Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2011/5-636
Karar No: 2011/637

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2011/5-636 Esas 2011/637 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2011/5-636 E.  ,  2011/637 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ   :Kartal 4. Asliye Hukuk Mahkemesi 
    TARİH             :19.10.2010   
    NUMARASI       :2010/435 E., 434 K

    Taraflar arasındaki davadan dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; Kartal 4. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 19.10.2010 gün ve 2010/435 E., 434 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ndan çıkan 04.05.2011 gün ve 2011/5-133 E., 281 K. sayılı ilamın, karar düzeltme yoluyla incelenmesi davalı vekilleri tarafından verilen dilekçe ile istenilmiştir. 

    KARAR DÜZELTME TALEP EDEN: Davalı vekili 
     
    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulu"nca dilekçe, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440.maddesi gereğince, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
    Davacı vekili, dava konusu taşınmaz hakkında acele kamulaştırma kararı alınarak Kartal 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/163 D. İş sayılı dosyasında acele el koyma kararı verildiğini ve tespit edilen bedelin davalı adına bloke edildiğini, ifadeyle taşınmazın kamulaştırılan 49,81 m2"lik kısmının bedelinin tespitine ve Maliye Hazinesi adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili, acele el koyma kararı ile belirlenen değeri müvekkilinin kabul ettiğini ve ferağı vermeye hazır olduğundan açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    Yerel mahkemece, yapılan keşif sonucu belirlenen bedel üzerinden davanın kabulüne dair verilen karar, Özel Dairece önce onanmış; davacı vekilinin karar düzeltme talebi üzerine ise; davalı vekilince acele el koyma kararı ile belirlenen miktarın kabul edildiği, mahkemece belirlenecek kamulaştırma bedelinin bu miktarı geçemeyeceği gerekçesiyle oyçokluğuyla bozulmuştur.
    Mahkemece önceki kararda direnilmesine karar verilmiş; davacı vekilinin temyizi üzerine direnme kararı, Hukuk Genel Kurulu’nca bozulmuştur.
    Bu kez, davalı vekili, acele el koyma kararı ile belirlenen bedeli kabul etmelerine rağmen davacı idarenin tescile yanaşmadığını ve taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi için dava açtığını, tescil sağlanmadığından kendilerinin de kabul ile bağlı olmadıklarını, mahkemece belirlenen gerçek değer üzerinden verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek  Hukuk Genel Kurulu kararına karşı karar düzeltme talebinde bulunmuş; yerel mahkeme direnme kararının onanmasını istemiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi uyarınca taşınmaza acele el konulmasına ilişkin mahkeme kararında belirlenen bedeli davalının kabul etmesi, ancak tapuda ferağın gerçekleşmemiş ve anlaşmanın  sağlanamamış olması karşısında, kamulaştırma bedelinin tespiti ve davacı idare adına tescili istemiyle açılan davada mahkemece belirlenen kamulaştırma bedelinin bu miktarı geçip geçemeyeceği, diğer bir deyişle davalının kabul beyanının bedelin belirlenmesinde etkili olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
    Öncelikle, Kamulaştırma Kanunu anlamında kabulün koşulları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
    Kamulaştırma Kanunu"nun, “Kamulaştırma Bedelinin Mahkemece Tespiti Ve Taşınmaz Malın İdare Adına Tescili” başlıklı 10. maddesinin 5. fıkrası:
    “Mahkemece belirlenen günde yapılacak duruşmada hakim, taşınmaz malın bedeli konusunda tarafları anlaşmaya davet eder. Tarafların bedelde anlaşması halinde hakim, taraflarca anlaşılan bu bedeli kamulaştırma bedeli olarak kabul eder ve sekizinci fıkranın ikinci ve devamı cümleleri uyarınca işlem yapar.”
    Aynı Kanunun “Satın Alma Usulü” başlıklı 8. maddesinin son fıkrası ise:
    “Anlaşma olmaması veya ferağ verilmemesi halinde bu Kanunun 10 uncu maddesine göre işlem yapılır.”
    hükmünü içermekte olup; bu açık düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere ferağ verilmemesi veya anlaşma olmaması durumda kamulaştırma bedeli mahkemece tespit edilecektir.
    Kamulaştırma Kanunu anlamında bir anlaşmanın varlığından söz edilebilmesi için mal sahibi davalının ferağı vererek taşınmazın davacı idare adına tescilinin sağlanması gerekmektedir. Bu nedenle davalının önerilen bedeli kabul etmesi ve bu hususta tarafların anlaşma zaptı düzenlemeleri tapuda ferağ ve tescil sağlanmadığı sürece bir hüküm ifade etmemektedir.
    Ayrıca davalının kabul beyanının acele el koyma kararı ile belirlenen miktara yönelik olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.
    Eldeki dava ise tespit davası olup, bu davada açık bir kabulün varlığından söz edilebilmesi için; tespit davası sırasında yapılan bilirkişi incelemesi sonunda acele el koyma davasında belirlenen miktarın altında bir değer tespit edilmesi ve davalının da bunu kabul beyanında bulunması gerekir.
    Bu noktada 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun (HUMK) 92 ve devamı maddelerinde düzenlenen “kabul” kavramı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır.
    1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun “Feragat ve Kabul” başlıklı 92. maddesinde, “Kabul, iki taraftan birinin diğerinin neticei talebine muvafakat etmesidir.” şeklinde tanımlanmış; 93. maddesinde ise “kabul beyanı dilekçe ile veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılır.” hükmüne yer verilmiştir.
    01 Ekim 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (HMK) 308/1. maddesinde, “Kabul, davacının talep sonucuna, davalının kısmen veya tamamen muvafakat etmesidir.” şeklinde tanımlanmış, aynı Yasanın 309/4. maddesinde yer alan “feragat ve kabul, kayıtsız ve şartsız olmalıdır.” hükmü ile de kabulün şarta bağlı olamayacağı açıkça düzenlenmiştir. Madde gerekçesinde de ifade edildiği üzere, kayıt ve şarta bağlı beyanlarda, kısmen de olsa ihtilaf devam ettirilmekte ve böylece davaya son veren işlem tamamlanmamaktadır.
    Davayı kabul ile dava konusu uyuşmazlık ve dava esastan sona erdiğinden (ve şarta bağlı hüküm verilemeyeceğinden) şarta bağlı kabul geçerli değildir.  O halde mahkeme, şarta bağlı kabul gereğince davanın kabulüne karar veremez. Bu nedenledir ki, hüküm fıkrası, mahkemenin neye hükmettiğini çok açık bir biçimde göstermelidir. Diğer bir ifadeyle, hüküm fıkrası açık olmalı ve tarafların hak ve yükümlülükleri hiçbir tereddüde yer bırakmayacak şekilde hüküm fıkrasında belirtilmelidir. Bu nedenle, hukukumuzda şarta bağlı hüküm verilmesi caiz değildir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, C. III, s. 3688, 3071).
    Açıklanan maddi ve hukuki olgular nazara alınarak somut olay değerlendirildiğinde;
    Davacı idare dava dilekçesinde taşınmazın kamulaştırılan kısmının Hazine adına tescilini ve kamulaştırma bedelinin tespitini talep ve dava etmiştir.
    Görüldüğü üzere dava dilekçesinde kamulaştırılan taşınmazın değeri, diğer bir deyişle dava dilekçesi miktar içermemektedir. Bu nedenle dava miktar belirtilerek açılmamıştır. Açılan dava bir tespit davasıdır. Yukarıda açıklandığı üzere, miktar belirtilerek açılmış bir dava bulunmadığından yargılamadaki kabul hukuk usulü anlamında bir kabul anlamına gelmemektedir. Ancak, mahkemece keşif yapılıp değer belirlenmesi halinde, bu değer taraflardan birisince kabul edildiğinde, hukuki anlamda bir kabulden bahsedilebilir.
    Diğer taraftan davalı vekili cevap dilekçesinde ve mahkemedeki beyanlarında acele el koyma dosyasında belirlenen miktara göre her zaman ferağ vermeye hazır olduğunu söylemiştir. Bir an için bu beyanı kabul olarak benimsense bile, bu miktarı kabulü tapuda tescil yapılması şartına bağlıdır. Oysa davacı İdare bunu kabul etmeyerek gerçek değerin belirlenmesini istemiştir.
    Az önce açıklandığı üzere kabul şarta bağlı olamayacağından davalı vekilinin bu beyanlarını da usulü anlamda gerçekleşmiş bir kabul olarak benimsemek olanaklı değildir.
    Kamulaştırma bedelinin tespiti ve davacı idare adına tesciline ilişkin davada, davalı vekilinin acele el koyma kararı ile belirlenen bedeli kabul ettiği ve tapuda ferağ vermeye hazır olduğu şeklindeki beyanı, dava dilekçesinin belirli bir meblağ içermemesi ve davalı vekilinin ferağa ilişkin beyanının şarta bağlı olması nedeniyle usulü anlamda kabulden söz edilemeyeceği gibi, taraflarca anlaşılıp tapuda tescil sağlanmadığından, Kamulaştırma Kanunu anlamında bir anlaşmanın varlığından da söz edilemez.
    Bu nedenle davalının söz konusu beyanının davayı sonuçlandıran bir işlem olarak kabulü mümkün değildir.
    Sonuç itibariyle; somut olayda usulü anlamda kabulün varlığından ve Kamulaştırma Kanunu anlamında da tarafların anlaşmasından söz edilemeyeceğinden; mahkemece, taraflar arasında anlaşma bulunmadığı, davayı kabul de söz konusu olmadığı gerekçesiyle kamulaştırma bedelinin belirlenmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Direnme kararı yerinde olup, Özel Dairece kamulaştırma bedeline yönelik temyiz itirazları incelenmediğinden , bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
    Ne var ki, açıklanan hususlar gözden kaçırılarak, direnme kararı Hukuk Genel Kurulu’nun 04.05.2011 gün ve 2011/5-133 E. -2011/281 K. sayılı ilamıyla bozulmuş olduğundan; karar düzeltme isteminin kabulü ile bozma kararının yukarıda ayrıntısıyla izah olunan gerekçelerle kaldırılarak, davalının beyanının mahkemeyi bağlamayacağını kabulle bedelin tespit edilmesine ilişkin direnme uygun bulunarak, bedele yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
    S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440.maddesi gereğince yapılan karar düzeltme incelemesi sonunda davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile, Hukuk Genel Kurulu’nun 04.05.2011  tarih ve 2011/5-133 E, 2011/281 K.sayılı kararının kaldırılarak, direnme kararı uygun bulunduğundan bedele yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,      peşin harcın iadesine, 19.10.2011 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğuyla karar verildi.

     

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi