Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2593
Karar No: 2018/977

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2593 Esas 2018/977 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2593 E.  ,  2018/977 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 04.09.2012 gün ve 2012/289 E., 2012/545 K. sayılı karar, davacı ... vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 10.12.2013 gün ve 2013/18636 E., 2013/17619 K. sayılı kararı ile;
    “…Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.
    Ancak;
    2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 4650 sayılı Yasayla değişik 15. maddesinin son fıkrası hükmüne göre, bilirkişilerce -aynı Yasanın 11. maddesinin (f) bendi hükmü gözetilerek- yapılacak değer tespitinde, idarece belgelerin mahkemeye verildiği günün (dava tarihinin) esas tutulacağı öngörülmüştür. Buna göre dava tarihi olan 2012 yılına ait verilerin esas alınarak kamulaştırma bedelinin tespit edilmesi gerekirken, bilirkişi kurulunca henüz 2012 yılına ait verilerin oluşmadığı gerekçesi ile taşınmazın değerlendirilmesinde 2011 yılı verilerinin esas alınması suretiyle belirlenen m² değerine ÜFE endeksi uygulanarak 2012 yılı değerine ulaşılmış olması doğru görülmemiştir…”
    gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki bilgi ve belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemine ilişkindir.
    Davacı idare vekili davalıya ait Bursa ili Osmangazi ilçesi Çaybaşı Köyü 143 ada 83 parsel sayılı 1.423,72 metrekarelik tarla vasfındaki taşınmazın 692,43 metrekarelik kısmının; 143 ada 94 parsel sayılı 343,20 metrekarelik tarla vasfındaki taşınmazın tamamının ve 125 ada 4 parsel sayılı 576,55 metrekarelik tarla vasfındaki taşınmazın 87,10 metrekarelik kısmının kamulaştırmasına karar verildiğini, kamulaştırılacak taşınmazların değerlerinin belirlenmesi amacıyla uzlaşma komisyonu kurulduğunu ve mülk sahibinin kamulaştırmaya konu taşınmazları pazarlıkla satmak hususunda iradesini bildirmek ve uzlaşma komisyonu ile pazarlık görüşmeleri yapmak üzere davet edildiğini, ancak anlaşma sağlanamadığını ve kamulaştırma işleminin satın alma usulü ile gerçekleşmediğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazların kamulaştırma bedellerinin tespiti ile ... adına yol olarak terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı vekili kıymet takdir komisyonunca belirlenen bedelin çok düşük olduğunu ve taşınmazların gerçek değerini yansıtmadığını, taşınmazların uygulama imar planı içinde yer aldıklarını, dolayısıyla taşınmazların arsa olarak değerlendirilmelerinin gerektiğini, kaldı ki kamulaştırma bedellerinin, taşınmazların özellikleri ile dava tarihleri dikkate alınarak belirlenmesinin yerinde olacağını savunmuştur.
    Mahkemece dosya içerisine ibraz edilen bilirkişi kurulu raporlarında dava konusu taşınmazların sulu tarla vasfında olduğunun belirtildiği ve taşınmazların bu özellikleri göz önüne alınarak değerlerinin belirlendiği, hazırlanan raporların gerek Kamulaştırma Kanununun ilgili maddelerine gerekse Yargıtay Dairelerinin uygulamalarına uygun olduğu, yapılan yargılama sırasında davacı idarenin her üç taşınmaz için tespit edilen kamulaştırma bedellerini süresi içerisinde bankaya yatırdığı ve makbuzu dosyaya ibraz ettiği gerekçesiyle açılan davanın kabulü ile dava konusu taşınmazların davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile yol olarak terkinine karar verilmiştir.
    Davacı ... vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece Özel Dairenin bozma kararının verildiği 10.12.2013 tarihinden önce, yani yerel mahkemenin karar tarihi olan 04.09.2012 tarihi itibari ile Tarım İl Müdürlüğünün verilerinin açıklanmadığı, verilerin yıl sonu aralık ayının son haftalarında belirlendiği, enflasyon ve TEFE-TÜFE oranlarına bakıldığında yargılamanın uzatılmasına gerek duyulacak farkların oluşmayacağı kanaatine ulaşıldığı, verilerin açıklanmasının beklenmesi hâlinde Kamulaştırma Kanununun, davaların 4 ay içerisinde sonuçlandırılmasına ilişkin hükmüne aykırı hareket edilmiş olacağı, dolayısıyla mevcut veriler esas alınmak suretiyle hüküm kurulmasının yasaya ve hakkaniyete uygun olacağı belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
    Davacı ... vekili dosya içerisine ibraz ettiği 12.10.2015 havale tarihli temyiz dilekçesi ile özetle; dava konusu taşınmazların el atılan kısım dışındaki bölümünde daha geniş bir yola kavuşması sebebiyle bir değer artışının meydana geleceğini, ancak bu hususunun gerek bilirkişi raporunda gerekse gerekçeli kararda göz önüne alınmadığını, özellikle 143 ada 83 parsel sayılı taşınmazda kamulaştırma sonrası kalan 731,29 m2’lik kısımda % 30 ve 125 ada 4 parsel sayılı taşınmazda kamulaştırma sonrası kalan 489,45 m2’lik kısımda % 5 değer azalışı olduğu görüşüne itibar edilemeyeceğinin, sulu arazi olan bu kısımda hâlen tarımsal faaliyetlerin rahatlıkla sürdürülebilmesinin mümkün olduğunu, taşınmazların Bursa iline olan uzaklığı başta olmak üzere diğer pek çok faktör düşünüldüğünde %10 oranında objektif değer artışı uygulanmasını gerektirecek bir durum da bulunmadığını, karara dayanak gösterilen bilirkişi raporunun eksik ve hatalı olarak hazırlandığını belirterek ve resen dikkate alınacak diğer nedenlerle yerel mahkeme direnme kararının bozulması gerektiğini beyan etmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davanın açıldığı tarih (26.04.2012) dikkate alındığında bilirkişi kurulu tarafından münavebeye alınan ürünlere ilişkin olarak İlçe Tarım Müdürlüğünden gelen 2011 yılı verilerinin esas alınmasıyla bulunan m² fiyatına ÜFE endeksi uygulanmak suretiyle taşınmazların değerinin belirlenmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce yerel mahkemece verilen ilk kararda “…Davanın kabulü ile…, davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile YOL OLARAK TERKİNİNE…” ve “…Kamulaştırma bedelinin toplam 30.461.28 TL olarak TESPİTİNE,…” şeklinde hüküm oluşturulduğu hâlde, Özel Daire bozma kararından sonra yapılan yargılama sonunda direnmeye yönelik 10.12.2014 tarihli kısa kararda ve gerekçeli kararda “…Davacının davasının kabulü ile…” denildikten sonra “…toplam kamulaştırma bedelinin 30.461,28 TL olarak tesbitiyle,…” ve “…tescil hususunda bozma öncesi karar verilmiş olduğundan bu hususta yeniden karar verilmesine yer olmadığına,…” şeklinde hüküm kurulduğu anlaşılmakla, yerel mahkemece usulüne uygun direnme kararı oluşturulup oluşturulmadığı ön sorun olarak görüşülüp tartışılmış, yerel mahkeme tarafından kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazın davacı idare adına tescili yönünde karar verilmesi durumunda aynı gün tescil ya da terkin kararının ilgili Tapu Sicil Müdürlüğüne bildirildiği, bu itibarla mahkemece direnme kararı verilirken yeniden tescil yahut terkin konusunda bir karar verilmesine gerek bulunmadığı, dolayısıyla ön sorunun olmadığı hususu yapılan oylamada oy birliği ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
    4650 sayılı Kanun ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları” başlıklı 11. maddesi,
    “15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;
    a) Cins ve nevini,
    b) Yüzölçümünü.
    c) Kıymetini ektileyebilecek bütün nitelik ve unsarlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,
    d) Varsa vergi beyanını,
    e) Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,
    f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanıl-ması halinde getireceği net gelirini.
    g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,
    h) Yapılarda, resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,
    ı) Bu fıkrada belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin yarısını geçmemek ve her bir ölçünün etkisi açıklanmak kaydıyla bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,
    Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak Sermaye Piyasası Kurulu tarafından kabul edilen değerleme standartları-na uygun, gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.
    Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.
    Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde, bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma bedelidir.”
    şeklinde bir düzenlemeye yer vermiştir.
    Bu maddeye göre taşınmazın cins ve nevinin, yüzölçümünün, kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurların, her unsurun ayrı ayrı değerinin, kamulaştırma tarihindeki resmî makamlarca yapılmış kıymet takdirlerinin ve özellikle yapılarda resmî birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarının ve yıpranma payının, ayrıca bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçülerin esas alınarak bedelin takdir edilmesi gerektiği öngörülmüştür.
    Kanunun lafzı ve ruhu göz önüne alındığında ana ilke taşınmazın ve üzerinde bulunan muhtesatın gerçek değerinin tespit edilmesidir.
    Yine 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kamulaştırma” başlığını taşıyan 46. maddesine göre;
    “Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
    Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
    Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
    İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.”
    2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu Tasarısı gerekçesinde de, 11. maddede sayılan ölçütlerin Anayasa’nın 46. maddesindeki unsurlar göz önünde tutularak düzenlendiği belirtilmiştir.
    Anayasa’nın 46/1. maddesinde ifadesini bulan “peşin ödeme” ve “gerçek bedelden” neyin kastedildiğinin cevabı ise Kamulaştırma Kanunu’nun 15/son maddesinde verilmiştir. “Bilirkişiler” başlıklı anılan maddesin son fıkrasında;
    “…Bilirkişilerce yapılan değer tespitinde, idare tarafından belgelerin mahkemeye verildiği gün esas tutulur.”
    hükmü öngörülmüştür.
    Öyle ise kamulaştırılan taşınmaz ve üzerinde bulunan yapıların bedeli tespit edilirken, değerlendirmede idarece belgelerin mahkemeye verildiği; eş söyleyişle Kamulaştırma Kanununun 10. maddesi uyarınca kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescil istemiyle davanın açıldığı günün esas alınması gerektiği açıktır. Ancak bu hâlde, Anayasal hüküm olan “kamulaştırma bedelinin gerçek karşılıklarının peşin ödenmesi” söz konusu olabilecektir.
    Somut olayda davacı ... tarafından 26.04.2012 tarihli dilekçe ile kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmazların yol olarak terkini istemiyle eldeki davanın açıldığı, yerel mahkemece 2011 yılı verileri esas alınarak ve ÜFE endeksi uygulanarak hazırlanan bilirkişi raporu doğrultusunda davanın kabulüne karar verildiği, verilen bu kararın davacı ... vekili tarafından temyiz edildiği, yerel mahkemece verilen ilk kararın Özel Daireye gelmesinden sonra 14.02.2013 tarihinde Özel Daire tarafından bilirkişi kurulu tarafından münavebeye alınan buğday, taze fasulye ve çileğin sulu şartlarda 2012 yılı itibarıyla dekar başına ortalama verimini, üretim giderlerini (tüm harcama kalemlerini açıklayan) ve kilogram başına toptan satış fiyatlarını gösterir veri cetvelinin Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğünden getirtilmesi ve bilirkişi raporunun bu şekilde denetlenmesi amacıyla dosyanın mahalline geri çevrilmesine kararı verildiği, geri çevirme kararı üzerine yerel mahkemece 2012 yılı verilerinin dosyaya eklendiği ve dosyanın Özel Daireye iade edildiği anlaşılmaktadır.
    Dosya içerisinde yer alan 2011 yılı Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü veri cetveline göre münavebeye alınan buğday, taze fasulye ve çilek ürünlerine ilişkin veri listesi ile geri çevirme kararı sonrası dosyaya eklenen 2012 yılı Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü veri cetvelinde yer alan buğday, taze fasulye ve çilek ürünlerine yönelik liste arasında fark bulunduğu, değerler arasında yapılan karşılaştırmada 2012 yılı veri cetveline göre tespit edilen bedelin 2011 yılı veri cetveline göre belirlenen bedelden daha yüksek olduğu görülmüştür.
    Ne var ki, davanın kabulü yönündeki ilk karar davacı ... vekili tarafından temyiz edilmiş olup, davalı vekilinin mahkeme kararına yönelik bir temyiz dilekçesi mevcut değildir. Bu durumda temyiz edenin sıfatına göre 2012 yılı Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü veri cetvelinin somut olayda uygulanma ihtimalinin bulunmadığı, bedelin fazla belirlenmesi durumunda davacı ... aleyhine bir sonuç doğacağı açıktır.
    O hâlde davacı ... lehine oluşan usuli kazanılmış hakkı dikkate alındığında mahkemenin direnme kararı sonucu itibari ile doğrudur.
    Hâl böyle olunca yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile direnme kararı onanmalıdır.
    SONUÇ: Davacı ... vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile ONANMASINA, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 25.04.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi