14. Hukuk Dairesi 2016/16137 E. , 2017/7390 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 03.03.2014 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat talebi üzerine yapılan muhakeme sonunda; tapu iptali ve tescile yönelik davanın kabulüne dair verilen 24.12.2015 günlü hükmün Yargıtayca, duruşmalı olarak incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 10.10.2017 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Av. ... ile karşı taraftan davacı vekili Av. ... geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi duruşmanın bittiği bildirildi. İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KA R A R
Davacı vekili 03.03.2014 tarihli dilekçesi ile davalının babası olduğunu, yıllarca ..."da çalıştığını, çocukları için birikim yapmak amacı ile taşınmaz mal satın aldığını, dava konusu 4 parselde zemin kattaki 11 nolu dükkan cinsli taşınmazı 26.03.1991 yılında (davacı baba ve anne velayeten imzaladıkları resmi senet ile) davalının geleceğini güvence altına almak adına satın aldığını ve davalı adına tescil edildiğini, o tarihlerde davalının hiçbir gelirinin olmadığını, yaşının da bunun için müsait olmadığını, yapılan tescil işleminin de hukuksuz olduğunu, davacı babanın çalışamadığından dükkanı kiraya verdiğini, ayrıca davalı oğlu dışında üç kızı bulunduğunu, ayrıca davalı oğluna 25.12.1992 tarihinde ... İlçesi 21 sayılı parselde 455 m2 tarla aldığını, davalının davacının kazandığı ve biriktirdiği paraların kız kardeşleri için değil kendisi için harcanması hususunda anne ve babasına baskı yaptığını, yaşlılığı nedeniyle çalışamayan davacının dükkandan elde ettiği kira gelirine bile göz dikmesi ile aralarında ciddi sorunlar yaşandığını, baba-oğul ilişkisinin bittiğini, bu nedenlerle tapuda davalı adına kayıtlı olan taşınmazın davalı adına olan tapu kaydının muvazaa nedeni ile iptali ile davacı adına tescili, olmadığı takdirde gerçek değerinin tahsilini istemiştir.
Davacı vekili 01.12.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile bağışlamanın geri alınması hukuki nedenine dayandığını açıklamıştır.
Davalı vekili cevap dilekçesinde, tapuda yapılan satış işleminde davacının taraf olmadığını, ayrıca tarafların kendi yaptıkları işlemde muvazaaya dayanmalarının mümkün olmadığını, davalının dava konusu taşınmazı kendi parası ile üçüncü şahıstan 26.03.1991 tarihinde 6 milyon TL bedel ile aldığını, davacının bunun aksini ancak resmi belge ile ispat edebileceğini, davacının taşınmazı alması için para verdiği iddiasının alacak davasına konu olabileceğini tapu iptali ve tescili davasının dinlenemeyeceğini, dava dilekçesindeki ikrar niteliğinde olan muvazaa iddiasından ıslah ile geri dönülemeyeceğini, ayrıca iki defa ıslah mümkün olmadığını, bağışlama işleminin yazılı şekil şartına bağlı olduğunu, ayrıca, resmi senedin aksinin resmi senetle ispatlanması gerektiğini, tanık dinlenmesine izin vermediklerini, davacı babaya karşı ağır suç işlendiğine dair belge bulunmadığını savunmuş; 03.11.2015 tarihli oturumda davacı vekili yemin deliline dayanmadıklarını bildirmiştir.
Mahkemece, davacının 17 yaşında olan velayeti altındaki oğluna 26.03.1991 tarihinde 4 sayılı parselde 11 numaralı dükkan cinsli taşınmazı almak suretiyle bağış yaptığı, ancak dava açılmadan 3-4 ay evvel davalının davacıya ağır söz ve ithamlarda bulunduğu, saldırı boyutuna varacak şekilde üzerine yürüdüğü, bu sebeple gerek örf ve adet, aile bütünlüğü kavramı ve gerekse olağan yaşam koşulları nazara alındığında davalının bağışlayana karşı yükümlülüklerini yerine getirmediği davacının bağıştan dönmekte haklı olduğu sonucuna varılarak, dava konusu bağımsız bölümün, davalı adına olan kaydının iptali ile davacı adına tesciline karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, bağıştan rücu hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 285. maddesinde bağışlama sözleşmesi “bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, malvarlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmış, 290. maddesinde de koşullu bağışlamaya yer verilmiş buna göre; “bağışlamanın bir koşula bağlanarak” yapılabileceği ifade edilmiştir. 288. maddesinde “bir taşınmazın veya taşınmaz üzerindeki ayni bir hakkın bağışlanması sözü vermenin geçerliliği ancak resmi şekilde yapılmış olmasına bağlıdır”, “şekle uyulmaması sebebiyle geçersiz olan bağışlama sözü verme, bağışlayan tarafından yerine getirildiğinde elden bağışlama hükmündedir. Ancak geçerliliği resmi şekle bağlanmış olan bağışlamalarda bu hüküm uygulanmaz,” düzenlemesine yer verilmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 705. maddesine göre de taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olur. Türk Medeni Kanunu"nun 706. maddesinde de taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olması resmi şekilde düzenlenmiş olmalarına bağlıdır düzenlemesine yer verilerek taşınmaz mülkiyetinin devri amacıyla yapılan sözleşmelerin resmi şekilde yapılmasının geçerlilik şartı olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Bağıştan dönme (rücu) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 295. (818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 244.) maddesinde aynen; “Bağışlayan, aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşmişse, elden bağışlamayı veya yerine getirdiği bağışlama sözünü geri alabilir ve bağışlananın istem tarihindeki zenginleşmesi ölçüsünde, bağışlama konusunun geri verilmesini isteyebilir:
1. Bağışlanan, bağışlayana veya yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
2. Bağışlanan, bağışlayana veya onun ailesinden bir kimseye karşı kanundan doğan yükümlülüklerine önemli ölçüde aykırı davranmışsa.
3. Bağışlanan, yüklemeli bağışlamada haklı bir sebep olmaksızın yüklemeyi yerine getirmemişse.” şeklinde hükme bağlanmıştır.
Somut olayda, dava konusu taşınmazın 26.03.1991 tarih 2698 yevmiye nolu resmi senet ile davalının 18 yaşından küçük olması nedeniyle velayeten babası ve annesi tarafından davalı adına altı milyon TL bedel ile satın alındığı ve davacı tarafından resmi senedin imzalanmış olduğu, taşınmazın koşullu olarak davacı baba tarafından satış bedeli ödenerek davalı oğluna bağışlandığına dair herhangi bir kaydın bulunmadığı, TMK 706. maddesinde de taşınmaz mülkiyetinin devrini amaçlayan sözleşmelerin geçerli olmasının resmi şekilde düzenlenmiş olmalarına bağlı olduğu, davacının koşullu bağışa ilişkin herhangi bir yazılı belge ibraz edemediği de sabittir. Bu nedenlerle davacının tapu iptali ve tescili talepli davasının tanıkla ispatlaması mümkün bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 1480 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 10.10.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.