Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2014/339
Karar No: 2015/2702

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2014/339 Esas 2015/2702 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2014/339 E.  ,  2015/2702 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi


    Taraflar arasındaki “kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sivas Kadastro (Kapatılan Yıldızeli Kadastro) Mahkemesinin davanın reddine dair verilen 01.10.2009 gün ve 2006/363 E., 2009/142 K. sayılı kararın incelenmesi davacılar vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 16.Hukuk Dairesinin 06.12.2012 gün ve 2012/9228 E., 2012/10362 K. sayılı ilamı ile;
    ("...Kadastro sırasında 127 ada 74 parsel sayılı 25647.32 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz sit alanı olarak devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğundan söz edilmek suretiyle davalı Hazine adına tespit edilmiştir. Davacı ... ve müşterekleri, tapu kaydı, paylaşma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak kendilerine ait taşınmazların bir bölümünün dava konusu taşınmaz içinde ölçüldüğü iddiası ile bu bölümlerin tespit edilerek adlarına tescili istemi ile dava açmışlardır. Mahkemece, yapılan yargılama sonunda davanın reddine, dava konusu taşınmazın tespit gibi tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Mahkemece, dava konusu taşınmazın kamu malı niteliğinde olup kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği ile kazanılamayacağı ve tapu siciline tescil ettirilemeyeceği, davacı tarafın ibraz ettiği tapu kaydı ile ilgili taşınmazın tapuya tescil edilmesinin yasanın amir hükmüne aykırı olduğu gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiş ise de; varılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmediği gibi, yapılan araştırma, inceleme ve uygulama da karar vermeye yeterli bulunmamaktadır. Dava, tapu kaydına dayalı olarak açılmış olup tapu kayıtları mülkiyet belgesi hükmündedir. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarının Korunmasına Dair Kanunun 11. maddesinde 30.05.2007 tarih ve 5663 sayılı Yasa"nın 1. maddesi ile yapılan değişikliğe göre kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurullarınca birinci grup olarak tescil ve ilan edilen kültür varlıklarının bulunduğu taşınmazlar ile birinci ve ikinci derece arkeolojik sit alanlarındaki taşınmazların zilyetlik yolu ile iktisap edilemeyeceği öngörülmüştür. Tapulu taşınmazlar yönünden önleyici bir hüküm bulunmamakta olup, taşınmazın tapu kaydı kapsamında kalması halinde kayda değer verileceği kuşkusuzdur. Bu durumda tapu kaydının kapsamının belirlenmesi zorunludur. Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazın bulunduğu yöreyi iyi bilen, elverdiğince yaşlı, yansız, yerel bilirkişi ve taraf tanıkları huzuru ile dava konusu taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalıdır. Keşifte 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20. maddesi hükmü uyarınca dayanılan tapu kaydı yerel bilirkişi yardımı ile zemine uygulanmalı, uygulamada tapu kaydının haritası yoksa, kayıtta okunan sınırlar esas alınmalı, tapu kaydında tarif edilen sınır yerlerinden yerel bilirkişice bilinemeyenler bulunduğu takdirde bu konuda taraflara tanık dinletme olanağı sağlanmalı, uzman bilirkişinin düzenleyeceği haritada tapu kaydında okunan sınırlar ayrı ayrı işaret ettirilmeli böylece tapu kaydının kapsamı kesin olarak belirlenmelidir. Dava konusu taşınmazın kısmen ya da tamamen tapu kaydı kapsamında kalması halinde tapu kaydına değer verileceği kuşkusuz olup, kayıt kapsamı dışında kalan bölüm bulunması halinde ise taşınmazın 1. derecede arkeolojik sit alanı içinde kalması nedeniyle zilyetlik ile kazanılamayacağı da göz önünde bulundurularak bir karar verilmelidir. Mahkemece bu yön göz ardı edilerek 2863 sayılı Yasa"nın 11. maddesine yanlış anlam verilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup, davacılar vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenle yerinde bulunduğundan kabulü ile hükmün bozulmasına...")
    karar verilerek dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI
    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, tapu kaydı, paylaşma ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
    Davacılar vekili, 30 dönüm miktarında olan 26.04.1960 tarih, 20 nolu tapu kaydının yaklaşık 16 dönümünün davalı Hazine adına kadastro sırasında 74 parsel sayılı taşınmaz olarak tespit ve tescil edilen taşınmaz içerisinde bırakıldığını, kalan yaklaşık 14 dönümünün ise 25, 26 ve 33 numaralı parselleri kapsadığını, bu gayrimenkulün müvekkilleri arasında rızai taksim ile paylaşıldığını ve bu alanın 6"şar dönümünün ... ve ..." da kaldığını, yaklaşık 8,5 dönümünün ..."ya, 8,5 dönümünün de ..."ya düştüğünü bu kapsamda müvekkili ..."ya ait 6 dönüm, ..."ya ait 6 dönüm, ..."ya ait yaklaşık 2 dönüm ve ..."ya ait yaklaşık 2 dönümlük alanın 74 nolu parsel içerisinde kalmış olup hazine adına yazıldığını, kadastro çalışmalarında 21 nolu parsel olarak gözüken alanın ise yine davacıların murisleri ..."dan müvekkillerine kalmış olup rızai taksim neticesinde müvekkili ..."ya düştüğünü, gayrimenkullerin sınırlarının belirlenmiş olup fiili olarak yıllardır ayrı ayrı ekilip biçildiğini, bu alanların nizasız fasılasız malik sıfatı ile 50-60 yıldır bu kişilerce veya babalarınca ekilip biçildiğini, kadastro çalışması sırasında da gerek mahalli bilirkişiler gerekse diğer kişilerin bu gayrimenkulün müvekkillerine ait olduğunu söylemelerine rağmen sit alanı kapsamında kaldığı gerekçesi ile hazine adına yazıldığını, sit alanı olsa dahi buranın mülkiyetinin müvekkillerine ait olduğunun gerek tapu kayıtlarından gerekse bilirkişi beyanlarından anlaşıldığını ileri sürerek, müvekkillerinin payları oranındaki miktarın yapılan yanlış tespitinin iptali ile müvekkilleri adına tespit ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı İdare, davanın reddini savunmuştur.
    Yerel Mahkemece, dava konusu taşınmazın davacılar tarafından ibraz edilen tapu kaydına hudutlarındaki kaymalar neticesinde uyduğu, ancak aynı zamanda Menteşe Höyüğünün kendisi ile aynı adı taşıyan köyün yaklaşık 4 km doğusunda, Kalın Irmağı kıyısında, dava konusu 127 ada 74 parsel sayılı taşınmazın içerisinde yer aldığı, Höyük"ün yaklaşık 200 metre çapında ve 20 metre yüksekliğinde olduğu, Menteşe Höyüğünün Kayseri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü"nün 22/12/1990 tarihli 925 nolu kararı ile birinci dereceden Arkeolojik Sit alanı olarak tescil edildiği ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 5. maddesinde düzenlenen "Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir." hükmü uyarınca korunması gerekli kültür ve tabiat varlığını kapsayan taşınmazlardan olan dava konusu taşınmazın devlet malı yani kamu malı olup kamu mallarının özelliklerinden birisinin de olağanüstü zamanaşımı yolu ile kazanılamamaları ve tapu siciline tescil edilememeleri olduğundan ve 2863 sayılı Kanun’un düzenlemesi karşısında bu tür taşınmazlara ilişkin kazanma ve tescil edilememe yasağı kanundan kaynaklanmakta olup, her nasılsa davacıların ibraz ettiği tapu kaydı ile ilgili taşınmaz tapuya tescil edilmiş ise de kanunun amir hükmüne aykırı davranıldığı gerekçesi ile davanın reddine ve tespit gibi Hazine adına tesciline karar verilmiştir.
