Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2379
Karar No: 2018/976
Karar Tarihi: 25.04.2018

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2379 Esas 2018/976 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2379 E.  ,  2018/976 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Siirt 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 18.02.2014 gün ve 2013/859 E., 2014/87 K. sayılı karar, davacı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekili ve davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 04.11.2015 gün ve 2015/7738 E., 2015/19441 K. sayılı kararı ile;
    "…Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
    Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı idare ile davalı ... vd. vekillerince temyiz edilmiştir.
    Taşınmazın tarım arazisi niteliğinde kabulü ile olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net geliri üzerinden bilimsel yolla değerinin tespit edilmesinde yöntem itibari ile bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
    1-Hükme esas alınan bilirkişi raporunda taşınmazda sebze tarımı yapıldığı belirtilmiş ise de; hangi sebzelerin münavebede esas alındığı açıklanmadan tarla sebzeciliği adı altında değer biçilmesi usul ve yasaya uygun değildir.
    Bu nedenle, münavebe ürünü olarak değer biçmede esas alınan sebzelerin ayrıntılı ve açıkça neler olduğu belirtilip, her birinin net gelirine göre hesaplama yapılması ve dekar başına verim miktarlarının İlçe Tarım Müdürlüğünden, değerlendirme tarihi olan 2013 yılı dekar başına üretim masrafları ile hasat dönemindeki ortalama toptan kg. satış fiyatlarının da ilgili resmi kuruluşlardan sorulup, rapor denetlendikten sonra, sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği düşünülmeden, bu yönteme uyulmadan hesaplama yapan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulması,
    2-Dava konusu taşınmazın dosyaya ve bilirkişi raporuna yansıyan özelliklerine göre objektif değer arttırıcı unsur oranı % 50"den fazla olamayacağı halde, bu oran daha yüksek alınmak suretiyle fazla zemin bedeline hükmedilmesi,
    3-Dava konusu taşınmaz üzerindeki yapı, fidan ve ağaçlara gelince;
    Dava konusu taşınmaz üzerindeki yapı, fidan ve ağaçların yaşları ve keşif itibari ile 6495 sayılı Yasa uyarınca köyde yapılan ilanın askıdan indiği 12.09.2013 tarihinden önce yapıldığı ve dikildiği sabit olup, Kamulaştırma Kanununun 25/2. maddesi uyarınca bu yapı ve ağaçların bedellerinin tahsiline karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,
    4-Dava konusu taşınmaz üzerindeki yapının bedeli hesaplanırken iç ve dış özellikleri ayrıntılı olarak incelenerek, elektrik, içme suyu, kanalizasyon tesisatlarının su ve elektrik aboneliklerinin olup olmadığı, ıslak ve kuru zemin kaplamaları ile çatı kaplaması vs. gibi bir meskende olması gereken tüm unsurların bulunup bulunmadığı araştırılıp, buna göre varsa eksik imalatlar belirlendikten sonra yapı sınıfı ile eksik imalat oranı tespit edilmek suretiyle binaya yeniden bedel belirlenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmemesi,
    5-Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan 20 yaşındaki asmaların ve 3 yaşında olan nar fidanlarının dava tarihi itibarı ile ve adet olarak maktu bedelleri İl Tarım Müdürlüğünden getirtilip, bilirkişi raporu denetlenmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
    Doğru görülmemiştir..."
    gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece bozma kararının 3. ve 4 bentlerine direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemine ilişkindir.
    Davacı idare vekili dava konusu taşımazın, Ilısu Barajı ve HES Baraj Gölü alanında kalması nedeniyle kamulaştırılmasına karar verildiğini, ancak taşınmazın mülkiyetinin kime ait olduğunun tapu kaydından anlaşılamadığını ve ihtilafın bulunduğunu, bu konuda hak sahibi olduğunu iddia eden davalılar tarafından Siirt Kadastro Mahkemesinde dava açıldığını, taşınmazın değerinin belirlenmesi için kıymet takdir komisyonun kurulduğunu ve bedelin komisyon tarafından takdir edildiğini, taşınmazın mülkiyetinin ihtilaflı olması nedeniyle kamulaştırmaya konu taşınmazın pazarlıkla satılması usulünün gerçekleştirilemediğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ile ... adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı ... vekili taşınmazın gerçek değerinin yüksek olmasına karşın belirlenen bedelin çok düşük olduğunu, taşınmazın müvekkilinin geçim kaynağı niteliğinde bulunduğunu, daha önce verilen birçok kararda yeni yapılara ve ağaçlara bedel verildiğini, ancak eldeki dosyada bedele hükmedilmediğini, bu durumun eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ve mahkeme kararları arasında çelişki yarattığını, baraj sahası içerisinde yer alan otuzu aşkın köyde 3-5 yaş aralığında bulunan fidanların bedelinin tereddütsüz bir şekilde ödendiğini ve ödemelerin Özel Daire tarafından onandığını, keşif sırasında fidanların yakın veya uzak zamanda dikildiğine yönelik bir gözlem yapılmasının istenmediğini ve bilirkişi raporlarında yazılan hususlara atıf yapılmadığını savunmuştur.
    Davalı ... vekili tespit edilen değerin taşınmazın gerçek değerinin çok altında olduğunu ifade etmiştir.
    Diğer davalılara ayrı ayrı duruşma gününü bildirir tebligat çıkartılmış olup, davalılar duruşmaya gelmemişler, esas hakkında bir beyanda da bulunmamışlardır.
    Mahkemece kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davalarında taşınmazın dava açıldığı tarihteki durumunun ve değerinin dikkate alınması gerektiği, bir yapının ömrünün asgari 50-60 yıl olduğu düşünüldüğünde taşınmaz malikinin iki-üç sene içerisinde sular altında kalacağını bildiği bir yer için fazla bedel almak amacıyla böyle bir yola başvurmuş olabileceği, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu"nun 25. maddesinde 6495 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, kamu yararı kararının ilan süresinin bitiminden itibaren, kamulaştırılacak taşınmazlar üzerine yapılan sabit tesisler ile dikilen ağaçların bedelinin kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınmayacağı ve taşınmazlardaki bu sınırlamanın ilan tarihinin bitiminden itibaren beş yılı geçemeyeceği hükmünün eklendiği, idare tarafından baraj inşaatına başlanmasından sonra gerçek kamulaştırma bedelinden çok daha fazla bedel almak amacıyla suiniyetle evler yapıldığı ve fidanlar dikildiği, bu evlerin ve fidanların kamulaştırma bedelinin ve kamulaştırma projesinin rantabilitesini olumsuz yönde etkilediği, kanun koyucunun mülkiyet hakkına yaptığı sınırlamanın haricinde kalan kullanımla ilgili olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 1. maddesi uyarınca başta Kanunun genel hükümleri olmak üzere anılan Kanunun 4. maddesiyle birlikte değerlendirme yapma görevinin bulunduğu, mahkeme tarafından da bu doğrultuda değerlendirme yapıldığı, mülkiyet hakkının hak sahibine bu hak elinden çıkana kadar her türlü tasarruf imkânını sunduğu düşünülse dahi, TMK’nın 2. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı dâhil olmak üzere herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı; dürüstlük kuralının, hak sahibinin hakkını kullanırken veya borçlarını yerine getirirken dürüst, makul ve orta zekâlı bir insandan beklenen hareket tarzına göre davranması olarak tanımlanabileceği, kamulaştırma işlemlerinin kamu yararı gözetilerek ve toplumun tamamının ya da en azından o bölgede yaşayanların yararı düşünülerek yapıldığının ve kamulaştırma işlemleri sırasında yapılan harcamaların milli servet niteliğinde olduğunun unutulmamasının gerektiği, Türkiye İstatistik Kurumu"nun resmî verilerine göre 31.12.2013 tarihi itibariyle Yazlıca Köyünün nüfusunun 24, Yokuşbağları Köyünün nüfusunun ise 267 olduğu, ancak yapılan yeni yapılara ve yapıların büyüklüğüne bakıldığında köylerde mevcut nüfusun birkaç kat fazlasının yaşamasının gerektiği izleniminin oluştuğu, bu durumun bile başlı başına iyi niyetli olunmadığı kanaatini desteklediği, öyle ki bazı yeni evlerde üst kata çıkmak için merdiven bulunmadığının, bazı evlerde musluklar olduğu hâlde su tesisatının olmadığının, evlerin iç cephe boyalarının yapılmadığının, tarlaların ortasına içi duvarsız ve sütunsuz çok geniş yapıların inşa edildiğinin, hatta tarlalarda poşeti dahi çıkarılmadan dikilmiş fidanların olduğunun, bu fidanların poşeti çıkarılmış olsa dahi hiçbir sulama sisteminin bulunmadığının, bazı fidanların toprakla dahi bütünleşmediğinin gözlemlendiği, kaldı ki bazı fidanların sonraki keşiflerde bakımsızlıktan kuruduklarının tespit edildiği, netice itibariyle özel hukuktan kaynaklanan hiçbir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılamayacağı, dürüstlük kuralının amacının, bireyin hatalı tutum ve davranışlarından toplumun geri kalanını korumak olduğu, hâkimin, değerlendirilmesi söz konusu olan davranışın dürüstlük kuralına uygun olup olmadığına karar verirken toplumun genel anlayış ve değer yargılarını gözönünde tutmasının gerektiği, kişisel haksız menfaatlerin, belli bir hakka dayanan toplumsal menfaatlerden üstün olamayacağı, aksi takdirde toplumun refahının, bireylerin hiçbir hukuki temele dayanmayan kötü niyetli tutumları nedeniyle zarar göreceği, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı olarak kullanılamayacağının düzenlendiği, dolayısıyla gerek keşif esnasındaki mahkeme gözlemi ve çekilen fotoğraflar gerekse de bilirkişi raporlarındaki nitelendirmeler dikkate alınarak çok yeni nitelikteki (5 yıl ve altı yaşlardaki) yapıların ve fidanların değerinin kamulaştırma bedelinin hesabında dikkate alınmasının yerinde olmadığı gerekçesiyle yapılar ve fidanlar için tespit edilen miktarlar çıkarıldıktan sonra kalan kısım üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir.
    Davacı idare vekili ve davalı ... vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel mahkemece taşınmaz malikinin ilan tarihinin sonuna kadar taşınmazında dilediği gibi tasarruf edebileceği, malik kamulaştırmadan, ilan tarihinden önce haberdar olsa dahi büyük projelerin uzun sürdüğünü düşünerek taşınmazını kullanamayacağı tarihe kadar taşınmazın yapısına ve ihtiyacına uygun olarak, ihtiyacı oranında kullanmak için yapı yapması veya ürün yetiştirme niyetiyle hareket etmesi durumunda Kamulaştırma Kanunu’nun 25. maddesine göre yapılan yapının bedelinin veya taşınmaz üzerindeki ürünün bedelinin kendisine ödenmesinin gerektiği, ancak malikin, taşınmazın kullanım amacına ve niteliğine aykırı şekilde 3. kişilere zarar verme veya sadece daha fazla kamulaştırma bedeli alma gayesiyle hareket etmesi durumunda ise artık TMK’nın 2. maddesinin devreye gireceği, çünkü maddenin açıkça hakkın kullanılması sırasında dürüst davranılmasını emrettiği, keşif sırasında, kıymet takdir komisyonu raporu hazırlanırken taşınmaz üzerinde bulunmayan yeni yapıların ve fidanların bulunduğunun gözlemlendiği, kamulaştırma kararı alınan ve kısa süre sonra terk edileceği bilinen bir alanda ihtiyacın üzerinde büyüklükte yeni binaların inşa edilmesinin ve fidanların dikilmesinin olağan bir durum olmadığı ve bunun taşınmazın kamulaştırma bedeline etki amaçlı bir inşaat faaliyeti olduğu, yapıların ebadı, köydeki ve hanedeki nüfus sayısı ile yeni yapıların sayı ve alan bakımından uyumsuzluğu, adres kayıt bilgilerine göre taşınmaz maliklerinin büyük kısmının Siirt dışında yaşamaları nedeniyle konut ihtiyaçlarının söz konusu olmaması ve yapıların kısa sürede yapımına başlanıp bitirilmiş olmasının da bu kanaati güçlendirdiği belirtilerek, bozma kararının 3. ve 4. bentleri yönünden direnme kararı verilmiştir.
    Davalı ... vekili dosya içerisine ibraz ettiği 31.10.2016 ve 02.11.2016 harç tarihli temyiz dilekçesi ile özetle; Kamulaştırma Kanunu’nun ve son yasal düzenlemenin açık olmasına rağmen mahkemenin kararında direnmesinin yargılamayı uzattığını ve müvekkilinin hak kaybına neden olduğunu, taşınmaz üzerinde yapılan keşifte tespit gören yapı ile ilgili olarak özel olarak bir değerlendirme yapılmadığını, genel bir kanıdan bahsedilmekle yetinildiğini, yerel mahkemenin değişiklik ile ilgili olarak davacı idareden ilan tarihini sorma ve taşınmaz ile ilgili olarak birebir bağımsız, somut olaya ilişkin, yasanın lafzına ve ruhuna uygun olarak ayrı bir değerlendirme yapma gereğini yerine getirmediğini, taşınmazın üzerindeki yapının ilan tarihinden önce inşa edildiğini, mahkemenin ise yasa koyucunun Kanunla düzenlediği ve sınırladığı hakkın doğup doğmadığını tespit etmekle yükümlü olduğunu, hâkimin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun birinci maddesi uyarınca değerlendirme yapmasının gerektiğini, yerel mahkemenin olarak Kamulaştırma Kanunu’nun 25. maddenin ikinci fıkrasının somut olayda uygulama yeri olmadığını kabul etmekle beraber, 25. maddenin birinci fıkrasında malike tanınan tescil kararı tarihinden itibaren taşınmaz mal sahibinin, kamulaştırılması kararlaştırılan taşınmaz malda yeni inşaat veya ekim yapmak veya mevcut inşaatta esaslı değişiklikler meydana getirmek gibi kullanma haklarını tartışmaya açtığını, kamulaştırmanın Anayasa tarafından kabul edilen hukuka uygun bir müessese olduğunu ve rızai bir satış olmadığını, kamulaştırmada idare ile mal sahibi arasında akdi bir ilişkinin bulunmadığını, TMK’nın 2. maddesinde, herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uygun hareket etmesi gerektiğinin belirtildiğini, hukukun temel ilkesi olan bu kuralın, Yasalarda yer almamış olsa da uyulması gereken bir ilke olduğunu ve her olayda olması gerektiğini veya varolduğunun kabul edildiğini, ancak bu ilkenin olur olmaz yerde kullanılmasının her zaman hakkın gerçekleşmesini sağlamayabileceğini, çünkü TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralının Yasalarda ya da ilmi ve yargısal kararlarda özel bir kural bulunmadığı takdirde uygulanabileceğini, sorunun çözümü için konulmuş kuralları bırakıp 2. maddeye dayanmanın tam olarak çerçevesi çizilmemiş kurallara göre çözüme gitmek olacağını, bu durumda da işin içine duygunun karışacağını, Yasanın getirdiği düzenlemeye karşın somut olayda taşınmaz malikinin iyi niyetli mi kötü niyetli mi olduğu biçiminde bir ayrım yapıp, buna göre sorunun çözümüne gitmenin hukukçuyu sübjektif sonuçlara götüreceğini, buna göre ortada mevcut yasal düzenlemeler var iken sorunun TMK 2. madde ile çözümünün olası bulunmadığını belirterek ve resen dikkate alınacak diğer nedenlerle yerel mahkeme direnme kararının bozulması gerektiğini beyan etmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık:
    Kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili istemiyle açılan eldeki davada taşınmaz üzerinde bulunan yapının kamulaştırma bedelinin arttırılması amacıyla inşa edilip edilmediği, ağaçlar ile fidanların kamulaştırma bedelinin arttırılması amacıyla dikilip dikilmediği ve TMK’nın 2. maddesi uyarınca hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının uygulanmasının gerekip gerekmediği, burada varılacak sonuca göre yapının, ağaçların ve fidanların değerinin kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınıp alınmayacağı,
    Dava konusu taşınmaz üzerindeki yapının bedelinin tespiti için bir meskende olması gereken tüm unsurların bulunup bulunmadığı ve eksik imalat olup olmadığı, eksik imalat var ise oranı ile yapı sınıfı yönünden araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce mahkemenin davanın kabulüne dair verdiği ilk kararın Özel Daire tarafından bozulduğu, bozma sonrası yerel mahkemece 20.04.2016 tarihli celsede, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin bozma kararının 3., 4. ve 5. bentlerine uyulup uyulmayacağı hususunun bilirkişi raporları sunulduktan sonra değerlendirilmesine, keşif yapılmasına, ilanın askıdan indiği 12.09.2013 tarihinden önceki ve sonraki tarihlere en yakın tarihlerde çekilmiş dava konusu parselleri gösterir uydu görüntülerinin gönderilmesi amacıyla davacı idareye müzekkere yazılmasına karar verildiği, 17.08.2016 tarihli celsede keşfin yapılmasına ilişkin ara karardan dönüldüğü, ancak Bölge Müdürlüğünün cevap yazısının dosyaya gelmesinden sonra aynı tarihli celsede, “…mahkememizin 18/02/2014 tarihli kararına Yargıtay bozma ilamının 3 ve 4. maddeleri yönünden direnilmek suretiyle, Davanın KABULÜNE,…” şeklinde hüküm kurulduğu dikkate alındığında, mahkemece verilen direnme kararının, ilk hükmün gerekçesinde yer almayan yeni bir olguya dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre de temyiz incelemesinin Özel Daire tarafından mı yoksa Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılıp, değerlendirilmiştir.
    Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozma kararından esinlenerek, yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi).
    Eş söyleyişle mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması hâlinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
    Somut olayda yerel mahkemece verilen ilk kararın bozulması üzerine bu kez mahkemece 20.04.2016 tarihli celsede keşif yapılmasına, bilirkişi raporu alınmasına, ilanın askıdan indiği 12.09.2013 tarihinden önceki ve sonraki tarihlere en yakın tarihlerde çekilmiş dava konusu parselleri gösterir uydu görüntülerinin gönderilmesi amacıyla davacı idareye müzekkere yazılmasına karar verildiği, yargılamanın devamı sırasında 17.08.2016 tarihli celsede ise keşfin yapılmasına ilişkin ara karardan dönüldüğü, ancak Bölge Müdürlüğünün uydu görüntülerine yönelik cevap yazısının dosya içerisine eklendiği ve sonrasında da yeniden eski hükmün kurulduğu, bu yönüyle yeni bir hukuki gerekçeye dayalı olarak direnme olarak adlandırılan kararın verildiği anlaşılmıştır.
    Bu durumda, temyize konu karar gerçekte 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/3. maddesi anlamında direnme kararı niteliğinde olmayıp, Özel Daire bozmasından esinlenilerek yazılmış müzekkere cevabına; diğer bir ifade ile yeni delile dayalı yeni bir hüküm niteliğindedir.
    Hâl böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
    Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
    S O N U Ç: Yukarıda gösterilen nedenlerle davalı ... vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 25.04.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi