
Esas No: 2014/30210
Karar No: 2016/3847
Karar Tarihi: 24.02.2016
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2014/30210 Esas 2016/3847 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK (İŞ) MAHKEMESİ
DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile izin ücreti, fazla mesai ücreti, genel tatil ücreti, Cumartesi çalışması karşılığı hak kazanılan ücret ve sigorta primi alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı Talebinin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalıya ait işyerinde 13 yıl aralıksız çalıştığını, 2008 yılının Mart ayında iş sözleşmesinin gerekçe gösterilmeksizin işveren tarafından haksız olarak feshedildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatı ile izin ücreti, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti, cumartesi çalışma ücreti ve sigorta primi alacaklarını talep etmiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının hak kazandığı tüm alacakların tam olarak ödendiğini, bu konuda davacının ibraname imzaladığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti ve Yargılama Süreci:
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız olarak feshedildiği, davacıya bir kısım yıllık izinlerinin kullandırılmadığı ve bunların ücretinin ödenmediği, davacının fazla çalışma yapmasına ve genel tatil günlerinde çalışmasına rağmen bunların karşılığının da ödenmediği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu bağlamda, kıdem ve ihbar tazminatı ile izin ücreti, genel tatil ücreti ve fazla çalışma ücreti talepleri, rapor doğrultusunda kabul ya da kısmen kabul edilmiş, diğer talepler ise reddedilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı taraflar temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1- Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının tüm temyiz itirazları ile davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı tarafından ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı definin değerlendirilip değerlendirilmediği, talep edilen alacakların zamanaşımına uğrayıp uğramadığı ve bunlarla bağlantılı olarak, dava dilekçesinde talep edilen alacaklar hakkında ayrıştırma yapılıp yapılmadığı noktasında toplanmaktadır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır.
Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Hemen belirtmelidir ki, gerek İş Kanununda, gerekse Borçlar Kanununda, kıdem ve ihbar tazminatı alacakları için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmemiştir.
Uygulama ve öğretide kıdem tazminatı ve ihbar tazminatına ilişkin davalar, hakkın doğumundan itibaren, eski 818 sayılı Borçlar Kanununun 125 inci maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi tutulmuştur. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren yeni 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146 ıncı maddesinde de genel zamanaşımı 10 yıl olarak belirlenmiştir.
Tazminat niteliğinde olmaları nedeni ile sendikal tazminat, kötüniyet tazminatı, işe başlatmama tazminatı, 4857 sayılı İş Kanununun; 5 inci maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılık nedeni ile tazminat, 26/2 maddesindeki maddi ve manevi tazminat, 28 inci maddedeki belgenin zamanında verilmemesinden kaynaklanan tazminat, 31/son maddesi uyarınca askerlik sonrası işe almama nedeni ile öngörülen tazminat istekleri on yıllık zamanaşımına tabidir.
Bu noktada, zamanaşımı başlangıcına esas alınan kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı hakkının doğumu ise, işçi açısından hizmet aktinin feshedildiği tarihtir.
Zamanaşımı, harekete geçememek, istemde bulunamamak durumunda bulunan kimsenin aleyhine işlemez. Bir hakkın, bu bağlamda ödence isteminin doğmadığı bir tarihte, zamanaşımının başlatılması hakkın istenmesini ve elde edilmesini güçleştirir, hatta olanaksız kılar.
İşveren ve işçi arasındaki hukuki ilişki iş sözleşmesine dayanmaktadır. İşçinin sözleşmeye aykırı şekilde işverene zarar vermesi halinde, işverenin zararının tazmini amacı ile açacağı dava da tazminat niteliğinde olduğundan on yıllık zaman aşımına tabidir.
4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları ise 818 sayılı Borçlar Kanununun 126/1 maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 01.06.2012 tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 Sayılı TBK.’un 147. Maddesi ise ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olacağını belirtmiştir.
Kanundaki zamanaşımı süreleri, 6098 Sayılı TBK 148. Maddesi gereğince tarafların iradeleri ile değiştirilemez.
İş sözleşmesi devam ederken kullanılması gereken ve iş sözleşmesinin feshi ile alacak niteliği doğan yıllık izin ücreti alacağının zamanaşımı süresinin fesih tarihinden başlatılması gerekir
Sözleşmeden doğan alacaklarda, zamanaşımı alacağın muaccel olduğu tarihten başlar. (TBK. m. 149(818.BK.128). Türk Borçlar Kanununun 117 inci maddesi uyarınca, borcun muaccel olması, ifa zamanının gelmiş olmasını ifade eder. Borcun ifası henüz istenemiyorsa muaccel bir borçtan da söz edilemez.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci maddesinde zamanaşımının nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. Bu maddenin birinci fıkrası, zamanaşımının alacağın muaccel olduğu anda başlayacağı kuralını getirmiştir(818 sayılı BK.128). Aynı yönde düzenleme 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 151 inci maddesinde yer almaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 152. maddesi gereğince, asıl alacak zaman aşımına uğradığında faiz ve diğer ek haklar da zamanaşımına, uğrar. Diğer bir deyişle faiz alacağı asıl alacağın tabi olduğu zamanaşımına tabi olur(818 sayılı BK.131).
Türk Borçlar Kanunu’nun 154. maddesi (818 Sayılı BK 133/2) uyarınca, alacaklının dava açmasıyla zamanaşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için söz konusudur.
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 153/4 maddesinde “Hizmet ilişkisi süresince, ev hizmetlilerinin onları çalıştıranlardan olan alacakları için" zamanaşımının işlemeyeceği ve duracağı belirtilmiştir. Bu maddenin iş sözleşmesiyle bağlı her kişiye uygulanması olanağı bulunmamaktadır. Hizmetçiden kastedilen, kendisine ev işleri için ücret ödenen, iş sahibiyle aynı evde yatıp kalkan, aileden biriymiş gibi ev halkı ile sıkı ilişkileri olan kimsedir(818 sayılı BK. Mad.132).
6098 Sayılı TBK 154. Maddesinde (818 sayılı BK. 133) zamanaşımını kesen nedenler gösterilmiştir. Bunlardan borçlunun borcunu ikrar etmesi (alacağı tanıması), zamanaşımını kesen nedenlerden biridir. Borcun tanınması, tek yanlı bir irade bildirimi olup; borçlunun, kendi borcunun devam etmekte olduğunu kabul anlamındadır. Borç ikrarının sonuç doğurabilmesi için, eylem yeteneğine ve malları üzerinde tasarruf yetkisine sahip olan borçlunun veya yetkili kıldığı vekilinin, bu iradeyi alacaklıya yöneltmiş bulunması ve ayrıca zamanaşımı süresinin dolmamış olması gerekir. Gerçekte de borç ikrarı, ancak, işlemekte olan zamanaşımını keser; farklı anlatımla zamanaşımı süresinin tamamlanmasından sonraki borç ikrarının kesme yönünden bir sonuç doğurmayacağından kuşku ve duraksamaya yer olmamalıdır.
Aynı maddenin 2.fıkrası uyarınca, dava açılması veya icra takibi yapılması zamanaşımını kesen nedenlerdendir. Kanunun 156. maddesi ise, zamanaşımının kesilmesi halinde yeni bir sürenin işlemesi gerektiğini açıkça belirtmiştir. Madde açıkça düzenlemediğinden ihtiyati tedbir istemi ile mahkemeye başvurma veya işçilik alacaklarının tespiti ve ödenmesi için Bölge Çalışma İş Müfettişliğine şikâyette bulunma zamanaşımını kesen nedenler olarak kabul edilemez. Ancak işverenin, şikâyet üzerine Bölge Çalışma Müdürlüğünde alacağı ikrar etmesi, zamanaşımını keser.
Uygulamada, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulması, dava açma tekniği bakımından, tümü ihlal ya da inkâr olunan hakkın ancak bir bölümünün dava edilmesi, diğer bölümüne ait dava ve talep hakkının bazı nedenlerle geleceğe bırakılması anlamına gelir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca benimsenmiş ilkeye göre, kısmi davada fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmuş olması, saklı tutulan kesim için zamanaşımını kesmez, zamanaşımı, alacağın yalnız kısmi dava konusu yapılan miktar için kesilir.
Zamanaşımı, dava devam ederken iki tarafın yargılamaya ilişkin her işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden işlemeye başlar ve kesilmeden itibaren yeni bir süre işler.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunun 155. maddesi hükmü, "Zamanaşımı müteselsil borçlulardan veya bölünemeyen borcun borçlularından birine karşı kesilince, diğerlerine karşı da kesilmiş olur." kuralını içermektedir. Bu maddeye göre, müteselsil borçlulardan birine karşı zamanaşımının kesilmesi diğer müteselsil borçlulara karşı da zamanaşımını keser. (818 sayılı BK. Mad.134)
Türk Borçlar Kanununun 160. maddesinde (818 Sayılı BK 139), zamanaşımından feragat düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, borçlunun zamanaşımı defini ileri sürme hakkından önceden feragati geçersizdir. Önceden feragatten amaç, sözleşme yapılmadan önce veya yapılırken vaki feragattir. Oysa daha sonra vazgeçmenin geçersiz sayılacağına ilişkin yasada herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. O nedenle borç zamanaşımına uğradıktan sonra borçlu zamanaşımı defini ileri sürmekten feragat edebilir. Zira, burada doğmuş bir defi hakkından feragat söz konusudur ve hukuken geçerlidir. Bu feragat; borçlunun, ileride dava açılması halinde zamanaşımı definde bulunmayacağını karşılıklı olarak yapılan feragat anlaşmasıyla veya tek yanlı iradesini açıkça bildirmesiyle veyahut bu anlama gelecek iradeye delalet edecek bir işlem yapmasıyla mümkün olabileceği gibi, açılmış bir davada zamanaşımı definde bulunmamasıyla veya defi geri almasıyla da mümkündür.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def"i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içince cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür (Yargıtay HGK. 04.06.2011 gün 2010/ 9-629 E. 2011/ 70. K.).
Somut olayda, davacı vekili dava dilekçesinde 1.000 TL kıdem tazminatı, 1.000 TL ihbar tazminatı talep etmiştir. Yine dava dilekçesinde, izin ücreti, fazla çalışma ücreti (cumartesi çalışma ücreti adı altında talep edilen alacak dahil), ulusal bayram ve genel tatil ücreti ve sigorta primi olmak üzere dört alacak için toplam 1.000 TL talep edilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda (yapılan hesaplamanın “A” seçeneğinde), net olmak üzere, 2.711,37 TL kıdem tazminatı, 956,72 TL ihbar tazminatı, 730,21 TL izin ücreti, 996,85 TL fazla çalışma ücreti (cumartesi çalışma ücreti adı altında talep edilen alacak dahil), 13,75 TL ulusal bayram ve genel tatil ücreti hesaplanmış, sigorta primi talebi hakkında bir hesaplama yapılmamıştır. Davacı vekili, 18/04/2014 tarihinde ıslah dilekçesi vererek, dava dilekçesinde 1.000 TL talep ettiği kıdem tazminatını 6.297,67 TL, 1.000 TL talep ettiği ihbar tazminatını 956,72 TL olarak ıslah etmiş, sigorta primi talebi ile ilgili olarak bir arttırım yapmamış, 1.000 TL talep ettiği izin ücreti, fazla çalışma ücreti (cumartesi çalışma ücreti adı altında talep edilen alacak dahil) ve ulusal bayram ve genel tatil ücreti talepleri ile ilgili olarak ise izin ücretini 2.218,66 TL, fazla çalışma ücretini 996,85 TL, ulusal bayram ve genel tatil ücretini 13,75 TL olarak ıslah etmiştir. Mahkemece net olmak üzere (Her ne kadar hüküm altına alınan alacakların net miktarlar mı yoksa brüt miktarlar mı olduğu kararda belirtilmemişse de alacak miktarları incelendiğinde, kabul edilen miktarların net miktarlar olduğu anlaşılmıştır), 2.711,37 TL kıdem tazminatı, 956,72 TL ihbar tazminatı, 730, 21 TL izin ücreti, 996,85 TL fazla çalışma ücreti ve 13,75 TL genel tatil ücreti hüküm altına alınmıştır.
Dosya kapsamından, davanın kısmi dava olduğu anlaşılmıştır.
Davalı vekili, süresinde ve usulüne uygun olarak ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunmuştur.
Hüküm altına alınan alacaklardan, kıdem ve ihbar tazminatı 10 yıllık, genel tatil ve fazla çalışma ücretleri 5 yıllık ve fesih tarihi gözetildiğinde izin ücreti de 5 yıllık zamanaşımına tabidir.
Hükme esas alınan bilirkişi raporunda isabetli olarak, davacının 01/11/1997-14/03/2008 tarihleri arasında, fasılalı olarak 4 yıl 5 ay 27 gün süreyle davalıya ait işyerinde çalıştığı tespit edilmiştir.
Yine raporda, davalının dava dilekçesine karşı süresinde ve usulüne uygun olarak ileri sürdüğü zamanaşımı defi gözetilerek, fazla çalışma ücreti 27/01/2007-14/03/2008 tarihleri arası dönem için hesaplanmıştır. Ulusal bayram ve genel tatil ücreti ise 19/05/2007 günü yapılan bir günlük çalışma için hesaplanmıştır.
Bu tespitler kapsamında, öncelikle davalı vekili tarafından ıslaha karşı süresinde ileri sürülen zamanaşımı defi konusunda bir değerlendirme yapılmaması hatalıdır. Zira, aşağıda da açıklanacağı üzere, ıslah tarihi ve söz konusu iki alacağın hesaplama dönemleri gözetildiğinde, fazla çalışma ücreti açısından bir kısım alacağın zamanaşımına uğradığı anlaşılmıştır.
Ayrıca, ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı defi nedeniyle, hüküm altına alınan fazla çalışma ve genel tatil ücretlerinde, zamanaşımına uğrayan miktarların tespit edilebilmesi için dava dilekçesinde, söz konusu alacakların hangi miktarda talep edildiğinin bilinmesi gerekir.
İki örnekle konuyu izaha çalışalım;
Birinci örnekte;
Fesih tarihi:03/11/2011
Dava tarihi:22/08/2012
Islah tarihi:17/06/2013 ve dava dilekçesi talep edilen fazla çalışma ücreti 5.000 TL olsun, yine davalının hem davaya hem de ıslaha karşı süresinde zamanaşımı definde bulunduğunu kabul edelim. Dava tarihinden 5 yıl geriye gidildiğinde 22/08/2007 ve ıslah tarihinden 5 yıl geriye gidildiğinde 17/06/2008 tarihleri bulunur.
22/08/2007-03/11/2011 tarihleri arası dönem (davaya karşı ileri sürülen zamanaşımı defi gözetilerek, tüm çalışma süresini kapsayan dönem) için, davacının net 5.029,32 TL fazla çalışma ücretine hak kazandığını kabul edelim.
Davalı ıslaha karşı da zamanaşımı definde bulunduğuna göre;
Islah sonrası dönem için yani 17/06/2008-03/11/2011 tarihleri arası dönem için de, davacının net 4.272,01 TL fazla çalışma ücretine hak kazandığını kabul edelim.
22/08/2007-17/06/2008 tarihleri arası dönem (Dava tarihinden 5 yıl geriye gidildiğinde bulunan tarih ile ıslah tarihinden geriye doğru 5 yıl geriye gidildiğinde bulunan tarihler arası dönem) için hesaplanan fazla çalışma ücreti (= 5.029,32 TL – 4.272,01 TL=) Net= 757,31 TL"dir.
Bu verilere göre, 22/08/2007-17/06/2008 tarihleri arası dönem (Dava tarihinden 5 yıl geriye gidildiğinde bulunan tarih ile ıslah tarihinden geriye doğru 5 yıl geriye gidildiğinde bulunan tarihler arası dönem) için hesaplanan fazla çalışma ücreti miktarı olan 757,31 TL, dava dilekçesinde talep edilen 5.000 TL"den az olduğu için fazla çalışma ücreti ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı definden etkilenmeyecektir. Çünkü, dava açılmakla dava dilekçesi ile talep edilen 5.000 TL açısından zamanaşımı kesilmiştir. Dava dilekçesinde 5.000 TL talep edilmiş olmakla, 757,31 TL"nin zamanaşımına uğraması önlenmiştir. Bu durumda hüküm altına alınacak fazla çalışma ücreti 5.029,32 TL"dir.
İkinci örnekte;
Fesih tarihi:20/09/2012
Dava tarihi:22/11/2012
Islah tarihi:24/01/2014 ve dava dilekçesi talep edilen fazla çalışma ücreti 100 TL olsun, yine davalının hem davaya hem de ıslaha karşı süresinde zamanaşımı definde bulunduğunu kabul edelim. Dava tarihinden 5 yıl geriye gidildiğinde 22/11/2007 ve ıslah tarihinden 5 yıl geriye gidildiğinde 24/01/2009 tarihleri bulunur.
22/11/2007-20/09/2012 tarihleri arası dönem (davaya karşı ileri sürülen zamanaşımı defi gözetilerek, tüm çalışma süresini kapsayan dönem) için, davacının net 16.542,96 TL fazla çalışma ücretine hak kazandığını kabul edelim.
Davalı ıslaha karşı da zamanaşımı definde bulunduğuna göre;
Islah sonrası dönem için yani 24/01/2009-20/09/2012 tarihleri arası dönem için de, davacının net 11.101,78 TL fazla çalışma ücretine hak kazandığını kabul edelim.
22/11/2007-24/01/2009 tarihleri arası dönem (Dava tarihinden 5 yıl geriye gidildiğinde bulunan tarih ile ıslah tarihinden geriye doğru 5 yıl geriye gidildiğinde bulunan tarihler arası dönem) için hesaplanan fazla çalışma ücreti (= 16.542,96 TL – 11.101,78 TL=) Net= 5.441,18 TL"dir.
Bu verilere göre, 22/11/2007-24/01/2009 tarihleri arası dönem (Dava tarihinden 5 yıl geriye gidildiğinde bulunan tarih ile ıslah tarihinden geriye doğru 5 yıl geriye gidildiğinde bulunan tarihler arası dönem) için hesaplanan (yani zamanaşımına uğrayan) fazla çalışma ücreti miktarı olan 5.441,18 TL, dava dilekçesinde talep edilen 100 TL"den fazla olmakla, dava dilekçesi ile talep edilen 100 TL"nı aşan (=5.441,18 TL – 100 TL ) = 5.341,18 TL fazla çalışma ücreti zamanaşımına uğramıştır. Islaha karşı zamanaşımı definden, sadece 100 TL fazla çalışma ücreti etkilenmemiştir. Çünkü dava açılmakla, dava dilekçesinde talep edilen 100 TL için zamanaşımı kesilmiştir. Bu durumda, dava dilekçesi ile talep edilen 100 TL ile ıslah sonrası dönem için yani 24/01/2009-20/09/2012 tarihleri arası dönem için için hesaplanan 11.101,78 TL "nin toplamı olan 11.201,78 TL fazla çalışma ücreti hüküm altına alınacaktır.
Yukarıdaki örneklerden de açıkça anlaşılacağı üzere, fazla çalışma ve genel tatil ücreti alacaklarının ıslaha karşı zamanaşımı definden etkilenip etkilenmediği ve ne miktarda alacağın zamanaşımına uğradığının tespit edilebilmesi için dava dilekçesinde talep edilen alacak miktarının bilinmesi gerekir.
Somut uyuşmazlıkta, davacı vekili dava dilekçesinde, izin ücreti, fazla çalışma ücreti (cumartesi çalışma ücreti adı altında talep edilen alacak dahil), ulusal bayram ve genel tatil ücreti ve sigorta primi olmak üzere dört alacak için toplam 1.000 TL talep etmiştir. Bu 1.000 TL"nin ne kadarının fazla çalışma ücreti için, ne kadarının genel tatil ücreti için talep edildiği, dava dilekçesinde belirtilmediği gibi dava dilekçesinin açıklanması, talep edilen alacak miktarlarının ayrıştırılması konusunda mahkeme tarafından da bir işlem yapılmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda, davacının dava dilekçesinde söz konusu dört alacaktan (fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti, izin ücreti ve sigorta primi) her biri için 250 TL talep ettiği kabul edilmelidir. Buna göre, hüküm altına alınan genel tatil ücreti (13,75 TL) nazara alındığında, bu alacağın ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı definden etkilenmediği anlaşılmaktadır. Fesih tarihinin 14/03/2008 ve ıslah tarihinin 18/04/2014 olduğu gözetildiğinde, fazla çalışma ücreti alacağı açısından, bilirkişi raporunda hesaplanan 996,85 TL"nin dava dilekçesinde talep edilen 250 TL hariç kalan kısmının ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı defi kapsamında, zamanaşımına uğradığı anlaşılmaktadır. O halde, hüküm altına alınabilecek fazla çalışma ücreti 250 TL"dır.
Sonuç olarak, davalının ıslaha karşı süresinde ileri sürdüğü zamanaşımı defi değerlendirilmeden, karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 24/02/2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
