17. Hukuk Dairesi 2016/12468 E. , 2019/10033 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkiline ait, davalıya sigortalı iş yerinde çıkan yangın sonucu iş yerinin tamamen yandığını, yangın sonucu iş yerinde yapılan tespitler neticesinde yaklaşık 700.000,00 TL"lik bir zarar meydana geldiğini, davalıya yapılan başvuru neticesinde kısmi ödeme yapıldığını, bakiye zararlarının davalı tarafça karşılanmadığını açıklayıp fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile 5.000,00 TL"nin tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile talebini artırmıştır.
Davalı vekili, davacı ile müvekkili arasında düzenlenen ibranameler nedeni ile davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan delillere göre, dava açılmadan önce davacı ile davalı arasında düzenlenen ibranameler nedeni ile davacının tazminat talep hakkı bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, iş yeri sigorta sözleşmesine dayanan tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkiline ait, davalıya sigortalı iş yerinde çıkan yangın sonucu ofis malzemelerinin ve satışa arz edilen iş yerindeki tüm ürünlerin tamamen yandığını, yapılan tespitler neticesinde oluşan zararın 700.000,00 TL olduğunu, sigorta poliçesi kapsamında zararın karşılanması için
davalıya yapılan başvuru neticesinde davalı tarafından zararın 1/3 miktarına denk gelecek şekilde 260.436,00 TL"nin teklif edildiğini, müvekkilinin teklif edilen bu tutarı alacaklıların sıkıştırması nedeni ile ticari hayatına devam edebilmek için almak zorunda kaldığını, eksperlerin; fatura ve irsaliyeler ile gerçek zararın daha sonra tespit edileceğini beyan ettiklerini, bu nedenle sigorta şirketince teklif edilen 260.436,00 TL ödemenin kabul edildiğini, davalının ödediği bedellerin gerçek zararın çok altında olduğunu ve davacının müzayaka halinde bu ödemeyi kabul etmek zorunda kalıp ibraname imzaladığını iddia etmiş; davalı taraf, sulh görüşmeleri sonucunda ve varılan mutabakat gereği ödeme yapıp poliçelerden doğan sorumluluklarını yerine getirdiğini, sulh yoluyla davacı tarafından ibraname verildiğini, poliçeden doğan borçlarının ibra nedeniyle son bulduğunu savunmuş; mahkemece; olayda taraflar arasında düzenlenen ibranamelerin geçerli olduğu, gabinin yasal şartlarının oluşmadığı gerekçesi ile davanın reddi yönünde hüküm tesis etmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 28. (818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 21.) maddesinde aşırı yararlanma (gabin) düzenlenmiş olup, maddenin 1. fıkrasında "bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir" denilmek suretiyle, gabinin unsurları ile sonuçları hüküm altına alınmış; maddenin 2. fıkrasında ise, "zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir" denilmek suretiyle, gabin iddiasında bulunan tarafın, bu hukuksal nedene dayanan hakkını kullanabileceği hak düşürücü süreler hüküm altına alınmıştır.
Kanun metnindeki ifadelerden anlaşıldığı ve öğretide de kabul edildiği üzere, sözleşme hukukunda geçerli olan irade özerkliği ve sözleşme serbestisi ilkeleri gereğince, kişiler bir sözleşmedeki edim ve karşı edimi özgürce belirleyebilir, sözleşmenin şartlarını diledikleri gibi kararlaştırabilirler. Genel kural, sözleşme serbestisi ve irade özerkliği olmakla birlikte, sözleşmenin taraflarından güçsüz olanın korunması ile sözleşmenin tarafları arasındaki dengenin sağlanabilmesi,
sözleşmenin yapılması sırasında iradesinin oluşumu sakatlanmış olan tarafın korunması bakımından ise, kanunkoyucu gabine ilişkin düzenlemeyi getirmiştir.
Kanunkoyucu bir taraftan, anılan gereksinim ve düşüncelerle sözleşme kurulumunda iradesinin oluşumu sakatlanan ve güçsüz konumda olan tarafı korumak amacıyla gabin (aşırı yararlanma) müessesesini düzenlemiş; diğer taraftan ise, sözleşmelerin çok uzun süreler boyunca geçersiz kılınma riski altında bulundurulmasının önüne geçmek istemiş ve gabin hukuksal nedenine dayanan talepler için 1 ile 5 yıllık hak düşürücü süreler öngörmüş; bu suretle, sözleşmenin her iki tarafının haklarını da gözeten belirleme yapma yoluna gitmiştir.
