Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2005/10-353
Karar No: 2005/351

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2005/10-353 Esas 2005/351 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2005/10-353 E.  ,  2005/351 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : Ankara 4.İş Mahkemesi

    Günü : 20.04.2005

    Sayısı : 2005/789 E- 467 K. 

    Taraflar arasındaki “ödeme emrinin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 4.İş Mahkemesince mahkemenin görevsizliğine dair verilen 23.06.2004gün ve 2004/300 E.-1122 K sayılı kararın incelenmesi davacı vekilince istenilmesi üzerine, Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin 16.12.2004 gün ve 2004/7774-12055 sayılı ilamı ile;

    (...4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanununun 19.maddesi Kurum gelirlerini tek tek saymış, bu arada maddenin 7.bendi ile gayrimenkul kira ve işletme gelirlerini de kurum geliri olarak belirtmiştir.

    Aynı maddenin sondan bir önceki fıkrasında "süresi içinde ödenmeyen gelirler kurum alacağına dönüşür ve 506 sayılı Yasanın 80.maddesine göre gecikme zammı tatbik edilir. Kurum alacaklarının tahsilinde 6183 sayılı Kanun uygulanır. "hükmü yer almakta olup, keza 506 sayılı Kanunu"nun 80.maddesinin 7.fıkrası ise 6183 sayılı Kanun’un uygulanmasından doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde iş mahkemelerinin görevli olduğu açıkça belirtildiğinden işin esasına girilerek varılacak sonuca göre bir karar vermek, gerekirken yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmiş olması ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir...)

    Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

    TEMYİZ EDEN: Davacı vekili 

    HUKUK GENEL KURULU KARARI  

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

    A-DAVACININ İSTEMİNİN ÖZETİ: Davacı, davalı iler aralarında 20.12.1985 tarihli yazılı kira sözleşmesi bulunduğunu, bu sözleşmenin 3917 sayılı Kanun ile iptal edilmesinden sonra aralarında sözlü kira sözleşmesinin devam ettiğini, 01.07.2003 tarihinde kiralananı tahliye ettiğini, herhangi bir kira borcunun bulunmamasına rağmen davalı kurum tarafından tahliyeden sonraki aylara ilişkin olarak 6183 sayılı Kanuna göre düzenlenmiş Ödeme Emri ile alacak isteminde bulunduğunu iddia ederek, gönderilen ödeme emrinin iptalini istemiştir.

    B-DAVALININ CEVABININ ÖZETİ: Davalı vekili, yapılan işlemin yasal olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

    C-YEREL MAHKEME KARARININ ÖZETİ: Mahkeme, kira alacağına ilişkin davaya bakma görevinin Sulh Hukuk Mahkemesi olduğunu açıklayarak görevsizlik kararı vermiştir.

    D-TEMYİZ EVRESİ, BOZMA VE DİRENME: Hükmün davacı vekilince temyizi üzerine Özel Daire, yukarıda açıklanan şekilde, İş Mahkemesinin davaya bakması gerektiği gerekçesi ile kararı bozmuş, mahkeme önceki kararında direnmiş, direnme kararını davacı vekili temyiz edilmiştir.

    E-UYUŞMAZLIK: Kurumun kira alacağının tahsili için 6183 sayılı Kanuna göre düzenleyip gönderdiği ödeme emrinin iptali davasına bakma görevinin İş Mahkemesine mi, yoksa Sulh Hukuk Mahkemesine mi ait olduğu noktasında toplanmaktadır.

    F-ÖN SORUN: Her ne kadar uyuşmazlık görevli mahkemenin belirlenmesi noktasında toplanmakta ise de; Mahkemenin direnme kararının tarihi ve kapsamı ile temyiz dilekçesinin kapsamı itibarı ile kararın temyiz edilebilirlik, diğer bir söyleyişle kesinlik sınırı altında kalıp kalmadığı ön sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlığın ilişkin olduğu tutar 965.432.000 TL.dir.

    Bilindiği gibi, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış; 15.maddesindeki hüküm gereğince, 2.maddesinin (B) fıkrası, 3.maddesinin (C) fıkrası, 7, 9, 10, 11, 12.maddeleri ile 13.maddesinin (B) fıkrası 01.01.2005 tarihinde, diğer maddeleri ise yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanun’un, 2.maddesinin yayım tarihinde yürürlüğe giren (A) fıkrasının (c) bendi ile; 18.06.1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427.maddesinin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında yer alan ve ek 3’üncü maddesine göre "kırkmilyon" TL. olarak uygulanması öngörülen parasal sınır "birmilyar" TL.; beşinci fıkrasında yer alan ve ek 3’üncü maddesine göre "sekizyüzmilyon" TL. olarak uygulanması öngörülen duruşma sınırı "onmilyar" TL.; "altıyüzmilyon" TL. olarak uygulanması öngörülen karar düzeltme sınırı da "altımilyar" TL. olarak değiştirilmiştir.

    Kısaca, anılan Kanun, 21.07.2004 tarihinden itibaren temyiz (kesinlik) sınırını 1.000.000.000 TL. (1.000 YTL), karar düzeltme sınırını da 6.000.000.000 TL. (6.000 YTL) olarak belirlemiştir.

    Görülmekte olan dava 28.04.2004 günü açılmış, Yerel Mahkemenin 23.06.2004 günlü önceki hükmü Özel Dairece 16.12.2004 günü bozulmuştur. Direnme kararı ise 20.04.2005 günü verilmiştir.

    Görüldüğü üzere; gerek dava, gerekse önceki karar tarihlerinde Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427/2.maddesinin 5219 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki, bozma ve direnme tarihinde ise söz konusu değişiklikle oluşan yeni hükmü yürürlüktedir.

    Dolayısıyla, somut olayda direnme kararının temyizinin mümkün olup olmadığı konusundaki yapılacak değerlendirme; temyiz sınırı konusunda bu tarihlerden hangisinde yürürlükte bulunan yasa hükmünün esas alınacağı yönünde yapılacak saptamaya bağlı olarak, farklı sonuçlara götürecektir.

    Önemle vurgulanmalıdır ki; 5219 Sayılı Kanun, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda daha önce değişiklik yapan çok sayıdaki Kanunlardan farklı olarak, içerdiği düzenlemelerin derdest davalar yönünden ne şekilde uygulanacağı yönünde açık bir uygulama hükmü taşımamaktadır. Sadece, Geçici 1.maddesinde “Bu Kanunla artırılan parasal sınırlar nedeniyle mahkemelerce görevsizlik kararı verilemez.” şeklinde, salt göreve ilişkin bir düzenleme yer almaktadır.

    Bu noktada, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nu aynı yönlerde değiştiren önceki Kanunlardaki düzenlemeler ve özellikle bunların uygulamaya yönelik hükümleri hakkında kısa bir açıklama yapılmasında yarar görülmüştür:

    08.05.1973 gün ve 1711 sayılı Kanun’un Geçici Maddesinde; değişikliklerin sayılan istısnalar dışında (ki, temyiz ve karar düzeltme sınırına ilişkin düzenlemeler istisnalar arasında değildir) kural olarak, Kanunun yürürlük tarihinden sonra açılacak davalarda uygulanacağı belirtilmiş; böylece, yürürlük tarihinden önce açılmış olan davalarda temyiz ve karar düzeltme istemleri yönünden gözetilecek sınırın, dava tarihinde yürürlükte bulunan Kanun hükmüne tabi olması benimsenmiştir.

    16.07.1981 gün ve 2494 sayılı Kanun’un Geçici Maddesinde ise, temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.

    Yine, 26.02.1985 gün ve 3156 sayılı Kanun’un Geçici Maddesi; getirdiği değişikliklerin Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce açılmış olan davalarda da uygulanacağı yönündedir.

    20.06.1996 gün ve 4146 sayılı Kanunun geçici maddesi ise, değiştirilen hükümlerin, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağı kuralını taşımaktadır.

    Görüldüğü üzere, temyiz ve karar düzeltme sınırında değişiklikler içeren daha önceki Kanun metinlerinde, değişikliklerin ne şekilde uygulanacağı yönünde açık hükümler bulunmakla birlikte, bu hükümler arasında bir paralellik yoktur.

    Bu açıklamaların ortaya koyduğu sonuç şudur: Kanun koyucu, özellikle enflasyondan kaynaklanan nedenlerle, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"ndaki temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin hükümleri daha önce de bir çok defa değiştirmiş, ancak, bu değişikliklerle getirilen yeni sınırların

    derdest davalara etkisini düzenlerken, aynı ilkeleri benimsememiştir.

