9. Hukuk Dairesi 2014/36375 E. , 2016/7864 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA : Davacı, kıdem tazminatı ile fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti, genel tatil ücreti, izin ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davalılar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı Talebinin Özeti:
Davacı vekili, davacının iş akdinin emeklilik nedeniyle davacı tarafından feshedildiğini, davacının bir kısım yıllık izinlerini kullanmadığını, kullanılmayan izin ücretinin iş akdinin feshi esnasında ödenmediğini, davacının fazla çalışma yapmasına, genel tatil ve hafta tatili günlerinde çalışmasına rağmen bu çalışmaların karşılığının ödenmediğini ileri sürerek, kıdem tazminatı ile izin ücreti, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti ve hafta tatili ücreti alacaklarını talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı ... vekili, talep edilen alacakların zamanaşımına uğradığını, diğer davalı şirket ile davalı ... arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi bulunmadığını, davacının belediyenin değil diğer davalı şirketin işçisi olduğunu, talep edilen alacaklardan diğer davalı şirketin sorumlu olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı şirket vekili, iş akdinin belirli süreli olması nedeniyle davacının kıdem tazminatına hak kazanmadığını, davacının fazla çalışma, genel tatil ve hafta tatili ücretlerinin eksiksiz olarak ödendiğini, talep edilen işçilik alacaklarından asıl işveren olan davalı belediyenin sorumlu olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti ve Yargılama Süreci:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, iş akdinin emeklilik nedeniyle davacı tarafından feshedildiği, davacının bir kısım yıllık izinlerini kullanmadığı, kullanılmayan izin ücretinin iş akdinin feshi esnasında ödenmediği, davacının fazla çalışma yapmasına, genel tatil ve hafta tatili günlerinde çalışmasına rağmen bu çalışmaların karşılığının ödenmediği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu bağlamda, tüm talepler rapor doğrultusunda kabul ya da kısmen kabul edilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davalılar vekilleri temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalıların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında işçiye ödenen aylık ücretin miktarı konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Yasanın 8 inci maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır. (Yargıtay 9.HD. 23.9.2008 gün 2007/27217 E, 2008/24515 K.).
Çalışma belgesinde yer alan bilgilerin gerçek dışı olmasının da yaptırıma bağlanmış olması, belgenin ispat gücünü arttıran bir durumdur. Kural olarak ücretin miktarı ve ekleri gibi konularda ispat yükü işçidedir. Ancak bu noktada, 4857 sayılı Kanunun 8 inci ve 37 nci maddelerinin, bu konuda işveren açısından bazı yükümlülükler getirdiği de göz ardı edilmemelidir. Bahsi geçen kurallar, iş sözleşmesinin taraflarının ispat yükümlülüğüne yardımcı olduğu gibi, çalışma yaşamındaki kayıt dışılığı önlenmesi amacına da hizmet etmektedir. Bu yönde belgenin verilmiş olması ispat açısından işveren lehine olmakla birlikte, belgenin düzenlenerek işçiye verilmemiş oluşu, işçinin ücret, sigorta pirimi, çalışma koşulları ve benzeri konularda yasal güvencelerini zedeleyebilecek durumdadır. Çalışma belgesi ile ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmesi, iş yargısını ağırlıklı olarak meşgul eden, işe giriş tarihi, ücret, ücretin ekleri ve çalışma koşullarının belirlenmesi bakımından da önemli kolaylıklar sağlayacaktır. Bu bakımdan ücretin ispatı noktasında delillerin değerlendirilmesi sırasında, işverence bu konuda belge düzenlenmiş olup olmamasının da araştırılması gerekir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Dosya içeriğine göre, davacı net 920,00 TL ücret aldığını, aylık 104 TL yemek yardımı yapıldığını iddia etmiş, davalılar ise davacının aldığı ücret miktarı konusunda beyanda bulunmamışlardır. Yargılama sırasında dinlenen tanıklar davacının ne kadar ücret aldığını bilmediklerini söylemişlerdir. Davalılar tarafından davacının ücretini gösterir bordro, ücret hesap pusulası vb. bir belge sunulmamıştır. Sigortalı hizmet döküm cetvelinde, son ay için sigorta primlerine esas kazanç miktarı 1.285,10 TL olarak gösterilmiştir. Banka kayıtlarında, davacının hesabına 14/05/2011 tarihinde işveren tarafından 879,76 TL yatırıldığı, bu tarihten sonra davalılar tarafından hesaba para yatırılmadığı tespit edilmiştir. Mahkemece emsal ücret araştırması yapılmamıştır. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda davacının aylık net ücretinin 920,00 TL, çıplak brüt ücretinin 1.285,10 TL ve giydirilmiş brüt ücretinin 1.430,37 TL olduğu kabul edilmiştir.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda tespit edilen ücret miktarı, banka kayıtları ile örtüşmemektedir.
Bu nedenle ilke kararımızda belirtilen usul ve esaslar dairesinde emsal ücret araştırması yapılıp, araştırma sonuçları dosyadaki diğer bilgi ve belgeler ile birlikte değerlendirilerek davacının ücret miktarı belirlenmeli, talep edilen alacaklar belirlenen bu ücret miktarına göre yeniden hesaplattırılmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Eksik araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
3- Taraflar arasındaki diğer uyuşmazlık, davalılar tarafından ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı definin değerlendirilip değerlendirilmediği ve bu kapsamda talep edilen alacakların zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalabilmesini ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu da incelemesi mümkün değildir.
Kısmi davada ise zamanaşımı yalnızca dava edilen kısım kesilir. Henüz açılmayan (saklı tutulan) ve daha sonra ıslahla arttırılan bölüm için zamanaşımı işlemeye devam eder. Ancak kısmi davadaki miktar, kısmi davanın açıldığı dava tarihine göre geriye doğru belirlenen zamanaşımı süresini kapsar. Bakiye alacak talep edildiği tarihe göre, geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalıyor ise zamanaşımına uğramadığı kabul edilmelidir. Kısaca kısmi davadaki alacak miktarı belirlendiği tarihten itibaren öncelikle ileriye doğru gerçekleşen alacak için mahsup edilmeli, bakiye alacak ise ondan sonraki süreyi kapsamalıdır. İlk kısmi davada belirlenen alacak mahsup edildikten sonra bakiyenin talep edildiği tarihten geriye doğru zamanaşımı süresi içinde kalan alacak, alacaklı lehine hüküm altına alınmalıdır.
Dosya içeriğine göre kısmi olarak 09.02.2012 tarihinde açılan ve bu tarihe göre zamanşımı itirazı dikkate alınan davada bilirkişi hesap raporundan sonra davacı vekili 08.09.2014 tarihinde ıslah sureti ile alacaklarını arttırmıştır. Hüküm altına alınan ve 09.02.2007-31.12.2011 tarihlerini kapsayan fazla mesai, ve tatil çalışmaları karşılığı ücret alacaklarının kısmi olarak istenen miktar dışlandığında kalan kısmın 08.09.2014 tarihli ıslah tarihine göre geriye beş yıllık süre dikkate alındığında bir kısmının zamanaşımına uğradığı anlaşılmaktadır.
Davalılar tarafından süresinde ve usulüne uygun olarak ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı defi değerlendirilmeden ve bu konuda ek rapor alınmadan karar verilmesi hatalı olup ayrı bir bozma nedenidir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 30/03/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.