Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 9.Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.01.2009 gün ve 2008/255 E-2009/9 K sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2.Hukuk Dairesinin 27.09.2010 gün ve 2010/12881 E-15335 K sayılı ilamı ile;
("...Yapılan soruşturma, toplanan delillerle davalının, evlilik birliğine ilişkin görevlerini yerine getirmediği anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1)karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır...”)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili, davalı ile müvekkilinin 1988 yılında evlendiklerini, müşterek çocuklarının bulunmadığını, evlendikten bir yıl sonra Fransa"ya gittiklerini, ancak aralarında uyumsuzluk yaşandığını, 1990 yılında da davalının Türkiye"ye döndüğünü, bundan sonra da bir araya gelmediklerini, bu arada müvekkilinin 1994 yılında kaza geçirerek tekerlekli sandalyeye mahkum olduğunu, tedavi süresi içinde de davalı eşinin yanında bulunmadığını, tarafların 19 yıllık evli olmalarına karşın 18 yıldır ayrı yaşadıklarını, bir araya gelme olanağının da bulunmadığını, ifadeyle tarafların boşanmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı cevap dilekçesinde, 1989 tarihinde evlenip, Fransa’ya gittiğini, evliliğin daha ilk ayından itibaren davacı tarafın uygunsuz davranışları ve işleri, kendisini dövmesi nedeniyle evlilik birliğinin sarsıldığını, kendisinin 1990 yılında Türkiye’ye dönmesinden itibaren davacı ile bir araya gelmediklerini, kendisinin de boşanmak istediğini, ancak açtığı davaları takip edemediğini, davacının sakatlığının ayrı oldukları dönemde gerçekleştiğini, davacının davasında haksız olduğunu savunmuş; nafaka istemiştir.
Mahkemece, davacının iddiasını ispat yükü altında olup, taraflar arasında boşanmaya karar verilebilecek bir geçimsizliğin varlığının anlaşılamadığı gerekçesi ile davacının davasının reddine, davalı lehine tedbir nafakasına hükmedilmiştir.
Davacının temyizi üzerine; Özel Dairece, davalının, evlilik birliğine ilişkin görevlerini yerine getirmediğinin anlaşıldığı, bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin sabit ve mevcut olduğu, olayların akışı karşısında davacının dava açmakta haklı olduğunu, bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmediği, boşanmaya karar verilmesi gerektiği, gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnildiği ifade edilerek dava reddedilmiş; hükmü davacı vekili temyize getirmiştir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında, işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu"nca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu, ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için, mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 429. maddesi).
Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir delile dayanarak veya bozmadan esinlenerek gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut uyuşmazlık bu açıdan incelendiğinde; mahkemece, ilk kararda direnildiğinden bahisle karar verilmiş ise de, önceki kararda “davalının evlilik birliğine ilişkin görevlerini yerine getirip getirmediği” hususları hiç irdelenmediği halde, temyize konu kararda bozmadan esinlenilerek, yine bozma ilamında işaret olunan şekilde, bu husus ilk defa irdelenmiş; dolayısıyla bu gerekçe Özel Dairece de denetlenmemiştir. Bu haliyle, temyize konu kararın gerekçesi tamamen yeni bir gerekçe olup, ilk kararın gerekçesinin yasal sınırlarda genişletildiğinden de söz edilemez.
Hal böyle olunca; mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı; bozmadan esinlenilerek ilk kararda tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni gerekçeye dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi ise, Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 19.10.2011 tarihinde oybirliği ile karar verildi.