12. Ceza Dairesi 2020/1019 E. , 2021/3642 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suçlar : Görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal, kişilerin huzur ve sükununu bozma
Hükümler : 1- Görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan TCK"nın 134/2, 53/1-3. maddeleri gereğince mahkumiyet,
2- Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan TCK"nın 123/1, 53/1-3. maddeleri gereğince mahkumiyet
Görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal ile kişilerin huzur ve sükununu bozma suçlarından sanığın mahkumiyetine ilişkin hükümler, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
A) Görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Sanığın, TCK’nın 135/1. madde ve fıkrasındaki kişisel verilerin kaydedilmesi ile aynı Kanun’un 136/1. madde ve fıkrasındaki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarından ayrı ayrı cezalandırılmasının talep edildiği iddianamede; sanığın, nişanlısı olan mağdur tarafından nişanın bozulmasına tepki olarak, mağdura ait facebook hesabında mağdur tarafından paylaşılan mağdurun fotoğraflarını ele geçirip, kendi facebook hesabında yayımlaması biçiminde sanığa isnat edilen eylemin, bir bütün halinde verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçunu oluşturacağı gözetilmeden, aynı eylem vasıf yönünden bölünerek, kişisel verilerin kaydedilmesi ve verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçlarından beraat, ek savunma verilen TCK’nın 134/2. madde ve fıkrasındaki görüntü veya seslerin ifşa edilmesi suretiyle özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan mahkumiyet kararı verilerek, CMK’nın 225. maddesine ayıkırı olacak ve infazda duraksamalara neden olacak şekilde birden fazla hüküm kurulup, gerekçede çelişki meydana getirilmesi,
2- Kabul ve uygulamaya göre de:
a) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.12.2020 tarihli, 2020/105-2020/531 sayılı kararında vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK’nın 62. maddesinin ikinci fıkrasında takdiri indirim nedenleri sayıldıktan sonra “gibi” denilmek suretiyle takdiri indirim nedenlerinin kanunda sayılanlarla sınırlı olmadığı, aksine bunların örnek olarak sayıldığı açıkça vurgulanmıştır. Burada sayılan “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi nedenler, uygulamada hâkimi sınırlayıcı değil, yol gösterici nitelikteki gerekçelerdir. Bunun sonucu olarak da 5237 sayılı TCK’nın, tıpkı mülga 765 sayılı TCK’da olduğu gibi takdiri indirim nedenleri yönünden sınırlayıcı sistemi değil, serbest değerlendirme sistemini benimsediği kabul edilmektedir.
Serbest takdir sisteminin bir gereği olarak da olayda sanık yararına takdiri indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hâkime ait olacaktır. Zira yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan hâkim, sanığı birebir gözlemleyen ve bu bağlamda takdiri indirim nedenlerinin varlığı ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumdaki kişidir. Hâkim; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”nin yanında, her somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek, bu hususta hak, ... ve nasafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapacaktır.
Ancak, hâkimin bu konudaki takdir yetkisi sınırsız değildir. Bütün kararlarda olduğu gibi takdiri indirimin uygulanmasına veya uygulanmamasına ilişkin kararlar da gerekçeli olmalıdır. Bununla birlikte gösterilen gerekçelerin hak, ... ve nasafet kuralları ile dosya içeriğine uygunluğunun Yargıtay denetimine tâbi olacağında da şüphe bulunmamaktadır.
Anayasa’nın 141. ve 5271 sayılı CMK"nın 34. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli yazılması zorunludur. Gerekçe, verilen hükmün dayanaklarının akla, hukuka ve dosya içeriğine uygun olarak izah edilmesidir. Yasal ve yeterli olmayan, dosya içeriğine uymayan bir gerekçeyle karar verilmesi hem kanun koyucunun amacına uygun düşmeyecek, hem de tarafları tatmin etmeyerek keyfiliğe yol açacaktır.
Bu açıklamalar ışığında incelenen dosyada; sanığın sorgu ve savunmasının duruşmanın 11.06.2013 tarihli 1. oturumunda alındığı, 13.02.2014 tarihli 3. oturumda, TCK’nın 134/2. madde ve fıkrasının uygulanması ihtimaline binaen sanığın ek savunmasının alınması için sanığa duruşma gününü bildirir davetiye tebliğine ve 09.09.2014 tarihli 6. oturumda da sanık hakkında yakalama emri çıkarılmasına karar verildiği, 02.10.2014 tarihli 7. oturumda yakalama emrine istinaden hazır edilen sanığın savunması alınıp, ek savunmasının alınmadığı, 27.11.2014 tarihli 8. oturumda bu durumu fark eden mahkemece, sanığın ek savunmasının alınması için günsüz zorla getirme yazısı yazılmasına ve 17.02.2015 tarihli 9. oturumda da tekrar yakalama emri çıkarılmasına karar verildiği, 26.02.2015 tarihli 10. oturumda yakalama emrine istinaden ikinci kez hazır edilen sanığın ek savunması alınıp, 25.03.2015 tarihli 11. oturumda sanığın yokluğunda hükümlerin tefhim edildiği anlaşılmakla,
Duruşmanın ilk oturumunda hazır olan ve ek savunmasının alınması için ikinci kez yakalama emri çıkarılmasında kendisinden kaynaklanan hiçbir kusur bulunmayan sanık hakkında, “Sanığın duruşmaya mazeretsiz olarak katılımının bulunmaması yakalama çıkarılarak ifadesinin alınabilmesi” biçimindeki dosya kapsamına ve kanuna uygun düşmeyen yetersiz gerekçelerle TCK’nın 62. maddesinin uygulanmamasına karar verilmesi,
b) Sübutu kabul edilen suçun 28.06.2014 tarihinden önce işlenmiş olması karşısında, 28.06.2014 tarihinden önce işlenen suçlar açısından, 28.06.2014 tarihli ve 29044 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun"un 72. maddesi ile değişik CMK"nın 231/8. madde ve fıkrasının 2. cümlesinin uygulanamayacağı ve daha önceden verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların yargılama konusu suçla ilgili hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına engel teşkil etmeyeceği gözetilmeden, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususunda ulaşılacak kanaate göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının gerekip gerekmediğine karar verilmesi gerekirken, “Sanığın adli sicil kaydında bulanan ... Asliye Ceza Mahkemesinden verilmiş 2005/479 esas-2008/91 karar sayılı kasıtlı suçtan verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin mahkumiyet hükmünün 16/04/2008 tarihinde kesinleştiği ... Asliye Ceza Mahkemesinden verilmiş 2007/349 esas-2008/316 karar sayılı kasıtlı suçtan verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin mahkumiyet hükmünün 24/07/2008 tarihinde kesinleştiği anlaşıldığından 6545 sayılı yasa ile değişik 5271 sayılı kanunun 231/8 fıkra 1. Cümle gereğince kanuni imkansızlık nedeniyle sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına YER OLMADIĞINA,” biçimindeki yasal olmayan gerekçeyle sanık hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
c) Sanık hakkında TCK"nın 53. maddesi tatbik edilirken, 3. fıkraya aykırılık oluşturacak şekilde, TCK’nın 53. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendindeki hak ve yetkileri kullanmak yönündeki yoksunluğuna, kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından “koşullu salıverilme tarihine kadar”, diğer kişiler yönünden ise, “hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar” karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi ve T.C. Anayasa Mahkemesinin TCK"nın 53. maddesine ilişkin olan 2014/140 esas, 2015/85 karar sayılı iptal kararının 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanmış olması nedeniyle iptal kararı doğrultusunda TCK"nın 53. maddesindeki hak yoksunluklarının yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA,
B) Kişilerin huzur ve sükununu bozma suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz isteminin incelenmesine gelince;
Sanığın, nişanlısı olan mağdur tarafından nişanın bozulmasını ve mağdurun kendisinden ayrılmasını kabullenemeyip, mağdura, 11.02.2013 tarihinde; “seni çok seviyorum” ve “sana şunu söyleyeyim bana bir hafta değil bir ömür boyu yatırsalar senden vazgeçmem bunu böyle bil”, 12.02.2013 tarihinde; “mesajlar için özür dilerim” biçiminde toplam 3 adet yazılı ve “iyi geceler seni bu saatte rahatsız ettiğim için özür dilerim bunun ne kadar yanlış olduğunu biliyorum bu gecenin...” şeklinde devam eden bila tarihli sesli mesaj göndererek, mağdurun huzur ve sükununu bozduğunun iddia ve kabul edildiği olayda;
Sanığa isnat edilen eylemin, 5237 sayılı TCK"nın 123. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen “kişilerin huzur ve sükununu bozma” suçuna ilişkin olduğu, kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu için TCK"nın 123. maddesinin 1. fıkrasında temel ceza miktarının “üç aydan bir yıla kadar hapis cezası” olarak belirlendiği; 5271 sayılı CMK"nın, 17.10.2019 tarihli ve 7188 sayılı Kanun"un 24. maddesi ile başlığı ile birlikte yeniden düzenlenmiş olan “Basit Yargılama Usulü” başlıklı 251. maddesinin 1. fıkrasında yer alan; “Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.” şeklindeki düzenlemeye, 7188 sayılı Kanun"un geçici 5. maddesinin 1-d bendinde yer alan “01/01/2020 tarihi itibarıyla kovuşturma evresine geçilmiş, hükme bağlanmış veya kesinleşmiş dosyalarda seri muhakeme usulü ile basit yargılama usulü uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme ile sınırlama getirilmiş ise de; Anayasa Mahkemesinin 19.08.2020 tarihli 31218 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan 25.06.2020 tarihli ve 2020/16 Esas-2020/33 Karar sayılı ve 16.03.2021 tarihli 31425 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan 14.01.2021 tarihli ve 2020/81 Esas-2021/4 Karar sayılı iptal kararları ile “...kovuşturma evresine geçilmiş..., ...hükme bağlanmış...” ibarelerinin, aynı bentte yer alan “...basit yargılama usulü...” yönünden Anayasa"ya aykırı bulunarak iptaline karar verilmesi sebebiyle;
Kovuşturma evresine geçilmiş veya hükme bağlanmış olan ve basit yargılama usulü uygulanabilecek dosyalar yönünden 7188 sayılı Kanun"un 5. maddesinin 1-d bendinde yer alan kesinleşmiş hükümler haricindeki düzenlemelerin iptal edildiği anlaşıldığından; Anayasa Mahkemesi kararlarının geriye yürümesi mümkün olmayıp, Ceza Muhakemesi Kanununda yapılan değişikliklerin ise derhal uygulanması gerekmekle birlikte, basit yargılama usulü uygulanan olaylarda CMK"nın 251. maddesinin 3. fıkrasına göre; “mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç ceza dörtte bir oranında indirilir.” şeklindeki düzenleme karşısında, Anayasa Mahkemesinin anılan iptal kararlarının neticeleri itibariyle maddi ceza hukukuna ilişkin olduğunun ve CMK"nın 251. maddesinin 3. fıkrasında yer alan düzenlemenin sanık lehine sonuç doğurabilecek nitelikte olduğunun anlaşılması karşısında, kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu açısından TCK"nın 7. maddesi ile CMK"nın 251. maddesi hükümleri gözetilmek suretiyle, sanık lehine olan uygulamanın belirlenerek yerine getirilmesi ve gereği için dosyanın, “Basit Yargılama Usulü” yönünden yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı sair yönleri incelenmeksizin 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 14.04.2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.