    Davacılar vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıya başlık bölümüne metni aynen alınan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel Mahkeme, özel kanun niteliği taşıyan 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun, özünde taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarını koruma altına almayı amaçladığı, ilk derece mahkemesinin hükme dayanak yaptığı 5. maddesinde yer verdiği ""Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzelkişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ileride meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir"" düzenlemesi ile bu malvarlığını eşya hukuku anlamında kamu malı kapsamında tanımladığı, Yargıtay bozma gerekçesinde ise, 2863 sayılı Yasanın 11. maddesinde yer alan düzenleme uyarınca birinci ve ikinci derece arkeolojik sit alanlarındaki taşınmazların zilyetlik yoluyla iktisap edilemeyeceği, ancak tapulu taşınmazlardaki kültür ve tabiat varlıklarının özel mülkiyete konu olmasına engel bir hüküm bulunmadığına işaret edildiği, Yargıtay bozması sonrasında mahkemece her iki yasa maddesi ve ilgili diğer mevzuat yönünden yapılan yorumlama faaliyeti neticesinde müstekar yorumdan farklı bir sonuca ulaşılmış olduğu, şöyle ki; kadastro tespit çalışmalarından önce herhangi bir tapuya bağlanmış olmaksızın üzerinde zilyetlikte bulunulan taşınmazların özel mülkiyete konu edilmesinin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14. maddesinde sıkı şartlara bağlandığı, istisnai bir kazanım türü olduğu, hatta bu maddede sıralanan tüm şartlar yerine getirilmiş olsa bile, sulu toprakta 40 dönüm, kuru toprakta 100 dönüm sınırlaması getirildiği, kadastro çalışmaları sırasında hakkında ilk kez sicil oluşturulacak taşınmazın, hele ki kültür varlığı vasfını taşıması halinde 11. madde gereği özel mülkiyet kapsamından çıkarılmasının 3402 sayılı Kanun ve 2863 sayılı Kanun’un ruhu ile de bağdaştığı, ancak 11. maddenin, bir taşınmazın kadastro evvelinde tapulanmış ise, devlet malından sayılan kültür- tabiat varlığı olarak kalmaya devam ettiği halde, özel mülkiyete konu edilebileceği şeklinde yorumlanması, kültür varlıklarının anayasa ve uluslararası mevzuatla güvence altına alınan korunma amacına aykırı düştüğü, korunma kapsamını daralttığı, bir tapunun varlığının, o taşınmazın her halükarda özel mülkiyete konu olabileceğinin ön şartı olmadığı, somut olayda ileri sürülen tapu kaydında da taşınmazın höyük olarak değil, tarla olarak vasıflandırıldığı, nasıl ki bir tapu kaydının orman arazisi kapsamında kaldığının tespit edilmesi halinde, kamu menfaatleri ile gerçek kişilerin özel menfaatlerinin çatışması, yarışması ve kamu menfaati üstün tutularak, özel menfaati koruyan tapuya güven ilkesinin ihmal edilebilmesi mümkün ise, aynı şekilde, arzında kültür varlığı barındıran bir taşınmazın da devlet malı olduğu ve üzerinde dünya insanlarının aidiyet ve haklarının olduğu, kişi tapusu şeklen geçerli olsa bile, bu haliyle kültür varlığının özel mülkiyete konu olmayacağı, bu durumun gerçek kişilerin hukuki menfaatlerinin tamamen göz ardı edildiği anlamına da gelmemesi gerektiği, 2863 sayılı Kanun’un ilerleyen maddelerinde zaten kadastro tespiti kesinleşmiş olup, arzında kültür varlığı barındırdığı daha sonradan tespit edilen devlet mallarının nasıl bir yönetime tabi tutulacağı ve hatta kamulaştırılacağı, tapu maliklerinin bundan etkilenmeleri durumunda kendilerine verilecek hakların düzenlendiği, ayrıca tapuya güven ilkesi gereği taşınmazı kullandığı veya kaybettiği için