Taraflar arasındaki “itiraz ve şikayet” kanun yolundan dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 6.İcra Hukuk Mahkemesince istemin kısmen kabulüne dair verilen 25.03.2010 gün ve 2010/300 E.-338 K. sayılı kararın incelenmesi karşı taraf/alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 02.12.2010 gün ve 2010/15181-28649 sayılı ilamı ile;
("...Sair temyiz itirazları yerinde değilse de;
İtiraz eden vekili Ankara İcra Dairelerinin yetkisine itiraz edip, Beypazarı İcra Dairelerinin yetkili olduğunu belirterek itiraz ve şikayette bulunmuştur.
İcra takibi Ankara Asliye 9.Ticaret Mahkemesi"nin 09.03.2010 gün ve 2010/195 D. İş Esas sayılı ihtiyati haciz kararı ile başlatılmıştır. İİK.’nun 50.maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken HUMK.’nun 12.maddesi gereğince ihtiyati haciz kararından sonra bu kararın dayanağı olan alacak davası, haciz kararını veren mahkemede de açılabilir. Öte yandan, HUMK.’nun 9/2.maddesi birinci cümlesine göre; davalı birden fazla ise bunlardan birinin ikametgahı mahkemesinde de dava açılabilir. Anılan hüküm İİK.’nun 50.maddesinin göndermesi ile icra takiplerinde de uygulanması gerekip, buna göre icra takibinde birden çok borçlunun bulunması halinde, alacaklı borçlulardan birisinin ikametgahının bulunduğu yer icra dairesinde takip yapabilir. Bu durumda diğer borçlular yetki itirazında bulunamazlar. Ancak, anılan hükmün uygulanabilmesi için, icra takibinin borçlulardan birisi için genel yetkili icra dairesinde yapılması zorunludur.
Borçlulardan birisi hakkında ihtiyati haciz kararı alınarak borçlular hakkında ihtiyati haciz kararını veren mahkemenin yargı çevresine bağlı İcra Dairesinde takip yapılabilmesi için, hakkında ihtiyati haciz kararı verilen borçlu yönünden takibin kesinleşmesi gerekir.
Somut olayda borçlu Ö.. Y..’ın ikamet adresinin Beypazarı, senet üzerindeki keşide yerinin de Beypazarı olduğu görülmektedir. Alacaklının başvurusu üzerine Ankara 9.Asliye Ticaret Mahkemesince 09.03.2010 tarihinde borçlulardan F.. B.. hakkında ihtiyati haciz kararı verildiği, diğer borçlu Ö.. Y.. yönünden ihtiyati haciz talebinin reddedildiği görülmüştür. Alacaklı tarafından her iki borçlu hakkında Ankara 28.İcra Müdürlüğünde takip başlatılmış ise de, borçlulardan F.. B.. hakkında alınan ihtiyati haciz kararına bağlı olarak, diğer borçlu Ö.. Y.. hakkında takip başlatılabilmesi için borçlu F.. B.. yönünden takibin kesinleşmiş olması gerekir. Takip dosyası incelendiğinde, borçlu F.. B.. hakkındaki takip kesinleşmeden borçlu Ö.. Y.. yetki itirazında bulunmuştur. Bu durumda diğer borçlu hakkında alınan ihtiyati haciz kararının, itirazda bulunan borçluya uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
O halde borçlu vekilinin yetki itirazının kabulü yerine, mahkemece şartları oluşmadığı halde diğer borçlu hakkındaki ihtiyati haciz kararına dayanılarak itirazın reddine karar verilmesi ve buna bağlı olarak diğer şikayet nedenlerinin incelenmesi isabetsizdir...")
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN: Karşı taraf/alacaklı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
İstek, yetki itirazı ve icra müdürlüğü işlemini şikayete ilişkindir.
Mahkemece yetki itirazının reddine, takibin iptaline dair verilen karar; karşı taraf/alacaklı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenle ve yetki itirazı noktasından, bozulmuştur.
Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü karşı taraf/alacaklı vekili temyiz etmiştir.
Uyuşmazlık, mahkemece yetkiye dair verilen kararın temyiz konusu yapılıp yapılmadığı, dolayısıyla bozmaya konu olup olamayacağı, noktasında toplanmaktadır.
Hemen belirtmelidir ki, uyuşmazlığın çözümünde uygulanacak mevzuat, 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta ve yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HUMK)’nun temyize ilişkin hükümleridir. 1086 sayılı HUMK’nun 428.maddesinde temyiz mahkemesinin hangi sebeplerden dolayı mahkeme kararını bozabileceği, aynı Kanunun 435.maddesinde ise temyiz dilekçesinde bulunması gereken hususlar belirtilmiş; maddenin 6.fıkrasında da temyiz sebeplerinin temyiz dilekçesinde bulunması gerektiği düzenleme altına alınmıştır. Aynı Kanunun 439/2.maddesinde ise temyiz mahkemesinin iki tarafın iddia ve savunması ile bağlı olmadığı, kanunun sarih maddesine muhalif gördüğü diğer sebeplerden dolayı da temyiz olunan kararı bozabileceği ifade edilmiştir(Üstündağ Saim, Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 2000, sayfa 870).1086 sayılı HUMK’nun 435/2.maddesinde ise temyiz dilekçesi, temyiz edenin kimliği ve imzasıyla, temyiz olunan hükmü yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması halinde diğer şartlar bulunmasa bile reddolunmayıp, temyiz incelemesi yapılacağı belirtilmiş ise de; bu temyiz incelemesinin HUMK’nun 439/2.maddesinde belirtilen şartlar altında yani sadece kamu düzenini ilgilendiren hususlar çerçevesinde yapılacağının kabulü gerekir.
Bu çerçevede yapılan temyiz incelemesinde mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu düşünen taraf kararın tamamını temyiz edebileceği gibi, bir kısmını da temyiz edebilir.
Kısmi temyiz halinde, yani hükmün bir kısmının temyiz edilip diğer kısmının temyiz edilmediği hallerde temyiz edilmeyen kısım temyiz süresi geçtikten sonra kesinleşecek ve bunun doğal sonucu olarak Özel Daire tarafından hükmün temyiz edilmeyen kısmı temyiz incelemesine tabi tutulamayacaktır (Aynı görüşte, Kuru B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt 4 İstanbul 1991, s. 3354.).
1086 sayılı HUMK’nun 439/II.maddesine göre Yargıtay, tarafların bildirdiği temyiz sebepleri ile bağlı değil ise de temyiz talebinin kapsamı ile bağlıdır. Bu nedenle temyiz edilmeyen kısım hakkında temyiz incelemesi yapamayacak ve hükmün temyiz edilmeyen bölümünü bozamayacaktır.
Somut olaya gelince:
İtiraz eden-şikayetçi/borçlu vekili Ankara İcra Dairelerinin yetkili olmadığını iddia ederek yetki itirazı ile birlikte takibe yönelik şikayette bulunmuştur.
Mahkeme yetki itirazını yerinde bulmamış ve buna yönelik istemi reddetmiş; ancak, şikayet istemini yerinde bularak takibi iptal etmiştir.
Mahkeme kararını, karşı taraf/alacaklı vekili sadece takibin iptali yönünden temyiz etmiştir.
Karşı taraf/alacaklı vekili hükmün sadece takibin iptaline ilişkin kısmını temyiz ettiğine ve kamu düzenini ilgilendiren bir durum da bulunmadığına göre, Özel Dairece takibin iptali dışındaki kısımların incelenmesi ve bozma nedeni yapılması olanaklı değildir.
Hal böyle olunca, Özel Dairenin hükmün, temyize konu edilmemekle kesinleşmiş olan yetki itirazına ilişkin bölümünü temyiz varmış gibi inceleyerek, bozmaya konu etmesi doğru değildir.
Kaldı ki; itiraz eden-şikayetçi/borçlu vekili ve karşı taraf/alacaklı vekili, bozmadan sonra alınan beyanlarında, bozma ilamına katılmadıklarını da açıkça bildirdiklerine göre, her iki tarafın Ankara İcra Dairelerinin yetkisini kabul ettikleri de açıktır.
O halde, mahkemece, aynı hususlara işaretle, yetki itirazına ilişkin bozmaya karşı verdiği direnme kararı yerindedir.
Ne var ki, bozma nedenine göre, karşı taraf/alacaklı vekilinin takibin iptaline yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelemediğinden, bu yönde inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenlerle yetki itirazının kesinleştiğine ilişkin direnme kararı uygun olup; karşı taraf/alacaklı vekilinin takibin iptaline yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 12.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 28.03.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.