Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2012/20-12
Karar No: 2012/232
Karar Tarihi: 21.03.2012

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2012/20-12 Esas 2012/232 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2012/20-12 E.  ,  2012/232 K.
  • ORMAN KADASTROSUNUN KESİNLEŞMESİ
  • ANAYASA MAHKEMESİ İPTAL KARARLARININ UYGULANMASI
  • USULİ KAZANILMIŞ HAKLARIN İSTİSNASI
  • KADASTRO KANUNU (3402) Madde 12
  • KADASTRO KANUNU (3402) Madde 22
  • KADASTRO KANUNU (3402) Geçici Madde 10
  • TÜRK MEDENİ KANUNU (4721) Madde 1023
  • TÜRK MEDENİ KANUNU (4721) Madde 1026

"İçtihat Metni"

Taraflar arasındaki “tapu iptal ve tescil,el atmanın önlenmesi ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;Muğla 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine  dair verilen    11.12.2009 gün ve   2009/117E-843 K sayılı kararın incelenmesi  davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,Yargıtay  20.Hukuk Dairesinin 17.05.2010 gün ve 2010/3364 E., 6528 K. sayılı ilamı ile;

(...Davacı Orman Yönetimi Yatağan İlçesi  Kafaca / Kaplancık Köyü 1428 parsel sayılı 2920 m2 yüzölçümündeki taşınmazın tapuda davalılar adına kayıtlı olduğunu, yörede 1968 yılında yapılan ve kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığını belirterek davalılar adına olan tapu kaydının iptali  ile orman niteliğiyle Hazine adına tescili istemiyle  dava açmıştır.  Mahkemece, 5841 Sayılı Yasa ile değişik 3402 Sayılı Yasanın 12/3 maddesi gereğince 10  yıllık  hak  düşürücü süre içinde açılmayan  davanın reddine karar verilmiş, hüküm  davacı Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.

          Dava,  kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptal ve tescil  istemine ilişkindir.

       Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1968 yılında 3116 Sayılı Yasa  hükümlerine göre yapılan ve kesinleşen  orman kadastrosunda  dava konusu taşınmazın orman sınırları içinde bırakıldığı, 1981 yılında yapılan ve 21.05.1981 tarihinde kesinleşen   aplikasyon işlemi sırasında da yine orman sınırları içinde gösterildiği,  1977 yılında yapılan arazi kadastrosunda ise taşınmazın, daha önce yapılan orman kadastrosu sınırları içinde olduğu gözönünde bulundurulmadan, hatalı işlem sonucu  ikinci kere kadastrosu yapılarak kişiler adlarına özel mülk olarak tesbit ve yolsuz olarak tescil edildiği iddia edilmiştir.

         Mahkemece keşif yapılmadan hak düşürücü süre geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkemece işin esasına girilerek, keşif yapılmalı ve uzman orman ve fen bilirkişiler tarafından kesinleşen orman kadastrosuna ait harita ve tutanaklar ile arazi kadastrosu paftası uygulanarak; dava konusu taşınmazın 1968 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalıp kalmadığı tespit edilmelidir. Davalı taşınmazın daha önce yapılan orman kadastrosunun sınırları içinde ve tapu sicilinde orman niteliğiyle Hazine adına kayıt ve mülkiyet hakkı Hazineye ait kamu malı orman olduğu halde, arazi kadastro ekiplerinin bu durumu gözönünde bulundurmadan, hatalı işlem sonucu ikinci kere kadastrosunu yapıp yolsuz olarak sicil oluşturulmuşsa, 766 Sayılı Yasanın 46/2 ve 3402 Sayılı Yasanın 22/1. maddeleri gereğince ikinci kadastronun yolsuz (T.M.Y’nın 1025. md.) ve bütün sonuçlarıyla hükümsüz olması nedeniyle  malikine mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve T.M.Y.’nın 1026. (E.M.Y. 934 - İsviçre 976) maddesi gereğince sicilin hiç bir süreye bağlı kalmadan her zaman iptal edileceği gözönünde bulundurulmalı, somut olayda taşınmazın orman sınırı içinde kaldığının saptanması halinde, 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağının da bulunmadığı, baştan beri yolsuz tescil  niteliğinde  oluşturulan  sicil  kaydının,  davalıya  hiç  bir zaman mülkiyet hakkı kazandırmayacağı ve başlangıcından itibaren yolsuz ve geçersiz olan tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının yenilik doğuran (inşai) mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı (ihzari), başka bir anlatımla; sicilin oluştuğu tarihten itibaren mülkiyet hakkının doğmadığını, sicilin yolsuz ve geçersiz olduğunu belirleyen bir hüküm olduğu, bu tür kayıtlarda T.M.Y."nın 1023. (E.M.Y.931 -  İsviçre M.Y.974) maddesindeki "iyi niyetle edinme" kuralının da uygulanamayacağı, göz önünde bulundurularak kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu gibi hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır…)

gerekçesiyle  hüküm bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili 

                               HUKUK GENEL KURULU KARARI 

   Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

        Dava,  kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan taşınmazın tapu kaydının iptali ve tescili ile taşınmaza vaki el atmanın önlenmesi  istemine ilişkindir.

         Davacı Orman Yönetimi,  1428 parsel sayılı 2920 m2 yüzölçümündeki taşınmazın tapuda davalıların murisi adına kayıtlı olduğunu, çekişmeli taşınmazın yörede 1968 yılında yapılan ve kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığını ileri sürerek el atmanın önlenmesi ile  davalılar adına olan tapu kaydının iptali  ve orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

       Mahkemece, 5841 Sayılı Kanun ile değişik 3402 Sayılı Kanunun 12/3 maddesi gereğince 10  yıllık  hak  düşürücü süre içinde açılmayan  davanın reddine karar verilmiştir.

            Davacı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece,önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davacı vekili getirmiştir.

 Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, 5841 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik dikkate alındığında, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12/3. maddesinde yer alan, davanın hak düşürücü süre içinde açılmasına ilişkin hükmün, somut olay yönünden uygulama yeri bulunup bulunmadığı, noktasında toplanmaktadır.

 Hemen belirtilmelidir ki, 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 Sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 2.maddesi ile 3402 Sayılı Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrasına:

 “Bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın “

İbaresi eklenmiş;

3.maddesi ile eklenen geçici 10.maddesinde de;

“Bu Kanunun 12.maddesinin 3.fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.”

Hükmüne yer verilmiştir.

Mahkemece, 5841 Sayılı Kanunun açıklanan bu hükümleri ile değişik 3402 Sayılı Kanunun 12/3 maddesi hükmü gözetilerek, 10 yıllık  hak  düşürücü süre içinde açılmayan davanın reddine karar verilmiş; bozma ilamında işin esasının incelenmesi gereğine işaretle hüküm bozulmasına karşın, yine aynı gerekçelerle önceki hükümde direnilmiştir.

Ne var ki, Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 21.6.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3. maddesiyle 3402 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.

Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 33. maddesinde yer alan “Hakim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.

Bir başka yönüyle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararları usuli kazanılmış hakların istisnasını teşkil ederler.

Bu noktada, usuli kazanılmış hakka ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır:

  Yargıtay"ca bir kararın bozulması ve mahkemece bu bozma kararına uyulması halinde, bozulan kararın bozma sebeplerinin kapsamı dışında kalmış cihetlerinin kesinleşmiş sayılması, usuli kazanılmış hak olup, bu davaların uzamasını önlemek maksadıyla kabul edilmiş çok önemli bir usul hükmüdür.

Bir konunun bozma sebebi sayılmamış ve başka sebeplere dayanan bozma kararına mahkemenin uymuş olması halinde, bu durum taraflardan birisi lehine usulü bir müktesep hak meydana getirir ki, bu hakkı ne mahkeme ne de Yargıtay halele uğratabilir.

Davadaki taleplerden biri hakkındaki Yargıtay’ın bozma kararının kapsamı dışında kalması (kısmi onama) ile kesinleşmesi nedeniyle doğan usulü kazanılmış hakkı, maddi anlamda kesin hüküm ile karıştırmamak gerekir. Maddi anlamda kesin hükümde, mahkeme (ve Yargıtay) davadan elini tamamen çekmiş (dava bitmiş, kesin biçimde sonuçlanmış) durumdadır. Oysa, davadaki taleplerden biri hakkındaki kararın bozma kararının kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmesi halinde, mahkeme davadan elini henüz çekmiş durumda değildir ve mahkeme hakkındaki karar bozulan taleple ilgili olarak davaya devam etmektedir. Bu davada hakkındaki karar kesinleşmiş olan taleple ilgili olarak (maddi anlamda kesin hüküm nedeniyle değil) usulü kazanılmış hak nedeniyle inceleme yapılamamaktadır. Ancak usulü kazanılmış hakkın istisnalarından birinin varlığı halinde, hakkındaki karar bozmanın kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşmiş olan talep hakkında da mahkemece inceleme yapılabilir ve yeni bir karar verilebilir (Prof. Dr. Baki Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 6. Baskı, cilt 5, s: 4770).

Bu husus, 28.06.1960 tarih ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da “...Sonradan çıkan içtihadı birleştirme kararının, Temyiz Mahkemesinin bozma kararına uyulmakla meydana gelen usule ait müktesep hak esasının istisnası olarak, henüz mahkemede veya Temyiz Mahkemesinde bulunan işlere tatbiki gereklidir...” şeklinde ifade edilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarında da aynı ilke geçerlidir.

Hal böyle olunca, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı sonucu oluşan durumun eldeki maddi anlamda kesinleşmemiş ve derdest olan davaya da uygulanması zorunludur ve mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak, inceleme yapılıp sonuca ulaşılması gerektiğinde kuşku bulunmamaktadır.

O halde, yerel mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, bozma ve direnme kararlarının kapsamları ile bağlı olmaksızın, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni yasal durum dikkate alınarak karar verilmek üzere ve - diğer hususlar bu aşamada incelenmeksizin- salt bu değişik neden ve gerekçe ile direnme kararının bozulması gerekir.

 SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının, mahkemece oluşan yeni yasal durum nazara alınarak karar verilebilmesi için, yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma kapsamına göre sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,  istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 21.03.2012 gününde oybirliği  ile karar verildi.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi