlama hakkına ilişkin telafi veya mahsup işlemlerinin uygulanmasına da karar verileceğinin belirtildiği;
Bu nedenle, üst hukuk normlarına ve kamu yararına uygun olduğu görülen, oluşabilecek zararların telafisini de öngören dava konusu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle,
davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, cezai sorumluluk suç teşkil eden eylemi icra eden gerçek kişiye ait olduğundan, gerçek kişilerin eylemleri nedeniyle tüzel kişilerin cezalandırılmasının cezaların şahsiliği prensibine açıkça aykırı olduğu; tüzel kişiye uygulanan yaptırımın, işlenen suçla hiçbir ilgisi olmayan üye, ortak ve çalışanların da cezalandırılması sonucunu doğuracağı; dava konusu Yönetmelik'te belirtilen imtiyaz sahibi gerçek veya tüzel kişilerin, ortaklarının çoğunluğunun ya da varsa tüzel kişi temsilcisi sıfatı taşıyan kişilerin gazete içeriğinden sorumlu bulunduklarına dair ne TCK'da, ne Terörle Mücadele Kanunu'nda ve ne de Basın Kanunu'nda herhangi bir düzenleme bulunmadığı; dava konusu düzenleme ile ceza hukuku kapsamında masumiyet karinesine açıkça aykırı hareket edildiği, kişinin, suçlu olduğu mahkeme hükmüyle kesinleşmeden hiçbir şekilde suçlu olarak nitelendirilemeyeceği; cezaların şahsiliği ve masumiyet karinesine aykırı olarak davaya konu Yönetmelik ile getirilen, Basın İlan Kurumu tarafından resmi ilan hakkının kullandırılmaması, bu hakkın tamamen sona erdirilmesi şeklindeki yaptırımın son derece ağır ve hakkaniyet ilkesine aykırı bir yaptırım olduğu; Yönetmelik düzenlemesi ile çalışan hakkında ceza davası açılması halinde çalışanın, çalışma hürriyetinin hiçe sayıldığı ve asgari kadrodan çıkarılma yaptırımı ile karşı karşıya bırakıldığı, bu durumun da Anayasa ile teminat altına alınmış çalışma hürriyeti ve güvencesinin ihlali niteliğinde olduğu ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından, savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ ....'UN DÜŞÜNCESİ : Anayasa'nın 26. ve aynı doğrultudaki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddeleri, herkesin kural olarak ifade özgürlüğüne sahip olduğunu vurgulamış; Anayasa'nın 28, 29 ve 30. maddelerinde basın özgürlüğüne ilişkin ek güvenceler sağlanmıştır.
Bu çerçevede, gazetecilik mesleğini yapma konusunda getirilen bir sınırlama ancak çok istisnai koşullarda meşru görülebilir. Çünkü, haber çok hızla eskiyen bir üründür ve kısa bir süre için dahi olsa onun yayınlanmasını geciktirmek, tüm önemini ve yararını ortadan kaldırma riski taşır.
Resmi ilan ve reklam gelirlerinin, pek çok süreli yayının yayın hayatına devamı bakımından önemli bir kaynak olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu sebeple, resmi ilan yayınlama hakkının, süresi belirli olmayan ceza davası sonucuna kadar durdurulmasının, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti bakımından kısıtlamaya yol açabileceği nazara alındığında bu alana ilişkin getirilecek düzenlemenin Anayasa'nın 28. ve 26. maddeleri uyarınca kanunla yapılması gerektiği açıktır.
Dava konusu düzenleme ile madde metninde sayılan suçlardan ötürü süreli yayın sahibi tüzel kişi temsilcisinin veya imtiyaz sahibi gerçek veya tüzel kişilerin ya da ortaklarının çoğunluğunun veya asgarî fikir işçileri kadrosunda yer alan kişiler hakkında ceza davası açılmış olması sebebiyle resmi ilan ve reklam yayınlanma hakkının durdurulması, masumiyet karinesine aykırı olduğu gibi, Anayasa ile teminat altına alınmış olan basın hürriyetinin kullanılmasının hak ve nesafet kuralları ile bağdaşmayacak şekilde sınırlandırılması yönüyle de hukuka uygun görülmemektedir.
Bu durumda, basın hürriyeti ve masumiyet karinesi de dikkate alınarak yasa ile getirilebilecek bir sınırlamanın yönetmelikle getirilmesine yönelik dava konusu düzenlemenin hukuka aykırı olduğu sonucuna varıldığından, davacıların temyiz istemlerinin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden davacıların yürütmenin durdurulması istemleri hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin, gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan;
"a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davacıların temyiz istemlerinin reddine,
2.Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddine ilişkin Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu 24/05/2021 tarih ve E:2016/15936, K:2021/2459 sayılı kararının ONANMASINA,
3.Kullanılmayan ...-TL yürütmeyi durdurma harcının istemi hâlinde davacılara iadesine,
4. Kesin olarak, 03/03/2022 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X-Anayasa'nın "Haberleşme hürriyeti" başlıklı 22. maddesinde, "Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir. Haberleşmenin gizliliği esastır. Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; ........ haberleşme engellenemez ve gizliliğine dokunulamaz...." ; "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" başlıklı 26. maddesinde, "Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu hürriyetlerin kullanılması, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir."; "Basın hürriyeti" kenar başlıklı 28. maddesinde ise, "Basın hürdür, sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır. Basın hürriyetinin sınırlanmasında, Anayasanın 26 ve 27'nci maddeleri hükümleri uygulanır...." hükümleri yer almaktadır.
Anayasa'nın 26. ve aynı doğrultudaki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddeleri, herkesin kural olarak ifade özgürlüğüne sahip olduğunu vurgulamış; Anayasa'nın 28, 29 ve 30. maddelerinde basın özgürlüğüne ilişkin ek güvenceler sağlanmıştır. İfade özgürlüğü, Anayasa'nın 26. maddesinde belirtilen hükümlere uygun olarak; ayrıca Anayasa'nın 13. maddesi gereğince, temel hak ve özgürlüklerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceğinden, bu sınırlamalar da, Anayasa'nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağından, bu özgürlüğe ilişkin getirilecek sınırlamaların belirtilen gereklere de uygun olması bir zorunluluktur. Bu açıdan yargı yerleri, müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığını, müdahalede bulunulurken hakkın özüne dokunulup dokunulmadığını, ölçülü davranılıp davranılmadığını her olayın kendine has özelliklerine göre irdelemelidir.
Öte yandan, 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesinde, "Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.
Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir." hükmüne yer verilmiştir.
Anayasa'nın anılan düzenlemelerinde sadece düşünce ve kanaatler değil, ifadelerin biçimleri ve araçları da güvence altına alınmıştır. Bu kapsamda düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar, "söz, yazı, resim veya başka yollar" olarak ifade edilmiş ve "başka yollar" ifadesiyle de her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğu vurgulanmıştır. Bu çerçevede, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü, insanın serbestçe haber ve bilgilere, başkalarının fikirlerine ulaşabilmesini de kapsamaktadır.
Bu özgürlük, Anayasa'da yer alan diğer hak ve özgürlüklerin önemli bir kısmını doğrudan etkilemektedir. Zira, gazete, dergi veya kitap biçiminde basın yayın yoluyla düşüncenin yayılmasının başlıca aracı olan basın, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanılma biçimlerinden biridir.
Diğer taraftan, basın özgürlüğü, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde ayrı bir madde olarak değil, ifade özgürlüğüne ilişkin 10. madde kapsamında ve yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de içerecek şekilde koruma altına alınmıştır. Buna karşın bu özgürlük, 1982 Anayasası'nın 28-32. maddelerinde özel olarak düzenlenmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, içtihatlarının gelişimi sürecinde 'bilgi edinme hakkı' kavramını daha geniş yorumlamaya başlamış ve kamuyu ilgilendiren konuları takip eden ve toplum için hayati önem taşıyan kişi ve oluşumları caydırabileceği gerekçesiyle, bir çok kararında ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddenin ihlal edildiğine hükmetmiştir.
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları değerlendirildiğinde, basın özgürlüğünün bir yönünü, halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğü; diğer yönünü ise, halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkının oluşturduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, ancak bu şekilde basının, kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından yaşamsal önemi bulunan "halkın gözcülüğü" ya da "bekçiliği" görevini yapabileceği, basın özgürlüğü söz konusu olduğunda, demokratik bir toplumun yararı dikkate alınarak sınırlandırılabileceği, bu ilkelerin öncelikle yazılı basın için geliştirilmiş olmakla birlikte, görsel-işitsel basın için de geçerli olduğu vurgulanmalıdır.
Bu çerçevede, gazetecilik mesleğini yapma konusunda getirilen bir sınırlama ancak çok istisnai koşullarda meşru görülebilir. Çünkü, haber çok hızla eskiyen bir üründür ve kısa bir süre için dahi olsa onun yayınlanmasını geciktirmek, tüm önemini ve yararını ortadan kaldırma riski taşır.
Türkiye’de ulusal/yerel basın ayrımı yapılmadan genel olarak basının ve özellikle yerel basının varlığını önemli ölçüde resmi ilan gelirleri ile devam ettirmesi, dolayısı ile resmi ilan ve reklamların süreli yayınların devamında önemli bir gelir kaynağı olduğu dikkate alındığında, resmi ilan ve reklamların dağıtımı yoluyla basın özgürlüğüne, yazılı basına yapılabilecek her türlü etkinin ortadan kaldırılarak reklamların dağıtılmasında objektif kurallara uyulması bir zorunluluktur. Bu sebeple, resmi ilan ve reklamların dağıtımında görülen keyfi uygulamalara yol açan düzenlemeler, 09/01/1961 tarihinde yürürlüğe giren 195 sayılı Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun ile kaldırılarak nesnel esaslar getirilmiştir.
195 sayılı Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanun'un ‘’Resmi ilanların dağıtılması” başlıklı 32. maddesinde, “Resmi ilanlar, fikir ve içtihat farkı aranmaksızın 34 üncü madde mucibince vasıfları tesbit edilecek olan mevkutelere Basın-İlan Kurumu Genel Kurulunun tesbit edeceği esaslar dahilinde dağıtılır.” hükmüne yer verilmiş, bu maddenin göndermede bulunduğu Kanunun 34. maddesinde ise, Resmi ilan verilecek mevkutelerin vasıflarının; a) Münderecat, b) Sayfa sayı ve ölçüsü, c) Kadro, ç) Fiili satış, d) En az yayın hayatı süresi, bakımlarından ve uygun görülecek diğer yönlerden Basın İlan Kurumu Genel Kurulunca tesbit olunacağı kurala bağlanmıştır.
195 sayılı Kanun'un 34. maddesinde belirlenen ölçütlerle, salt resmi ilan almak amacıyla yapılabilecek teşebbüsleri önlemek amaçlanmış ve gerçek anlamda gazete sıfatına haiz yayınlara resmi ilan yayınlama hakkı verilebilmesi için süreli yayınların vasıfları üzerinde önemle durulmuştur. Bu sebeple resmi ilan yayınlama hakkı için aranılan vasıflar; gazetelerin kalitesini arttırmaya yönelik, ilkeli çalışmasını sağlayıcı ve bunun yanı sıra, yayında sürekliliği ve güvenilirliği hedefleyen ölçütler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kanun'un 34. maddesinde resmi ilan verilecek mevkutelerin vasıfları sayılmıştır. Buna göre mevkutelerin; münderecatı, sayfa sayı ve ölçüsü, kadrosu, fiili satış miktarı, en az yayın hayatı süresi bakımlarından Basın İlan Kurumuna tespit yetkisi verilmiştir. Yine madde devamında, "uygun görülecek diğer yönlerden" ibaresiyle davalı idareye, Kanun'da sayılan vasıflar dışında vasıf belirleme yetkisi verilmiş ise de, Basın İlan Kurumunca tespit edilecek bu konuların da mevkutelerin "vasıflarına" yönelik olması gerektiği kuşkusuzdur. Bir başka ifade ile süreli yayınların, ilan ve reklam yayınlayabilmesi için Basın İlan Kurumu Genel Kurulu tarafından belirlenecek hususların, yayınların vasfı kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olması gerekmektedir.
Kanun'un 49. maddesinde de, süreli yayınlara getirilen müeyyidelerin esas itibarıyla mevkutelerin vasıflarına ve yayınların sahip olması gereken şekli unsurlara riayet edilmemesi halinde uygulanacak yaptırımlara yönelik olduğu görülmektedir.
195 sayılı Basın İlan Kurumu Teşkiline Dair Kanunun 34, 35, 36 ve 53. maddelerine dayanılarak hazırlanan ve 05/10/2016 tarih ve 29848 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan, Resmi İlan ve Reklamlar ile Bunları Yayınlayacak Süreli Yayınlar Yönetmeliği'nin, "Yayınlama hakkının durdurulması veya sona erdirilmesi" başlıklı dava konusu 110. maddesinde; resmî ilân yayınıyla alakalı süreli yayının içeriğinden veya imtiyaz sahibi gerçek veya tüzel kişilerin, ortaklarının çoğunluğunun ya da varsa tüzel kişi temsilcisinin fiillerinden dolayı haklarında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda yer alan Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar veya 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar nedeniyle ceza davası açılması halinde, 195 sayılı Kanun'un 49. maddesinde belirtilen süreyi geçmeyecek şekilde yayınlama hakkının durdurulacağı ve yine haklarında 5237 sayılı Kanun'da yer alan Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar veya 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamındaki suçlar nedeniyle ceza davası açılan asgarî fikir işçileri kadrosunda yer alan kişilerin, yazılı bildirimin gazeteye tebliğ tarihinden itibaren beş iş günü içerisinde asgarî kadrodan çıkarılmaması halinde ilgili gazetenin yayınlama hakkının durdurulacağı düzenlenmiştir.
Tüm bu hususların birlikte değerlendirilmesinden; dava konusu Yönetmelik hükmü ile getirilen kuralın, süreli yayının vasfına yönelik bir belirleme olmadığı sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında; “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” denilmektedir. Ceza hukukunun temel ilkelerinden olan “masumiyet karinesi”, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin, adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır. Masumiyet karinesi uyarınca, bir kişinin suçlu olarak nitelendirilebilmesi kesin hükümle mahkûm olmasına bağlıdır.
Dava konusu düzenleme ile madde metninde sayılan suçlardan ötürü süreli yayın sahibi tüzel kişi temsilcisinin veya imtiyaz sahibi gerçek veya tüzel kişilerin ya da ortaklarının çoğunluğunun veya asgarî fikir işçileri kadrosunda yer alan kişiler hakkında ceza davası açılmış olması sebebiyle resmi ilan ve reklam yayınlanma hakkının durdurulması, masumiyet karinesine aykırı olduğu gibi, Anayasa ile teminat altına alınmış olan basın hürriyetinin kullanılmasının hak ve nesafet kuralları ile bağdaşmayacak şekilde sınırlandırılması yönüyle de hukuka uygun görülmemektedir.
Resmi ilan ve reklam gelirlerinin yukarıda da ifade edildiği üzere, pek çok süreli yayının yayın hayatına devamı bakımından önemli bir kaynak olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu sebeple, resmi ilan yayınlama hakkının, süresi belirli olmayan ceza davası sonucuna kadar durdurulmasının, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti bakımından kısıtlamaya yol açabileceği dikkate alındığında bu alana ilişkin getirilecek düzenlemenin Anayasa'nın 28. ve 26. maddeleri uyarınca yasayla yapılması gerektiği açıktır.
Bu durumda, basın hürriyeti ve masumiyet karinesi de dikkate alınarak yasa ile getirilebilecek bir sınırlamanın yönetmelikle getirilmesine yönelik dava konusu düzenlemenin hukuka aykırı olduğu sonucuna varıldığından, davacıların temyiz istemlerinin kabulü ile Daire kararının bozulması gerektiği oyuyla, karara katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