    Dolayısıyla, içerdiği düzenlemelerin derdest davalar yönünden ne şekilde uygulanacağı yönünde açık bir uygulama hükmü taşımayan 5219 Sayılı Kanun"la ilgili değerlendirme yapılırken, benzer nitelikteki değişiklere ilişkin olarak yukarıda sayılan önceki Kanunlarda yer alan düzenlemelerin, somut olay bakımından yorumlama ve sonuca varmada yardımcı nitelikte bir ölçüt olarak alınmasına olanak bulunmamaktadır.

    Açıklanan durum karşısında, bu yönün, Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun genel yapısı, ruhu ve öngördüğü yargılama ilkeleri çerçevesinde, 5219 Sayılı Kanun"un gerekçesi de dikkate alınarak, yargısal içtihatlarla açıklığa kavuşturulması gerektiği Hukuk Genel Kurulu"ndaki ön sorunla ilgili görüşme sırasında ittifakla benimsenmiş; görüşme bu çerçevede yapılmıştır.

    Hukuk Genel Kurulu"nda ön sorun bakımından yapılan görüşme sırasında varılan düşünceye göre;

    Bir davada tarafların temyiz yoluna başvurabilmeleri için, öncelikle o davanın usul hukuku kuralları çerçevesinde temyizi olanaklı bulunan bir kararla sonuçlandırılmış olması gerekeceği çok açıktır. Eş söyleyişle, henüz temyizi olanaklı bir nihai karara bağlanmamış olan bir davada, tarafların temyiz hakkının varlığından söz edilemez. Temyiz hakkı, gerekçesi veya sonucu itibariyle o hakka sahip tarafın/tarafların aleyhine sonuçlar doğuran ve usul hukuku kurallarının temyizine olanak tanıdığı bir kararın verildiği tarihte doğar. Davanın daha önceki aşamalarında böyle bir hak doğmuş olamayacağına göre; bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki "karar" teriminin, yerel mahkemenin Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksamaya yer yoktur.

    Öte yandan, 5219 Sayılı Kanun"un Genel Gerekçesinde yer alan"...Kararların kesinlik sınırının çok düşük olması, davaların gereksiz yere uzamasına ve Yargıtay"ın iş yükünün artmasına neden olmaktadır." şeklindeki ifade de, Kanun koyucunun, günümüzün ekonomik koşullarını ve paranın satın alma gücünü gözeterek, miktar ve değeri belirli bir sınırın altında kalan uyuşmazlıklar hakkında yerel mahkemelerce verilen hükümleri Yargıtay denetiminin dışında tutmayı amaçladığını göstermektedir. Anılan kanun yorumlanırken, kanun koyucunun bu amacı da gözden uzak tutulmamalıdır.

    Sonuç olarak, direnme kararları da dahil olmak üzere, yerel mahkemelerce kurulan hükümlerin temyizinin ve temyiz incelemesi sonucunda Yargıtay Daireleri ya da Hukuk Genel Kurulu"nca verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilmesinin mümkün olup olmadığı belirlenirken; temyiz ya da karar düzeltme istemi hangi karara yönelik ise, o kararın tarihinde yürürlükte bulunan Kanun hükmü esas alınmalıdır.

    Somut olayda, temyiz istemi yerel mahkemenin 20.04.2005 günlü direnme kararına yöneliktir. Söz konusu tarihte, 5219 sayılı Kanun"un temyiz sınırını bir milyar TL. olarak değiştiren hükmü yürürlükte bulunduğuna ve eldeki davada iptali istenen ödeme emrinde belirtilen müddeabbihin bu sınırın altında (965.432.000 TL) olmasına, kapitale dönüşmemiş ve ödeme emrinde talep edilmemiş faizin müddeabihe dahil bulunmamasına göre, direnme kararı kesin olup, temyizi mümkün değildir.

    Hal böyle olunca, davacı vekilinin temyiz dilekçesinin reddi gerekir.

    S O N U Ç : Yukarıda açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, istek halinde temyiz peşin harcının iadesine, 25.05.2005 gününde yapılan görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

     

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi