Hukuk Genel Kurulu 2010/92 E. , 2010/141 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kayseri Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 24.04.2008 gün ve 2006/539 E.-2008/174 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 12.02.2009 gün ve 2008/6975 E.-2009/1009 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava, davacının keşideci, davalının lehtarı bulunduğu, 16.07.2004 tanzim, 16.12.2004 vadeli bononun boşa imzalı olarak dava dışı Kemal Olgaç’a verildiği, adı geçenin ölümünden sonra oğlu ... tarafından ele geçirilip doldurulduğundan bedelsiz olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Davalı davacıya borç verildiğini, karşılığında bononun alındığını, iddiaları kabul etmediğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda bononun yıllar önce başka ilişki nedeniyle boş olarak verildiği kanaatine varıldığı, taraflar arasındaki akrabalık ve miras nedeniyle oluşan husumet de gözetildiğinde davanın kabulü ile davacının bono ile borçlu olmadığının tespitine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Senedin boş olarak imzalandığı ve karşılığının bulunmadığının tespiti iddiasının yazılı delille kanıtlanması gerekir. Mahkemece Adli Tıp Kurumundan alınan 18.12.2007 tarihli raporun iddiayı kanıtlamaya yeterli içeriği taşımadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir...)
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kambiyo senedinin bedelsiz kaldığı iddiasına dayalı menfi tespit istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin kayınbiraderi olan davalıdan, 37 yıl önce (1969 yılında) bir motosiklet satın aldığını, satış bedelini ödeyebilmek için davalının babası ve müvekkilinin kayınpederi olan Kemal’den borç para aldığını ve davalıya olan borcunu ödediğini, karşılığında kayınpederine imzası atılmış ve metin kısımları tamamen boş, 5 adet senet verdiğini, müvekkilinin senet bedellerini de eksiksiz olarak ödediğini, ancak senetlerin iade edilmediğini ve eldeki davadan önce, Kemal Olgaç’ın 5 adet senetten birisine; 05.07.1999 vade tarih, 16.000.000.000 TL. miktar yazmak suretiyle takibe giriştiğini, müvekkilinin bu senet bedelini haksız olarak ödemek zorunda kaldığını, diğer yandan, davacının Kayınpederi Kemal ile imzalanan 16.08.2001 tarihli ibraname ve feragatnamede; “Kemal Olgaç’ın ... de hiçbir alacağı kalmamıştır” şeklinde bir hükmün yer aldığını, bu belgeyi davalı ...’nin de tanık sıfatıyla imzaladığını, ancak diğer 4 senedin kendisine verilmediğini, kayınpederi Kemal Olgaç’ın ölümünden sonra oğlu Necati tarafından bonoların ele geçirildiğini ve 1 adedinin 16.07.2004 tanzim, 16.12.2004 vadeli, 300.000.000.000 TL tutarlı, lehtarı ... olarak doldurulduğunu ve takibe konulduğunu, oysa 37 yıl önce düzenlenen dava konusu senedin, daha önce takibe konu edilen senet ile aynı anda, aynı senet kâğıdı, aynı miktar pul üzerine, aynı kalemle atılan imza ile düzenlenen bir senet olduğunu; zira senet üzerinde bulunan “25 kuruş” luk damga pulunun ve pul üzerindeki para biriminin senet üzerinde tanzim tarihi olarak gösterilen tarihte tedavülde olmadığını, davalının asıl amacının, babasından intikal eden miras hakkında, davacının eşi tarafından açılan muris muvazaasına dayalı davadan feragate zorlamak olduğunu belirterek, bedelsiz kalan bono nedeniyle davalıya borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı tarafın delillerini kabul etmediklerini, kambiyo hukukuna uygun bir delil sunulmadığını, kendi delillerinin senet olduğunu, ödendiğine dair yazılı belge sunulmadığını, senetteki pulun eski veya yeni olmasının davaya etkili olmadığını, tanık dinlenmesine muvafakatlerinin de olmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Davalı asıl duruşmadaki beyanında; senedin babasından kalmadığını, davacının “inşaat yaptım borcum var” diyerek para istediğini, kendisinin de para verdiğini belirtmiştir.
Mahkemece, davacının eşi Necla’nın, davalı ...’nin kardeşi olduğu ve babalarından davalıya kalan taşınmazla ilgili muris muvazaası nedeniyle dava açtığı, dolayısıyla taraflar arasında husumet olduğu, Adli Tıp Fizik İhtisas Dairesinden rapor alındığı, her iki senetteki borçlu imzalarının arasında kalem evsaf farkı saptanmadığının, dolayısıyla her iki senedin aynı kalemle atıldığının tespit olunduğu, yine senetler üzerindeki 25 kuruşluk damga pulunun Hazine Müsteşarlığı Darphane Genel Müd. den ve Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığından gelen müzekkere cevaplarında belirtildiği gibi 1947 yılında basımına başlandığı, 1989 yılında da yürürlükten kaldırılıp bu tarihte de imha edildiğinin bildirildiği, Kemal Olgaç ile davacının imzalandığı ibranamenin el yazılı bölümünde, 16.08.2001 tarihi itibariyle tarafların bir biri üzerinden hiçbir alacakları kalmadığının kabul edildiği, tüm bu hususlardan senetlerin aynı anda imzalandığının ve davalının babasına davacı tarafından yıllar önce başka bir hukuki ilişki nedeniyle verilmiş olduğunun ve davalının, babasının ölümü ile boş senedi elde ederek doldurduğunun anlaşıldığı, bu itibarla davacının davalıya karşı her hangi bir borcunun olmadığı, senedin bedelsiz olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilince temyiz edilen karar, Özel Daire’ce yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Yerel Mahkeme; önceki gerekçelerle ve ayrıca davalının dava konusu senedi, babasından kalan senet olduğunu belirtmeyip, kendisine verildiğini iddia etmesinin M.K. nun 2 ve 3 maddelerinde belirtilen kurallara aykırı olduğu gerekçesiyle, ilk kararında direnmiş; direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşme sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden evvel iki husus ön sorun olarak ele alınmıştır.
Bu ön sorunlardan ilki; davacı ... vekilinin, bozma sonrası verdiği 24.08.2009 tarihli dilekçesinde, bozma kararının hukuken ve vicdanen kabul edilemez bulduğunu beyan ettikten sonra, bozma sonrası ilk (15.09.2009 tarihli) duruşmada, bozma ilamı doğrultusunda delillerini ibraz etmesi için mehil verilmesini, 17.11.2009 tarihli son oturumda ise önceki kararda direnilmesini talep etmesi karşısında, Yerel Mahkemenin direnme kararı verip veremeyeceği noktasındadır.
Davacı ... vekilinin, bozma sonrası verdiği 24.08.2009 tarihli dilekçesindeki, bozma ilamını kabul etmeme şeklindeki beyanlarının, ilk kararda direnilmesini talep etme anlamına geldiği açıktır. Nitekim davacı vekili bu beyanlarını pekiştirmek amacıyla bozma kararı üzerine yapılan son duruşmada, önceki kararda direnilmesini talep etmiştir.
Hal böyle olunca, davacı vekilinin anılan beyanlarının kapsamına göre, Yerel Mahkemenin direnme kararı verebileceğine oybirliği ile karar verilerek birinci ön sorun aşılmış, ikinci ön sorunun incelenmesine geçilmiştir.
İkinci ön sorun; Mahkemenin ilk kararında, Medeni Kanunun 2 ve 3. maddelerinden söz etmemesine rağmen, direnme kararına bu maddeleri gerekçe yapmış olması karşısında, temyize konu olan kararın gerçekte direme kararı mı, yoksa Özel Dairenin incelemesinden geçmeyen yeni bir hüküm niteliğinde mi olduğu hususudur.
Yerel Mahkemenin ilk kararı, senetlerin doğrudan davalıya verilmediği, babası Kemal"e verildiği, onun da borçlu ile ibralaştığı, bu nedenle dava konusu senedin bedelsiz olduğu gerekçesine dayanmaktadır.
Özel Dairece kararın bozulmasının ardından, direnme kararında ise; ilk kararda yer almayan “davalının dava konusu senedi, babasından kalan senet olduğunu belirtmeyip kendisine verildiğini iddia etmesinin Medeni Kanunun 2 ve 3.maddelerinde belirtilen kurallara aykırı olduğu” gerekçesine yer verilmiştir.
Direnme kararında yukarıda belirtilen şekilde MK. nın 2 ve 3.maddelerinden bahsedilmiş olmasının, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/3. maddesi anlamında gerekçenin genişletilmesi niteliğinde bulunduğu oybirliği ile benimsenmiş ve ikinci ön sorun da bu şekilde aşıldıktan sonra, direnme hükmünün esastan incelenmesine geçilmiştir.
İşin esasına yönelik olarak yapılan incelemede:
Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle dava konusu senet üzerindeki 25 kuruşluk damga pulunun senedin tanzim tarihine dolayısiyle kambiyo senedi vasfına etkili olmamasına göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. un 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 10.03.2010 gününde, oybirliği ile karar verildi.