Hukuk Genel Kurulu 2017/147 E. , 2019/519 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İzmir (Kapatılan) 6. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 15.05.2014 tarihli ve 2014/16 E.,75 K. sayılı karar davacı vekilince temyizi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 05.12.2014 tarihli ve 2014/12701 E., 19122 K. sayılı kararı ile;
“…Davacı vekili, müvekkili tarafından nakliyat sigorta poliçesi ile sigortalanan emtianın, İtalya"dan Türkiye"ye deniz yolu ile taşındığını, taşıma konusu sigortalı emtianın hasarlı olarak teslim edildiğini, hasar bedelinin müvekkilince ödendiğini, hasardan davalılar sorumlu olduklarından ödenen bedelin tahsili için haklarında rehnin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlatıldığını, davalıların haksız itirazı ile takibin durduğunu, somut olaya 6762 sayılı TTK"nın uygulanması gerektiğini ve bu Kanuna göre dava konusu alacağın gemi alacaklısı hakkını doğurduğunu ileri sürerek, davalıların itirazının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, acente olan müvekkili Tarros Denizcilik ve Nakliyat AŞ"ye doğrudan husumet yöneltilemeyeceğini, süresi içinde yapılmış bir hasar ihbarının bulunmadığını, taşıyanın sorumluluğunun sınırlı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, her ne kadar dava konusu taşımaya ilişkin konişmentoda yetki şartı düzenlenmiş ise de bu şartın genel işlem şartı niteliğinde bulunduğu ve 6098 Sayılı TBK"nın 20-25. maddeleri uyarınca geçersiz olduğu, dolayısıyla yetki itirazının yerinde görülmediği, somut olayda, taşımaya konu emtianın, 23.06.2012 tarihli konişmentoyla İtalya’dan Türkiye’ye taşındığı, taşımanın 05.07.2012 tarihinde sona erdiği, ilişkinin hukuki sonuçlarının yeni TTK zamanında doğduğu, bu durumda 6103 sayılı Kanun"un 29/2 maddesi uyarınca uyuşmazlığa 6102 sayılı TTK hükümlerinin uygulanacağı, davacının rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlattığı, borçlunun borç ile birlikte rehin hakkına da açıkça itiraz ettiği, dava konusu edilen alacağın 6102 sayılı TTK"nın 1320/1-e maddesi kapsamında rehin hakkı doğuran bir alacak olmadığından davalının takip yoluna yaptığı itirazın yerinde bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, nakliyat emtia sigortasına dayalı olarak ödenen bedelin tahsili için rehinin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir. Davacı, nakliyat emtia sigorta poliçesi ile sigortalanan emtianın, davalıların sorumluluğundaki gemi ile İtalya"dan Türkiye"ye taşındığını, emtianın hasarlı teslim edildiğini, bu halin 6762 sayılı TTK"nın 1235. maddesi uyarınca gemi alacaklısı hakkı verdiğini ileri sürmüş, mahkemece ise 23.06.2012 tarihinde başlayan deniz yolu taşımasının 05.07.2012 tarihinde sona erdiği, 6103 sayılı Kanun"un 29/2. maddesi uyarınca uyuşmazlığın, 6102 sayılı TTK hükümlerine göre çözümlenmesinin gerektiği ve bu Kanun döneminde dava konusu alacağın, rehin hakkı doğuran bir alacak olmadığı, dolayısıyla davalının takip yoluna yaptığı itirazın yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Uyuşmazlık, 6102 sayılı TTK"nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinde önce başlayıp bu tarihten sonra tamamlanan deniz yolu ile yapılan taşımaya, eski TTK hükümlerinin mi yoksa 6102 sayılı TTK hükümlerinin mi uygulanacağı noktasında toplanmaktadır.
6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 2/1-a maddesinde, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun yürürlüğe girdiği tarihten önce meydana gelen olayların hukukî sonuçlarına, bu olaylar hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişlerse, o kanun hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir. Aynı Kanun"un 29. maddesinde, 6762 sayılı Kanun yürürlükte iken yapılmış olan taşıma sözleşmelerinin anılan Kanun"a tâbi bulunduğu, ancak Türk Ticaret Kanunu"nun yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleşen, taşıma hukukuna özgü, zıya, hasar ve gecikmeden dolayı, sorumluluk hâlleri ile taşıyıcının sorumluluk sınırları hakkında ise Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiş, 36. maddesinde ise Türk Ticaret Kanunu"nun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 6762 sayılı Kanun hükümlerine göre doğmuş olup da Türk Ticaret Kanunu uyarınca gemi alacaklısı hakkı bahşetmeyen alacakların 6762 sayılı Kanun"a tâbi olmaya devam edeceği düzenlenmiştir. Somut olayda, her ne kadar mahkemece, 6103 sayılı Kanun"un 29. maddesi çerçevesinde somut uyuşmazlığa 6102 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasının gerektiği kabul edilmiş ise de gemi alacaklısı hakkına ilişkin düzenleme içeren 36. madde değerlendirme konusu yapılmamıştır. Oysa, öncelikle dava konusu hasarın hangi tarihte doğduğunun belirlenmesi, hasar tarihine göre davacının gemi alacaklısı hakkının doğup doğmadığının tespiti gerekmektedir. Bu itibarla, mahkemece, hasarın hangi kanun döneminde doğduğunun tespiti ile buna göre 6103 sayılı Kanun"un 36. maddesi kapsamında uyuşmazlığın değerlendirilmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, nakliyat emtea sigortasına dayalı olarak ödenen bedelin tahsili için rehnin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkili tarafından nakliyat emtea sigorta poliçesi ile sigortalanan emtianın, İtalya"dan Türkiye"ye deniz yolu ile taşınması sırasında hasara uğrayarak dava dışı sigortalıya 05.07.2012 tarihinde hasarlı olarak teslim edildiğini, hasar bedelinin müvekkilince ödendiğini, hasardan davalılar sorumlu olduklarından dava dışı sigortalıya ödenen bedelin tahsili için haklarında rehnin paraya çevrilmesi yoluyla icra takibi başlatıldığını, davalıların haksız itirazı ile takibin durduğunu, somut olaya 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun (TTK) uygulanması gerektiğini ve bu Kanun’a göre dava konusu alacağın müvekkiline gemi alacaklısı hakkını verdiğini ileri sürerek, davalıların haksız itirazının iptaline ve takibin devamına ya da rehin hakkının ihtilaflı bir durum yaratması hâlinde alacağın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, mahkemenin yetkili olmadığını, acente olan müvekkili Tarros Denizcilik ve Nakliyat A.Ş."nin davada sıfatının bulunmadığını, davacı tarafça süresi içinde yapılmış bir hasar ihbarının bulunmadığını, davaya konu icra takibine dayanak tespitin geçersiz ve taşıyanın sorumluluğunun sınırlı olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Yerel Mahkemece, dava konusu alacağın rehin hakkı doğuran bir alacak olmadığı, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 1320/1-e maddesi “Gemide taşınan eşya, konteynerler ve yolcuların eşyalarına gelecek olan zıya veya hasar dışında, geminin işletilmesinin sebep olduğu maddi zıya veya hasardan doğan ve haksız fiile dayanan alacaklar” ve TTK’nın 1352/1-h bendine göre de; deniz alacağı hakkı doğurduğu belirlendiği bu halde; davacının rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip değil, ilamsız/genel haciz yoluyla takip yapması gerektiği, davalının da bu konuda (hem takip yoluna ve hem de borca) itirazı bulunduğu, davacının artık takibi genel haciz yoluna çevirmesi imkânı da bulunmadığı ve davalı borçlunun yapmış olduğu itirazın da haklı olduğu gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelere ilâveten “…TTK"nın Yürürlüğü Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun" m.29"da "(1) 6762 sayılı Kanun yürürlükte iken yapılmış olan taşıma sözleşmeleri, taşıma senedine ilişkin hükümler dahil, anılan Kanuna tâbidir. Ancak, Türk Ticaret Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra gerçekleşen, taşıma hukukuna özgü, ziya, hasar ve gecikmeden dolayı, sorumluluk hâlleri ile taşıyıcının sorumluluk sınırları hakkında Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanır." yapmış olduğu düzenlemede eTTK zamanında başlayan ve fakat yTTK zamanında sona eren taşımalarda doğacak olan zarar, hasar ve gecikmeden dolayı sorumluluk hâlleri ile taşıyıcının sorumluluk sınırları hakkında yTTK hükümlerinin uygulanacağını belirtmiştir. Somut olayda da, meydana gelen hasar yTTK zamanında meydana geldiğinden veya tespit edildiğinden bu hâlde davacının alacağının gemi alacağı hakkı doğurmadığından artık rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapamayacağı, ilamsız takip yapması gerektiği tespit edilmiştir. Bozmadan önceki ilk kararda yer aldığı üzere davalı taraf icra dosyasında İİK m.147/1-2. fıkraya göre usulüne uygun olarak hem takip yoluna hem de borca açıkça itiraz etmiştir…” şeklindeki gerekçeler ile direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık 6102 sayılı TTK"nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012’den önce 23.06.2012 tarihinde başlayıp 05.07.2012 tarihinde sona eren dava konusu deniz yolu ile yapılan taşımadan doğan hasara, Mülga 6762 sayılı TTK hükümlerinin mi 6102 sayılı TTK hükümlerinin mi uygulanması gerektiği, buradan varılacak sonuca göre uyuşmazlığa konu alacağın gemi alacağı hakkı doğurup doğurmadığı ve rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasına geçilmesinden önce mahkemece verilen ilk kararın Özel Dairece, hasarın hangi kanun döneminde doğduğunun tespiti ile buna göre 6103 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un (6103 sayılı Kanun) 36’ncı maddesi kapsamında uyuşmazlığın değerlendirilmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulması üzerine, yerel mahkemece 6103 sayılı Kanun"un 36’ncı maddesi de değerlendirilmek suretiyle, gemi alacaklısı hakkının doğduğu tarihin hasarın meydana gelme tarihi olduğu, bu tarihte taşıma sözleşmesinin ifa edildiği (zararın gerçekleştiği ve alacağın doğduğu ) ve bu tarihin teslim tarihi olan 05.07.2012 olarak tespit edildiği, mülga 6762 sayılı TTK zamanında doğmuş bir gemi alacağının bulunmadığı ve bu Kanun hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı gerekçesine yer verilerek direnme kararı verilmiş olması karşısında bozma gereğinin yerine getirilip getirilmediği ve dolayısıyla direnme adı altında verilen kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, buna göre incelemenin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir.
Mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması hâlinde direnme kararının varlığından söz edilemez ( Hukuk Genel Kurulunun 06.05.2015 tarihli ve 2014/13-2172 E., 2015/1311 K. sayılı kararı).
Somut olaya gelindiğinde, mahkemece verilen ilk kararın Özel Dairece, hasarın hangi kanun döneminde doğduğunun tespiti ile buna göre 6103 sayılı Kanun"un 36. maddesi kapsamında uyuşmazlığın değerlendirilmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulması üzerine, yerel mahkemece 6103 sayılı Kanun"un 36. maddesi de değerlendirilmek suretiyle, gemi alacaklısı hakkının doğduğu tarihin hasarın meydana gelme tarihi olduğu, bu tarihte taşıma sözleşmesinin ifa edildiği (zararın gerçekleştiği ve alacağın doğduğu ) ve bu tarihin teslim tarihi olan 05.07.2012 olarak tespit edildiği, Mülga 6762 sayılı TTK zamanında doğmuş bir gemi alacağının bulunmadığı ve bu Kanun hükümlerinin uygulanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle diğer bir anlatımla bozma gereği yerine getirilmek suretiyledirenme kararı verilmiştir.
Görüldüğü üzere, mahkemece bozmadan esinlenilip gerekçesini değiştirerek veya başka bir anlatımla daha önce üzerinde durulmayan bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirilmesine yol açacak biçimde direnme kararı verilmiştir.
Şu hâle göre, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, yeni hüküm niteliğinde olduğu kabul edilmelidir.
Hâl böyle olunca, yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil Özel Daireye aittir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
S O N U Ç : Yukarıda gösterilen nedenlerle davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440/III-1’inci maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 02.05.2019 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.