7. Hukuk Dairesi 2021/4155 E. , 2021/1561 K.
"İçtihat Metni"7. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından davalı aleyhine 24.05.2010 tarihinde verilen dilekçe ile elatmanın önlenmesi ve kal istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 11.01.2018 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle; süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içeriğindeki tüm kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR
Dava, paydaşlar arası elatmanın önlenmesi ve kal isteğine ilişkindir .
Davacı vekili, tarafların 18 parsel sayılı dava konusu taşınmaza müşterek malik olduklarını, taraflar arasında rızai taksime ve fiili kullanıma dayalı olarak araziyi kullandıklarını, taraflar arasındaki rızai taksim ve fiili kullanıma dayalı olarak davacının kullanmakta olduğu yere davalı tarafından müdahale edilerek ahır yapıldığını ileri sürerek; rızai taksim ve fiili kullanım sonucu davacının kullanımındaki arazi parçasına müdahalenin men"ine, tecavüzlü yapı ve eklentilerinin kal"ine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur .
Mahkemece, elatmanın önlenmesi ve kal talebinin kabulüne karar verilmiştir .
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir .
Mahkemece verilen ilk kararda, fiili kullanma biçiminin oluştuğu ve çekişmeli bölümün davacıya bırakıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği , davalı ... vekili tarafından kararın temyiz edildiği, Yargıtay 1. Hukuk Dairesince; “… çekişme konusu 518 sayılı parselin davacı, davalılar ve davaya dahil edilen kişiler adına paylı mülkiyet üzere kayıtlı olduğu, daha önce eldeki davanın davacısı ... tarafından eldeki davanın davalısı ... ve arkadaşları aleyhine açılan Burdur 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/93 Esas sayılı elatmanın önlenmesi davasında o dönemki paydaşlar arasında rızai taksimin kabul edildiği ve anılan kararın derecattan geçerek kesinleştiği ancak 2002 yılında taşınmazda pay satışlarının yapıldığı ve önceki davadaki paydaşlar dışında başka kişilerin de paydaş oldukları kayden sabittir. Somut olaya gelince; hükme yeterli bir araştırma yapıldığını söylebilme olanağı yoktur. Şöyle ki, halihazırda dava konusu 518 sayılı parselde 11 kişi paydaş olduğu halde keşif sonrası alınan fen bilirkişi krokilerinde 6 adet paylaşılmış bölüm gösterilmiş olup bu hali ile her bir paydaşın kullanımına bırakılan alan olup olmadığı hususu tereddütlüdür. Hâl böyle olunca, yerinde yeniden keşif yapılarak yukarıdaki ilkeler uyarınca inceleme yapılması, 2002 yılında paydaş olan kişiler de dahil tüm paydaşları bağlayan fiili kullanım biçiminin oluşup oluşmadığının belirlenmesi, oluşmuş ise her bir paydaşın kullanımına bırakılan bölümlerin krokide gösterilmesi, davacının kullanımına bırakılan bölüme elatma olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, fiili kullanma biçimi oluşmadı ise paylı mülkiyet hükümlerinin gözetilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı şekilde hüküm tesisi doğru değildir.” gerekçesiyle kararın bozulduğu, mahkemece bozmaya uyulmak suretiyle davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan payına vaki elatmanın önlenilmesini her zaman isteyebilir. Hatta elbirliği mülkiyetinde dahi paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine elatmanın önlenilmesi davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı elatmanın önlenilmesi davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre, payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu elatmanın önlenilmesi davası ile değil, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir .
Öte yandan, yurdumuzda sosyal ekonomik nedenlerle kırsal kesimlerden kentlere aşırı akım, nüfus çoğalması, büyük mesken ve işyeri ihtiyacı nedeniyle hızlı yapılaşma karşısında görevli mercilerin aciz kalmaları veya çeşitli nedenlerle göz yummaları sonucu, izinsiz, ruhsatsız, resmi kayıtlara bağlanmayan büyük yerleşim alanları oluştuğu, bu arada paylı taşınmazların tapuda resmi ifrazları yapılmadan paydaşlar arasında haricen veya fiilen taksim edilip üzerlerine büyük mahalleler hatta beldeler yapıldığı bir gerçektir .
Bilindiği üzere 4721 s. Türk Medeni Kanununun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanununun (TBK) 237., Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazlarda harici veya fiili taksim ile payların mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşma ile belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre paydaşlar bu durumu benimsemişlerse; kayıtta paylı, eylemsel olarak (fiilen) bağımsız bu oluşumun tapuda yapılacak resmi taksime veya ortaklığın satış suretiyle giderilmesine yahut o yerde bir imar uygulaması yapılmasına kadar korunması, "ahde vefa" kuralının yanında TMK"nın 2. maddesinde düzenlenen iyi niyet kuralının da bir gereğidir. Aksi halde, pek çok kimse zarar görecek toplum düzeni ve barışı bozulacaktır.
O halde, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi davalarında öncelikle tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olup olmadığı veya fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığı üzerinde özenle durulmalı, varsa çekişmeli yerin kimin kullanımına terk edildiği saptanılmalı, harici veya fiili taksim yoksa uyuşmazlık yukarıda değinildiği gibi, TMK"nın müşterek mülkiyet hükümlerine göre çözümlenmelidir .
Somut olayda, her ne kadar mahkemece davanın kabulüne yönelik ilk karara karşı Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yukarıda açıklanan gerekçelerle bozma yapılmışsa da, tüm paydaşları bağlayan harici bir taksim sözleşmesi ve özel bir parselasyon planının olduğu veya fiili kullanma biçiminin oluştuğu davacı tarafça kanıtlanamamış olduğundan, davacının taşınmazda kullandığı bir alan bulunduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi gerekirken mahkemece yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi hükmün bozulmasını gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 06.10.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.