Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Alacaklı tarafından, borçlu hakkında İstansul 2.Aile Mahkemesi"nin 30.09.2010 tarihli boşanma ilamı ile hükmedilen nafaka alacağından dolayı ilamlı takibe başlandığı, borçlu icra mahkemesine başvurarak, nafaka borcuna mahsuben yapılan 8.345 TL ödemenin mahsup edilmediğini, bu miktar üzerinden icra takibinin kısmen iptaline karar verilmesini talep etmiş, mahkemece istem kabul edilmiştir.
Dosyada bulunan banka dekontu ile nafakaya mahsuben okul ücretinin yatırılacağını belirten 01.02.2011 tarihli protokol başlıklı belgenin incelenmesinde; anılan belgenin alacaklı ile borçlu arasında tanzim edilmeyip sadece üçüncü kişinin imzasını taşıyan her zaman düzenlenebilecek bir belge niteliğinde olduğu, banka dekontunda ise nafaka borcuna ilişkin olarak yatırıldığına dair bir açıklama bulunmadığı gibi, paranın alacaklının hesabına değil, tarafların müşterek çocuklarının okuduğu okul hesabına yatırıldığı görülmektedir.
Dairemizin önceki uygulamalarında, sunulan ödeme belgelerinin geçerli olabilmesi için açıkça nafaka borcuna atfen yapıldığının yazılı olması gerektiği koşulu aranırken, içtihat değişikliğine gidilerek, ödemelerin belirli kıstaslar dahilinde yapılması halinde, nafaka borcundan mahsubu gerekeceği ilkesi benimsenmeye başlanmıştır. Buna göre yapılan ödemelerde hükmolunan aylık nafaka miktarı ve bu miktarın katları şeklinde ödemeler görünüyor ise, ödeme belgelerinde nafaka borcuna ilişkin olduğuna dair atıf olmasa dahi bu ödemelerin de nafaka borcundan mahsubunun hakkaniyet kurallarına uygun düşeceğinin kabulü gerekir. Zira işleyen nafaka borcu bulunan bir borçlunun yaptığı ödemelerin bu borç dışında ahlaki bir ödeme olduğunu kabul etmek hak kaybına neden olacaktır. Aksi halin kabulü, aşırı şekilcilik olup, hak zayiine ve mükerrer ödemelere neden olacağından kabulü mümkün değildir.
Hal böyle olunca yukarıdaki kıstaslara uygun olarak borçlu tarafça takibin kesinleşmesinden sonraki dönemde yapılan tüm ödemelerin (açıkça alacaklı tarafça nafaka dışındaki bir alacağa ilişkin olduğu ispat edilmediği sürece), ödeme belgesinde nafaka borcuna mahsuben yapıldığına dair açık atıf olmasa dahi nafaka borcuna mahsuben yapıldığı kabul edilmelidir. Diğer taraftan, takibin kesinleşmesinden önceki dönemde yapılan ödemelerin ise, ahlaki ödevin ifası olarak değerlendirilip nafaka borcundan mahsup edilemeyeceği düşünülmelidir.
Mahkemece yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda dairemizin yeni görüşüne atıf yapılarak hüküm kurulmuşsa da ödemelerin tamamının belirtilen kıstaslara uygun düşmediği, nafakaya mahsuben okul ücretinin yatırılacağını belirten protokol başlıklı belge alacaklı ile borçlu arasında tanzim edilmeyen, borçluya üçüncü kişi tarafından verilmiş ve her zaman düzenlenmesi mümkün olan bir belge niteliğinde olduğu gibi, banka dekontunda da nafaka borcuna ilişkin olarak yatırıldığına dair bir açıklamanın bulunmadığı görülmektedir.
O halde mahkemece nafaka borcu için ödendiği açıklamasını içermeyen, alacaklının hesabına yatırılmayan, aylık nafaka miktarı ve bu miktarın katları şeklinde de olmayan, takibin kesinleşmesinden önceki dönemde yapılan ödemelerin, ahlaki ödeme olarak kabulü ile nafaka borcundan mahsup edilmemesi gerekirken, istemin tümden kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 10/05/2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.