Hukuk Genel Kurulu 2013/770 E. , 2014/505 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Kayseri 3.İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 12/02/2013
NUMARASI : 2012/522 E-2013/120 K.
Taraflar arasındaki “istihkak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri 3.İcra Hukuk Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 07.04.2009 gün ve 2008/923 E.-2009/326 K. sayılı kararın incelenmesi davacı (üçüncü kişi) ..... San. Tic. A.Ş. vekili ile davalı (alacaklı)..... Dış Tic. Ltd. Şti. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin 22.12.2011 gün ve 2011/10465 E.-2011/12820 K. sayılı ilamıyla;
(...Davacı (üçüncü kişi) vekili, Fatih 3.İcra Müdürlüğü’nün 2008/10071 sayılı Takip dosyasında yazılan talimat uyarınca, Kayseri 5.İcra Müdürlüğü’nün 2008/496 sayılı Talimat dosyasında yapılan 27.11.2008 günlü hacizde cebri icra tehdidi altında dosya borcunun tamamını ödemek zorunda kaldıklarını, iş yerinin borçlu ile ilgisinin bulunmadığını, bu durumun kanıtlanmasına rağmen haksız olarak haciz yapıldığını belirterek istihkak iddiasının kabulü ile haczin kaldırılmasına ve tazminata karar verilmesini istemiştir.
Davalı (alacaklı) vekili, davacı tarafın fiili haciz yapılmadığı halde dosya borcunun tamamını ödediğini, buna karşı istihkak davası açılamayacağını, ortada yapılmış bir haczin bulunmadığını, öte yandan borçlu şirketin üçüncü kişi şirket bünyesinde faaliyetine devam edeceğinin kamuoyuna duyurulduğunu, mal kaçırmak için danışıklı iş yeri devri yapıldığını, devir gerçek olsa bile İİK’nun 44. maddesindeki gereklerin yerine getirilmediğini, bu nedenle işletmeyi devralan davacının BK’nun 179. maddesi gereğince işletmenin borçlarından sorumlu olduğunu belirterek davanın reddine ve tazminata karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Davalı (borçlu), usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmalara katılmadığı gibi cevap da vermemiştir.
Mahkemece toplanan delillere göre: “dava konusu haczin alacaklı vekili tarafından gösterilen, üçüncü kişinin faaliyet adresinde yapıldığı, bu sırada hazır bulunan şirket müdürünün borçlunun gelinen iş yeri ile ilgisinin bulunmadığını belirttiği, ancak alacaklı vekilinin muvazaalı devir yapıldığı gerekçesi ile haciz talep ettiği, üçüncü kişi vekilinin dosya borcunun tamamını yatırdıklarına dair makbuz sunması üzerine fiili haciz yapılmadığı, ortada herhangi bir menkul ya da para haczinin bulunmadığı, paranın re’sen yatırıldığı“ gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı üçüncü kişi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK’nun 96. vd. maddeleri uyarınca açtığı “istihkak” davası niteliğindedir.
Davacı üçüncü kişi 27.11.2008 günlü haciz tutanağı içeriğine göre haciz baskısı altında ve muhafaza işleminin yapılmasını önlemek amacı ile dava açma haklarını da saklı tutarak dosya borcunun tamamını ödediğini belirtip buna ilişkin dekontu sunmuştur. Somut olayda iradi olarak borcun ödenmesinden bahsedilmesi mümkün değildir. Bu koşullarda hacizin yatırılan paraya ilişkin olduğu ve istihkak davasının açılabileceği de Yargıtay’ın istikrar kazanan uygulaması ile kabul edilmektedir.
Bu nedenlerle ortada geçerli bir haczin varlığının kabulü ile işin esasına girilip toplanacak delillere göre bir karar verilmesi gerektiği dikkate alınmadan dava şartı yokluğu nedeni ile davanın reddine karar verilmesi isabetli görülmemiştir.
Kabule göre de; İcra Müdürünün istihkak davasında taraf sıfatının bulunmadığının dikkate alınmaması hatalı olmuştur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı üçüncü kişi vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün Bozulmasına...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, üçüncü kişinin takip hukukuna ilişkin istihkak istemine ilişkindir.
Yerel Mahkemece; “üçüncü kişi vekilinin dosya borcunun tamamını yatırdıklarına dair makbuz sunması üzerine fiili haciz yapılmadığı, ortada herhangi bir menkul ya da para haczinin bulunmadığı, paranın re’sen yatırıldığı” gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar davacı (üçüncü kişi) .....San. Tic. A.Ş. vekili ile davalı (alacaklı) ..... Dış Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyizleri üzerine, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçe ile bozulmuş; yerel mahkemece önceki hükümde direnilmiştir.
Direnme hükmü, davacı (üçüncü kişi) ....San. Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 96 vd. maddeleri uyarınca açılacak istihkak davası için hukuken geçerli bir “haciz” olgusunun eldeki davada gerçekleşip gerçekleşmediği; varılacak sonuca göre, yerel mahkemece, işin esasına girilmesi gerekip gerekmediği, noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, haczedilen bir mal üzerinde üçüncü kişinin, bu haczin tamamen kaldırılması veya sınırlandırılması sonucunu doğuracak nitelikte bir hak iddia etmesi ve bu iddiaya alacaklı ve/veya borçlu tarafından itiraz edilmesi halinde (ya da doğrudan) üçüncü kişinin (veya mal üçüncü kişi elinde haczedilmiş ise alacaklının), söz konusu mal üzerindeki haczin caiz olup olmadığının somut icra takibi bakımından sonuç doğuracak şekilde karara bağlanması amacıyla, yedi gün içinde, icra mahkemesinde açtığı takip hukukuna ilişkin davaya, hacizde istihkak davası adı verilmektedir (İİK.m.96 vd.;Kudret Aslan, Hacizde İstihkak Davası, Ankara 2005, s.21; öğretideki diğer tanımlar için bakınız. K. Aslan, age., s.20; Ali Güneren, İcra ve İflas Hukukunda İstihkak Davaları ile Tasarruf İptal Davaları, Ankara 2004, s.97).
Hacizden doğan istihkak davası açılabilmesi için gereken koşullardan biri de, hukuken geçerli bir haczin bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle, “haciz” olarak nitelendirilebilecek bir icra işlemi yoksa, kural olarak, istihkak davasından söz etmek mümkün değildir. Dolayısıyla, istihkak prosedürünün tatbik edilebilmesi için, icra dairesi tarafından borçluya ait olduğu gerekçesiyle bir malın haczedilmiş olması gerekir. Denilebilir ki, bir haczin bulunması zorunluluğu, istihkak iddiasının ve davasının adeta varlık nedenidir. Zira, bu dava borçluya değil, üçüncü kişilere ait olan mallara haciz koyma olgusundan kaynaklanmaktadır. Haciz yoksa, istihkak iddiası ve davası da söz konusu olamaz (K.Aslan, age., s.235 vd.; A.Güneren, age., s.373 vd.).
Somut olayda, 27.11.2008 günlü haciz tutanağı içeriğine göre, davacı üçüncü kişi haciz baskısı altında ve muhafaza işleminin yapılmasını önlemek amacı ile dava açma haklarını da saklı tutarak, dosya borcunun tamamını ödediğini belirtip, buna ilişkin dekontu sunduğu anlaşılmaktadır.
Buna göre, olayda, borcun iradi ödenmesinden bahsedilmesi mümkün değildir. Bu koşullarda haczin, yatırılan paraya ilişkin olduğunu kabul etmek gerekir.
Şu durumda; istihkak davası açılabilmesi için ortada hukuken geçerli bir haczin varlığının kabulü ile işin esasına girilip toplanacak delillere göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi isabetli değildir.
Hal böyle olunca; yerel mahkemece, aynı yöne işaret eden ve Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı (üçüncü kişi) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"na eklenen "Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 366/III.maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.04.2014 gününde oyçokluğu ile karar verildi.