Sözleşmenin taraflarından birinin, gabin hukuksal nedenine dayanarak sözleşmeyle bağlı olmamayı ya da sözleşmenin varlığını korumakla birlikte edimler arasındaki dengesizliğin giderilmesini istemesi halinde; öncelikle, gabin iddiasına dayanan talep için, kanunda öngörülen 1 ve 5 yıllık hak düşürücü süreler içinde talepte bulunulup bulunulmadığının belirlenmesi; ondan sonra gabinin objektif ve subjektif unsurlarının somut olayda varlığının irdelenmesi gerekir. Müzayaka (zorda kalma) haline dayanan gabin iddiası için kanunkoyucu, zorda kalma halinin ortadan kalktığı andan itibaren 1 yıllık hak düşürücü süre öngörmüştür.
Gabin hukuksal nedenine dayanan fark tazminatı talebine ilişkin davada, müzayaka halinde ibraname imzaladığını iddia eden davacı tarafın bu durumda olup olmadığının, somut deliller ve ayrıntılı incelemeyle tespiti gereklidir.
Davacı vekili, müvekkilinin “... Petrol” isimli iş yerinde motor yağları, araç filtreleri gibi iş kolu ile ilgili ürünleri satışa sunduğunu, 19.10.2013 tarihinde çıkan yangın neticesinde satışa sundukları tüm ürünler ile ofis malzemelerinin tamamen yandığını, müvekkillerinin iş yerini yeniden açamadıklarını, bu nedenle ticari hayatlarına devam edemediklerini, alacaklıların da talepleri nedeni ile büyük mağduriyet içine girdiklerini, hasarın tazmini amacı ile sigorta şirketine yapılan başvurunun ise uzun süre sürüncemede kaldığını, bu nedenle noter kanalı ile 08.01.2014 tarihinde ihtarname gönderdiklerini, ihtarnameye dahi cevap vermeyen sigortacının gerçek zararın çok altında kalacak şekilde 260.436,00 TL ödemeyi teklif ettiklerini, yangın nedeni ile büyük zarara uğrayan müvekkilinin alacaklıların da sıkıştırması ile iflas etme noktasına geldiğini, ticari hayatını devam ettirebilmek için bu ödemeyi kabul etmek
zorunda kaldığını, oysa gerçek zararın çok daha fazla olduğu gerekçesi ile müzayaka halinde olduğunu iddia etmiş, mahkemece davacının iş yerinde oluşan hasarın büyüklüğü, davacının bu iş yerinden başka aktiflerinin bulunup bulunmadığı, davacının yangın olayından sonra ticari hayatına devam edip edemediği, ticari hayatına devam edemedi ise ve aktifleri de mevcut ise mevcut aktifleri ile ticari hayatına yeniden başlayıp başlayamayacağı, alacaklıların taleplerinin yoğunlaştırdıkları iddiası karşısında böyle bir durumun olup olmadığı, alacaklılar tarafından davacı aleyhine başlatılmış icra takibi, açılmış davalar, tahsile yönelik ihtarnameler olup olmadığı yönlerinde herhangi bir araştırma yapılmadan, davacının, bu davayı açmadan önce davalı ... şirketi ile 19/10/2013 ve 21/10/2013 tarihli ibranameleri imzaladığı, bu ibranamelere göre söz konusu zarar konusunda mutabakata varıldığı ve bu zararın tazmin edilmiş olduğu, davacının bu hasar dolayısıyla davalı ...."den zimmetini her türlü hak, alacak ve davadan kayıtsız şartsız olarak ibra ettiğini açıkça ifade ettiği, her ne kadar davacı yanca, ticari faaliyetlerinin sürmesi bakımından davalı teklifinin kabul edildiği ve bir miktar ödemenin alındığı iddia edilmiş ise de, kendisi de tacir olan davacının basiretli bir tacir gibi hareket etmek yükümlülüğü olduğu, her iki yan tacir olmakla aralarında yapmış oldukları mutabakat ve sonrasında yapılan ödemeler ve bu ödemelere karşı imzalanan ibranamelere geçerlilik tanınması, yasal mevzuat ve yerleşik uygulama gereğince zorunlu olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz.
Öncelikle ibranamelerin incelenmesinde, davacı ile davalı arasında iki ayrı ibraname düzenlendiği, ibranamelerde tarihlerin bulunmadığı, düzenlenen ikinci ibranamede ise ilk ibranamede belirtilen 260.436,00 TL"lik ödemenin 10.04.2014 tarihinde ödendiği belirtilmiştir. Bu somut olay karşısında öncelikle mahkemece ibranamelerin 19/10/2013 ve 21/10/2013 tarihli olduklarına ilişkin tespitin nasıl yapıldığı anlaşılamamıştır.
Diğer taraftan mahkemece, imzalanan ibranamelere geçerlilik tanınması gerektiği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de davacının ibraname içeriğini kabul etmediği, ibraname ile bağlı kalmak istemediği, ibranamenin müzayaka halinde imzalandığı iddiaları yeterince irdelenmeden karar verilmiştir. Buna göre her ne kadar ikinci düzenlenen ibranamede tarih bulunmasa da ilk ibraname ile kararlaştırılan ödemenin 10.04.2014 tarihinde yapılmış
olduğunun belirtilmesi ve davanın ise bu ilk ödeme tarihinden itibaren 2 ay içinde 10.06.2014 tarihinde açılmış olması karşısında davacının ibranameler ile bağlı kalmak istemediğini düşündürmektedir. Kaldı ki davacı ile davalı arasında ard arda ibranameler düzenlenmesi ile kısmi ödemelerde bulunulması davacıda tespit edilen zararların kısmi ödemeleri şeklinde devam edeceği düşüncesi de hasıl olabilecektir.
Her ne kadar davacı tacir olup basiretli tacir gibi davranması gerekli ise de ticari hayatın devamı, ticari faaliyete konu tüm emtiaların zarar görmesi ve zarar sonrası sigorta ödemelerine ilişkin genel uygulama (önce ibranamenin imzalanması ardından ödeme yapılacağına ilişkin ön şart ileri sürülmesi gibi) gözetildiğinde kural olarak irade özerkliği ve sözleşme serbestisi içinde imzalandığı kabul edilmesi gereken ibranamelerin, müzayaka halinde imzalandığı iddiası ile geçersiz kılınmak istendiği; bu biçimde geçersizliği sağlayarak bunun sonuçlarından yararlanacak olan ve istisnai bir yol olan gabinin hukuksal sonuçlarından yararlanmak isteyen davacı tarafın iddiasının doğru olup olmadığının araştırılması gerektiği açıktır.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş; öncelikle davanın süresinde açılıp açılmadığının tespiti ile, süresi içinde açıldığının kabul edilmesi halinde; davaya konu yangın olayının meydana geldiği 2013 yılından önceye dönük yakın yıllardaki davacının mali durumunun, ticari defter ve kayıtları ile muhasebe belgeleri üzerinden yapılacak incelemeyle saptanması; bu konuda uzman mali müşavir bilirkişi heyetinden, davacının yangın hasarından önceki yakın yıllara ait işletme kar ve zararı, şirket özkaynakları, davacının hasar tarihinde mevcut borç-alacak miktarları konularında ayrıntılı rapor alınması; davacının hasar tarihinden önceki mali durumuna göre, yangından kaynaklanan hasarı bertaraf etme konusunda yeterli özkaynağı olup olmadığının detaylıca irdelenmesi, alacaklıların sıkıştırma iddialarının etraflıca araştırılması, bu husustaki taraf delillerinin toplanması ile gabinin subjektif unsurunun gerçekleşip gerçekleşmediği irdelenmesi gereklidir.
Tüm bu araştırmalardan sonra; edimler arasındaki aşırı oransızlığın giderilmesini temin amacıyla, gabin iddiasıyla eldeki davanın açıldığı gözetildiğinde, gabinin objektif unsuru olan edimler arasındaki aşırı oransızlık şartının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti için, davacının gerçek zarar miktarının doğru biçimde tespit edilmesi gerekir. Buna göre de; oluşturulacak uzman bilirkişi
heyetinden, davacının hasar başvurusu sırasında davalıya sunduğu listenin, davalının aldığı eksper raporunun, yangın sonrası resmi görevlilerce tutulan tutanakların bir bütün olarak ele alınması ve hasar tarihinden önceki yıla ait ticari defter ve kayıtlar ile muhasebe belgeleri de incelenmek suretiyle, yangın olayından önce mevcut olup da olay nedeniyle hasar gören sigortalı unsurların bedellerinin ayrıntılı biçimde tespitinin yapılması konularında ayrıntılı, gerekçeli, mukayeseli ve denetime imkan sağlayacak bir rapor alınıp oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekmektedir.
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda inceleme yapılıp bir karar verilmek üzere hükmün bu nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 31/10/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.