Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2013/17-166
Karar No: 2013/1360
Karar Tarihi: 18.09.2013

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/17-166 Esas 2013/1360 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2013/17-166 E.  ,  2013/1360 K.
  • İCRA İFLAS KANUNUNDA BULUNAN MÜLKİYET KARİNESİNİN AKSİNİN İSPATI (İSTİHKAK DAVASINDA)
  • İCRA VE İFLAS KANUNU (İİK) (2004) Madde 97/a

"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki “istihkak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bursa 2. İcra Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 19.10.2010 gün ve 2009/336 E., 2010/1188 K sayılı kararın incelenmesi davacı (üçüncü kişi) vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 30.01.2012 gün ve 2011/10272 E., 2013/740 K sayılı ilamıyla;

(...Davacı (üçüncü kişi) vekili, Bursa 9. İcra Müdürlüğü’nün 2008/750 sayılı takip dosyasında yazılan talimat uyarınca, Sivas 1. İcra Müdürlüğü’nün 2008/334 sayılı talimat dosyasında yapılan 24.09.2008 günlü hacze konu menkullerin davacı üçüncü kişi şirkete ait olduğunu, borçlunun haciz adresinde sigortalı olarak çalışmanın dışında iş yeri ve mahcuzlarla ilgisinin bulunmadığını belirterek istihkak iddiasının kabulü ile haczin kaldırılmasına ve tazminata karar verilmesini istemiştir. 

Davalı (alacaklı) vekili, mülkiyet karinesinin alacaklı yararına olduğunu, sunulan vergi levhasının istihkak iddiasını kanıtlamaya elverişli bulunmadığını, üçüncü kişi şirket ile borçlunun alacaklıdan mal kaçırmak için danışıklı işlemler yaptığını belirterek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece toplanan delillere göre: “dava konusu haczin ödeme emrinin tebliğ edildiği yerde borçlunun huzurunda yapıldığı, sunulan vergi levhası ve ticaret sicil kaydında geçen adresin haciz adresi ile ilgisinin bulunmadığı, borçlunun davacı şirketin çalışanı olduğu iddiasına itibar edilemeyeceği, çünkü çalışanın kendi adına çek keşide etmesinin olağan olmadığı ve takibin çekten kaynaklandığı“ gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, üçüncü kişinin İİK’nun 96. vd. maddeleri uyarınca açtığı “istihkak” davası niteliğindedir.

Mahkeme vergi levhası ve ticaret sicil kaydında üçüncü kişi şirketin adresinin farklı bir yer olarak göründüğü, bir iş yeri ile ilgili borca ilişkin orada çalışan kişinin kendisi adına çek düzenlemesinin olağan kabul edilemeyeceği gerekçelerine dayanarak davanın reddine karar verirken, haciz adresinin davacı ile ilgisinin olmadığını, diğer yandan borçlunun aslında davacı şirketin çalışanı da olmadığını belirtmiştir.

Ne var ki bu sonuca varabilmek için gerekli tüm araştırmalar yapılmadan hüküm kurulmuştur.

Gerçekten de dosya içerisine toplanan delillere bakıldığında, haciz adresinde kimin faaliyet gösterdiği, borçlunun davacı şirket ile arasındaki ilişkinin ne olduğu, mahcuzların kime ait olduğu konuları kesin bir biçimde tespit edilememektedir. Ticaret sicil kaydına göre davacı kurulduğu tarihten itibaren aynı adreste faaldir ve burasının haciz adresi ile ilgisi yoktur, ancak vergi levhasındaki adres kapı numarası olmamakla birlikte haciz adresi ile uyumlu görünmektedir. Yine üçüncü kişi adına düzenlenen faturaların bir kısmında haciz adresi yer almaktadır.

Öte yandan davacı bir limited şirkettir ve bu şirketlerin, ortaklarından ayrı ve bağımsız bir tüzel kişiliği olduğundan, malları, alacakları, hakları ortaklar değil şirket tüzel kişiliğine aittir. Bu nedenle ortağın kişisel alacaklısı, öncelikle ortağın kişisel mallarına, bunlar yoksa veya alacağının tamamını tahsil edememişse ortağın şirketteki kar payına başvurabilir (TTK’nun 145, 191/1, 522. maddesi). Bir başka anlatımla limited şirketin ortakları dahi şirket mal varlığı üzerinde hak iddia edemeyeceğine göre, alacaklılarının da böyle bir iddia ile işlem yapabilmeleri mümkün değildir. 

Bu koşullarda yapılması gereken iş öncelikle, haciz adresindeki iş yerinin davacı şirkete mi, borçluya mı ait olduğunu belirlemektir. Bu konu yerinde kolluk aracılığı ile araştırılabileceği gibi ilgili Vergi Dairesi’nden sorularak, hatta gerekirse ticari kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak tespit edilebilir. İş yerinin borçluya ait olduğu davacı ile hiçbir ilgisinin bulunmadığı saptanırsa bu kez üçüncü kişinin sunduğu delillerin istihkak iddiasını  kanıtlamaya   elverişli  olup   olmadığı  üzerinde durulmalı, faturalarlın gerçekliği ve mahcuzlara uygunluğu araştırılmalıdır.

Haciz davacının faaliyet adresinde yapılmışsa bu kez borçlunun davacı ile gerçek ilişkisine bakılmalı, buranın çalışanı mı gizli ortağı mı olduğu konuları duraksamaya yer vermeyecek bir biçimde ortaya konulmalıdır. Borçlunun şirketin gizlenen ortağı olduğu sonucunu varılırsa takibe konu çekin keşide edilmesine neden olan temeldeki hukuki ilişkinin gerçek tarafları, davacı ve alacaklının ticari kayıtları üzerinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile belirlenmeli ve sonucuna göre muvazaanın olup olmadığı üzerinde durulmalıdır.                Belirtilen tüm bu hususlar dikkate alınmadan eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak davanın reddine karar verilmesi hatalı olmuştur...)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

                                        HUKUK GENEL KURULU KARARI 

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 

Davalar, üçüncü kişinin takip hukukuna ilişkin istihkak davası niteliğindedir. 

Davacı vekili; Alacaklı şirket  tarafından, borçlu Yusuf hakkında yürütülen icra takibi sırasında, müvekkiline ait “Eski Kaleağzı Mah. Koca İmam Sk. No:17 Merkez Sivas” adresinde haciz yapılarak döşemelik kumaşların haczedildiğini, haczedilen menkul malların müvekkiline ait olduğunu borçlu Yusuf’un müvekkili şirkette sigortalı olarak  21.11.2007-30.09.2008 tarihleri arasında çalışan işçisi olduğunu, iş yerine ait vergi kaydı ve sigorta kayıtlarının bulunduğunu belirterek 24.09.2008 tarihinde haczedilen mallar üzerindeki haczin kaldırılarak söz konusu malların müvekkil şirkete aidiyeti ile davalı alacaklı şirket aleyhine % 40 oranında tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı (alacaklı) vekili; davacı ile borçlu arasında gizli bir ortaklık bağı bulunduğunu, davacı şirket adına bulunan vergi kaydının başlı başına mülkiyete karine teşkil etmediğini İİK 97/a maddesinde belirtilen mülkiyet karinesinin borçlu, dolayısıyla alacaklı lehine olduğunu,  haczin  yapıldığı adres ile davacı şirketin  Ticaret sicil kaydındaki adresinin farklı olduğunu, Borçlunun davacı şirketin işçisi olduğu iddia edilmekte ise de davacı şirketin işçisi olduğu iddia edilen borçlunun, yüksek bedelli farklı çekler keşide ederek  bu çeklerin davacı şirketin iştigal konusu ile aynı olan tekstil şirketlerine ciro etmesinin de borçlu ile davacı şirket arasında muvazaalı işlem bulunduğunu gösterdiğini ileri sürerek davacının istihkak iddiasının reddi ile davacının alacağın % 40’ı oranında tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini savunmuştur.

Yerel Mahkemece; haczin borçlu huzuru ile ve borçlunun takip talebinde gösterilen ve ödeme emri tebliğ edilen  adresinde yapıldığı, davacı tarafın  ibraz ettiği, vergi levhasında gösterilen  ve ticaret sicilinden bildirilen adresin  haciz adresi olmaması,  borçlunun davacı şirketin  çalışanı iddiasının, takibin çeke dayalı olması ve çalışanın kendi adına çek keşide etmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği, gerekçesiyle istemin reddine dair verilen hüküm, Özel Dairenin yukarıda yazılı kararı ile bozulmuş, yerel mahkemece önceki hükümde direnilmiştir. 

Direnme hükmü davacı (Üçüncü kişi) vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık; İcra ve İflas Kanununun 97/a maddesinde yer verilen “mülkiyet karinesi”nin aksinin davacı üçüncü kişi yararına kanıtlanıp kanıtlanamadığı, bu konuda yapılan araştırmanın, yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır

Davanın yasal dayanağını oluşturan İcra ve İflas Kanununun 97/a maddesi uyarınca; “Bir taşınır malı elinde bulunduran kimse onun maliki sayılır. Borçlu ile üçüncü şahısların taşınır malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi mal borçlu elinde addolunur. Birlikte oturulan yerlerdeki mallardan mahiyetleri itibariyle kadın, erkek ve çocuklara aidiyetleri açıkça anlaşılanlar veya örf ve adet, sanat, meslek veya meşgale icabı olanlar bunların farz olunur. Bu karinenin aksini ispat külfeti iddia eden kişiye düşer. 

    İstihkak davacısı malı ne suretle iktisap ettiğini ve borçlunun elinde bulunmasını gerektiren hukuki ve fiili sebep ve hadiseleri göstermek ve bunları ispat etmekle mükelleftir.” 

Anılan madde; borçlu ile üçüncü kişinin taşınır malı birlikte ellerinde bulundurmaları halinde dahi malın borçlu elinde addolunacağına ilişkin, borçlu dolayısıyla alacaklı yararına mülkiyet karinesi içermektedir. 

Somut olayda, borçlu Yusuf’un istihkak davasına konu olan menkullerin haczedildiği 24.09.2008 tarihi itibari ile istihkak davacısı üçüncü kişinin sigortalı işçisi olduğu kayıtlardan anlaşılmaktadır. Bununla birlikte, ödeme emrinin tebliğ edildiği ve borçlunun huzuru ile haczin yapıldığı adresin, borçlu ve davacı (üçüncü kişi)  ile ilgisinin yeterince araştırmadan sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.

Bu nedenle, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlar ve özellikle Özel Daire bozma ilamında belirtilen gerekçelerle, Hukuk Genel Kurulu"nca da benimsenen bozma ilamına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı (üçüncü kişi) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 2004 sayılı İcra İflas Kanunun 366/III. maddesi uyarınca tebliğden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 18.09.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi