
Esas No: 2021/151
Karar No: 2022/1159
Karar Tarihi: 07.03.2022
Danıştay 10. Daire 2021/151 Esas 2022/1159 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2021/151 E. , 2022/1159 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2021/151
Karar No : 2022/1159
KARARIN DÜZELTİLMESİNİ
İSTEYEN (DAVACI) : …
VEKİLİ : Av. …
KARARIN DÜZELTİLMESİNİ
İSTEYEN (DAVALILAR) : 1- …Bakanlığı
VEKİLİ : …
2- …Valiliği
VEKİLİ : Av. …
İSTEMLERİN_KONUSU : Danıştay Onuncu Dairesinin 07/07/2020 tarih ve E:2019/3012, K:2020/2665 sayılı kararının; taraflarca aleyhlerine olan kısımlarının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen 3622 sayılı Kanun ile değişik 54. maddesi uyarınca düzeltilmesi istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 20/09/2011 tarihinde Ankara ili, Çankaya ilçesi, Kızılay semti, Kumrular Caddesi'nde meydana gelen bombalı patlamada yaralanan davacı tarafından, olay nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararlara karşılık 100.000,00 TL maddi, 250.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 350.000,00 TL tazminatın olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: …İdare Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararıyla; 5233 sayılı Kanun'un, yargısal ve bilimsel içtihatlarla kabul edilen "sosyal risk" ilkesinin yasalaşmış hali olduğu, bu nedenle, adı geçen Kanun'un uygulama alanının yalnızca "sosyal risk ilkesi" uyarınca tazmini mümkün olan uyuşmazlıklarla sınırlı bulunduğu, başka bir ifadeyle, zarar ile idari eylem arasında nedensellik bağının kurulabildiği hallerde sosyal risk ilkesinin uygulanmasına olanak bulunmadığından; bu gibi hallerde öncelikle, idare hukuku kuralları çerçevesinde hizmet kusurunun bulunup bulunmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkesine göre zararın tazmin edilip edilemeyeceğinin belirlenmesi, dolayısıyla idari eylemlerden doğan zararın, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri uyarınca tazmini gereken davalarda, 2577 sayılı Kanun'un 13. maddesinin uygulanması gerektiği, dava konusu patlamanın, dolayısıyla davacının yaralanmasının terör eylemi sonucu gerçekleştiği sabit ise de, söz konusu olayın meydana gelmesinde idarelerin kusuru veya kusursuz sorumluluğu bulunup bulunmadığının irdelenmesinin gerektiği, Mahkemelerinin 23/12/2014 tarihli ara kararıyla, olayın meydana gelmesinden önce terör eylemiyle ilgili olarak herhangi bir ihbar ya da istihbari bilgi intikal edip etmediğinin davalı idareden sorulduğu; ara kararına cevaben gönderilen bilgi ve belgelerin incelenmesinden; eylemle ilgili herhangi bir ihbar ya da istihbari bilginin bulunmadığı, dolayısıyla oluşan maddi zarar nedeniyle davacıya 5233 sayılı Kanun gereğince ödenen maddi tazminat dışında herhangi bir maddi tazminat ödenemeyeceği gerekçesiyle maddi tazminat isteminin reddine; manevi tazminat istemi hakkında; terör olayları nedeniyle meydana gelen ve sosyal risk ilkesi kapsamında bulunup 5233 sayılı Kanun uyarınca karşılanmayan ilgililerin ileri sürdükleri manevi zarara bağlı tazminat taleplerine ilişkin uyuşmazlıklarda, idare hukukunun tazminata ilişkin ilke ve kuralları çerçevesinde manevi tazminat ödenip ödenmeyeceğine ilişkin yargısal incelemenin yapılması gerektiği, dava konusu uyuşmazlıkta, patlamanın, dolayısıyla davacının yaralanmasının terör eylemi sonucu gerçekleştiği sabit olduğundan tazminat istemine konu olan terör olayının meydana geliş şekli ve davacının sosyo ekonomik durumu dikkate alındığında, 50.000,00 TL manevi tazminatın dava açma tarihi olan 23/08/2013 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesi gerektiği gerekçesiyle manevi tazminat isteminin 50.000 TL'lik kısmının kabulüne, anılan tutarın 23/08/2013 dava açma tarihi olan 23/08/2013 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine bu tutarı aşan manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Daire kararının özeti: Tarafların temyiz başvurusu üzerine Danıştay Onuncu Dairesince, temyize konu karar esas yönünden hukuk ve usule uygun bulunmuş, harç, faiz ve vekalet ücreti yönünden ise kararın düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
KARAR DÜZELTME
TALEP_EDENLERİN_İDDİALARI :
Davacı tarafından, uyuşmazlık tutanağı imzaladığından kendisine 5233 sayılı Kanun kapsamında herhangi bir maddi tazminat ödemesi yapılmadığı, altı ay raporlu olduğundan bu dönemde çalışamadığı, maddi tazminata ilişkin hükmün hatalı olduğu, hükmedilen manevi tazminat tutarının yetersiz olduğu ileri sürülmektedir.
Davalı İçişleri Bakanlığı tarafından, 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi zararların tazminine yer verilmediği, olay terör eylemi olduğundan 5233 sayılı Kanun kapsamında incelenmesi gerektiği, dava dilekçesinde belirtilen miktara dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği, harçtan muaf olduklarından aleyhlerine harca hükmedilemeyeceği ileri sürülmektedir.
Davalı Ankara Valiliği tarafından, olay terör eylemi olduğundan uyuşmazlığın 5233 sayılı Kanun kapsamında incelenmesi gerektiği, 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi tazminata yer verilmediği, dava dilekçesinde belirtilen miktara dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği, harçtan muaf olduklarından aleyhlerine harca hükmedilemeyeceği ileri sürülmektedir.
TARAFLARIN_SAVUNMALARI :
Davacı ve davalı idare Ankara Valiliği tarafından, karşılıklı olarak karar düzeltme istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Davalı İçişleri Bakanlığı tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Kararın düzeltilmesi isteminin kabulü ile mahkeme kararının maddi tazminata ilişkin kısım yönünden bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Kararın düzeltilmesi dilekçesinde ileri sürülen nedenler, 2577 sayılı Kanun'un Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen 3622 sayılı Kanun ile değişik 54. maddesi hükmüne uygun bulunduğundan, davacının karar düzeltme isteminin kabulü ile Danıştay Onuncu Dairesinin 07/07/2020 tarih ve E:2019/3012, K:2020/2665 sayılı kararı kaldırılarak uyuşmazlık yeniden incelendi:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
20/09/2011 tarihinde Ankara ili, Çankaya ilçesi, Kızılay semti, Kumrular Caddesi'nde meydana gelen bombalı patlamada yaralanan davacı tarafından, olay nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen zararların karşılanması istemiyle 16/11/2011 tarihinde Ankara Valiliği Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zarar Tespit Komisyonu'na başvuru yapılmış, anılan başvuru sonucunda olay nedeniyle uğramış olduğu maddi zararlar için kendisine 4.134,87 TL ödenmesine karar verilmiş, davacı tarafından bu tutar kabul edilmemiş ve 02/07/2013 tarihinde uyuşmazlık tutanağı imzalanarak 100.000,00 TL maddi, 250.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 350.000,00 TL tazminatın olayda idarenin sorumluluğunun bulunduğundan bahisle olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
17/07/2004 tarihinde kabul edilip, 27/07/2004 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun 1. maddesinde, ''Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.''; 2. maddesinin 1. fıkrasında, ''Bu Kanun, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararlarının sulhen karşılanması hakkındaki esas ve usullere ilişkin hükümleri kapsar.''; 6. maddesinin 1. ve 2. fıkralarında, ''Zarar gören veya mirasçılarının veya yetkili temsilcilerinin zarar konusu olayın öğrenilmesinden itibaren altmış gün içinde, her hâlde olayın meydana gelmesinden itibaren bir yıl içinde zararın gerçekleştiği veya zarar konusu olayın meydana geldiği il valiliğine başvurmaları hâlinde gerekli işlemlere başlanır. Bu sürelerden sonra yapılacak başvurular kabul edilmez. Bu Kanun kapsamındaki yaralanma ve engelli hâle gelme durumlarında, yaralının hastaneye kabulünden hastaneden çıkışına kadar geçen süre, başvuru süresinin hesaplanmasında dikkate alınmaz. İlgili valilik dışında diğer valilikler, kaymakamlıklar, Türkiye Cumhuriyeti dış temsilcilikleri, diğer bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan başvurular ilgili valiliğe gönderilir.''; 7. maddesinde, ''Bu Kanun hükümlerine göre sulh yoluyla karşılanabilecek zararlar şunlardır: a) Hayvanlara, ağaçlara, ürünlere ve diğer taşınır ve taşınmazlara verilen her türlü zararlar, b) Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde uğranılan zararlar ile tedavi ve cenaze giderleri, c) Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle kişilerin mal varlıklarına ulaşamamalarından kaynaklanan maddî zararlar''; 8. maddesinin 1. fıkrasında, ''7 nci maddede belirtilen zararlar, zarar görenin beyanı, adlî, idarî ve askerî mercilerdeki bilgi ve belgeler göz önünde tutularak olayın oluş şekli ve zarar görenin aldığı tedbirlere göre, zarar görenin varsa kusur veya ihmalinin de göz önünde bulundurulması suretiyle, hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına uygun biçimde komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile belirlenir.''; 9. maddesinde, ''Yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın; a) Yaralananlara altı katı tutarını geçmemek üzere yaralanma derecesine göre, b) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından üçüncü derece olarak tespit edilenlere dört katından yirmidört katı tutarına kadar, c) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından ikinci derece olarak tespit edilenlere yirmibeş katından kırksekiz katı tutarına kadar, d) Çalışma gücü kaybı, yetkili sağlık kuruluşları tarafından birinci derece olarak tespit edilenlere kırkdokuz katından yetmişiki katı tutarına kadar, e) Ölenlerin mirasçılarına elli katı tutarında, nakdî ödeme yapılır. Nakdî ödemenin tespitine esas tutulacak miktar, ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya Bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirlenir. Birinci fıkranın (e) bendine göre belirlenen nakdî ödemenin mirasçılara intikalinde 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun mirasa ilişkin hükümleri uygulanır. Cumhurbaşkanı, nakdî ödemeye esas tutulan gösterge rakamını yüzde otuza kadar artırmaya veya kanunî sınıra kadar indirmeye yetkilidir. Bu Kanun kapsamındaki zararlardan dolayı, zarar gören kişilere gerçek veya özel hukuk tüzel kişileri tarafından yapılan ödemeler sebebiyle Devlete rücu edilemez. Nakdî ödemenin şekli, tutarı, yaralanma ve engellilik derecelerinin tespitine ilişkin esas ve usuller yönetmelikle belirlenir.''; 12. maddesinde, "Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan yaralanma, engelli hâle gelme ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir. Davet yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep etme hakkının saklı olduğu belirtilir. Davet üzerine gelen hak sahibi veya yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı tarafından imzalanır. Sulhname tasarısının kabul edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde bir uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir. Sulh yoluyla çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları saklıdır.''; Geçici 1. maddesinde, ''Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde ilgili valilik ve kaymakamlıklara başvurmaları hâlinde, 19.7.1987 tarihi ile bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih arasında işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1 inci, 3 üncü ve 4 üncü maddeleri kapsamına giren eylemler veya anılan tarihler arasında terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören gerçek kişiler ile özel hukuk tüzel kişilerinin maddî zararları hakkında da bu Kanun hükümleri uygulanır.'' hükümleri düzenlenmiştir.
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun genel gerekçesinde ise, ''Anayasanın dayandığı temel görüş ve ilkeleri belirten ve Anayasa metnine dahil olan Başlangıç Kısmında "Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu..." belirtilmiş; Cumhuriyetin niteliklerini gösteren Anayasanın 2 nci maddesinde ise Türkiye Cumhuriyetinin "toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı... sosyal bir hukuk devleti" olduğu vurgulanmıştır.
Kural olarak idarenin hukukî sorumluluğu kusur esasına dayanmaktadır. Sözü edilen kuralın istisnası olarak, idarenin önlemekle yükümlü olduğu halde önleyemediği bir takım zararların, nedensellik bağı ve kusur koşulu aranmadan karşılanması gerekmektedir. Objektif sorumluluk anlayışına dayalı sosyal risk adı verilen bu ilke, bilimsel ve yargısal içtihatlarla da kabul edilmiştir.
Temelde Devletin anayasal düzenini yıkmayı amaçlayan terör eylemlerinin zarar gören kişilere karşı kişisel husumetten ileri gelmediği bilinmektedir. Terör eylemlerine hedef olan kişiler kendi kusur ve fiilleri sonucu değil, toplumun bir bireyi olarak zarar görmektedirler. Devleti ve toplumu hedef alan fiillerden doğan zararın mağdur kişinin üzerinde bırakılması, hak ve nasafet kurallarıyla bağdaşmaz. Ortaya çıkan zararın paylaştırılması, toplumun diğer kesimleri ile zarara uğramış kişiler arasında fedakarlığın denkleştirilmesi, hakkaniyet ve sosyal hukuk devleti ilkelerinin bir gereğidir. Kişilere verilen zararlar, ister terör örgütlerinin eylemlerinden, ister terörle mücadele sırasında Devletçe alınan tedbirlerden kaynaklanmış olsun; bu zararların belirtilen ilkeler uyarınca karşılanması, Devlete olan güveni pekiştirecek; vatandaş-Devlet kaynaşmasını artıracak, terörle mücadeleye ve toplumsal barışa önemli katkıda bulunacaktır. Terörle mücadelede Türk Silâhlı Kuvvetlerinin ve güvenlik güçlerinin kazandığı olağanüstü başarının sosyal ve ekonomik tedbirlerle desteklenmesi zorunluluğu toplumumuzun bütün kesimlerince kabul edilmektedir.
Öte yandan, Bakanlar Kurulunun 23/06/2003 tarih ve 2003/5930 sayılı Kararıyla kabul edilip 24/07/2003 tarih ve 25178 mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayımlanan "Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar"ın "Yargının işlevselliği ve kapasitesinin artırılması suretiyle etkin bir yargı sisteminin tesis edilmesi" başlığı altındaki (24.14.1.1.) numaralı tablodaki 18 inci sırada "Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun Tasarısı"nın beklenen yürürlük tarihi 2004 yılı olarak belirlenmiştir.
Bu çerçevede yapılan çalışmalar sonunda, terör eylemlerinin ülkemizde yoğun olarak yaşandığı 19/07/1987 tarihi ile 30/11/2002 tarihi arasında, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle zarar gören kişilerin maddi zararlarının yargı yoluna gitmelerine gerek kalmadan, idarece en kısa süre içinde ve sulh yoluyla karşılanması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ancak bu yolla sonuç alamayanların başvurmaları, verilen tazminat miktarlarının haksız zenginleşme aracı olarak kullanılmasının önlenmesi amacıyla bu Tasarı hazırlanmıştır." ifadelerine yer verilmiştir.
Bununla birlikte; 5233 sayılı Kanun gereğince Zarar Tespit Komisyonu tarafından terör saldırısı sonucu ölenin yakınlarına yapılan sulhname teklifinin kabul edilmemesi nedeniyle açılan maddi ve manevi tazminat davasında, 5233 sayılı Kanun'un 1. maddesinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 2. maddesinin 1. fıkrasında yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 7. maddesinin c. bendinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün; 9. maddesinin, a) Birinci fıkrasında yer alan 'Yaralanma, sakatlanma ve ölüm hallerinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın' biçimindeki ilk paragrafı ile (e) bendinin, b) ikinci fıkrasının ve Geçici 1. maddesinde yer alan ''maddi'' sözcüğünün, Anayasa'nın 2, 5, 11, 36, 90 ve 125. maddelerine aykırı olduğu kanısına varan Elazığ İdare Mahkemesi'nin yaptığı somut norm denetimi (itiraz) başvurusunda verilen Anayasa Mahkemesi’nin 25/06/2009 tarih ve E:2006/79, K:2009/97 sayılı kararında, “...5233 sayılı Yasa’nın 9. maddesi, terör ve terörle mücadele sırasında meydana gelen yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerinde ödenecek maddi tazminat miktarı ile ödeme usulünün belirlenmesini düzenleyen bir kuraldır.
Bu kuralda, ölüm halinde (7000) gösterge rakamının memur aylık katsayısı ile çarpımı sonucunda bulunan miktarın elli katı tutarında, ölenlerin mirasçılarına nakdi ödeme yapılacağı belirtilmiştir. Nakdî ödemenin tespitine esas tutulacak miktarın ise ödeme yapılmasına ilişkin valinin veya bakanın onayı tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamları esas alınarak belirleneceği kuralına yer verilmiştir. Gösterge ve katsayı rakamlarının her yıl artış göstermesi nedeniyle, son işlem tarihinde geçerli gösterge ve katsayı rakamlarının esas alınması, tazminat alacaklısının lehine bir uygulama olduğu açıktır.
Toplumsal nitelikli bir riskin gerçekleşmesi sonucu meydana gelen özel ve olağandışı zararların karşılanmasında, devletin ödeme gücü, ekonomik durumu, zarar görenlerin sayısı, zarar doğuran olayların uzun süreli ve yaygın olması gibi nedenleri gözeterek idare, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk hallerinde meydana gelen gerçek zarardan sorumlu olurken, sosyal risk ilkesinde sulh yoluyla ödenecek tazminat miktarının yasa koyucu tarafından yasayla belirlenmesi Anayasa’da güvence altına alınan sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırılık oluşturmaz...” değerlendirmesinde bulunularak itirazın reddine karar verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
A- İdare Mahkemesi Kararının Manevi Tazminat İstemine İlişkin Kısmının İncelenmesi:
İdare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen kararın manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
B-İdare Mahkemesi Kararının Hükmedilen Manevi Tazminata İşletilen Yasal Faizin Başlangıç Tarihine İlişkin Kısmının İncelenmesi:
En basit biçimiyle, idarenin tazmin borcu bağlamında faiz; kişilerin, idarenin eylem ve/veya işlemlerinden dolayı uğradıkları zararların giderilmesi istemiyle başvurmalarına karşın, idarenin zararı kendiliğinden ödemeyip, yargı kararıyla tazminata mahkûm edilmesi sonucunda, tazminatın ödendiği tarihe kadar geçen süre için 3095 sayılı Kanuna göre hesaplanacak tutarı ifade etmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 13. maddesinde, idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerektiği; bu isteklerinin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren dava süresi içinde dava açılabileceği kuralı yer almakta olup, anılan maddede, idari eylemler nedeniyle uğranılan zararın tazmini için idareye başvuruda bulunulmasının, dava ön şartı olarak öngörülmesi ve zararın idare tarafından en erken bu tarihte sulhen ödenebilecek olması nedeniyle yargı yerince hükmedilecek tazminat miktarına, ön karar için idareye başvuru yapılmışsa yapılan başvuru tarihi, idareye başvuru yapılmadan adli yargıda dava açılması halinde ise adli yargıda dava açıldığı tarih itibarıyla yasal faiz uygulanması, Danıştay'ın yerleşik içtihatlarıyla kabul edilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, davacı tarafından dava açılmadan önce idareye tazminat talebiyle başvuruda bulunulduğu, başvuru dilekçesinin 16/11/2011 tarihinde davalı Ankara Valiliği'nce başvuru tarihi olarak kabul edildiği, talebin kısmen reddi üzerine uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bakılmakta olan davanın açıldığı, dava dilekçesinde, 100.000,00 TL maddi ve 250.000,00 TL manevi tazminatın, olay tarihi olan 20/09/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesinin istenildiği görülmektedir.
Buna göre, Mahkemece, hükmedilen manevi tazminat tutarına, idareye başvuru tarihi olan 16/11/2011 tarihinden itibaren faiz işletilmesi gerektiği açıktır.
Bu durumda, kabulüne karar verilen manevi tazminat tutarına idareye başvuru tarihi olan 16/11/2011 tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar verilmesi gerekirken, davanın açıldığı 23/08/2013 tarihinden itibaren faiz işletilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.
C- İdare Mahkemesi Kararının Maddi Tazminata İlişkin Kısmının İncelenmesi:
Uyuşmazlığa konu patlamada yaralananlar ile vefat edenlerin yakınları tarafından açılan diğer davalar ile işbu dava dosyasının birlikte incelenmesinden; olayda idarenin hizmet kusuru ile kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı ve olayın terör olayı olduğu görüldüğünden, uğranılan maddi zararların 5233 sayılı Kanun kapsamında sosyal risk ilkesi gereğince karşılanması gerekmektedir.
5233 sayılı Kanun'un genel gerekçesinde de açıklandığı üzere anılan Kanun'un yürürlüğünden sonra meydana gelen ve idarenin kusur ya da kusursuz sorumluluğunun bulunmadığı dava konusu terör olayı gibi terör olaylarında, bu olaylara bağlı maddi tazminat istemleri bakımından sosyal risk ilkesinin yasalaşmış hali olan 5233 sayılı Kanun'un uygulanacağı ve Kanun'un 9. maddesi ile Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Yönetmeliğin, ''Yaralanma, engelli hale gelme ve ölüm hallerinde yapılacak ödemeler'' başlıklı 21. maddesinde anılan hallerde maddi zararların nasıl hesaplanıp karşılanacağının özel olarak düzenlendiği, bu düzenlemeyle, idarenin hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluğu bulunmayan terör olaylarında ödenebilecek maddi tazminat tutarının gösterildiği, (genel hükümlere dayalı maddi tazminat istemi olsa dahi) maddi tazminat hesabında 5233 sayılı Kanun'un uygulanması gerektiği açıktır. Anayasa Mahkemesince de yukarıda gerekçesine yer verilen kararında; idare, hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk hallerinde meydana gelen gerçek zarardan sorumlu olurken, sosyal risk ilkesinde sulh yoluyla ödenecek tazminat miktarının kanun koyucu tarafından yasayla belirlenmesinin Anayasayla güvence altına alınan sorumluluk hukukunun temel ilkelerine aykırılık oluşturmayacağı değerlendirmesinde bulunulmuştur.
Davacı tarafından dava konusu olay nedeniyle uğradığı maddi zararların genel tazminat hukuku ilkeleri kapsamında karşılanması gerektiği ileri sürülmüş ve İdare Mahkemesince, 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında 4.134,87 TL maddi tazminatın davacıya ödendiği belirtilerek davacının maddi tazminat isteminin reddine karar verilmiş ise de; davacı tarafından 02/07/2013 tarihinde uyuşmazlık tutanağının imzalandığı, 5233 sayılı Kanun kapsamında davacıya ödeme yapıldığına ilişkin herhangi bir bilgi veya belgenin dosyada mevcut olmadığı dikkate alındığında, davacıya anılan Kanun kapsamında herhangi bir ödeme yapılmadığı anlaşılmıştır.
Bu halde İdare Mahkemesince; 5233 sayılı Kanun'a göre davacıya ödenmesi gereken miktarın re'sen hesaplanarak uyuşmazlık tutanağının imzalandığı tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine hükmedilmesi ve fazlaya ilişkin istemin reddi gerekirken, davacının maddi tazminat isteminin tümden reddine karar verilmesinde hukuka uygunluk bulunmamaktadır.
Ayrıca, bozma sonrası yeniden verilecek kararda yargılama giderleri hesaplanırken nispi karar harcının hükmedilen miktar üzerinden haksız çıkan davalı idareye yükletilmesi gerekmektedir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin kısmen kabulüne, kısmen reddine, davalı idarenin temyiz isteminin reddine,
2. …İdare Mahkemesinin …tarih ve E:…, K:…sayılı kararının manevi tazminata ilişkin kısmının ONANMASINA, maddi tazminata ilişkin kısmı ile hükmedilen manevi tazminata işletilecek yasal faizin başlangıç tarihine ilişkin kısmının BOZULMASINA,
3. Bozulan kısımlar hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine, 07/03/2022 tarihinde kesin olarak oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
