
Esas No: 2018/7107
Karar No: 2019/5300
Karar Tarihi: 17.09.2019
Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2018/7107 Esas 2019/5300 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :Ceza Dairesi
İlk Derece Mahkemesi :...2. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.03.2017 tarih ve.... sayılı kararı
3- .... 4- ...,
5- ..., 6- ...,
7- ...,
8- ..., 9- ...,
10- ..., 11- ...,
12- ..., 13- ...,
14- ..., 15- ...,
16- ..., 17- ...,
18- ..., 19- ...,
20- ..., 21- ....
22- ..., 23- ...,
24- ..., 25- ...,
26- ..., 27- ...,
28- ..., 29- ...,
30- ..., 31- ...,
32- ..., 33- ...,
34- ..., 35- ...,
36- ..., 37- ...,
38-..., 39- ....
40- ..., 41-.....
42- ..., 43- ...,
44- ..., 45- ...,
46- ..., 47- ...,
48- ..., 49- ...,
50- ..., 51- ....
52- ..., 53- ..., 54- ..., 55- ..., 56- ..., 57- ...,
58- ..., 59- ...,
60- ..., 61- ...,
62- ..., 63- ...,
64- ..., 65- ...,
66- ..., 67- ...,
68- ..., 69- ...,
70- ...,
71- ...,
72- ...,
73- ..., 74- ..., 75- ..., 76- ...,
77- ..., 78- ...,
79- ..., 80- ..., 81- ..., 82- ...,
83- ..., 84....
85- ..., 86- ...,
87- ..., 88- ..., 89- ..., 90- ...,
91- ..., 92- ...,
93- ..., 94- ...,
95- ..., 96- ...,
97- .... 98....
99- ..., 100- ...,
101- ..., 102- ..., 103- ..., 104- ...,
105- ..., 106- ..., 107- ..., 108- ...,
109- ..., 110- ...,
111- ..., 112- ...,
113- ..., 114- ..., 115- ..., 116- ...,
117- ..., 118- ...,
119- ..., 120- ..., 121- ..., 122- ...,
123- ..., 124- ...,
125- ..., 126- ...,
127- ...,
128- ..., 129- ...,
130- ..., 131- ...,
132- ..., 133- ...,
134 ...
Suç : Silahlı terör örgütü yöneticiliği, Silahlı terör örgütüne üye olma, Silahlı terör örgütüne yardım etme, Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, Terör örgütünün propagandasını yapma, Resmi belgede sahtecilik
Hüküm : I- Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ....,..... ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında: TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 3 ve 5, TCK’nın 53, 58/9 63 maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet hükümlerine dair istinaf başvurularının esastan reddi,
II- Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., .... ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında: TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 3 ve 5, TCK’nın 62, 53, 58/9 63 maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet hükümlerine dair istinaf başvurularının esastan reddi,
III- Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında: TCK’nın 314/1, 3713 sayılı Kanunun 3 ve 5, TCK’nın 53, 58/9, 63 maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet hükümlerine dair istinaf başvurularının esastan reddi,
IV- ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında; 3713 sayılı Kanunun 7/1, TCK’nın 314/1, 3713 sayılı Kanunun 3 ve 5, TCK’nın 53, 58/9, 63 maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet hükümlerine dair istinaf başvurularının esastan reddi.
V- Sanıklar ..., ..., ...,.... , ....... hakkında: TCK’nın 314/3, 220/7, 314/2, 220/7, 3713 sayılı Kanunun 3 ve 5, TCK’nın 53 ve 63. maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet hükümlerine dair istinaf başvurularının esastan reddi,
VI- Sanık ... hakkında: TCK’nın 314/3, 220/7, 314/2, 220/7, 3713 sayılı Kanunun 3 ve 5, TCK’nın 62, 53 ve 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet,
VII- Sanık ... hakkında: TCK’nın 314/3, 220/6, 314/2, 3713 sayılı Kanunun 3 ve 5, TCK’nın 62, 53, 58/9, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet hükmüne dair istinaf başvurusunun esastan reddi,
VIII- Sanık ... hakkında:
a) 3713 sayılı Kanunun 7/1, TCK’nın 314/1, 3713 sayılı Kanunun 3 ve 5, TCK’nın 53, 58/9, 63;
b) TCK’nın 204/1, 43, 3713 sayılı Kanunun 5/2-1, TCK’nın 53, 58/9, 63 maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet hükümlerine dair istinaf başvurusunun esastan reddine,
IX- Sanık ... hakkında:
a) TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 3 ve 5, TCK’nın 62, 53, 58/9, 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet hükmüne dair istinaf başvurusunun esastan reddi;
b) Terör örgütünün propagandasını yapma suçundan beraat,
X- Sanık ... hakkında:
a) 3713 sayılı Kanununun 7/1 maddesi yollaması ile TCK’nın 314/1, 3713 sayılı Kanunun 3 ve 5, TCK’nın 53, 58/9 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet;
b) Terör örgütünün propagandasını yapma suçundan beraat,
XI- Sanık ... hakkında:
a) TCK’nın 314/2, 3713 sayılı Kanunun 3 ve 5, TCK’nın 62, 53, 58/9 63 maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet hükmünün kaldırılarak beraat;
b) Terör örgütünün propagandasını yapma suçundan beraat,
XII- Sanık ... hakkında: TCK’nın 314/1, 3713 sayılı Kanunun 3 ve 5, TCK’nın 53, 58/9 63 maddeleri uyarınca mahkumiyet,
XIII- Sanıklar ...,...., ..., ..., ..., ....,..., ..., ..., ..., ...,...., ..., ..., ..., ...,, ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında: Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen beraat hükümlerine dair istinaf başvurularının esastan reddi,
XIV- Sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında: Silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan verilen beraat hükümlerine dair istinaf başvurularının esastan reddi,
XV- Sanıklar ..., ... hakkında: Silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan verilen beraat hükümlerine dair istinaf başvurularının esastan reddi,
XVI- Sanık ... hakkında: TCK’nın 314/3, 220/7, 314/2, 220/7, 3713 sayılı Kanunun 3 ve 5, TCK’nın 53 ve 63 maddeleri uyarınca verilen mahkumiyet hükmünün kaldırılarak beraat.
Temyiz edenler : Sanıklar müdafileri, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı, İlk Derece Cumhuriyet savcısı
Bölge Adliye Mahkemesince ve ilk derece mahkemesince verilen hükümler temyiz edilmekle;
I- TEMYİZ TALEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Tebliğnamede sanık olarak gösterilen ... ile ... hakında verilmiş bir karar ve temyiz isteminin de olmadığı anlaşılmakla,
Sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ilk derece mahkemesince verilen beraat hükmünün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmediği anlaşıldığından, tebliğnamede bu suça dair verilen karara dair temyiz isteminin reddini isteyen,
Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında 2911 sayılı Kanuna muhalefet ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında 2911 sayılı Kanuna muhalefet suçundan; sanıklar ... ve ... hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararlarının kesinleşmiş olduğu ve bu kararlar hakkında sanıklar müdafilerinin ayrıca temyiz taleplerinin bulunmadığı; sanık ... hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan ve sanık ... hakkında da resmi belgede sahtecilik suçundan verilen hükümlere yönelik olarak sanıklar müdafilerinin temyiz taleplerinin bulunmadığı, Sanık ... hakkında 2911 sayılı Kanuna muhalefet ve terör örgütünün propagandasını yapma suçlarından açılan bir da...ın ve verilen bir kararın olmadığı, sanık müdafiinin de bu suçlara yönelik temyiz isteminin bulunmadığı anlaşıldığından, tebliğnamede temyiz istemlerinin iadesini isteyen,
Sanık ... hakkında ilk Derece Mahkemesince verilen mahkumiyet hükmünde “5 yıl 2 ay” şeklinde belirlenmiş olması karşısında, istinaf incelemesi sonucunda hüküm sonucunda belirlenen hapis cezasının “5 yıl” şeklinde düzeltilerek istinaf incelemesinin esastan reddine dair karar verilmiş olması, CMK’nın 286/2-a maddesi gereğince ilk derece mahkumiyet kararındaki hapis cezasının 5 yılın üzerinde olması nedeniyle kararın temyiz edilebilir nitelikte olduğu anlaşıldığından, tebliğnamedeki temyiz isteminin reddini isteyen,
Düşünceye iştirak edilmemiştir.
Sanık ... hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan ilk derece mahkemesince verilen beraat hükmüne yönelik olarak ilk derece Cumhuriyet savcısının; silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan sanık ...’nun mahkumiyetine ilişkin ilk derece mahkemesince verilen hükme karşı sanık ve sanık müdafii tarafından yapılan temyiz istemi ile aynı sanık hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan ilk derece mahkemesince verilen beraat hükmüne yönelik olarak ilk derece Cumhuriyet savcısının; sanık ... hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan ilk derece mahkemesince verilen beraat hükmüne yönelik olarak ilk derece Cumhuriyet savcısının; silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan sanık ...’un mahkumiyetine dair ilk derece mahkemesince verilen hükmüne yönelik olarak sanık müdafiinin temyiz istemlerinin kabul edilebilir olup olmadıklarının incelenmesinde;
Sanık ... hakkındaki hükmün Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 06/06/2013 tarih ve.... sayılı; sanık ... hakkındaki hükümlerin Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 20.12.2012 tarih ve.... sayılı; sanık ... hakkındaki hükmün Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 20/02/2013 tarih ve.... sayılı; sanık ... hakkındaki hükmün Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 07/04/2014 tarih ve.... sayılı bozma kararları üzerine verilmiş oldukları ve buna göre 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8. maddesinin 1. fıkrası uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK"nın 310. maddesine göre süresi içinde olduğu belirlenmiş,
Temyiz istemlerinin CMUK’un 317. maddesine göre esasının incelenmesi kabul edilmiştir.
Bu kapsamda;
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...’in mahkumiyetine ilişkin hükümlere yönelik yapılan istinaf başvurularının esastan reddine dair kararların sanıklar müdafileri;
Silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...,..., ..., ..., ...’nın mahkumiyetine ilişkin hükümlere karşı yapılan istinaf başvurularının esastan reddine dair kararların sanıklar müdafileri;
Silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan sanıklar ... ..., ..., ..., ..., ...’in mahkumiyetine ilişkin hükümlere yönelik yapılan istinaf başvurularının esastan reddine dair kararların sanıklar müdafiileri;
Silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan sanık ...’in mahkumiyetine dair hükme yönelik olarak sanık ve sanık müdafii;
Silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan sanık ...’in mahkumiyetine ilişkin hükme karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararın sanık müdafii;
Silahlı terör örgütü yöneticiliği ve resmi belgede sahtecilik suçlarından sanık ... hakkında verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararların sanık müdafii;
Silahı terör örgütüne üye olma suçundan sanık ...’in mahkumiyetine ilişkin hükme karşı yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararın sanık müdafii ile Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı;
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık ...’ın mahkumiyetine ilişkin hükme yönelik yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararın sanık müdafii; yine, sanık ... hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan ilk derece mahkemesince verilen beraat hükmüne yönelik ilk derece Cumhuriyet savcısı;
Silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan sanık ...’nun mahkumiyetine ilişkin ilk derece mahkemesince verilen hükme karşı sanık ve sanık müdafii; yine, sanık ... hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan ilk derece mahkemesince verilen beraat hükmüne yönelik ilk derece Cumhuriyet savcısı tarafından;
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanık ... hakkında ilk derece mahkemesince verilen mahkumiyet hükmünün Bölge Adliye Mahkemesince kaldırılarak sanığın beraatine dair verilen hükmün Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı tarafından; yine, sanık ... hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan ilk derece mahkemesince verilen beraat hükmüne karşı ilk derece Cumhuriyet savcısı;
Silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan sanık ...’un mahkumiyetine dair ilk derece mahkemesince verilen hükmün sanık müdafii;
Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan sanıklar ...,..., ..., ..., ...,..., ..., ..., ..., ..., ...,..., ..., ..., ...,... ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...’nın beraatine dair hükümlere karşı ilk derece Cumhuriyet savcısının istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararların Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı;
Silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan sanıklar ..., ..., ..., ...’un beraatine dair hükümlere karşı ilk derece Cumhuriyet savcısının istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararların Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı;
Silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan sanıklar ..., ...’ın beraatine dair hükümlere karşı ilk derece Cumhuriyet savcısının istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararların Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı;
Silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan sanık ... hakkında ilk derece mahkemesince verilen mahkumiyet hükmünün Bölge Adliye Mahkemesince kaldırılarak sanığın beraatine dair verilen hükmün Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı;
Tarafından temyiz edilmiş olmakla temyiz edenlerin sıfatları, başvuruların süresi, kararların nitelikleri ve temyiz sebeplerine göre dosya incelendi.
II- DURUŞMA TALEPLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Sanıklar ..., ..., ... ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin CMK’nın 299/1. maddesi;
Sanık ... müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin ise 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8. maddesinin 1. fıkrası uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 318. maddesi,
Uyarınca hükmolunan cezaların süresine göre yasal şartları bulunmadığından,
İlk Derece Mahkemesinde ve Bölge Adliye Mahkemesinde silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi doğrultusunda savunmaya yeterli imkanın sağlanması ve bu hakkın etkin şekilde kullandırılmış olması, temyiz denetiminde sınırsız şekilde yazılı savunma imkanının kullanılabilme olanağının bulunması karşısında, savunma hakkının kısıtlanması söz konusu olmadığından sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... müdafilerinin, duruşmalı inceleme istemlerinin ise 01.02.2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanunun 94. maddesi ile değişik CMK’nın 299/1. maddesi uyarınca takdiren REDDİNE,
Karar verilmiştir.
Sanıklar ... ve ... müdafilerinin duruşmalı inceleme istemlerinin ise, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8. maddesinin 1. fıkrası uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 318. maddesi uyarınca kabulüne karar vermek gerekmiştir.
III- GENEL DEĞERLENDİRME:
A) Yargılama safahatı:
... Cumhuriyet Başsavcılığının 09/06/2010 tarih ve.... sas sayılı iddianame ile açılan ve daha sonra 41 ayrı iddianame ile açılan davaların da birleşmesi ile birlikte toplam 190 sanığın yargılandığı davada; ilk derece mahkemesi tarafından 154 sanık hakkında hüküm verilmiş, diğer sanıklar yönünden tefrik kararları verilmiştir. İlk derece mahkemesince 154 sanık hakkında verilen hükümlerden 139 sanık hakkında verilen hükümlere karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Yapılan istinaf incelemesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından;
Sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında, bazı suçlar yönünden verilen hükümlerin 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8. maddesinin 1. fıkrası uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 305 ila 326. maddeleri uyarınca temyiz kanun yoluna tabi olduğuna;
Sanıklardan ... hakkında, silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan kurulan hükmün bozulmasına;
Sanıklar ... ve ... hakkında verilmiş olan mahkumiyet hükümlerinin kaldırılarak adı geçen sanıkların beraatlerine,
Diğer sanıklar hakkında ki istinaf istemlerinin ise esastan reddine,
dair karar verilmiştir.
Yapılan temyiz incelemesine ilişkin olarak ise; yukarıda temyiz edenlere ve hükümlere dair yapılan açıklamalarda belirtildiği üzere, toplam 134 sanık hakkında verilen hükümlere yönelik olarak temyiz isteminde bulunulduğu, söz konusu 134 sanıktan ikisi hakkındaki temyiz incelemesinin duruşmalı, diğer toplam 132 sanık hakkında ise verilen hükümlere karşı duruşmasız olarak temyiz incelemesi yapılmasına karar verilmiştir.
Buna göre 52’si mahkumiyet, 36’si beraat olmak üzere toplam 88 sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan verilen hüküm; 30’u mahkumiyet, 5’i beraat olmak üzere silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan toplam 35 sanık hakkında verilen hüküm; 7’si mahkumiyet, 3’ü beraat olmak üzere toplam 10 sanık hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan verilen hüküm; 1 sanık hakkında silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme suçundan verilen mahkumiyet hükmü; ayrıca, silahlı terör örgütü yöneticiliği suçundan hakkında hüküm verilen sanıklardan 1’i hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan verilen hüküm; silahlı terör örgütünü yönetmek suçundan hakkında hüküm verilen 2 sanık hakkında da ilk derece mahkemesince verilmiş olan ve 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8. maddesinin 1. fıkrası uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 305 ila 326. maddeleri uyarınca temyiz kanun yoluna tabi olduğundan temyiz incelemesine konu olan terör örgütünün propagandasını yapma suçundan verilen hükümler Dairemizce temyiz incelemesine tabi tutularak karar verilmiştir.
Dairemizce yapılan temyiz incelemesinde, öncelikle sanıkların yöneticisi ve üyesi olmakla suçlandıkları silahlı terör örgütü hakkında açıklamalarda bulunulmuş ve daha sonra ise temyiz nedenleri ve denetimi kapsamında sanıklar hakkında verilen hükümler incelenerek verilen kararlar açıklanmıştır.
B)Bir Kısım Sanıkların Sonradan Milletvekili Seçilmesi Nedeniyle Eylemlerinin Yasama Dokunulmazlığı Kapsamında Değerlendirilmesi:
24.06.2018 tarihli TBMM 27. Dönem Milletvekili Genel Seçiminde, temyiz incelemesine konu olan ve haklarında mahkumiyet ve beraat hükmü kurulan sanıklardan ... ve ..."ın ... Milletvekili, sanık ..."in ... Milletvekili, sanık ..."nın...Milletvekili ve sanık ...’in ise ... Milletvekili olarak seçildikleri anlaşılmıştır.
Bu kapsamda, adı geçen sanıklar yönünden yargılama konusu olan eylemlerinin yasama dokunulmazlığı kapsamında değerlendirilmesi, haklarında Anayasanın 83. maddesi delaletiyle CMK’nın 223/8 maddeleri gereğince durma kararı verilip verilmeyeceğinin irdelenmesi gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 83. maddesinin ikinci fıkrasında “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sürülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu halde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır” denilmek suretiyle milletvekillerine nispi ve geçici bir dokunulmazlık sağlanmıştır. Yasama dokunulmazlığı, sorumsuzluktan farklı olarak, yasama çalışmaları dışındaki fiillerden dolayı milletvekillerine nispi ve geçici nitelikte bir koruma sağlar.
Buradaki koruma karşımıza iki şekilde ortaya çıkmaktadır; birincisi muhakeme engeli, diğeri ise infaz engelidir. Bu şekilde milletvekillerinin keyfi ve asılsız ceza kovuşturmalarından ve tutuklamalardan korumak suretiyle vazife yapmaktan alıkonulmaması sağlanmıştır.
Hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılması yasağına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14., Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ise 17. maddelerinde yer verilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14/1. maddesinde “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik, laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz" şeklinde temel ilke belirlendikten sonra, aksine davranışlara ilişkin müeyyidelere mevzuatta yer verilmiştir. Nitekim, seçimden önce bu madde kapsamında suç işleyen milletvekili, Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 83/2 maddesinde öngörülen yasama dokunulmazlığından yararlanamayacaktır. Kanun koyucu, hangi suçların bu madde kapsamında olduğunu tahdidi olarak saymamıştır. Kapsamı belirleme görevi uygulayıcıya aittir. Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçların bu kapsamda kaldığından kuşku yoktur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 27.3.1962 tarihli Da Becker/Belçika, B. No: 214/56 kararında; “demokratik sisteme yönelik tehdidin ağırlığı ve süresi ile sıkı sıkıya orantılı bir şekilde, kullanılmalıdır” demek suretiyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14. maddesinin Devlete verdiği yetkinin çerçevesini çizmiştir.
Soruşturmasına seçimden önce başlanan ağır cezayı gerektiren bir suç varsa ve isnat edilen bu suç Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14. maddesi kapsamında yer alıyorsa, yasama dokunulmazlığının istisnası söz konusu olur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14. maddesinde, tahdidi nitelikte doğrudan suç tiplerinden bahsedilmeyerek sadece suçların kapsamı belirlenmiştir. Belirlenen bu kapsama göre “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı" ve "Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını” amaçlayan faaliyetleri amaçlayan ve barındıran suçlar bu kapsamda yer alır. Nihayet, Anayasanın 14. maddesinde yer alan “kötüye kullanma” kavramı kapsamında değerlendirilebilecek olan eylemler de “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak”, “İnsan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlerde bulunmak”, “Devletin veya kişilerin, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunma” olarak sayılabilir.
Buna göre, soruşturmaya veya kovuşturmaya konu olan suça ilişkin eylemin söz konusu amaçlar doğrultusunda işlenip işlenmediği, bu amaçları kapsayan türde olup olmadığı tespit edilmelidir. 5237 sayılı TCK’nın 302 ila 308. maddelerinde “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar” ile 309 ila 316. maddelerinde "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar"ın Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 14. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken suçlar arasında yer aldıklarında kuşku yoktur.
Söz konusu suçlardan dolayı milletvekili hakkında seçilmeden önce başlayan muhakeme işlemlerine seçimden sonra da devam edilebilir.
Bu noktada belirtilmelidir ki; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14. maddesi, Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığı ve demokrasisi, yani varlığı için olmazsa olmaz unsurları belirlemiştir. Zira, hiçbir devlet varlığına kasteden bir suçu işlemekle suçlanan bir kimsenin dokunulmazlığını kabul etmez. Aksi bir kabul, hak ve nesafet ilkeleri ile eşitlik kuralıyla bağdaşmayacağı gibi adalete olan inancı sarsarak kamu vicdanını da rahatsız eder.
Somut olayda; sanıklar ..., ..., ..., ... ve ...’in yargılandıkları dava ile ilgili soruşturmaya ve kovuşturmaya milletvekili seçilmelerinden çok önce başlanılmış ve haklarındaki sevk ve uygulama maddeleri de TCK’nın 314. maddesi kapsamında kalan suçlara ilişkindir. Yapılan açıklamalar ve belirtilen nedenler ile adı geçen sanıklar hakkında yargılamaya devam edilerek temyiz istemlerinin esasının incelenmesi gerektiği anlaşılmıştır.
IV-HUKUKİ DENETİM;
Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanabilir. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır. Hukuk kuralı, ceza ve muhakeme hukuku veya diğer hukuk dallarına ilişkin yazılı hukuk kuralları ile milletlerarası antlaşma hükümleridir. Yazılı hukuk kurallarının yanında, içtihatlar, bilimsel görüşler, herkesçe bilinen olaylar ile deneyim kurallarına ve ilkelere aykırılık da, olayın özelliklerine göre hukuka aykırılık sayılabilecektir.
Hukuki denetimin kapsamını belirlemek bakımından öğretideki bir kısım yazarların görüşleri ve yargısal kararlar incelendiğinde;
"Yargıtay, temyiz yolunda yargılama yaparken, uyuşmazlığın ispat yönüne yani fiilin belirlenmesine dokunamaz. Yargıtay sadece esas mahkemesinin duruşmada ortaya konan delillere dayanarak vardığı vicdani kanaatine göre belirlemiş olduğu fiilin hukuk normları karşısındaki durumu konusunda yaptığı tavsifi ve ondan çıkardığı sonuçları denetleyebilir" (Prof. Dr. Feridun Yenisey, İstinafta Maddi Ve Hukuki Mesele Denetimi, Dr. Dr. SILVIA TELLENBACH’A ARMAĞAN", Seçkin yayınları syf 1287).
"Yargıtay ne yasa organının yerine geçebilir ne de olay sorununu çözmeye yetkilidir. Yargıtay ilk mahkemenin yerine geçerek olaya ilişkin sorunları çözemez ‘’ (YİBGK 14.12.1992 tarih, 1-5 sayılı kararı).
"Ne var ki, hukuki denetimin sağlıklı yapılabilmesi, olayın hukuksal açıdan duraksamaya yer bırakmayacak biçimde tespit edilmiş olmasına ve delil değerlendirmesinin hatasız gerçekleşmesine bağlıdır." (Krey 35 no. 1206, Meyer - GoBner/Schmit. vor 333 no.1; Volk 34 no 4. Lesch. Kap.5 no 18; Bloy. JuS 1986, s.593; Lesch, JA 2004, s. 681 Aktaran Erdem M.Ruhan-Şentürk Candide Kanun Yolları sh. 180). ‘’Tespitler belirsiz, eksik, çelişkili ise ya da mantık ve tecrübe kuralları ile çatışıyorsa, -hukuki denetim yapabilme imkanı bulunmadığından-Yargıtayın olay tespitiyle olan bağlılığı da ortadan kalkar. İlk derece mahkemesi ve BAM"ın tespiti, hukuki denetim yapılmasına imkan tanımayacak ölçüde eksikse, öncelikle bu nedenle hükmün bozulması gerekir.’’ (Erdem M.Ruhan-Şentürk Candide Kanun Yolları sh.180). Bu bağlamda olayın mahkemece aydınlatılabilmesi mecburiyeti vardır. Kısaca “eksik soruşturma” dediğimiz bu ilkeye aykırılık da hukuki denetim kapsamında görülebilecektir.
Alman Yargıtayı da 07.06.1979 tarihli kararında aynı düşüncede olduğunu şöyle ortaya koymuştur: "Yargıtayın olay yargıcının kanıya varışını denetlemek bakımından sınırlı bir olanağı vardır. Bu, kural olarak Yargıtay için bağlayıcıdır. Özellikle de Yargıtayın kendi değerlendirmesini olay yargıcınınkinin yerine koyma yetkisi yoktur. Özgür kanıtlama yolunda kanıt sunumunu bir ölçüde yinelenmesi yetkisi de yoktur. Eğer Yargıtay sunulmuş olan kanıtlama araçları dolayısıyla kendi değerlendirmesini olay yargıcınınkinin yerine koyacak olursa kendi görev alanının sınırlarını aşmış olur ve kendisine temyiz yargılamasını yasal düzenlemesine göre üstlenme hakkı ve yeterliliği olmayan bir sorumluluk yüklemiş olur. Kuşkusuz olay yargıcına kanıya varış sürecinde tanınmış olan özgürlüğün de sınırları vardır. Olay yargıcı bu yetkisini kendince (keyfi olarak) kullanamayacağı gibi, bütün kanıtları da sonuna kadar değerlendirmek zorundadır. Bunun ötesinde kesin bilimsel verilere, mantığın yasalarına ve günlük yaşamın deneyim kurallarına dikkat etmek zorundadır." (Aktaran Prof. Dr. Ahmet Gökçen, Yrd. Doç. Dr. Kerim Çakır, Ceza Muhakemesinden Temyiz inceleme mercii olarak Yargıtay, Dr. Dr. SILVIA TELLENBACH’A ARMAĞAN, Seçkin yayınları syf. 1001).
Türk doktrininde Yargıtayın istisnai olan maddi olay denetiminin sınırları hakkında; "Bir hukuk normu olmayan fizik ve mantık kuralları ve tecrübe kaidesi, bir hukuk normu gibi ele alınarak bunlara aykırı olan vicdani kanaatin denetlenmesine imkan sağlamaktadır." (Prof. Dr. Feridun Yenisey, İstinafta Maddi Ve Hukuki Mesele Denetimi, Dr. Dr. SILVIA TELLENBACH’A ARMAĞAN, Seçkin yayınları syf. 1282) görüşü savunulmaktadır.
Şu hale göre; özellikle 5271 sayılı CMK"nın yürürlüğe girmesi ve istinaf mahkemelerinin de faaliyete geçirilmesinden sonra ceza yargılama hukukumuzda oluşan kanun yolu sisteminde, hukuka uygunluk denetimi yapmakla görev alanı tanımlanan Yargıtayın kural olarak maddi olay denetimi gerçekleştirme imkanı bulunmamaktadır. Ancak yargılama hukukunun temel kurallarına ve sistemin belirlediği ana ilkelere uyulmakla birlikte "amacın maddi gerçeğe ulaşmak olduğu" gerçeğinin de gözardı edilemeyeceği açıktır. Bu bağlamda delillerle doğrudan temas kurmayan ve öğrenme yargılaması yapamayan Yargıtayın hukuka uygun olarak elde edilen delilleri takdir etme ve bu suretle ilk derece mahkemelerinin vicdani kanaatini denetleme imkanı bulunmamaktadır. Ancak, yüzyüzelik kapsamında bulunmayan delillerin değerlendirilmesindeki isabeti, hükmün gerekçesini esas alarak bu delillerle varılan sonucun, akıl yürütme/mantık kurallarına, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel kaidelere uygun olup olmadığını denetleyebileceğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Ceza yargılamasının amacı, maddi gerçeğe insan onuruna yaraşır biçimde ulaşmaktır. Bu nedenle suçun varlığı ve sanığın sorumluluğu, hukuka uygun olarak elde edilmiş olmak kaydıyla her türlü delille ispat edilebilir. Ancak çelişmeli yargılamanın gereği olarak kararın temelini oluşturan vicdani kanının, mahkeme huzuruna getirilip tartışılmış delillere dayandırılması esastır. (5271 sayılı CMK"nın 217. maddesi) Bu delillerin hukuka uygun olarak elde edilmesi, gerçekçi ve akılcı olması, maddi vakıayı temsil etmesi ve kanıtlamaya yeterli olması aranmalıdır. Mahkumiyet hükmünün kurulabilmesi için, maddi sorunu çözen makamın sanığın suçlu olduğuna vicdani kanaat getirmesi gerekir. Geçmişte yaşanmış olan bu olay, delil araçları kullanılarak mahkeme önünde temsil edilmelidir. Mahkeme delil araçlarını akıl yürütmek ve tecrübe kurallarına başvurmak suretiyle vicdanına göre değerlendirir. Bundan sonra yine akıl yürüterek boşlukları doldurur ve vicdani kanaate sezgileriyle değil akıl yoluyla ulaşır (M. Feyzioğlu Ceza Muhakemesinde Vicdani Kanaat, Yetkin yayınevi syf 139). Mahkeme hükmüne esas alacağı deliller kadar almayacağı delilleri de tartışıp reddetmelidir (O. Yaşar, Uygulamalı ve Yorumlu Ceza Muhakemesi Kanunu, sh. 1849).
Bu açıklamalar doğrultusunda; Yargıtay’ın, esas mahkemesinin duruşmada ortaya konan delillere dayanarak vardığı vicdani kanaatine göre belirlemiş olduğu fiilin hukuk normları karşısındaki durumu konusunda yaptığı tavsifi ve ondan çıkardığı sonuçları denetleyebilecektir.
V- SİLAHLI TERÖR ÖRGÜTÜ:
A) Genel Olarak:
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 1. maddesinde Türk Ceza Hukuku açısından terörün tanımı yapılmış, 3. ve 4. maddelerinde de hangi suçların terör suçları olarak kabul edileceği belirtilmiştir.
3713 sayılı Kanunun 1. maddesine göre “Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”
3713 sayılı Kanunun 3. maddesinde hangi amaçla işlendiklerine bakılmaksızın terör suçu olarak kabul edilen suçlar, yani mutlak anlamda terör suçu olarak kabul edilen suçlar; 4. maddesinde ise terör amacı ile işlenmeleri halinde terör suçu olarak kabul edilen suçlar, yani nispi terör suçları belirtilmiştir.
3713 sayılı Kanunun 3. maddesine göre, 5237 sayılı TCK’nın 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320. maddeleri ile 310. maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır.
Dava dosyası kapsamında, genel olarak sanıkların bir kısmının yöneticisi, bir kısmının üyesi, bir kısmının yardım ettiği, sanıklardan birinin de üyesi olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek adına suç işlediği iddia olunan örgüt, TCK’nın 314. maddesi kapsamında yer alan silahlı terör örgütüdür. Dolayısıyla sanıklara yüklenen suçlar da 3713 sayılı Kanunun 3. maddesi kapsamında mutlak terör suçlarıdır.
5237 sayılı TCK’nın 314. maddesi bakımından bir örgütün silahlı terör örgüt sayılabilmesi için ya da başka bir ifadeyle, silahlı terör örgütünün kümülatif şu özelliklere sahip olması gerekir:
a) Hiyerarşik yapıya, sıkı bir disipline, eylemli bir işbirliğine sahip olan ve en az üç kişiden oluşan, yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli bir örgüt mevcut olmalıdır;
b) Bu örgüt, Türk Ceza Kanununun ikinci kitap, dördüncü kısım, dördüncü ve beşinci bölümlerde yer alan suçları “amaç suç” olarak işlemek üzere kurulmuş olmalıdır,
c) Bu örgüt silahlı olmalıdır.
Bu genel açıklamalardan sonra, sanıkların bir kısmının yöneticisi, bir kısmının üyesi, bir kısmının yardım ettiği, sanıklardan birinin de üyesi olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek adına suç işlediği iddia olunan örgütün silahlı terör örgütü kapsamında olup olmadığı hususuna değinmekte yarar vardır.
B) PKK/KCK Silahlı Terör Örgütü:
Silahlı terör örgütü PKK, Türkiyenin doğu ve güneydoğusu ile Suriye, İran ve Irak’ın bir kısmını içerisine alan bölgede Marksist-Leninist ilkelere dayalı bağımsız bir Kurdistan devleti kurmak amacı doğrultusunda 27-28 Kasım 1978 tarihinde...ili Lice ilçesi... köyünde (1. Kongre Toplantısı) kurulmuştur. PKK (Partiya Karkeren Kürdistan, Kürdistan İşçi Partisi) adlı yasadışı terör örgütü Türkiye Cumhuriyetinin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri ile Suriye, İran ve Irak ülke topraklarının bir kısmını da içine alacak şekilde Marksist-Leninist ilkeler doğrultusunda Kürt devleti kurma amacı taşıyan ve bu amacı doğrultusunda şiddet ve silaha başvuran, 1984 yılından bu güne çok sayıda öldürme, yaralama, köy ve karakol basma, toplu katliam, gasp, soygun, bombalama gibi silahlı eylemleri gerçekleştirmiş olan, Mahkemeler ve Yargıtay ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve ayrıca dünyanın pek çok ülkesi tarafından terör örgütü olarak kabul edilen silahlı bir örgüttür.
PKK kuruluşundan itibaren dönemsel şartlara göre isim değişikliklerine gitmiştir. İlk kuruluşunda 1978 yılında PKK (Partiye Karkaren Kurdistan-Kurdistan İşçi Partisi), 2002 yılında, KADEK (Kongreya Azadi-ü Demokrasiya Kurdistan-Kurdistan Özgürlük ve Demokrasi Kongresi), 2003 yılında, KONGRA-GEL (Kurdistan Halk Kongresi), 2005 yılında, KKK (Koma Komalen Kurdistan- Kurdistan Demokratik Konfederalizim), son olarak 2007 yılında, KCK (Koma Ciwaken Kurdistan-Kurdistan Halklar Topluluğu) isimlerini almakla birlike, kuruluştaki amaç hiçbir zaman değişmemiştir.
PKK için yeniden yapılanma sürecinin, silahlı terör örgütünün lideri ve kurucusu olan Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında yakalanmasından birkaç yıl sonra başladığı anlaşılmaktadır. Örgüt lideri Öcalan’ın yakalanıp Türkiye’ye getirilmesi ve yargılanıp hapsedilmesi, liderini kaybeden birçok terör örgütünde olduğu gibi, gerek Türkiye gerekse yurt dışındaki PKK sempatizanları arasında şok etkisi yaratmıştır. PKK terör örgütü takip eden dönemde de, Irak’ın işgali sürecinde, ABD tarafından kenara itilmesiyle ve ABD ve AB tarafından uluslararası terörist örgütleri listesine alınmasıyla iç karışıklıklar ve kırılma emareleri yaşamıştır. Fakat değişen konjenktür PKK silahlı terör örgütünde de değişimi tetiklemiştir. Özellikle PKK, yeni ideolojik pozisyonuna ve politik hedeflerine uygun bir şekilde, Türkiye sınırlarını aşan, bölgedeki tüm Kürtleri içine alan konfedere bir mücadele geliştirmeyi kendisine hedef haline getirmiştir. Stratejisini de buna uygun olarak 2000’lerin başından itibaren değiştirmiştir.
IRA, ETA ve PKK gibi etnik-ayrılıkçı terör örgütleri, ulusaşırı bir suç şebekesi haline dönüşmedikleri sürece, bağımsızlığını istedikleri toprak parçası dışında kalan coğrafyalarda terör uzantıları kurmak gibi bir teşebbüste bulunmazlar. Bunun nedeni, bu tür örgütlerin varlıklarını devam ettirmek için halk desteğine ihtiyaç duymaları ve bu desteğin kendi toprakları haricinde elde edilebilmesinin zor olmasıdır. Ancak özellikle 1990 yıllardan sonra Irak"ın işgali ile başlayan süreç ve peşinden günümüzde yaşanan Suriye"deki iç savaş, PKK’ya bölgesel terör ağı yapılanma sistemi kurma motivasyonu ve fırsatı tanımıştır.
PKK Terör Örgütü, kuruluş sürecinde Marksist-Lenist ideolojiyi benimsemiştir. Sosyalist sistemin 1990’lı yıllarda Sovyetler Birliği başta olmak üzere Doğu Avrupa ülkelerinde çöküş sürecine girmesiyle birlikte örgütün ideolojik söylemleri de değişmiştir.
Terörist başının 1999’da yakalanması akabinde, örgütün temel ideolojisi açısından Marksist-Lenist ideoloji ve Kürtçü motifler baskın bir nitelik taşımaya devam etse de, demokrasi kavramının istismarına dayanan bir söylem gelişmiştir. Bu söylem değişikliğine paralel olarak örgütün nihai hedeflerini değiştirdiği iddiaları, dönemin konjektürü içerisinde gündeme taşınmıştır. Bu doğrultuda örgütün talepleri başlangıçta “Demokratik Cumhuriyet” olarak ifade edilmiş, ancak zamanla taleplerin çıtasının yükseltilmesine paralel olarak “Demokratik Kofederalizim” ve “Demokratik Özerklik” söylemleri ön plana çıkarılmıştır.
Bu yeni yaklaşım, başlangıçta PKK’nın örgütsel yapısına da yansımıştır. Örgüt silahlı terör örgütü olarak şekillenen tarihi mirasının aksine, kendisini siyasal bir hareket olarak lanse edebilecek yollar aramaya başlamıştır. 2000 yılı Ocak ayında yapılan yedinci kongrede, örgüt lideri Öcalan’ın ‘Demokratik Cumhuriyet’ projesine dayalı olarak örgütsel yapılanma konusunda kararlara varmış, bu kongrenin vardığı sonuçlara dayalı olarak da, PKK kökten yeniden yapılandırılmıştır. Bu kapsamda, PKK lider kadrosunun 2005 yılında ilan ettiği KCK Sözleşmesi ile, bölgedeki tüm Kürtleri hiyerarşik olmayan bir ‘Demokratik Özerklik’ modeli çerçevesinde tek bir sosyal, siyasal, adli ve kültürel yönetim çatısı altında örgütlemeyi, kendisine yeni hedef olarak ortaya koymuştur. Bu şekilde, bütün eylemleri kendi kontrolünde tutan PKK gibi öncü bir örgüt yerine, bütün bağlantılı grupları ve örgütleri kendi bünyesinde koordine eden bir örgüt yapılanmasına gidilmiştir. Bu çerçevede, Türkiye, İran, Irak ve Suriye gibi ülkeleri de içine alan değişik bölgeler için, farklı isimler altında değişik örgütler kurulmuştur. PKK lider kadrosu bahsedilen sekizinci Kongrede, “Suriye’de siyasî bir kolun kurulması gerektiğini de ayrıca belirtmiş, söz konusu örgütün açıkça adı da zikredilerek, Kongrede “Suriye Demokratik Birliği Hareketini veya Demokratik Birlik Partisini (PYD) kurmalı ve bu örgütü hareketin bir parçası olarak desteklemelidir” denmiştir.
Bu yeni yaklaşım sonucunda PKK, klasik Leninist terminolojideki ‘öncü bir örgüt’ olarak değil, temelde üyeliğe önem veren, ideolojik ve felsefî temelli güç grubu olarak belirlenmiş, bu kapsamda, Türkiye, İran, Irak ve Suriye"nin her bölgesinde siyasi ve silahlı eylemler yapan HPG, HRK gibi silahlı yapılanmalar, diğer politik ve siyasî örgütlenmeler koordineli çalışmak üzere KCK’nın kontrolüne bırakılmıştır. Bu şekilde PKK/KCK, bir çatı terör örgütü olarak; Türkiye dışında, Suriye’de PYD/YPG, İran’da Kürdistan Hür Yaşam Partisini (PJAK) ve Irak’ta Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi (PCDK) ismiyle faaliyetlerini yürütmeye başlamıştır.
PKK silahlı terör örgütü, 1978 yılında kurulduğunda, lider konumunda olan bir Genel Sekreter ve bütün eylemlerden sorumlu olan Yönetim Komitesi bulunan klasik bir Marksist Leninist bir örgüt yapısına sahip iken günümüzde, PKK/KCK diye ifade ettiğimiz şey; (gerçekte içinde PKK’nın da bulunduğu), Türkiye"nin dışında da, organik bağ içerisinde bulunduğu farklı isimli örgütlerle Irak, Suriye ve İran’da da faaliyette bulunan, birçok terör örgütünü de içerisinde barındıran bir örgütler kompleksi olarak karışımıza çıkmaktadır.
Bugün KCK adı verilen oluşum, PKK silahlı terör örgütünü bir devlet sistemi gibi yapılandırmayı hedefleyip birimlerini ve üyelerini sistematik bir yapıya kavuşturmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla PKK silahlı terör örgütünün sözde yasama meclisi olduğu tespit edilen PKK/KONGRA-GEL tarafından KCK yapısının anayasası olarak nitelendirilen KCK sözleşmesi kabul edilmiştir. KCK sözleşmesi adı verilen bu sözleşmede, KCK yapılanması ile PKK"nın ideolojik, ahlaki, felsefi ve örgütsel bağlantısı açıkça vurgulanmıştır.
Irak’ın kuzeyinde bulunan örgüt kamplarında 16-22 Mayıs 2007 yılları arasında KONGRA-GEL 5. Genel Kurul adı altında bir toplantı gerçekleştirmiştir. Genel Kurulda, içinde bulunulan aşama örgüt açısından final süreci olarak ifade edilen, bu süreçte, tüm yapılanma ve sempatizanların aktif olarak mücadeleye çağrılmasıyla terörist başı Abdullah Öcalan’ın “Ben bu nedenle KCK sistemini önermiştim. KCK açılımı Komalya Civaka Kurdistan’dır. KCK sistemi, demokratik toplumsal diyalektik bir sistemdir. Kürtler bulunduğu her parçada, o devletlerle demokratik bir diyalog ve yöntemler geliştirirler. Bunlar birbirlerinin karşıtı gibi ak ve kara değillerdir. ... bu nedenle KCK, tüm Kürtleri temsil eder. Ve her parçada Kürtler adına politika üretir. KCK, İran’la Suriye’yle, Türkiye’yle hatta Irak’la Kürtler adına görüşmeler yapabilir. Ve onlarla demokratik diyaloğu geliştirir. KCK hakkında çok daha derin felsefi çözümlemelerim var ancak şimdilik burada bitiriyorum...” şeklindeki talimatları doğrultusunda KKK’nın ismi KCK olarak değiştirilmiştir.
KCK örgütlenme modelinde aynen devletlerde olduğu gibi yasama, yürütme ve yargı olarak örgütlenmeler oluşturulmuş, yeni örgütlenme modeli örgüt mensuplarına ve müzahir kitleye “final niteliğinde yeni bir dönem başladı” şeklinde duyrulmuştur.
Söz konusu değişimin gerekçesi “KCK sözleşmesi”nde, “... 2005 yılının Newroz’unda Kürt halkının demokratik ve komünal yaşamının tarihsel geleneğine sahip çıkarak, toplulukların devlet dışı demokratik konfederasyonu olarak inşaasına başladığımız KKK sistemi, demokraside ve toplumculuk anlayışında derinleşerek gelişirken, toplumculuğu daha güçlü vurgulamak ve devletçi konfederasyonlardan farkını belirginleştirmek amacıyla isimin Koma Ciwaken Kurdistan olarak değiştirmiştir.” şeklinde ifade edilmektedir.
KCK sistemiyle ilgili olarak terörist başı Abdullah Öcalan’ın “... 2005 yılı Newroz’unda Kürt halkının Demokratik Konfederal örgütlülüğünün ve birliğinin ifadesi olan Koma Komalen Kurdistan’ın kuruluşunu ilan ederek, halkımıza yeni bir yaşam felsefesi ve sistemi kazandırdığımıza inanıyorum. Bunun kurucusu olmakla şeref duyuyorum. Tüm halkımızı yeşil zemin üzerindeki sarı güneş içinde kırmızı yıldızlı bayrak altında kendi demokrasisini örgütlemeye, birleşmeye ve kendi kendini yönetmeye çağırırken, bu bayrağı şerefle taşıyacağımı ve önderlik görevlerimi şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da başarıyla yapmaya devam edeceğimi ifade ediyor, her bahardan özgürlüğe daha yakın olan bu bahar da tüm halkımızın, bölgi haklarının ve dostlarımızın Newroz’unu kutluyor selam ve saygılarımı sunuyorum...” şeklindeki açıklamarıyla KCK’nın temel felsefesini ilan etmiştir.
Örgüt dokümanları, lider kadrosu açıklamaları ve örgüte müzahir yayın organlarıdaki yazılara göre; KCK sözleşmesi incelendiğinde, sözleşme, devlet modeli gibi tasarlanan KCK’nın sözde anayasası niteliğinde hazırlandığı anlaşılmaktadır. Anayasaların giriş bölümünde olduğu gibi, sözleşmenin de önsöz ve başlangıç bölümünde, örgütün yeni ideolojik söylemi ana hatlarıyla özetlenmektedir. Bunlar kısaca;
“-Ulus-Devlet sisteminin 20. yy’ın sonlarına doğru toplumsal gelişmenin demokrasi ve özgürlüklerin önünde en ciddi engel durumuna geldiği, bundan çıkışın temel yolunun ulus devlete göre değişen küreselleşme değil, tamamen halka dayanan ve gücünü tabandan alan DEMOKRATİK KONFEDERATİF sistem olduğu,
-Bu sistemin piramit tarzı bir örgütlenme modeli öngördüğü, söz, tartışma ve kararların topluluklara ait olduğu, tabandan en üste kadar delegelerin seçimle geleceği ve tepede bir koordinasyonun oluşturulacağı,
-Kurdistan içinse kendi kaderini tayin etme hakkının, milliyetçi temelde devlet kurmak değil, siyasi sınırları sorun yapmadan ve sınırları esas almadan kendi demokrasisini kurma anlamına geldiği,
-İran’da, Tükiye’de, Suriye’de ve hatta Irak’da oluşacak bir Kürt yapılanmasında tüm Kürtler bir araya gelerek kendi federosyonlarını birleştirerek de üst konfederalizmi oluşturacaklarını,
-Kurdistan demokratik konfederalizminde asıl karar yetkisinin köy, mahalle ve şehir meclis ve delegelerinin olduğu, dolayısıyla halkın ve tabanın kararının geçerli olduğu’’
ifade edilmektedir.
KCK sözleşmesinin başlangıç bölümünde ise;
"-Demokrasinin kaynağını insanlığın başlangıcındaki komünal demokratik değerlere ve tarih boyunca devlet erkini ve temsilcilerinin yetkilerini sınırlayan mücadeleleri ve tutumlara dayandırdığı,
-İktidarı hedeflemeden gerçekleştirilecek olan oluşumların demokratik toplum konfederalizmi kavramıyla ifade edildiği,
-Liberal demokrasiye karşı halkın tabandan örgütlenmesine dayanan ve halkı güç yapan radikal demokrasi "Koma Komalen Kürdistan sisteminin hem temeli hem de sonu olduğu,
-Cinsiyet özgürlükçü, demokratik ve ekolojik bir toplum, yaşamı hedefleyen 1Koma Civaken Kürdistan sisteminin", öz itibariyle demokratik sosyalist düşüncenin pratikleşme anlamına geldiği,
-Diğer sistemlerden farklı olarak "Koma Civaken Kürdistan sistemi "nin ekoloji ve cinsiyet devrimine dayalı dönüşümle radikal ve derin demokrasiyi kuracağı,
-"Koma Civaken Kürdistan sistemi "nin, karar gücünün komün ve yerel halk meclislerine dayandığı bir temel üzerinden geliştiği,
-Kürt sorununu milliyetçi-devletçi temelde değil de, demokratik ulus yaratarak çözmenin bu sistemin başaracağı önemli görevlerden birisini teşkil ettiği,
-Ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı milliyetçi temelde devlet kurmak değil, siyasi sınırları sorun yapmadan ve sınırları esas almadan kendi demokrasilerini kurma hakkı olduğu,
-Bu sözleşme ile birlikte Kürdistan halkının Özgürlüğünün de klasik ulusal kurtuluşçuluk ve isyancılıkta aranmadığı, Kürt halkını özgürleştirme stratejisinin, esas olarak Kürt halkının demokratik toplum örgütlenmesi ve bunu komşu halklarla demokratik birlik ilişkisi içinde yürütmesi olarak ele alındığı, meşru savunmanın bu temel stratejinin saldırılar karşısındaki koruyucu gücü olduğu,”
ifade edilmektedir.
Sözleşmenin maddeler bölümü incelendiğinde;
1, 2 ve 3 maddelerde, sistemin adının KCK (Koma Ciwaken Kurdistan) olduğu, KCK’nın demokratik toplumcu konfederal bir sistem şeklinde tanımlanarak, terör örgütünü simgeleyen amblem ve bayrak şeklinin tarif edildiği, 4. maddesinde, sistem ve yurttaşlığı başlığı altında; “Kurdistan da doğup yaşayan veya KCK sistemine bağlı olarak yaşayan herkes yurttaştır” şeklinde tanımlandığı, 6. maddesinde, yurttaş olma ve çıkarılma konuları düzenlenerek, suç işleyen kişinin yüksek adalet di... kararı ve Kongra-Gel’in onayıyla yurttaşlıktan çıkarılacağının belirtildiği,
İkinci bölümünde, temel haklar ve özgürlüklerin düzenlendiği, 10. maddenin c fıkrasında, “meşru savunma ve savaş hali durumunda yurtseverliğin bir gereği olarak yurdun, temel hak ve özgürlüklerin savunmasında aktif katılma yükümlülüğü vardır.” ve aynı maddenin i fıkrasında “her KCK yurttaşı mükellefiyeti gereği vergilerini ödemekle yükümlüdür” şeklinde düzenlendiği, 11. maddede KCK’nın kurucusu ve önderinin Abdullah Öcalan olduğu, 12. maddesinde Kongra-Gel’in (Kurdistan Halk Meclisi)nin kurdistanın en yüksek karar (yasama organı) olarak tanımlandığı, bu organın milletlerarası kuruluşlar ve farklı topluluklar arasında antlaşmaların onaylanmasını görüşüp karara bağlama yetkisinin de verildiği, 13. maddesinde, KCK yürütme konseyinden bahsederek yürütme konsey başkanının Abdullah Öcalan tarafından atanacağı, bu konseyin en üst icra organı olarak tanımlandığı, 15. maddede ise, yüksek adalet di...ınından bahsedildiği ve sistemde en yüksek yargı organı olarak belirtildiği, 16. maddede ise, yüksek seçim kuruluna yer verildiği,
-Dördüncü bölüm, 17. maddede, parça örgütlenmelerden (Türkiye, Irak, Suriye ve İran) bahsedildiği, bu örgütlenmelerdeki en yüksek karar organının Halk meclisleri olduğu, nüfus yoğunluğuna göre 150-200 üyeden oluştuğu,,
-Beşinci, Altıncı ve Yedinci bölümlerde eyalet, bölge, kent, mahalle, köy ve sokak yapılandırmalarından ve bunların Komün örgütlenmesinden ve işleyişinden bahsedildiği,
-Sekizinci bölüm 28. maddesinde, yargı sisteminden bahsedilerek mahkemeleri, halk özgürlük mahkemesi, idari mahkemeler ve yüksek askeri mahkemeler olmak üzere üç tür olarak düzenlediği, KJB (Kadın yapılanması) sistemine giren özgün konularda KJB yargı organını yaptığı,
-Dokuzuncu bölüm 32. maddesinde meşru savunma yükümlülüğünün düzenlendiği, bu maddenin “b” bendinde “herkes meşru savunma için hazır olmakla ve meşru savunma çalışmalarını desteklemekle yükümlüdür” denilerek KCK sisteminin içerisindeki mensuplara direniş yükümlülüğü getirilmiştir. 34. maddesinde savaş ve barış kararının Kongra-Gel tarafından salt çoğunluğuyla alınacağı, 35. maddesinde “halkın her hareketliliği ve örgütlerin her faaliyeti bir eylemdir” şeklinde ifade edilerek, bölgede gerçekleştirilebilecek yasa dışı eylemleri meşru bir zemine oturtulmaya çalışıldığı,
-Onikinci bölümün 40. maddesinde ise siyasi partilerin düzenlendiği anlaşılmaktadır.
KCK sözleşmesine göre, Kurdistan toplumlar topluluğunun kurucusu ve önderi Abdullah Öcalan’dır. Başkanlık konseyinde ise Kongra-Gel’in 9. Genel Kurulunda, yeni bir yapılanmayla birlikte tüm yapılanmaların üst organı olarak altı kişiden oluşan KCK genel başkanlık konseyi adı altında oluşuma gidildiği, KCK Yürütme Konseyi ve Kongra-Gel’in eş başkanlık sistemiyle yönetilmesi kararı alındığı, bu kurulda KCK Genel Başkanlığına Abdullah Öcalan’ın yeniden seçildiği, başkanlık konseyi üyeliğine, Cuma (K) Cemil Bayık, Bese Hozat (K) Hülya Oran, Cemal (K) Murat Karayılan, Elif Pazarcık (K) Elif Yıldırım, Avreraj (K) Mustafa Karasu, Sözdar Avesta (K) Nuriye Kesbir isimli örgüt yöneticilerinin getirildiği görülmüştür. 10. Genel Kurulda seçilen 2013-2016 yılları arasında ise, Başkanlık Konseyinin görevine devam ettiği, 2016 yılı Ağustos sonrasında yönetimde bazı değişikliklerin gerçekleştiği görülmüştür.
PKK/KCK terör örgütüne bağlı olarak KCK çatı örgütlenme modeli şeklinde yapılanan, her bir ülkenin farklı bir parça örgütlenmesi olarak kabul edildiği, dört ülkede (Türkiye, Irak, İran ve Suriye) oluşturulan KCK-Türkiye, KODAR-İran, PÇDK-Irak, KCK/Rojava-Suriye isimli yapılanmalardır. Örgüt mensuplarından ele geçen dokümanlarda KCK sistemi tüm Kürtleri çatısı altında toplar, her dört parça veya Kürtlerin yaşadığı diğer yerlerde KCK sistemi kendini örgütler. ... Parça örgütlenmesinde Yasama, Yürütme ve Yargı üçlemesine dayanır. Parça örgütlenmesinin en yüksek karar organı halk meclisidir. 100 ila 200 kişi arasında oluşur ve iç örgütlenmesinde ve çalışma düzeyinde KONGRA-GEL düzenini esas alır.
PKK/KCK terör örgütü Türkiye yapılanmasında; KCK Genel Başkanı Abdullah Öcalan’a bağlı olarak alt birimde 7 kişiden oluşan, KCK Genel Başkanlık Konseyi, Konseyin altında Yasama (KONGRA-GEL) eş başkanlar, Remzi Kartal, Hacer Zagros, KCK Yürütme Konseyi eş başkan Cuma (K) Cemil Bayık, B. Hozad (K) Hülya Oran, Yargı, KCK Adalet Di...ı Said Adikazi (K) Z. Siirt (K) Sultan Kocabey"den oluşmaktadır.
PKK/KCK terör örgütünün dört ülkedeki parça örgütlenmeleri KCK örgütlenme hiyerarşisi içerisinde ve sözleşmeye bağlı olarak faaliyet yürütmektedir.
KCK terör örgütünün, bu şekilde yapılanmasının amacı tabana yayılarak, kitleleşmektir. Bu amaca yönelik araçlar, silahlı terör örgütünün kurucu liderlerinden olan Abdullah ÖCALAN tarafından ortaya konulan “Kent Meclisleri”, “Demokratik Siyaset Akademisi”, “Demokratik Toplum Kongresi” ve “Kooperatifler Hareketi” olmak üzere dört ayaklı paradigmadan oluşmaktadır. Bu oluşumlar, iç ve dış kamuoyunda bölge halkının demokratik haklar için mücadele veriliyor şeklinde zahiri görüntü oluşturmak ve PKK"nın silahlı bir terör örgütü olduğu gerçeğini unutturmaya yöneliktir. PKK silahlı terör örgütünün elebaşı olan hükümlü ... ÖCALAN’ın dört ayaklı paradigmasının KCK yapılanması ve sistemi hakkında yapılan açıklamalarla birlikte değerlendirilmesi de gerekir. KCK yapısının siyasal alana yönelik yapılanması “ekoloji ve yerel yönetimler komitesi”, “sosyal alan”, “ideolojik alan”, “ekonomik ve mali alan komitesi” şeklinde oluşmuş olup, KCK Sözleşmesinde belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde faaliyetlerde bulunmuştur. Sosyal alan da kendi içinde sosyal komite, halk sağlığı komitesi, dil ve eğitim komitesi, emekçiler komitesi, şehit aileleri ile dayanışma ve gaziler komitesi, gençlik komitesi, kadın komitesi, özgür yurttaş komitesi, basın komitesi ve benzeri adlarla komite ve koordinasyonlar kurulup faaliyetler yürütmüşlerdir. Ekonomik ve mali alan komitesinin ve bu komitenin faaliyetleri de PKK silahlı terör örgütü lideri olan hükümlü ... ÖCALAN’ın dört ayaklı paradigmasında belirtilen kooperatifçilik felsefesi ile oluşmuştur.
KCK sözleşmesi, örgüt arşivinden ele geçen uygulanma kabiliyeti bulunmayan bir doküman değildir. Yukarıda ayrıntısına yer verildiği üzere, KCK sözleşmesi modern devletlerin anayasası biçiminde hazırlanmış, Türkiye, İran, Suriye ve Irak’ın belli bölgelerindeki toprakları üzerinde “Kurdistan” ismini verdikleri yeri yurt edinerek, bayrak şeklinin tanımladığı, bu bölgede yaşayan ve KCK sözleşmesine bağlı olanları vatandaş olarak tarif eden, sözde yasama, yürütme ve yargı organları oluşturup, halkı vergi vermeye ve çocuklarını askere alma bahanesiyle terör örgütüne göndermeye zorunlu kılan, gerektiğinde savaş ilan etme ve seçim yapma gibi devletin kullanacağı yetkileri KCK yapılanmasına devreden bir anlayışla düzenlendiği görülmektedir.
Sözleşmenin 37. maddesinde PKK’dan bahsedilerek; KCK sistemi içindeki her kadronun ideolojik, ahlaki, felsefi ölçüler açısından PKK yapılanmasına bağlı olduğu, aynı zamanda her kadronun yer aldığı çalışmanın, çalışma ilkeleriyle faaliyet yürüteceği belirtilmiştir. Keza 36. maddede ise PKK’nın KCK sisteminin ideolojik gücü olduğu, “önderlik” olarak ifade edilen yapının PKK’nın felsefesinin ve idolojisinin hayata geçirilmesinden sorumlu olduğu, KCK sistemi içerisinde her çalışanın, PKK’nın ideolojik ve ahkali ölçülerini esas aldığı belirtilmiştir. Bu belirleme PKK ile KCK arasındaki organik bağlantıyı göstermektedir. Nitekim, yıllarca PKK’da yöneticilik yapan kişiler, KCK’nın kurulmasıyla bu yapıda da üst düzey yönetici olarak görev almışlardır.
KCK sözleşmesi örgüt arşivinde kalan bir doküman mı yoksa örgüt tarafından uygulamaya konulmuşmudur? Bu sorunun cevabını dava öncesi ve sonrasında yaşanan süreçteki; terör örgütüne gelir sağlamak amacıyla yöre halkından baskı, korkutma ve sindirme yöntemiyle ya da rızayla yıllarca haraç toplanması, sözde askere alıyoruz bahanesiyle, çocuk yaştakiler başta olmak üzere ağırlıklı olarak Kürt kökeni vatandaşları terör örgütüne katılmaya ve örgütün amaçları doğrultusundaki eylemlere katılmaya zorlama, zaman zaman esnafa kepenk kapattırma, sıradan örgüt mensuplarına sözde mahkemeler kurdurup yöre halkını, hatta büyükşehir belediye başkanlarını dahi yargılatıp, cezalandırmaları, 2015 yılı ve devam eden zamanlarda KCK yöneticilerinin talimatları doğrultusunda, parti yöneticilerine ya da belediye görevlilerine kanunlara uymayacaklarına ve kendi kendilerini yöneteceklerine ilişkin öz yönetim açıklamaları yaptırılması, Doğu ve Güneydoğu anadolu bölgesinde hendek süreci olarak ifade edilen terör eylemlerinde, halkı, devlete karşı isyana yöneltip, örgütün kırsal alandaki militanları ile şehirlerdeki milisleri vasıtasıyla yöre halkına ve güvenlik güçlerine yönelik aylarca süren ağır silahlarla saldırıda bulunma ve bombalama eylemleri gerçekleştirilmesi, bu sürecin terör örgütü tarafından sözde meşru savunma olarak değerlendirilmesi ve bunun gibi birçok eylemin, sözleşme hükümlerinin uygulandığını gösterir açık örneklerdir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde belediye teşkilatına bağlı olarak faaliyet gösterdiği ifade edilen, Sosyal Komite, Halk Sağlığı Komitesi, Dil ve Eğitim Komitesi, Emekçiler Komitesi, Şehit Aileleriyle Dayanışma ve Gaziler Komitesi, Gençlik Komitesi, Kadın Komitesi, Özgür Yurttaş Komitesi, Basın Komitesi gibi adlarda kurulup legal görünüm altında, esasen KCK’nın amacı doğrultusunda illegal faaliyetlerin, yöre halkına hizmet sunmak amacıyla gerçekleştirilen siyasi faaliyet veya örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olmadığı açıktır. Halkın, baskılanmayan iradesine uygun olarak seçimle gelinebilecek görevlerde, aday tespitinin ilgili parti yönetimi veya önseçim yerine, KCK üst yönetimi ve örgütün siyasi işlerden sorumlu H. Sabri(K) Sabri 0k tarafından belirlenmesi demokrasinin özüne ve ruhuna aykırılık oluşturacağından şüphe yoktur. Bununla birlikte Türkiye Cumhuriyetinin niteliklerinden birisi olan Demokratik Hukuk devleti olmanın bir gereği olarak da, KCK sözleşmesini uygulamaya yönelik olmayan ve bu yönde olduğuna dair şüpheli kalan eylem ve faaliyetlerin örgütsel faaliyet olarak kabul edilmeyeceği açıktır.
KCK, PKK/KONGRA-GEL terör örgütünü bir devlet sistemi gibi yapılandırmayı hedefleyip birimlerini ve üyelerini sistematik bir yapıya kavuşturmayı amaçlayan, örgütün yasama meclisi KONGRA-GEL tarafından kabul edilip sistemin anayasası olarak nitelendirilen KCK (Koma Civaken Kürdistan) sözleşmesinde, KCK ile PKK"nın ideolojik, ahlaki, felsefi ve örgütsel bağlantısının açıkça vurgulandığı ve KCK yapılanması bakımından PKK"nın amaç ve stratejisinin benimsendiği belirtildikten sonra, KCK’nın PKK ile organik bağlantısı, açıklanan amaç ve stratejisi, hiyerarşik yapısı, üye sayısı, sahip olduğu silahlı ve zorlayıcı gücü itibariyle Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden cebren ayırmaya yönelik amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli nitelikte silahlı bir terör örgütüdür.
VI-İDDİA VE KABUL EDİLEN EYLEMLERE DAİR HUKUKSAL DEĞERLENDİRME:
Bu başlık altında sanıkların iddia ve kabul edilen eylemlerinin genel olarak savunmaları ve görevleri ile siyasi parti üyelikleri itibari ile siyasi faaliyet olarak kabul edilip edilemeyecekleri, silahlı terör örgütü kapsamında olup olmadığı hususunda yapılan değerlendirmelerin çerçevesi açıklanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Siyasi partilerle ilgili hükümler” üst başlığı altında düzenlenen 68. maddesinin ikinci fıkrasında, siyasi partilerin demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olduğu belirtilmek suretiyle siyasi partilerin önemi vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de benzer şekilde siyasi partileri demokrasinin hukuki güvencesi olarak değerlendirmektedir (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 30/01/1998 tarihli TBKP/Türkiye kararı, 25.05.1998 tarihli Sosyalist Parti ve Diğerleri/Türkiye kararı).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 68. maddesinin dördüncü fıkrasında, siyasi partilerin program ve eylemlerinin Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamayacağı; suç işlenmesini teşvik edemeyeceği belirtilmiştir. Böylece, siyasi partilerin eylemlerinin sınırları belirlenmiştir. Yine, 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 78. maddesinde demokratik devlet düzeninin korunması amacıyla siyasi partilere ilişkin bazı yasaklar düzenlenmiş; 80. maddesinde devletin tekliği, 81. maddesinde azınlık yaratılmasının önlenmesi düzenlenmiştir.
Anayasa Mahkemesi de bir çok kararında siyasi partilerin devletin ülkesi ve milleti ile bölünmezliği kuralına uymaları, ülkesi ve milleti ile birliğini ve bütünlüğünü doğrudan ya da dolaylı olarak bozacak hiçbir eylem ve propaganda faaliyetinde bulunmaması gerektiğini ifade etmiştir. Dolayısıyla, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü zedeleyecek her türlü yazı, söz ve davranış siyasi parti faaliyeti ya da eylemi olarak kabul edilemeyecektir. Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 30/06/2009 tarihli Herri Batasuna ve Batasuna/İspanya Kararında, terör ve şiddet eylemlerinin siyasi eylemler olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir. Herri Batasuna adlı siyasi partinin, İspanya’nın Bask bölgesinde tam bağımsızlık isteğini terör eylemleri ile ortaya koyan terör örgütü ETA ile bağlantılı olduğu tespit edilmiş ve bu kapsamda terör örgütü ETA’nın amaçları doğrultusunda Herri Batasuna Partisi üyelerince gerçekleştirilen eylemlerin de siyasi eylemler olarak kabul edilmeyeceği belirtilmiştir.
Burada yeri gelmişken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bahsi geçen Batasuna/İspanya davası hakkında bilgi verilecek olursa; 17 Mart 2003 tarihinde İspanyol Yüksek Mahkemesi terör eylemlerine doğrudan katılmasa bile adı geçen partinin terör örgütü ETA’nın eylemlerini kınamamak, sözcülerinin yasal olan ya da olmayan her yoldan mücadeleyi sürdüreceklerini söylemeleri, afişler ve gösterilerle ETA terör örgütü ile aynı yönde olacak şekilde halkı devlete karşı kışkırtmak suretiyle dolaylı destek verdiğini kabul etmiştir. İspanyol Yüksek Mahkemesinin söz konusu kararına karşı yapılan itiraz üzerine, İspanya Anayasa Mahkemesi 2004 yılında verdiği kararla Yüksek Mahkemenin gerekçesine benzer şekilde kararı onaylamıştır. Bunun üzerine dava önüne gelen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de hak ihlali görmeyerek yukarıda açıklanan şekilde karar vermiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması” başlıklı 14. maddesinde, Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirinin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılmayacağı belirtildikten sonra; Anayasa hükümlerinin hiçbirinin, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirlenenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamayacağı hükme bağlanmıştır.
Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmasına dair Anayasanın 14. maddesinde yer alan hükümle aynı yönde olarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 17. maddesi ile de bu hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması yasaklanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “Sadak ve Diğerleri” kararında, bir faaliyetin siyasi faaliyet ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilmesi ve Anayasa ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin korumasından yararlanabilmesi için bazı ölçütler belirlemiştir. Başka bir ifadeyle, Avrupa İnsan Haklar Mahkemesi anılan kararı ile siyasi faaliyet ve örgütlenme özgürlüğünün kötüye kullanılıp kullanılmadığının tespiti için bir kısım kriterler belirlemiştir. Buna göre, bir faaliyetin siyasi faaliyet ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilmesi ve Anayasa ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin korumasından yararlanabilmesi için gerçekleştirilmekte olduğu bağlam ile birlikte cebir ve şiddet ile ilişkisi, kullanılan yöntem ve takip edilen amacın hukuk ve demokrasi kurallarına uygun olup olmadığı ve bir terör örgütü ile amaç veya yöntem bakımından ya da yapısal bir bağlantısının bulunup bulunmadığına bakılmalıdır.
Yine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “Yazar ve Diğerleri” kararında; bir siyasi faaliyetteki asıl hedef ve amaçların açıklanan hedef ve amaçlardan daha başka olabileceği, asıl hedef ve amaçların gizlenebileceği belirtilmiştir.
Yukarıda PKK/KCK silahlı terör örgütü ve KCK sözleşmesi hakkında yapılan açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda, bu kapsamda gerçekleştirilen eylem ve faaliyetlerin siyasi faaliyet olarak değerlendirilmesi mümkün değildir.
VII-YÜKLENEN SUÇLARA DAİR HUKUKSAL AÇIKLAMALAR:
A) Genel Olarak:
Ceza hukuku bakımından örgütlü suçluluk deyiminden; suç işlemek için örgüt kurmak, yönetmek, bu örgüte üye olmak veya örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlemek anlaşılmaktadır (TCK’nın 6/1-j maddesi).
Yapılanma biçimi ne olursa olsun kanunlarda suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesi amacıyla oluşturulmuş örgütlere suç örgütü denmektedir.
Örgütlü suçlar; genel olarak suç örgütü (TCK’nın 220. maddesi), terör örgütü (3713 sayılı TMK’nın 1. ve 7/1. maddesi), silahlı terör örgütü (TCK"nın 314. maddesi) olarak, bir kısım suçlar için yapılan özel düzenlemeler ayrık olmak üzere farklı yerlerde düzenlenmiştir.
Örgüt kurma ve yönetme suçunda, genel hükümlerden ayrı olarak kanun koyucu hazırlık hareketlerini suç sayarak kamu düzeninin ve güvenliğinin korunmasını sağlamak amacıyla bağımsız bir suç düzenlemesi yapmıştır. Bu suç, somut tehlike suçudur. Düzenleme ile amaç suçtan bağımsız olarak, hazırlık hareketlerini cezalandıran bir suç tipine yer verilmiştir.
Örgüt teşkili, işlenmesi amaçlanan suçlar açısından bir araç niteliğindedir. Suç işlemek için örgüt kurmak, teşekkül meydana getirmek, toplumda hakim olan düzeni tehlikeye maruz bırakmaktadır. İşte bu tehlike nedeniyledir ki, kanun koyucu esasta hazırlık hareketi niteliğindeki davranışları suç haline getirmiş ve suç işlemek için örgüt kurulmasını, işlenmesi amaçlanan suçlardan bağımsız bir suç olarak düzenlemiştir (Özgenç, “Suç Örgütleri”, 8. Baskı sayfa 12-13).
Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçunda korunan hukuki değer, esas itibariyle kamu güvenliği ve barışıdır. Kamu güvenliğinin bozulması, bireyin güvenli ve barış içinde yaşama hakkını da zedeleyecektir. Söz konusu fiiller suç olarak tanımlamak suretiyle, bireyin Anayasada güvence altına alınmış olan hak ve özgürlüklerine yönelik eylemlere karşı da korunması amaçlanmaktadır (Özek, Çetin, “Organize Suç”, Yıl 1998, sayfa 195; Bayraktar, “Suç İşlemeye Tahrik Cürümü”, Yıl, 1997, sayfa 96).
B) Örgüt Kurma ve Yönetme:
5237 sayılı TCK"nın 220/1. maddesinde düzenlenmiştir. Tipik eylem; kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kurmak veya kurulmuş olan örgütü yönetmek fiillerinden oluşmaktadır. Bu itibarla suç, seçimli hareketli bir suçtur.
Örgüt kurmak; suç işleme amacıyla yeni bir örgütün oluşturulması veya var olan yasal bir teşkilatın suç örgütüne dönüştürülmesidir. Amaç suçları işlemek için gerekli olan asgari şartları sağlayarak somut ve fiili bir oluşumun meydana getirilmesi gerekir. Suç işlemek amacıyla örgütün yeniden kurulması ya da yasal çerçevede kurulmuş faal bir örgütlenmenin daha sonra sistemli bir şekilde suç örgütüne dönüştürülmesi de mümkündür.
Suç örgütünün oluşabilmesi için fiili birleşme yeterlidir. Ancak muvazaalı bir şekilde mevzuat çerçevesinde kurulmuş siyasi parti, sendika, dernek, vakıf ve şirket görünümdeki oluşumlar da, suç örgütü mahiyeti arz edebilirler. Bu teşekküller bir suç faaliyetinin icrasında bir şemsiye görevi icra etmiş olabilir. Münferit suç vakaları olmamak koşuluyla bu yapılar suç örgütü olarak kabul edilebilecektir (Özgenç, “Suç Örgütleri”, 8. Baskı, sayfa 20). Hatta meşru bir amaç için kurulan bu yapıların sonradan bir suç örgütüne dönüşmesi de mümkündür (Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 29.11.2006 tarihli 846-8666 sayılı kararı).
Örgüt kurma suçu mahiyeti itibariyle çok failli bir suçtur. Üye sayısının en az üç kişi olması gerekir (TCK’nın 220/1 maddesi). Suçun işlenişine katkıda bulunan kişiler aynı yönde hareket ettiklerinden ve aynı amacın gerçekleşmesini hedeflediklerinden çok sayıda kişinin fail olarak katılımıyla gerçekleşebilecek bir suçtur.
Örgüt kurmak ani bir suçtur, üyelik ve yöneticilik gibi temadi etmez.
Suç işlemek amacıyla örgüt kurmak somut bir tehlike suçu olduğu için oluşturulan örgütün üye sayısı ve malzeme donanımı itibariyle güdülen amaçları gerçekleştirme açısından somut bir tehlike arz edip, etmediği hakim tarafından yapılacak değerlendirmeyle belirlenecektir. Somut zarar tehlikesini oluşturmaya uygunluğu için "amacı gerçekleştirmeye yeterli üye”, "hiyerarşik örgüt yapısı" ve “şiddete dayanan eylem programı”nın varlığını aramak gerekir (Özek, “Kunter’e Armağan”, s sayfa 228-229).
Örgüt soyut bir birleşme olmayıp, bünyesinde hiyerarşik bir yapının, ast-üst ilişkisinin, emir-komuta zincirinin hakim olduğu yapılanmayı ifade eder. Böylece örgüt, mensupları üzerinde hakimiyet tesis eden bir güç kaynağı mahiyetini kazanmaktadır. Bu bağlamda bir organize güç aracından organize güç enstrümanından söz edilebilir.
Suç örgütünün varlığından söz edebilmek için belli bir amaç, maksat etrafındaki bir fiili birleşme yeterlidir. Bu örgütler mahiyetleri itibariyle devamlılık arz ederler. Bu itibarla belli bir suçu işlemek için bir araya gelme halinde bir suç örgütünün varlığından bahsedilemez. Böyle bir durumda suç ortaklarının sorumluluk rejimi iştirake ilişkin hükümlere göre tayin edilir. İştirakin örgütlü suçtan farkı, suç ortakları nezdinde suçun konu veya mağdur itibariyle somutlaşmış olmasıdır. Suç örgütünde ise, suçların konusu ve mağdurunun tayin edilmesi zorunlu değildir.
Örgütün silahlı olup olmaması sahip olunan silahların cins, nitelik ve miktarı somut tehlikenin belirlenmesinde dikkate alınmalıdır. Örgütün, silahlı örgüt vasfını kazanması için mensuplarının silah sahibi olmaları gerekmez. Silahlar üzerinde gerektiğinde tasarruf imkanının olması gerekli ve yeterlidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da kararlarında, suç işlemek için örgüt kurmak suçundan bahsedilebilmesi için gereken şartları şu şekilde belirlenmiştir:
Üye sayısının en az üç ve daha fazla kişi olması gerekir.
Üyeler arasında gevşek de olsa bir bağ bulunmalıdır. Örgütün varlığı için soyut bir birleşme yeterli olmayıp örgüt yapılanmasına bağlı olarak gevşek de olsa hiyerarşi ilişkisi olmalıdır.
Suç işlemek amacı etrafında fiili bir birleşme yeterli olup, örgütün varlığının kabulü için suç işlenmesine gerek bulunmadığı gibi, işlenmesi amaçlanan suçların konu ve mağdur itibariyle somutlaştırılması mümkün olmakla birlikte, zorunluluk arz etmemektedir. Örgütün faaliyetleri çerçevesinde suç işlenmesi halinde, fail, örgütteki konumuna göre, üye ve yönetici sıfatıyla cezalandırılmasının yanında, ayrıca işlenen suçtan da cezalandırılacaktır.
Örgüt niteliği itibariyle devamlılığı gerektirdiğinden kişilerin belli bir suçu işlemek veya bir suç işlemek için bir araya gelmesi halinde, örgütten değil ancak iştirak iradesinden söz edilebilecektir.
Amaçlanan suçları işlemeye elverişli üye, araç ve gerece sahip olunması gereklidir (Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.04.2007 tarihli 2006/10-253 - 2007/80; 04.07.2006 tarihli 2006/10-128 - 2006/177; 31.10.2012 tarihli 2011/10-577- 2012/1821 sayılı kararları).
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu tamamlayıcı bir suçtur. Bu nedenle bazı suçları işlemek için örgüt kurmanın başka ceza normları tarafından ayrıca özel olarak düzenlenmesi durumunda, ilgili suç tipinde öngörülen hükümlerin uygulanması gerekir. Buna göre soykırım ve insanlığa karşı suç için kurulmuş örgütleri kuran, yöneten ve üye olanlar TCK"nın 78. maddesi, Anayasal düzen ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek amacıyla terör örgütü kuranlar, yöneten ve üye olanlar 3713 sayılı Kanunun 7. maddesi ve bu amaca matuf silahlı terör örgütlerini kuran, yöneten ve üye olanlar hakkında ise TCK"nın 314. maddesi uygulanacaktır.
TCK"nın 316. maddesinde düzenlenen “suç için anlaşma suçu” da, suç işlemek için örgüt kurma ve diğer örgüt suçlarından farklı olarak devletin güvenliği ve anayasal düzeni, anayasal düzenin işleyişine karşı suçlardan herhangi birini işlemek üzere anlaşma yeterlidir. Suç işlemek üzere örgüt kurma suçu için en az 3 kişinin organize yapı oluşturması zorunlu bulunduğu halde, TCK"nın 316. maddesinde yazılı suç iki veya daha fazla kişinin amaç ve araç açısından, maddi olgularla belirlenen bir biçimde fikren anlaşması suçun oluşumu için yeterlidir. Bir örgütlenme ve hiyerarşik yapının bulunması gerekmez. TCK"nın 302 ilâ 315 maddelerinde tanımlanan suçların icrasına başlanılmayan hallerde suçların işlenmesi için anlaşmaya varan kişiler yönünden TCK"nın 316. maddesinde yazılı suç oluşacaktır.
Örgütü yönetmekten söz edilebilmesi için ise; failin hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda, icrasında, harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor olması gerekir. İşte, söz konusu bu özelliklere sahip olan bir örgüt üyesi örgüt yöneticisi olarak kabul edilebilecektir.
Örgüt yönetmek; örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde inisiyatif ve karar verme gücüne sahip olmayı gerektirir. Örgütün varlığının, etkinliğinin ve gelişiminin sağlanması, hedeflerinin belirlenmesi, program ve stratejilerinin saptanmasını ifade eder. Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler bu suçun işlenmesini planlayıp, yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez.
Geniş bir alanda faaliyet yürüten örgütlerin yöneticileri, örgüt yapılanması da dikkate alınarak somut olayın özelliklerine, bu kişilerin örgütün hiyerarşik yapısı içerisindeki konum ve görevlerine göre belirlenmelidir. Bu tür örgütlenmelerde her yöneticinin örgütün tamamını yönetmesi mümkün olmadığından, örgütün bölge, il, ilçe sorumlularının yönetici olup olmadıklarının sorumluluk sahalarındaki örgütsel faaliyetlerin yoğunluğu da gözetilerek belirlenmesi gerekir.
Suç örgütünü yönetmek kesintisiz (mütemadi) suçtur.
Örgüt yöneticileri, hiyeraşik açıdan emir ve talimat vermeye yetkili olduğu mensupların, örgütün amaçları doğrultusunda işledikleri suçlardan dolayı fail olarak sorumludurlar (TCK’nın 220/5 maddesi).
Örgütü yönetme suçunun manevi unsuruna değinilecek olursa, bu suç kasten işlenebilen bir suçtur. Suçun oluşumu için doğrudan kastın varlığı gerekmektedir. Bu suç olası kast ile işlenemez. Suç örgütünün varlığı için suç işlemek amacının açık bir şekilde ortaya konulmuş olması gerekir. Bir oluşumun çekirdeğini oluşturan kişiler suç işlemek amacıyla hareket etmekle birlikte, oluşumun içinde yer alan fakat bu amaçtan habersiz olan kişiler, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüte üye olmaktan veya bu örgütü yönetmekten sorumlu tutulamazlar (Özgenç, “Suç Örgütleri”, 8. Baskı, sayfa 21-22). Bu haldeki sorumluluk “hata” ilkesine göre çözüme kavuşturulmalıdır.
C) Örgüt Üyeliği:
TCK’nın 220/2. maddesinde düzenlenmiştir. Örgüte üye olanlar, örgütte kurucu ya da yönetici konumunda olmayan, örgütün amacına yönelik nedensel hareketi olan, örgüt disiplinine bağlı, örgüt hiyerarşisi içinde yer alan kişilerdir (Özek, “Organize Suç”, sayfa 241).
Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yerine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir (Evik, “Cürüm İşlemek İçin Örgütlenme”, sayfa 383 ve devamı).
Örgüt üyesinin bu suçtan cezalandırılması için örgüt faaliyeti kapsamında ve amacı doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez ise de, örgütün varlığına veya güçlendirilmesine nedensel bir bağ taşıyan maddi ya da manevi somut bir katkısının bulunması gerekir. Üyelik mütemadi bir suç olması nedeniyle de eylemlerde bir süre devam eden yoğunluk aranır.
İstikrar kazanmış uygulamaya göre, tek taraflı irade beyanıyla örgüte üye olmak imkanı bulunmamaktadır (Örneğin; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.06.2008 tarihli 2007/9-270 - 2007/164 sayılı kararı). Örgüt yönetiminin açık ya da zımni bir kabulü olmalıdır. Örgüt yöneticilerinin, örgüt faaliyeti kapsamında işledikleri bütün suçlardan asli fail olarak sorumlu tutuldukları bir sistemin, tek taraflı irade beyanı ile kendi içinde gizlilik, disiplin ve mutlak sadakat gibi zorunlu kuralları barındıran, dış dünyaya kapalı bir yapıya üye olunabileceğini de kabul etmesi beklenemez.
Temadi eden suçlardan olan örgüt üyeliği, hukuki veya fiili kesinti gerçekleşinceye kadar tek suç sayılır. Örgüt üyeliği, yakalanma, örgütün dağılması, örgütten ihraç ya da kendiliğinden örgütten ayrılma gibi sebeplerden sona erer. Yakalanmayan sanık hakkında düzenlenen iddianame temadi eden suç için hukuki kesinti oluşturmaz. Örgüt üyeliğinden mahkum olduktan sonra tekrar örgütle hiyerarşik bağ kurup süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren faaliyetlere katılması halinde yeniden üyelik suçu oluşacaktır.
Örgüt faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmolunur (TCK’nın 220/4. maddesi). Örgüt kurma ve yönetme ya da üye olmak fiillerinin cezalandırılabilmesi için örgütün amacı doğrultusunda ve faaliyeti çerçevesinde bir suç işlenmesi şart değildir. Ancak bu kapsamda bir suç işlenirse bu düzenleme doğrultusunda gerçek içtima kurallarına göre cezalandırılacaklardır.
Örgüt üyeliği suçunun manevi unsuru, doğrudan kast ve suç işlemek amacıdır. Örgüte giren kişinin, girdiği örgütün suç işleyen, suç işlemeyi amaçlayan bir örgüt olduğunu bilmesi gerekir. Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır (Toroslu, “Ceza Hukuku Özel Kısım”, sayfa 263-266; Alacakaptan “Cürüm İşlemek İçin Örgüt”, sayfa 28; Özgenç, “Ceza Hukuku Genel Hükümler” sayfa 280).
Tüm faillerin kastının suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüte katılmak olması gerekirken hepsinin de aynı suçları işlemek amacında olması gerekmez. Bir oluşuma dahil olan kişinin bu oluşumun suç işlemek amacında olduğunun bilincinde olması aranır.
D) Örgüt Adına Suç İşleme:
Kişiler örgüt hiyerarşisinde yer almamakla beraber örgüte duydukları sempatinin etkisiyle veya bir yarar sağlamak amacıyla, örgüt adını kullanarak suç işleyebilirler. Bu halde örgüt üyesi olmayan kişinin örgüt adına suç işlemesinden söz edilebilir. Bu konudaki ilk düzenleme 3713 sayılı TMK’nın 2/2 maddesinde yer almıştır. Buna göre, “Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır ve örgüt mensubu gibi cezalandırılırlar”. Bu hükümde 02.07.2012 tarih ve 6352 sayılı Kanunla değişiklik yapılarak “ve örgüt mensubu gibi cezalandırılırlar” ibaresi metinden çıkarılmıştır. TCK’nın 220/6. maddesindeki düzenlemenin içeriği dikkate alındığında yapılan değişikliğin hukuki açıdan uygulamada fark yaratmayacağı görülmektedir.
Dairemizce de benimsenen yerleşik yargı uygulamalarına göre, örgüt üyesi olmayan bir kişinin örgüt adına suç işlediğinin kabulü için, bu suçun işlenmesinin örgüt tarafından istenmesi ya da örgütün bilgisi dahilinde gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir. Doğal olarak böyle bir suçu işleyenin de bu bilinçle işlemesi aranır.
Örgüt adına işlenen suç karşılıksız olabileceği gibi bir menfaat karşılığında da işlenmiş olabilir.
Örgüt adına sürekli suç işleyen ya da belirsiz sayıda suç işleme iradesinde olan sanığın hukuki durumunun örgütle arasında kurulan bağın niteliğine göre örgüt üyesi suçu kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
5237 sayılı TCK"nın 220/6. maddesinde, “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan dolayı cezalandırılır” denilerek, TMK"nın 2/2. maddesindeki düzenlemeye paralel bir suç tipine yer verilmiştir.
TCK’nın 220/6 maddesinde 6352 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle hakime örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişinin, örgüt üyeliğinden alacağı cezanın yarısına kadar indirebilme yetkisi tanınmıştır.
11.04.2013 tarih, 6459 sayılı Kanunun 11. maddesi ile değişik TCK"nın 220/6. maddesi gereğince ancak silahlı örgütler adına suç işleyenler örgüt üyeliğinden cezalandırılabilir.
3713 sayılı Kanunun 7/4 maddesi gereğince de, terör örgütünün propagandasını yapmak (TMK 7/2), terör örgütünün bildiri veya açıklamalarını basmak ya da yayımlamak (TMK 6/2), 2911 sayılı Kanunun 28. maddesinde tanımlanan Kanuna Aykırı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşünü düzenleyen ya da yönetenlerin eylemlerine katılmak suçlarını terör örgütü adına işleyenler ayrıca terör örgütü üyesi olmak suçundan cezalandırılamazlar.
E) Örgüte Yardım:
5237 sayılı TCK"da, 765 sayılı eski Ceza Kanununun 169. maddesin de olduğu gibi, müstakil bir şekilde örgüte yardım suçu düzenlenmemiş TCK 220/7 madde de, örgüte üye olmaksızın, örgüte bilerek ve isteyerek yardım eden kişilerin de örgüt üyesi olarak cezalandırlacağı hüküm altına alınmış; böylelikle, örgüte yardım ve yataklık sayılan fiillerin nitelik bakımından örgüte üye olmak dolayısıyla sorumluluğu gerektirdiği vurgulanmıştır.
Türk Ceza Hukukunda silahlı terör örgütlerine yardım suçu, aşağıdaki sistematik içinde düzenlenmiştir.
01.06.2005 tarihinden itibaren yürürlükte olan TCK"nın 314/3, 220/7, 314/2. maddelerinde düzenlenen silahlı terör örgütüne genel nitelikte yardım suçu,
01.06.2005 tarihinden itibaren yürürlükte olan TCK"nın 315. maddesinde düzenlenen silahlı terör örgütüne silah sağlama suçu,
18.07.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5532 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenen ve 16.02.2013 tarihine kadar yürürlükte kalan 3713 sayılı Kanunun 8. maddesinde yer alan ve 16.02.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6415 sayılı Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkında Kanunun 4. maddesinde düzenlenen terörizmin finansmanı suçu.
Bu çerçeve içerisinde, terör örgütlerine silah sağlamak veya finansman sağlamak suçunun, terör örgütlerine yardım suçunun özel bir düzenleniş şekli olduğu anlaşılmaktadır.
Silahlı terör örgütlerine yardım suçunda yardım fiili, örgütün bizzat kendisi veya mensupları lehine gerçekleştirilebilir. Ceza Genel Kurulunun 31.10.2012 tarih ve 2012/1234 Esas, 2012/1825 sayılı kararında da belirtildiği gibi, yardımın mutlaka örgüte ulaşması, sonuç vermesi gerekmez ve her bir fail, örgütçe verilen veya kendiliğinden üstlenilen görev kapsamında kendi fiilinin gerçekleştirilmesinden sorumlu olacaktır.
Tipik eylem unsuru:
Silahlı terör örgütü üyesi olmayıp, örgütün faaliyetlerinde kullanılmak maksadıyla bunların amaçlarını bilerek, bu örgütlere üretmek, satın almak veya ülkeye sokmak suretiyle silâh temin eden, nakleden veya depolayanların TCK"nın 315. maddesi;
Terör örgütlerine veya mensuplarına para veya değeri para ile temsil edilebilen taşınır veya taşınmaz, maddi veya gayri maddi her türlü mal, hak, alacak ile bunları temsil eden her türlü belgeyi sağlayan veya toplayan kişilerin 6415 sayılı Kanunun 4. maddesi;
Örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte, örgüte veya örgüt üyelerine bilerek ve isteyerek yukarıda sayılanlar dışında barındırma, nakletme, istihbari bilgi sağlama, örgüt mensuplarının araştırılmasını, yakalanmasını engellemeye yönelik imkan sağlama gibi her türlü yardım TCK"nın 314/3, 220/7. maddeleri yollamasıyla 314/2. maddesi kapsamında kalacaktır.
Yardım konusunun suç teşkil etmemesi gerekmektedir, aksi halde örgüt adına suç işlenmesi söz konusu olacaktır.
Manevi unsur: Örgüte yardım suçunda kast unsuru yönünden öğretideki görüşler incelendiğinde;
Bir suçun kanuni tanımında "bilerek", "bildiği halde", "bilmesine rağmen" gibi ifadelere açıkça yer veren suçlar olası kastla işlenemez. (Prof.Dr. İzzet ÖZGENÇ, TCK Genel Hükümler, 7. Baskı, syf. 241)
Kişi, örgütün işlediği somut fiili bilmese de terör örgütü olduğunu, sağladığı yardımın örgütün yararına kullanılacağını bilmeli ve bu irade ile hareket etmelidir. İnsani mülahazalarla yapılan yardımlar örgüte yardım suçunu oluşturmaz. Yapılacak her türlü yardımın suç olarak değerlendirilmemesi gerekir.
Örgüte yardım suçunda manevi unsurun oluşması için genel kasıt yeterli değildir. Özel kasıt ile işlenen bir suçtur. Fail örgütün amacını gerçekleştirmesine katkı sağlamak kastı ile hareket etmelidir. (Yrd. Doç. Dr. Namık Kemal TOPÇU, Örgütlü Suçlar ve Terör Suçları, syf. 164)
Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte bilerek ve isteyerek yardım edilmiş olması gerekir. Başka bir ifadeyle, yardım fiilinin örgütün suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt olduğu bilinerek gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fıkra metninde geçen "bilerek" ibaresi doğrudan kastı ifade eder. Doğrudan örgüte değil de örgüt mensuplarına yardım edilmesi halinde, yardım edilen kişilerin suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgüt mensubu olduklarının da bilinmesi gerekmektedir. Örgüt mensuplarına yapılan yardım, aynı zamanda örgüte yapılan yardım olarak değerlendirmek gerekir. Ancak, bu yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet eden bir yardım olması gerekmektedir. (Prof.Dr.İzzet ÖZGENÇ, Suç Örgütleri, 7. Baskı, s. 38-39)
Dairemizce de benimsenen, yerleşik yargısal uygulamalara (Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 05.11.2009 tarih ve ..... K. ) göre de, sanığın, örgütün amacını ve faaliyetlerinde kullanılacağını bilerek yardımda bulunması gerekir.
Yukarıda yer verilen öğretideki görüşler ve istikrar kazanmış Yargıtay uygulamaları göz önüne alındığında; suç örgütleri veya silahlı terör örgütlerine yardım suçunun ancak doğrudan kastla işlenebileceği, yardımın örgütün amacını gerçekleştirmeye hizmet etmesi gerektiği, örgüt üyelerine yapılan yardımın da örgüte yapılmış gibi kabul edilmekle birlikte örgüt üyesinin mensup olduğu örgütün bilinmesi ve bu yardımın da insani mülahazalarla değil örgütün amaçlarını gerçekleştirme gayesiyle yapılması hususunda ortak bir kanaat mevcuttur.
TCK"nın 39. maddesinde düzenlenen suça iştirak kapsamındaki yardım etme ile aynı Kanunun 220/7 maddesinde tanımlanan örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek eylemleri nitelik itibariyle birbirlerinden farklıdır. Sanığın örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenecek somut bir suça dair kasta dayanan ve yardım teşkil eden eyleminin, hem yardım edilen suç bakımından şeriklik kapsamında hem de şartları varsa amaç suç yönünden faillik kapsamında değerlendirilmesi gerekirken, somut bir olaya dayanmayan ancak örgüt faaliyeti kapsamında kullanılmak/değerlendirilmek üzere gerçekleştirilen yardımların TCK’nın 220/7 maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağı gözetilmelidir.
Terör örgütünün propagandası; örgütle ile ilgili bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtma, benimsetme ya da yayma amacının yanında, terör örgütünün cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerini meşru göstermeli veya bu yöntemleri övmeli ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde yapılmalıdır.
Esasen, terör örgütünün propagandası örgütün meşrulaştırılmasını sağlamaya yönelik yardımın özel şekillerinden biridir. Yardım da ise genel olarak örgüt faaliyetlerinin kolaylaştırmak amacı güdülür.
Nitekim, Yargıtay yerleşik uygulamalarında, propagandanın hangi halde yardım vasfına dönüşeceğini değerlendirilmiş, maddi nitelikteki propagandanın yardım suçunu oluşturacağına karar verilmiştir. ( YCGK. 3.3.2009 tarih, 2008/9-184, 2009/43)
VIII-KARAR:
A) Sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında “Silahlı terör örgütü yöneticiliği” suçundan verilen mahkumiyet hükmüne; Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine; sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında “silahlı terör örgütüne yardım etme” suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine; sanık ... hakkında “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” suçundan verilen mahkumiyet hükmüne; sanık ... hakkında “resmi belgede sahtecilik” suçundan verilen mahkumiyet hükmüne; sanıklar ... ve ... hakkında “silahlı terör örgütü yöneticiliği” suçundan verilen beraat hükmüne; sanıklar ...,..., ..., ...,..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...,... ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan verilen beraat hükümlerine; sanıklar ..., ... hakkında “silahlı terör örgütüne yardım etme” suçundan verilen beraat hükümlerine yönelik istinaf başvurularının reddine dair kararlar ile sanık ... hakkında “terör örgütünün propagandasını” yapma suçundan verilen beraat hükmü ile “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan ilk derece mahkemesince verilen mahkumiyet hükmünün kaldırılarak verilen beraat hükmünün temyiz incelemesinde;
Sanık ...’nin eylemlerindeki süreklilik, çeşitlik ve yoğunluk gözetildiğinde, silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil örgüt üyesi olduğunun kabul edilmesi gerekirken suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması, TCK’nın 314/3 ve 220/7. maddelerindeki atfın niteliği ve aleyhe temyiz bulunmaması sebebiyle bozma nedeni yapılmamıştır.
Sanık ... hakkında silahlı terör örgütüne yardım etme suçundan kurulan mahkumiyet hükmünde, öncelikle temel ceza tayin edilip sonrasında TCK"nın 220/7. maddesinin 2. cümlesi uyarınca gerekli indirim uygulanarak devamında 3713 sayılı Kanunun 5. maddesi gereğince arttırım yapılması ve sonra da TCK’nın 35. maddesi uyarınca indirim yapılması gerekirken, yazılı şekilde uygulama yapılması sonuç ceza değişmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
Sanık ...’ün eylemlerindeki süreklilik, çeşitlik ve yoğunluk gözetildiğinde, silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil örgüt üyesi olduğunun kabul edilmesi gerekirken suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması, TCK’nın 314/3 ve 220/6. maddelerindeki atfın niteliği ve aleyhe temyiz bulunmaması sebebiyle bozma nedeni yapılmamıştır.
Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında verilen hükümlerin istinaf incelemesi sonucunda Bölge Adliye Mahkemesi tarafından adı geçen sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu mahkumiyet kararları bulunup deneme süresi içinde yargılamaya konu suçu işledikleri ve karar ile birlikte CMK’nın 231/11 uyarınca ihbarda bulunulması gerektiğinin gözetilmemesi eleştirilerek bu hususta mahkemece her zaman karar verilebileceğinin belirtilmiş olması karşısında, tebliğnamede tekrardan bu hususta eleştiri öneren görüşe iştirak edilmemiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararında sanık ... hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme yönelik olarak ilk derece mahkemesi gerekçesinde sanığın iki ayrı sahtecilik suçunun söz konusu olduğu ve her iki suçtan ayrı ayrı cezalandırılması gerektiğinin kabul olunmasına rağmen, kurulan hükümde atılı suçtan tek bir hüküm kurulup zincirleme suç hükümleri uygulanarak cezasında artırım yapılarak çelişki oluşturulmasının ve eksik ceza tayininin aleyhe istinaf talebi bulunmadığından bozma nedeni yapılmadığının belirtilmiş olması karşısında, tebliğnamede tekrardan bu hususta eleştiri öneren görüşe iştirak edilmemiştir.
Mahkemenin takdir ve değerlendirmesinde bir isabetsizlik görülmemekle, tebliğnamedeki sanıklar ..., ...,... ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında verilen kararlara yönelik bozma düşüncesine iştirak olunmamıştır.
Sanık ... hakkında duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre; ... adlı sanığın ikametinde yapılan aramada ele geçirilen örgütsel döküman niteliğindeki “3. Konferans Belgeleri”adlı klasörde delegeler listesinde ...’in de adının yer alması, KCK/TM yapılanması kapsamında faaliyet yürüten Ekoloji ve Yerel Yönetimler Komitesi tarafından yapılan faaliyetlere katılması, PKK/KCK terör örgütünün talimatları doğrultusunda hareket eden bazı eylemlerin kararlarının alındığı Demokratik Toplum Kongresine konuşmacı olarak katıldığının anlaşılması; Bu toplantılarda, güvenlik güçleri ile girdiği çatışmalar sonucu ölen terör örgütü mensupları için saygı duruşunda bulunularak, eylemleri destekleyici tavırlar sergilenmesi, sanık ...’in ikametinde yapılan aramada el konulmasına ve toplatılmasına karar verilen kitap ve dergilerin ele geçirilmiş olması; PKK silahlı terör örgütünün propagandasına dönüşen eylemlerde katılmaları nedeniyle, haklarında soruşturma yapılan, gözaltına alınan ve tutuklanan kişilerin ailelerinin ziyaret edilmesi ve destek olunması için talimat vermesi; terör örgütünün propagandasına dönüşen, güvenlik güçleri ile girdikleri çatışmalarda ölen terör örgütü mensuplarının cenaze törenlerine katılması; Türkiye Cumhuriyeti’nin silahlı terör örgütü PKK’ya yönelik olarak gerçekleştirdiği operasyonları protesto amacıyla gerçekleştirilen terör örgütünün propagandasına dönüşen gösterilere katılması; aynı şekilde terör örgütü lideri Abdullah ÖCALAN’a yapıldığı iddia edilen sözde fiziki saldırıları protesto adıyla, yine terör örgütünün çağrıları ile gerçekleştirilen eylemlere katılması; aralarında herhangi bir hiyerarşik ilişki olmamasına rağmen 14.11.2008 tarihinde KCK sözcülerinden ...’tan Mersin’de yapılacak olan konferansa katılmak için izin alması; 07/06/2008 tarihinde bulunduğu ortamda yapılan görüşmede PKK silahlı terör örgütü lideri Abdullah ÖCALAN"a destek vermek amacıyla terör örgütü çağrısı ile gerçekleştirilen ""Sayın Öcalan” adı verilen kampanya ile ilgili görüşülmesi ve bu görüşmede PKK silahlı terör örgütü lideri Abdullah ÖCALAN"ın talimatları doğrultusunda KCK yapılanması tarafından oluşturulmaya çalışılan Özgür Belediyecilik Modeli ile ilgili olarak Kuzey Irak"a iki kişinin görevlendirilmesi hususunun görüşülmesi, sanık ...’in de bu görüşmede Kuzey Irak’a kendisinin gidebileceğini belirtmesi ve dosya kapsamına yansıyan benzeri nitelikteki süreklilik arz eden eylemleri nazara alındığında, sanığın örgüt hiyerarşisine dahil olduğuna ilişkin mahkeme kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre;
Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında verilen mahkumiyet hükümlerine dair istinaf başvurularının esastan reddi kararlarına yönelik sanıklar müdafileri ile sanık ... hakkındaki mahkumiyet hükmüne dair istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik sanık müdafi ve Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının; sanıklar ...,..., ..., ...,..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ...,... ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında verilen beraat hükümlerine yönelik istinaf başvurularının reddine dair kararlara yönelik olarak Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının; Sanık ... hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan verilen beraat hükmüne yönelik olarak ilk derece Cumhuriyet savcısının ve silahlı terör örgütüne üye olma suçundan ilk derece mahkemesince verilen mahkumiyet hükmünün kaldırılarak verilen beraat hükmüne dair Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısınıntemyiz itirazlarının reddiyle, mahkumiyete ve beraate ilişkin hükümlerin ONANMASINA,
B) Sanık ... hakkında “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan verilen mahkumiyet hükmüne dair istinaf başvurusunun esastan reddi kararı ile sanık ... hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan verilen beraat hükmünün temyiz incelemesinde;
1- Sanık ... hakkında verilen karar yönünden;
Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğu, yaptırımların kanuni bağlamda şahsileştirilmek suretiyle uygulandığı anlaşılmakla; sanıklar müdafilerinin temyiz dilekçelerinde ileri sürdükleri nedenler yerinde görülmediğinden, CMK’nın 302/1. maddesi gereğince temyiz davasının esastan reddine, ancak;
Sanık ...’in tercüman aracılığıyla ifadesinin alınmamış ve sorgusunun yapılmamış olmasına rağmen, ilk derece mahkemesi hükmünün yargılama giderlerine ilişkin bölümünde sanık ... hakkında tercüman ücretinin yargılama gideri olarak sanığa yükletilmeyeceğinin gözetilmemesi,
2-Sanık ... hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan verilen hüküm yönünden;
Sanık hakkında verilen beraat hükmünün, “suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması” gerekçesi ile verilmesi gerekir iken dosya kapsamında yer alan deliller ve gerekçe ile uyumlu olmayacak sanığın eylemlerinin kanunda suç olarak tanımlanmadığı gerekçesi ile beraat hükmü kurulması,
Kanuna aykırı olup, sanık ... müdafii ile sanık ... hakkındaki hüküm yönünden de ilk derece Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu nedenlerle BOZULMASINA, ancak bu hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden sanık ... yönünden CMK"nın 303/1 maddesi, sanık ... yönünden 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükümde yargılama giderine ilişkin kısımda sanık ...... hakkında yer alan “…Kürtçe-Türkçe Bilirkişi tercüme rapor gideri 165 TL,” ibaresinin çıkartılması, “2465 TL” ibaresinin yerine de "2300 TL" yazılmak; sanık ... hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan kurulan hükmün E-1. Fıkrasında yer alan “unsurları oluşmadığından” ibaresi çıkartılarak yerine “sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması” yazılması, “CMK"nun 223/2-a” ibaresi çıkartılarak yerine “CMK’nın 223/2-e” yazılmak suretiyle diğer yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükümlerin DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
C) Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında “silahlı terör örgütü yöneticiliği” suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine; sanıklar ..., ..., ... ve ... hakkında “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine; sanıklar ... ve ... hakkında “silahlı terör örgütüne yardım etme” suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine; sanıklar ..., ... ve ... hakkında “silahlı terör örgütü yöneticiliği” suçundan verilen beraat hükümlerine; sanıklar ..., ..., ..., ... ve ...hakkında “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan verilen beraat hükümlerine yönelik istinaf başvurularının esastan reddi kararlarının; sanık ... hakkında “silahlı terör örgütüne yardım etme” suçundan ilk derece mahkemesince verilen mahkumiyet hükmünün kaldırılarak beraatine dair hükmün; sanık ... hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan verilen beraat hükmünün temyiz incelemesinde;
1-Sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında “silahlı terör örgütü yöneticiliği” suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine dair istinaf başvurularının esastan reddi kararları yönünden;
a) Toplanıp tartışılan delillere ve tüm dosya kapsamına göre, örğüt yöneticisi olarak kabul için, failin hiyerarşik olarak örgüt üyeleri üzerinde bulunuyor, geniş bir alanda iş bölümü yapabiliyor, örgüt üyeleri üzerinde sevk ve idarede bulunabiliyor, örgütsel faaliyetlerin organizasyonunda, icrasında, harekete geçiren, engelleyen veya durduran olarak rol üstlenebiliyor, bu faaliyetleri denetleyebiliyor olması gerekir. Somut eylem de; sanıkların üstlendikleri görev, emir ve talimat verme yetkileri ile sorumluluk alanları itibarıyla genele yayılmayan ve bağımsız hareket etme imkanı bulunmayan, KCK üst yöneticilerinin emirlerini uygulama ve alt kademeye iletmekten ibaraet faaliyetlerin, örgüt yöneticisi olarak kabul edilmelerinin mümkün olmadığı, ancak sübuta eren eylemlerinin silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturduğu nazara alınarak; sanıklardan ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ...’nın eylemlerindeki yoğunluk da dikkate alınmak suretiyle alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırılmalarına karar verilmesi gerekirken suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması,
b) Kabul ve uygulamaya göre ise;
i- Sanıklar ... ve ... hakkında verilen hükümlerin istinaf incelemesi sonucunda Bölge Adliye Mahkemesi tarafından adı geçen sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu mahkumiyet kararları bulunup deneme süresi içinde yargılamaya konu suçu işledikleri ve karar ile birlikte CMK’nın 231/11 uyarınca ihbarda bulunulması gerektiğinin gözetilmemesi,
ii-Bölge Adliye Mahkemesi kararında sanık ... hakkında Birleşen...5. Ağır Ceza Mahkemesinin..... sırasında kayıtlı eşya hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemiş olması,
iii-Silahlı örgüt olduğuna karar verilen PKK/KCK terör örgütü yöneticiliğinden sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında hüküm verilirken, hüküm fıkrasında atıf maddesi olarak silahlı terör örgütlerine uygulama imkanı bulunmayan 3713 sayılı Kanunun 7/1 maddesinin gösterilmesi,
2-Sanıklar ... ve ... hakkında “silahlı terör örgütü yöneticiliği” suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine dair istinaf başvurularının esastan reddi kararları yönünden; Yargılama sürecindeki usuli işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, hükme esas alınan tüm delillerin hukuka uygun olarak elde edildiğinin belirlendiği, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde eksiksiz olarak sergilendiği, özleri değiştirmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı, eylemlerin doğru olarak nitelendirildiği ve kanunda öngörülen suç tipine uyduğundan sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK"nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği tehlike ile sanıkların kasta dayalı kusurlarının ağırlıkları, güttükleri amaç ve saikleri de göz önüne alındığında; somut dosyada, temel cezanın belirlenmesinde alt sınırdan uzaklaşılması yerinde ise de dosya kapsamındaki delil durumu ve sanıkların örgütsel faaliyetleri dikkate alındığında teşditin derecesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde fazla cezaya hükmedilmesi,
3-Sanıklar ..., ... ve ... hakkında “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik istinaf başvurularının esastan reddi kararları yönünden;
Sanıkların kabul edilen eylem ve faaliyetlerinin, yoğunluk, çeşitlilik ve süreklilik itibariyle örgütle organik bağ kurduklarının ve örgütün hiyerarşik yapısına dahil olduklarının kabulü için yeterli olmadığı; ayrıca dosya kapsamına yansıyan ve gerekçeli kararda kabul edilen delillere göre sanık ...’ün örgüt üyesi olan diğer sanıklarla olan irtibatları ve dosyaya yansıyan faaliyetleri de dikkate alındığında adı geçen bu sanığın eyleminin de örgüte sempati düzeyinde kaldığı gözetilmeden, yazılı şekilde sanıkların örgüt üyeliği suçundan mahkumiyetlerine karar verilmesi,
4-Sanık ... hakkında “silahlı terör örgütüne yardım etme” suçundan verilen mahkumiyet hükmü yönünden;
Sanığın yüklenen suçtan mahkumiyetinin gerekçesi olarak; sanığın işlediği iddia olunan eylemleri birlikte işlemiş olmaktan dolayı haklarında...5. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/09/2007 tarih ve .... sayılı kararı ile mahkumiyet hükmü verilmiş olmasının belirtilmiş olmasına karşılık; eldeki davada hüküm verildikten sonra, temyiz incelemesi aşamasında sanık müdafii tarafından dosyaya ibraz edilmiş olan bilgi ve belgeler ile Dairemizce UYAP sistemi üzerinden yapılan incelemelere göre,...5. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/09/2007 tarih ve 2007/98-322 sayılı kararına ilişkin olan yargılamanın yenilenmesine karar verilmiş olduğu, yeniden yargılama sonucunda...5. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/04/2018 tarih ve 2018/206 – 2018/336 sayılı kararı ile sanıkla birlikte aynı eylemi işlediği iddia edilen sanıkların mahkumiyetlerine dair hükümlerin kaldırılarak beraatlerine karar verilmiş olduğu anlaşıldığından,
...5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/206 Esas sayılı dosyasının getirilerek incelenmesinden sonra, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,
5-Sanık ... hakkında “silahlı terör örgütüne yardım etme” suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi kararı yönünden;
Sanık savunması ve tüm dosya kapsamına göre; iletişim tespitinde elde edilen bilgilerin suçun işlendiğini göstermeye yeterli olmaması, mahkumiyete esas alınan eylemlerin soyut nitelikte olması, sanığın örgüte yardım ettiğine dair mahkumiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, mevcut şüphenin de sanık lehine değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
6-Sanık .....hakkında “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik istinaf başvurusunun esastan reddi kararının temyiz incelemesinde;
a)Örgüt adına işlemiş olduğu iddia edilen bir kısım eylemlerden dolayı, hakkında beraat hükmü kurulmuş olması, Mahkumiyet hükmünün gerekçesinde yer alan, sanığın silahlı terör örgütünün DÖKH (Demokratik Özgür Kadın Hareketi) bünyesinde örgütsel faaliyet yürüttüğüne; bazı illere dair sunduğu raporların, siyasi faliyetler dışında, terör örgütü faaliyeti olduğuna ve yine bu faaliyetler kapsamında bazı illerden sorumlu olduğuna dair kabul ve değerlendirmeye dayanak alınan somut delilleler gösterilmeden, kabul ile dosya kapsamında ki delillerle arasında bağlantı kurulmaksızın örgüt üyesi olarak kabulu yasaya aykırı olup, 14.7.2008 tarihli eylemini sabit görülerek 6352 sayılı Yasanın geçici 1. maddesi gereğince ertelenmesi karşısında, örgüt adına suç işleme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilerek sonucuna göre hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi,
b)Kabul ve uygulamaya göre de; Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK"nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerde 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde; suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği tehlike ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saikin yanında, TCK 61/3 maddesi gereğince suçun unsuru olan hususların temel cezanın belirlenmesinde esas alınamayacağına ilişkin düzenleme de göz önünde bulundurularak; hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun şekilde alt sınırdan makul düzeyde uzaklaşılarak bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden teşdidin derecesinde yanılgıya düşülmek suretiyle fazla ceza tayin edilmesi,
7-Sanıklar ..., ... ve ... hakkında “silahlı terör örgütü yöneticiliği” suçundan verilen beraat hükümlerine; sanıklar ..., ..., ..., ... ve ...hakkında “silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan verilen beraat hükümlerine yönelik istinaf başvurularının esastan reddi kararlarının; sanık ... hakkında “silahlı terör örgütüne yardım etme” suçundan ilk derece mahkemesince verilen mahkumiyet hükmünün kaldırılarak beraatine dair hükmün temyiz incelemesinde;
a) Sanık ... hakkında verilen karar yönünden;
Tüm dosya kapsamına göre, sanığa örgütsel faaliyetlerde kullanılmak üzere para göndereceği iddia edilen ... ve ... adlı kişiler hakkında suça konu olayla ilgili dava açılıp açılmadığı, açılmış dava varsa dava dosyalarının aslı veya onaylı suretlerinin getirtilip incelenmesi, gerekli görülmesi halinde sanığın eylemleri hakkında bilgi ve görgülerinin tanık sıfatıyla sorulması, kaçak konumda iseler örgütsel bağlantılarının kolluk vasıtasıyla araştırılmasından ve ayrıca sanıkla örgütsel içerikli görüşme yaptığı iddia edilen dava dosyasında sanık olarak... ve ...’ın beyanları alındıktan sonra, dosya kapsamında yer alan tüm deliler değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininin gerektiği gözetilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
b) Sanık ... hakkında verilen karar yönünden;
İkram ERSÖZ adlı kişinin silahlı terör örgütü tarafından öldürüldüğü yönünde yürütülen bir soruşturmanın olup olmadığı tespit edildikten sonra, varsa söz konusu iddia ile ilgili olarak yürütülen soruşturma dosyasının getirtilip incelenmesinden; dava dosyası kapsamında sanık olarak ...’ye ilişkin deliller arasında yer alan arama sonucu ele geçirilen fiziki ve elektronik belgeler ile... adlı kişiden ele geçirilen fiziki ve elektronik belgeler tüm delillerle birlikte değerlendirildikten sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininin gerektiğinin gözetilmemesi,
c) Sanık ... hakkında verilen karar yönünden;
Sanığın KCK Sözleşmesi adı verilen yasadışı belgede belirtilen ve kurulması öngörülen yapılanmalar içinde görev aldığı, diğer örgüt üyeleri ile ilişki içinde bulunduğu ve örgütsel nitelikte görüşmeler yaptığı, yurtdışı giriş ve çıkış kayıtları, silahlı terör örgütünün faaliyetlerinde kullanılmak üzere maddi destek bulma çalışmalarında yer aldığı, örgütsel nitelikte gerçekleştirilecek eğitim çalışmalarının planlamalarında yer aldığı, terör örgütü mensuplarının ailelerinin sosyal ve ekonomik sorunlarını çözmeye çalışması, şiddet eylemlerini destekler mahiyette görüşme içeriklerinin bulunması ve kendisinin de silahlı terör örgütü mensuplarının simgesi haline gelen kıyafetlerle çektirmiş olduğu fotoğrafları ile terör örgütünün propagandasını içeren müzik ve görüntü kayıtlarının ele geçirilmiş olması karşısında, müsnet suçtan sanığın mahkumiyetine karar vermek gerekir iken yerinde olmayan ve delillerle örtüşmeyen gerekçe ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
d) Sanık ... hakkında verilen karar yönünden;
Sanığın KCK sözleşmesi içinde yer alan yapılanmalarda görev aldığı ve bu kapsamda da resmi bir yetkisi ve görevi olmadığı halde örgütsel talimatla...’da görevlendirilmesi, silahlı terör örgütü tarafından oluşturulmaya çalışılan “Özgür Belediyecilik” modeli ile ilgili olarak silahlı terör örgütü organizesinde gerçekleştirilen “Özgür Belediyecilik Model Taslağının” tartışıldığı konferansa katılmış olması, örgütsel talimatlar üzerine silahlı terör örgütünün propagandasına dönüşen ve Türkiye Cumhuriyet Devleti güvenlik güçleri ile girdikleri silahlı çatışmalar sonucu ölen örgüt mensuplarının cenaze törenlerine katılması, örgütsel talimatlar doğrultusunda yerel yönetimler içinde işe alım ve işten çıkarma faaliyetlerinde bulunması, silahlı terör örgütüne maddi destek sağlamaya çalışması, silahlı terör örgütünün çağrıları ile gerçekleştirilen yasadışı bir çok eyleme, mitinge ve basın açıklamasına katılması, ikametinde yapılan arama sonucunda silahlı terör örgütünün propagandasını içerir mahiyette video ve müzik kayıtları ile hakkında toplatma kararı verilen örgütsel içerikli yayınların ele geçirilmiş olması, dosya kapsamında yer alan tüm delillerle birlikte değerlendirildiğinde, müsnet suçtan sanığın mahkumiyetine karar vermek gerekir iken yerinde olmayan ve delillerle örtüşmeyen gerekçe ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
e) Sanık ...... hakkında verilen karar yönünden;
Silahlı terör örgütünün yapılanmalarından olan ve KCK yapılanması içinde yer alan oluşumlarda görev alması, silahlı terör örgütünün çağrıları üzerine gerçekleştirilen ve terör örgütünün propagandasını içerir nitelikte olup şiddet içeren eylemlere katılması, belediye çalışanlarından silahlı terör örgütüne maddi destek sağlamak amacıyla para toplaması, dava kapsamında sanık olarak yargılanan ... ve ... adlı kişilerden ele geçirilen belgelerde sanığın da silahlı terör örgütü yapılanmaları içinde adının yazdığının tespit edilmesi, aynı şekilde sanıklardan ..., ... ve ...’den ele geçirilen belgelerden de sanığın bu yapılanmalarda görevlendirildiğinin anlaşılması, örgütsel nitelikte raporlar düzenlemesi, toplantılara katılması ile benzer şekilde ve nitelikte gerçekleştirdiği eylemler dosya kapsamında yer alan tüm delillerle birlikte değerlendirildiğinde, müsnet suçtan sanığın mahkumiyetine karar vermek gerekir iken yerinde olmayan ve delillerle örtüşmeyen gerekçe ile yazılı şekilde beraat kararı verilmesi,
f)Sanıklar ... ve ... hakkında verilen kararlar yönünden;
Silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda faaliyet göstererek örgütsel toplantıların yapıldığı iddia edilen yerel yönetimler bürosu olarak adlandırılan yerde çöpten ele geçirilen belgeler arasında silahlı terör örgütünün faaliyetleri kapsamında gerçekleştirilen toplantılarda katılımcılar arasında sanık ...’nin de adının geçiyor olması, yine aynı şekilde ele geçirilen belgelerde sanık ...’ın imzasının bulunması göz önünde bulundurulduğunda, ele geçirilen söz konusu belgelerin dava dosyası kapsamında yer alan tüm delillerle birlikte değerlendirildikten sonra sanığın hukuki durumunun takdir ve tayininin gerektiğinin gözetilmesi lüzumu,
g) Sanık ... hakkında verilen karar yönünden;
Sanık savunması, oluş ve tüm dosya kapsamına göre, sanığın eylemlerinin silahlı terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olduğunu gösterir biçimde çeşitlilik, devamlılık ve yoğunluluk içermemesi nedeniyle örgüt üyesi olarak kabul edilmesine yasal olanak bulunmamakta ise de; silahlı terör örgütünün çağrıları üzerine gerçekleştirilen eylemlerin organizesinde görev yapmasının örgüte yardım suçunu oluşturacağı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması,
h)Sanık ... hakkında verilen karar yönünden;
Oluş ve dosya kapsamına göre, sanığın silahlı terör örgütünün yapılanmaları içinde yer alan ve gençlik örgütlenmesi olarak faaliyette bulunan Yurtsever Demokratik Gençlik Hareketinde aktif olarak rol aldığının, PKK silahlı terör örgütünün dağ kadrosu ile ilişki ve irtibat içerisinde olduğunun, örgüt mensubu kişiyi evinde barındırdığının anlaşılması karşısında, sanığın çeşitlilik, süreklilik ve yoğunluk arz eden söz konusu eylemlerinin TCK"nın 314/2. maddesi gereğince silahlı terör örgütüne üye olma suçunu oluşturacağı gözetilmeden suç vasfında düşülen yanılgı sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi,
8-Sanık ... hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçundan verilen beraat hükmünün temyiz incelemesinde;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 11.07.2014 tarih, 2013/9-386 esas ve 2014/353 sayılı kararına göre, sanığa yüklenen suçun, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında düşünce ve kanaat açıklaması yöntemiyle işlendiği ve anılan maddenin birinci fıkrasının “b” bendinde yer alan “kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilir” şeklindeki düzenleme karşısında; sanık hakkında kovuşturmanın ertelenmesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeyerek yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı olup, sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... müdafilerinin; sanık ... hakkında terör örgütünün propagandasını yapma suçu açısından ilk derece mahkemesince verilen hükme karşı ilk derece Cumhuriyet savcısının; sanıklar ...,..., ..., ..., ..., ..., ..., ... hakkında verilen kararlara dair Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının; sanık ... hakkında verilen karara dair sanık ... müdafiinin temyiz itirazları yerinde görülmeyerek, Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısının; temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan bu sebeplerden dolayı hükümlerin BOZULMASINA, CMK"nın 307. maddesi uyarınca sanık ...’ın kazanılmış hakkının saklı tutulmasına,
D)Sanıklar ... ve ... hakkında kesinleşen hükmün bir örneğinin Anayasanın 84/2 maddesi gereğince gereğinin takdir ve ifası için Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilmesine,
E)28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 20.02.2019 tarih ve 7165 sayılı Kanunun 8. maddesiyle değişik 5271 sayılı Kanunun 304. maddesi uyarınca dosyanın...2. Ağır Ceza Mahkemesine, kararın bir örneğinin bilgi için... Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.09.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
TEFHİM ŞERHİ:
17.09.2019 tarihinde verilen işbu karar, Yargıtay Cumhuriyet savcısı..."ın huzurunda, duruşmada savunma yapmış bulunan sanık ... müdafileri Av. ... ve Av. ... ile sanık ... müdafii Av. ...’ın yokluklarında, 18.09.2019 tarihinde usulen ve açık olarak tefhim olundu.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
