4. Hukuk Dairesi 2018/2827 E. , 2018/7070 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğerleri, birleşen davada davalı ... aleyhine 05/06/2000 ve 05/02/2001 günlerinde verilen dilekçeler ile kurum zararından kaynaklanan maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; asıl ve birleşen davada istemin bir bölümü hakkında konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına, kalan kısmı yönünden ise kabulüne dair verilen 22/02/2018 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili, asıl davada davalılar ..., ..., ..., ..., ... vekilleri ile birleşen davada davalı ... tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1)Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre asıl davaya yönelik davalılardan ..., ..., ..., ... ve ..."ın tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2) Davacının asıl davaya yönelik diğer temyiz itirazlarına gelince;
Asıl dava, kurum zararından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü hakkında konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına, geri kalan bölüm içinse istemin kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz olunmuştur.
a) 6100 sayılı HMK"nın 297/2 maddesi “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir." şeklindedir. Mahkemece, konusu kalmayan alacak hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına dair karar verildikten sonra 06/12/1998 "den dava tarihine kadar hesaplanacak yasal faizinin davalılardan tahsiline karar verilmiş olup, hüküm fıkrasında ödenecek faiz miktarı belirlenmemiştir. Yine, dosya içeriğinden konusu kalmayan alacağın farklı tarihlerde kısmi olarak ödendiği anlaşılmaktadır. Dosyadaki ödeme tarihleri de nazara alınarak faiz hesabı yaptırılıp HMK"nın 297/2 maddesine uygun olarak hüküm kurulması gerekirken, infazda tereddüt oluşturacak şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
b) 818 sayılı Borçlar Kanununun 50 ve 51. maddelerinde haksız eylemin ve bunun sonucunda doğan zararın birden fazla kişi tarafından meydana getirilmesi durumunda zarar görenin dilediği takdirde eyleme katılanların birisinden, birkaçından veya tamamından zincirleme olarak sorumlu tutulmalarını isteme hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir. Aynı hüküm 6098 sayılı yeni Türk Borçlar Kanununun 61. maddesinde de tekrar edilmiştir. Şu durumda; davacının davalıların müştereken ve müteselsilen sorumluluğunu iddia ederek dava açmış olması nazara alındığında, bu husus değerlendirilmeden hüküm tesis edilmiş olması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
c) Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 6. maddesinde “Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul, sulh veya herhangi bir nedenle; ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra giderilirse tamamına hükmolunur. Bu madde yargı mercileri tarafından hesaplanan akdi avukatlık ücreti sözleşmelerinde uygulanmaz." hükmü bulunmaktadır. Yine Tarifenin 13. maddesinde “Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla,) tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. Ancak hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Dosya kapsamından; istemin bir kısmına ilişkin ödemenin ön inceleme aşamasından ve dava tarihine göre de delillerin toplanmasından sonra gerçekleştiği ve davanın bu yönüyle konusuz kaldığı, geri kalan istemin ise kabul edildiği anlaşılmaktadır. Şu durumda ödenen ve konusuz kalan istem ile kabul edilen istem yönünden AAÜT 6. ve 13. maddeleri uyarınca nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken mahkemece, maktu vekalet ücretine hükmedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
3) Birleşen davaya yönelik davalı ..."nın temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Birleşen dava, kurum zararından kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü hakkında konusu kalmadığından karar verilmesine yer olmadığına, geri kalan bölüm içinse istemin kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı vekili ile davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, birleşen davada gerçekte gübre satışı olmadığı halde çiftçiler adına destekleme ödemesi için sahte faturalar düzenlendiğini, ödemeler yapıldığını, bu nedenle kurum zararının meydana geldiğini, davalı ..."nın bu çiftçilere çiftçilik belgesi veren Ziraat Odası Başkanı olmakla oluşan zarardan sorumlu olduğunu belirterek uğranılan maddi zararın tazmini isteminde bulunmuştur.
818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 41. maddesine (6098 sayılı TBK"nin 49. maddesi) göre; “Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs o zararın tazminine mecburdur. Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs kezalik o zararı tazmine mecburdur.” Bir başka anlatımla, haksız bir eylemin tazminat borcu doğurabilmesi için kusurlu ve hukuka aykırı bir fiil sonucunda zarar doğması, zarar ile fiil arasında da illiyet (nedensellik) bağı bulunması gereklidir. Hukukumuzda gerçek zarar ilkesi geçerlidir. Zarar gören ancak haksız fiil nedeniyle uğradığı gerçek zararını haksız fiil sorumlusundan isteyebilir. Fiil olmasaydı meydana gelen zararın doğması mümkün olmayacak idiyse, fiil ile zarar arasında bir illiyet bağı var demektir.
Somut olayda; davalı şirket tarafından düzenlenen sahte sevk irsaliyelerine dayanan, alt bayi yetkilisi, davalı ..."nün gerçekte gübre satışı olmadığı halde çiftçiler adına faturalar düzenlediği, çiftçilerin destekleme almak amacıyla kuruma başvurdukları, yapılan incelemeler sırasında çiftçilere destekleme ödemesi yapılmaması doğrultusunda davacı kurum tarafından ... İl Tarım Müdürlüğüne yazı yazıldığı, il tarım müdürlüğü görevlileri davalılar ... , ..., ... "ın bu yazıyı ilçe tarım müdürlükleri ve bankaya geç gönderdikleri, davalılar ..., ... ve ..."ın ise Kaymakamlık onayı ile ilçede faaliyet gösteren gübre bayilerinin denetimi ile görevlendirildikleri halde görevlerini yerine getirmedikleri, asıl dava davalılarının bu eylemleri nedeniyle dava dışı çiftçilere yersiz olarak ödeme yapıldığı, bu şekilde asıl ve birleşen davaya konu zararın meydana geldiği; ancak zarar ile birleşen dava davalısının çiftçilik belgesi vermesi şeklindeki eylemi arasında uygun illiyet bağı bulunmadığı gibi esasen yersiz olarak ödeme yapılmasıyla davalının sorumluluğu için aranan ve iddia edilen illiyet bağının kesilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Şu durumda, birleşen davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş olması doğru değildir. Kararın bu nedenle de bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (2/a-b-c) sayılı bentte açıklanan nedenlerle asıl davaya yönelik olarak davacı yararına, (3) sayılı bentte gösterilen nedenlerle birleşen davaya yönelik olarak davalı yararına BOZULMASINA; davalılar ..., ..., ..., ... ve ..."ın tüm, davacının asıl davaya yönelik diğer temyiz itirazlarının ilk bentte açıklanan nedenlerle reddine ve temyiz eden davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 15/11/2018 gününde oy birliğiyle karar verildi.