zararını talep eden gerçek kişilerin tazminat hukukuna başvurmalarına engel bir durumun da olmadığı, tasfiye mahkemesi niteliği taşıdığı halde halen faaliyette olan Kadastro Mahkemelerinde hakimlerin görevinin, taşınmazın tapu kaydının doğru ve hızlı şekilde ilk elden tesis edilmesini sağlamak olduğu, herhangi bir hukuki ve bilimsel incelemeden yoksun şekilde kadastro öncesinde oluşturulan bir tapuya sırf tapuya güven ilkesi zedelenir düşüncesiyle itibar etmek zorunda bırakılmanın, kadastro hakiminin doğru ve güvenilir sicil oluşturmasına engel olacağını, Kadastro Kanununun taşınmaz mülkiyetini düzenleyen Türk Medeni Kanunu’na göre özel nitelik taşıyan bir yasa olup, istisnai hükümler içerdiği, 2863 sayılı Kanun’un ise her ikisinden daha özel bir yasa niteliğinde olduğundan öncelikle uygulanması gerektiği, ancak kültür varlığının mülkiyet durumu değerlendirilirken 2863 sayılı yasanın 11. maddesindeki koruma amaçlı özel mülkiyet yasağının, müstekar uygulamanın aksine daraltıcı değil, 5. madde ve Anayasanın 63. maddesi ile birlikte geniş yorumlandığı, özel yasası ile devlet malı olarak vasıflandırılan bir kültür varlığının kişi tapusu dayanak yapılarak özel mülkiyete konu edilemeyeceği, somut olayda mahkemece yapılan keşif sonucunda davacılar adına tespit gören taşınmazların ortasında kalan, yaklaşık 200 metre çapında ve 20 metre yüksekliğindeki arazide Menteşe Höyüğünün yer aldığı, höyüğün Kayseri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğü"nün 22/12/1990 tarihli 925 nolu kararı ile birinci dereceden Arkeolojik Sit alanı olarak tescil edildiği, höyüğün fotoğraflanmış olup, görünüm itibarıyla dahi höyük olduğunun açıkça belli olduğu; davacıların höyük çevresindeki taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkının kadastro tespit çalışmaları sırasında ve yargılama sırasında sübut bulduğu ve çekişme konusu yapılmadığı, çekişmenin höyük üzerinde özel mülkiyet kurulup kurulmayacağı noktasında toplandığı; mahkemenin höyüğün mülkiyet durumunu hem zilyetliğe dayalı iktisap, hem de tapuya dayalı iktisap yönünden ayrı ayrı irdelediği, zaten tapu kaydının taşınmaza uyduğunun da gerekçede belirtildiği; buna rağmen höyüğün devlet malı niteliğinde sayılması gerektiği kanaatiyle tapu kaydına ve zilyetliğe itibar etmeyerek davanın reddine karar verildiği gerekçesi ile direnmiştir.
    Direnme kararını davacılar vekili temyiz etmiştir.
    Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Müdürlüğünün kararı uyarınca 1. derecede arkeolojik sit alanı içerisinde kalan dava konusu taşınmazın, davacılar tarafından dayanılan tapu kaydının kapsamında kalması halinde ediniminin olanaklı olup olmadığı; buna göre mahkemece bozma ilamında değinilen şekilde araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 127 ada 74 nolu parselin 25647,32 m2, ham toprak vasfı ile, senetsizden hazine adına 03.04.2006 tarihinde tapulama ile tespit edildiği, tutanağın 25.04.2006-25.05.2006 tarihleri arasında ilan edildiği, kadastro tutanağının edinim sütununda; sınırlandırılması yapılan tapu ve vergi kaydına rastlanılmayan 127 Ada 74 nolu parsel aslen senetsiz ve belgesizden tamamının Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olup zeminde metruk köy yerleşim yeri olarak bulunduğu ve bu yerin Tabiat ve Kültür Varlıkları Koruma Kurulunca sit alanı olarak sınırlandırıldığı ve bunun tutanağın beyanlar hanesinde belirtildiği, muhtar ve bilirkişilerin müşterek beyanlarından anlaşılmakla sit alanı olarak ... adına tespitinin yapıldığı belirtilmiştir.
    Öte yandan Kayseri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 22.12.1990 Tarih,925 Nolu Kararı ile Sivas İli Yıldızeli İlçesi Menteşe köyünde bulunan Menteşe Hüyük(Tek höyük)’ün 2863 ve 3386 sayılı Yasalar kapsamına giren korunması gerekli kültür varlığı olması nedeniyle 1. derecede arkeolojik sit alanı olarak tescil edilmesine karar verilmiştir.
    Davacılar dava konusu taşınmazın kadastrosuna 26.04.1960 tarih, 20 nolu tapu kaydına dayalı olarak itiraz etmişlerdir.
    2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu"nun 11/1.maddesinde; " Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının malikleri bu varlıkların bakım ve onarımlarını Kültür ve Turizm Bakanlığının bu Kanun uyarınca bakım ve onarım hususunda vereceği emir ve talimata uygun olarak yerine getirdikleri sürece, bu Kanunun bu konuda maliklere tanıdığı hak ve muafiyetlerden yararlanırlar. (Değişik ikinci cümle: 22/5/2007- 5663/1 md.) Ancak, kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurullarınca birinci grup olarak tescil ve ilan edilen kültür varlıklarının bulunduğu taşınmazlar ile birinci ve ikinci derece arkeolojik sit alanlarındaki taşınmazlar zilyetlik yoluyla iktisap edilemez...." hükmü düzenlenmiştir.
    Yasa metninden de anlaşılacağı üzere 1.derece arkeolojik sit alanlarının zilyetlikle edinimi olanaklı değilse de tapu kaydına dayalı olarak edinimine engel bir durum bulunmamaktadır.
    O halde, bozma ilamında değinildiği gibi tapu kaydının kapsamının belirlenmesi zorunlu olduğundan, tapu kaydının tüm tedavülleri ile dayanak tescil ilamının ilgili Tapu Sicil Müdürlüğünden temin edilip, dava konusu taşınmazın bulunduğu yöreyi iyi bilen, yaşlı, yansız, yerel bilirkişi ve taraf tanıkları huzuru ile dava konusu taşınmaz başında yeniden keşif yapılarak, keşifte 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 20. maddesi hükmü uyarınca dayanılan tapu kaydı yerel bilirkişiler yardımı ile zemine uygulanmalı, uygulamada tapu kaydının haritası yoksa, kayıtta okunan sınırlar esas alınmalı, tapu kaydında tarif edilen sınır yerlerinden yerel bilirkişice bilinemeyenler bulunduğu takdirde bu konuda taraflara tanık dinletme olanağı sağlanmalı, uzman bilirkişinin düzenleyeceği haritada tapu kaydında okunan sınırlar ayrı ayrı işaret ettirilerek tapu kaydının kapsamı kesin olarak belirlenmelidir. Dava konusu taşınmazın kısmen ya da tamamen tapu kaydı kapsamında kalması halinde tapu kaydına değer verileceği kuşkusuz olup, kayıt kapsamı dışında kalan bölüm bulunması halinde ise taşınmazın 1. derecede arkeolojik sit alanı içinde kalması nedeniyle zilyetlikle kazanılamayacağı da göz önünde bulundurularak bir karar verilmesi gerekir.
    Hukuk Genel Kurulu görüşmeleri sırasında, davacıların dayandığı tapu kaydının tescil ilamına dayandığı, tescil ilamında Hazinenin taraf olması halinde ilamın Hazineyi bağlayacağı, taraf değilse Hazineyi bağlamayacağı, bu hususun araştırılması için direnme kararının değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından bozma gerekçesinde belirtilen nedenlerle benimsenmemiştir.


    Hal böyle olunca; Yerel Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine 27.11.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi