Taraflar arasındaki “faiz alacağı“ davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Trabzon İş Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 21.12.2006 gün ve 2006/34 E.-2006/1045 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 21.Hukuk Dairesi’nin 15.1.2008 gün ve 2007/2727 E.- 2008/297 sayılı ilamiyle; (“…Dava, davacıya 01.09.2001 tarihi itibariyle ödenmesi gereken ölüm aylıklarının geç ödenmesi nedeniyle birikmiş faiz alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Borçlar Kanunun 113. maddesi uyarınca gayri menkul rehni, kıymetli evrak ve konkordatoya ilişkin özel hükümler dışında asıl borç ifa ile veya başka bir surette sona erdiği taktirde kural olarak kefalet rehin veya diğer feri haklarda sona erer. Feri haklar borç ilişkisinin içerdiği alacak hakkının bir kısmı bir parçası değildir. Asıl borca bağlı asıl borç mevcut ve geçerli olduğu sürece geçerlidir, ve asıl alacak ile birlikte doğar , varlığını sürdürür, onunla birlikte sona erer. Kural bu olmakla beraber Borçlar Kanunu işlemiş faizin devam edip etmiyeceği konusunda özel bir hüküm getirmiştir. Borçlar Kanunun 113/2 maddesine göre evvelce işleyen faizleri talep hakkının saklı tutulduğu (ihtirazi kayıt) ve saklı tutulduğunun hal ve koşullardan çıkarılması kaydıyla ödenmemiş faizlerin istenebilme hakkı ortadan kalkmamakta asıl borç ifa veya sair bir surette son bulmuş olsa bile borcun ferisi olan faiz varlığını sürdürmekte ve alacaklı bunları talep hakkını kaybetmemektedir.
İhtirazi kayıt alacaklının borçluya yönelttiği bir irade bildirimi ile yapılır.
Bu bildirim ifadan önce ya da en geç ifanın ardından derhal yapılmalıdır. Ön koşul ileri sürülmezse ilişkin olduğu hakkın düşmüş sayılması o haktan zımni olarak vazgeçilmiş olması esasına dayanır. İşlemiş faizlerin talep hakkının saklı tutulduğuna ilişkin beyanla ilgili olarak yasada bir şekil öngörülmemiştir.Asıl borç son bulduğu halde alacaklı bu hakkını saklı tuttuğunu veya durumun koşullarından bunun anlaşılması gerektiğini kanıtladığı taktirde işlemiş faizlerle ilgili olarak alacak hakkı son bulmayacaktır.
Dosyadaki belgelerden davacının eşinin ölümü nedeniyle 01.09.2001 tarihi itibariyle ölüm aylığına hak kazandığı davalı Kurum tarafından 25.01.2006 tarihinde biriken 01.09.2001-31.12.2005 dönemine ilişkin ölüm aylıklarının ödendiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece davacıya birikmiş aylıklarının ödenmesinden önce veya ödeme tarihinde davacı tarafından faiz hakkının saklı tutulup tutulmadığına ilişkin bir araştırma yapılmamıştır.Faiz alacağına ilişkin herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürülmediği takdirde davacının faiz alacağı söz konusu olamayacağından eksik araştırma ile sonucu gidilmesi usul ya yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir…”) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, davacıya ödenmesi gereken ölüm aylıklarının geç ödenmesi nedeniyle birikmiş faiz alacağının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, eşi İ. K..’nın 1479 Sayılı Yasaya tabi iken, 10.08.2001 tarihinde vefat ettiğini, ölümünden sonra davalı kurumca hak sahibi olan davacıya ölüm aylığı bağlanması talebinin kabul edilmediğini ve bunun üzerine Trabzon iş mahkemesinde açmış olduğu 2005/91 esas sayılı dava sonucu verilen kararın Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 14.11.2005 tarihli ilamı ile onanarak kesinleştiğini, kesinleşen karara göre ölüm tarihini takip eden 01.09.2001 tarihinden başlayarak Aralık 2005 tarihine kadar geçen dönem aylıklarının toplu olarak Ocak 2006 ayı içinde ödenmiş olduğunu, bu nedenle gecikmeden doğan ve ödeme tarihine göre hesaplanacak yasal faizlerine karar verilmesi gerektiğini beyanla;fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 1.000,00YTL faiz alacağının davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı Bağ-Kur vekili, davacıya Trabzon iş mahkemesinin 2005/91 Esas sayılı kararı gereği ölüm aylığının gecikmeksizin bağlandığını, kararda faize hükmedilmediğinden kurumca yasal olarak faiz ödemesinin mümkün olmadığını belirterek yersiz açılan davanın reddine, karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Dosyaya sunulan Trabzon İş Mahkemesinin 09.06.2006 tarih ve 2005/91E.-280K. sayılı ilamında; Davacı Ş. K.., davalı Bağ-Kur Genel Müdürlüğü olduğu, davanın ise davacının eşinin 10.08.2001 tarihinde ölümü nedeniyle, 01.09.2001 tarihi itibariyle ölüm aylığının bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkin olduğu, mahkemece istemin kabulü ile davacı hak sahibi eşine ölüm tarihini takip eden aybaşı olan 01.09.2001 tarihinden itibaren ölüm aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine, aksi yöndeki kurum işleminin iptaline karar verildiği; bu kararın davalı kurum vekilinin temyizi üzerine 21.Hukuk Dairesinin 14.11.2005 tarih ve 2005/7697 E.-11463 K. sayılı ilamı ile onandığı anlaşılmıştır.
Trabzon Bağ-Kur İl Müdürlüğünün 21.7.2006 tarihli cevabi yazısında; “Kurumları müteveffa sigortalısı İlyas Kınalı’nın hak sahibi Şöhret Kınalı’ya 2001-2005 yılları dönemine ait maaşları toplu olarak defaten 25.01.2006 tarihinde 11.949,75 YTL olarak ödendiği” bildirilmiştir.
Bilirkişi 30.10.2006 tarihli raporunda; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin 2006/2287 E., 2006/7500 karar sayılı ilamında tespit edilen dönem faiz oranları esas alınmak suretiyle; davacıya 25.09.2001 tarihinden itibaren bağlanan dul aylığının toplu ödemenin yapıldığı tarih olan 25.01.2006 tarihine kadar her ay, ayrı ayrı yapılan hesaba göre toplam olarak ödenmesi gereken yasal faiz miktarının 6.988,66YTL olduğu belirtilmiştir.
Davacı vekili 30.10.2006 tarihli davayı ıslaha ilişkin dilekçesinde; bilirkişi raporu doğrultusunda dava değerini 5.988,66YTL arttırılarak toplam 6.988,66YTL’nin davalıdan tahsili ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini istediklerini belirtmiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile, 6.988,66YTL faiz alacağının davalı taraftan alınarak davacı tarafa ödenmesine karar verilmiştir.
Mahkemenin faiz alacağının tahsiline ilişkin verdiği karar, yukarıda belirtilen nedenle bozulmuş, mahkemece ödeme yapılmadan önce dava açılması nedeniyle ayrıca faiz hakkının saklı tutulmasına gerek olmadığı gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Dosya kapsamına göre, davacı asıl alacağın tahsilinden önce 19.01.2006 tarihinde görülmekte olan davayı açmıştır. Yargılama sürerken davalı kurum, asıl alacağı 25.01.2006 tarihinde defaten ödediğini bildirmiştir. Belirtilen bu maddi olgular konusunda yerel mahkeme ile Özel Daire arasında bir uyuşmazlık da yoktur.
Direnmeye konu uyuşmazlık, asıl alacağın tahsilinden önce, faiz alacağı için dava açılmış olmasının, faiz istemi yönünden ihtirazi kayıt niteliğinde kabulüne olanak bulunup bulunmadığı noktasındadır.
Yeri gelmişken, temerrüt faizi hakkında kısa ve genel bir açıklama yapılmasında yarar görülmüştür.
Uygulama ve öğretide baskın görüş olarak, temerrüt (gecikme) faizinin hukuki niteliği, borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetinde varlığını sürdüren, alacaklının zararın varlığını ve miktarını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın borçlunun ödediği ve miktarı yasalarla belirlenmiş asgari, maktu bir tazminat olduğu kabul edilmektedir. Bu tanımın aynı zamanda gecikme zammını da içerdiği bir gerçektir(Dr. Becker:İsviçre Medeni Kanunu Şerhi, Borçlar Kanunu, Fasikül IV, s.5 Dr.S.Özkök Çevirisi; A.Von Tuhr: Cilt 1-2 s.617, C.Edeğe Çevirisi; Nami Barlas: Para Borçlarının İfasında Borçlunun Temerrüdü ve Temerrüt Açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar, Kazancı Hukuk Yayınları, İstanbul 1992, s.127 vd.; Reisoğlu, Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.297 vd.;Oğuzman, Kemal-Öz, Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, s.373 vd.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 11.6.1997 gün ve 1997/11 E.-278-529 K.sayılı ilamı).
İşlemiş bulunan temerrüt faizlerinin toplam tutarını para borçlarının ifasına ilişkin genel hükümler çerçevesinde alacaklıya ödemek zorunda olan borçlu, bu ödemeyi rızaen yapmadığı takdirde, alacaklı temerrüt faizi alacağını tahsile yönelik olarak icra takibi veya dava yoluna başvuracaktır. Temerrüt faizi, asıl alacağa ilişkin dava veya takip çervesinde istenebileceği gibi, asıl alacaktan bağımsız olarak ayrı bir dava veya takibe de konu edilebilir(Nami, Barlas: a.g.e., s.181).
Alacaklı asıl alacağın tahsili amacıyla açtığı davada temerrüt faizi istemiş olmasa dahi, sonradan açacağı bir dava ile faiz talebinde bulunabilir. Bunun için asıl alacağa ilişkin davada, faiz konusunda ayrı bir dava açma hakkının saklı tutulmuş olmasının da gerekmediği belirtilmiştir(Oğuzman, Kemal-Öz, Turgut: a.g.e., s.378; Nami, Barlas: a.g.e., s.181; Tekinay, S.Sulhi-Akman, Sermet-Burcuoğlu, Haluk-Altop, Atilla: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 6.Bası, İstanbul 1988, s.1247).
Borçlar Kanunu"nun m.113/f.II"de getirilen düzenleme ile, hem aynı maddenin birinci fıkrasında yeralan esas, faizler bakımından teyid ve tekrar edilmiş; hem de alacaklının faize ilişkin hakkını korumasına fırsat verilmiştir. Söz konusu düzenlemeye göre, alacaklı işlemiş bulunan faizleri talep hakkının saklı olduğunu beyan etmiş veya bu husus olayın şartlarından anlaşılmış bulunmadıkça bu faizler de artık istenemeyecektir. Şu halde, alacaklı işlemiş temerrüt faizlerine ilişkin hakkını saklı tuttuğunu asıl borcun sona erme anına kadar beyan etmiş bulunuyorsa veya somut olayın şartları çerçevesinde böyle bir sonuca varılabiliyorsa asıl borç sona erdikten sonra da temerrüt faizlerinin talep edilmesi mümkündür. Alacaklı temerrüt faizine ilişkin hakkını, geçerliliği herhangi bir şekle bağlı bulunmayan bir beyanla saklı tutabilir. Bu beyan uygulamada ispat kolaylığı sağlamak amacıyla çoğu zaman bir ihtarname ile yapılmakta veya asıl borca ilişkin dava dilekçesinde veya mahkeme zabıtlarında yer almaktadır(Nami, Barlas: a.g.e., s.182-183).
Asıl alacağın tahsilinden önce, feri nitelikteki faiz alacaklarının tahsili istemiyle dava açılması da, asıl alacağa bağlı bulunan faiz hakkının saklı tutulduğu anlamına gelmektedir.
Nitekim aynı ilke, Hukuk Genel Kurulu"nun 10.12.2003 gün ve 2003/10-739 E. - 737 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Trabzon Bağ-Kur İl Müdürlüğünün 21.7.2006 tarihli yazısında, 01.09.2001-25.01.2006 tarihleri arası biriken aylıkların 25.01.2006 tarihinde ödendiği belirtilmiştir. Görülmekte olan davanın ise, 19.01.2006 tarihinde açılmış olduğu anlaşılmıştır.
Buna göre, asıl alacak niteliğinde bulunan aylıkların ödenmesinden önce, görülmekte olan davayı açarak faiz yönündeki istem ve iradesini ortaya koyan davacının, ayrıca asıl alacağın tahsili sırasında faiz hakkını saklı tutmasına gerek bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 18/11/2009 gününde oybirliği ile karar verildi.