Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2077
Karar No: 2019/119

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2077 Esas 2019/119 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2077 E.  ,  2019/119 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi

    Taraflar arasındaki “İtirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 2. Tüketici Mahkemesince, davanın kısmen kabulüne dair verilen 17.09.2015 tarihli ve 2015/904 E., 2015/1282 K. sayılı karar, davacı ...A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 14.06.2016 tarihli ve 2016/1940 E., 2016/10622 K. sayılı kararı ile;
    “…Davacı vekili, kredi kartı alacağı nedeniyle yapılan icra takibine davalının haksız olarak itiraz ettiğini belirterek itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı yargılamaya katılmamıştır.
    Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre, davalının temerrüde düşürülmemesi nedeniyle icra takip tarihi itibariyle sadece vadesi geçen taksitlerin istenebileceği, buna göre davacı bankanın alacağının 7.035,32 TL asıl olmak üzere toplam 7.464,48 TL olduğu ve 6098 sayılı BK 120.maddesi gereğince temerrüt faizi oranının %18 olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve icra inkar tazminatına karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Mahkeme tarafından alınan kök bilirkişi raporunda seçenekli hesaplama yapılmış, davacı banka vekili gerekçelerini göstererek kök rapora itiraz etmiştir. İtiraz üzerine bilirkişiden ek rapor alınmış olup mahkemece kök rapordaki seçenekli olarak yapılan hesaplamalardan biri tercih edilerek karar verilmiştir. Ancak kök rapora itiraz üzerine itiraz yerinde görülüp ek rapor alındığına göre ek rapora neden uyulmadığının gerekçeleri karar yerinde tartışılmamıştır. Kaldı ki hükme esas alınan bilirkişi raporu da Yargıtay denetime elverişli ve yeterli açıklıkta da değildir. Bu durumda mahkemece konusunda uzman bilirkişi kurulundan tarafların iddia ve savunmalarını irdeleyen ve uyuşmazlığın 5464 sayılı yasadan kaynaklandığı ve ilgili yasanın 26. maddesindeki özel faiz düzenlemesi gözetilerek alınacak bilirkişi raporuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir…”
    gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, İtirazın iptali ve % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
    Davacı ...A.Ş. vekili; müvekkil banka ile davalı arasında kredi kartı sözleşmesi imzalandığını, davalının kredi geri ödemelerini süresinde yapmadığını, bu nedenle davalıya ihtarname gönderildiğini, ancak ihtarnamenin tebliğine rağmen kredi kartından kaynaklanan borcun ödenmediğini, davacı banka tarafından kredi kartı borcunun tahsili amacıyla Konya 8. İcra Dairesinin 2014/1655 E. sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını ve davalının icra takibine itirazı üzerine takibin durduğunu ileri sürerek haksız olarak yapılan itirazın iptali ile davalı aleyhine % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalıya duruşma gününü bildirir tebligat çıkartılmış olup, davalı duruşmaya gelmemiş; esas hakkında bir beyanda da bulunmamıştır.
    Yerel Mahkemece (Konya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi) 24.06.2014 tarihli kararda; 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 22’nci maddesinin 2’nci fıkrası, 30’uncu maddesi ve 73’üncü maddesinin 1’inci fıkrası gereğince Tüketici Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddi ile mahkemenin görevsizliğine karar verilmiştir. Hükmün davacı ...A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine;
    Özel Dairece (19. Hukuk Dairesi) 02.03.2015 tarihli kararda; hükmün onanmasına karar verilmiştir.
    19. Hukuk Dairesi tarafından verilen onama kararı sonrasında dosya Tüketici Mahkemesine gönderilmiş olup, Tüketici Mahkemesince yargılamaya başlanmıştır.
    Yerel Mahkemece (Konya 2. Tüketici Mahkemesi) 17.09.2015 tarihli kararda; itirazın iptali istemiyle açılan eldeki davada kredi sözleşmesine ilişkin belgelerin getirtildiği ve dosyanın bilirkişiye verildiği, bilirkişinin yaptığı inceleme neticesinde hazırladığı raporda, Konya 8. İcra Dairesinin 2014/1655 E. sayılı dosyası bakımından icra takibinde yazılan asıl alacak ve faiz yönünden 07.02.2014 olan icra takip tarihi itibariyle davalının sorumluluğunun devam ettiğinin ve tüketicinin temerrüde düşürülmeden doğrudan icra takibine geçilmesi nedeniyle icra takip tarihi itibariyle sadece vadesi geçen taksitler anapara tutarı yönünden banka alacağının hesaplandığının belirtildiği, yine uygulanacak azami faiz oranının yasal faiz oranının %50 fazlası (9+9*%50)=%13,50 olarak tespit edilerek toplam alacağın belirlendiği ve 6098 sayılı TBK’nın 120’nci maddesi uyarınca temerrüt faizinin %18 olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Davacı ...A.Ş. vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece; 6100 sayılı HMK’nın 266’ncı maddesinin 1’inci fıkrasında mahkemenin çözümü özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oyunun ve görüşünün alınmasına karar vereceğinin, aynı Kanunun 281’inci ve 282’nci maddelerinde ise hakimin bilirkişi raporunu dosyadaki diğer delillerle birlikte serbestçe takdir edeceğinin, ancak bilirkişi raporunu yeterli bulmaz ise bilirkişiden ek rapor ya da sözlü açıklama isteyebileceğinin veya başka bir bilirkişiden rapor alabileceğinin öngörüldüğü, somut olayda bilirkişiden 30.06.2015 havale tarihli kök rapor ve davacı banka vekilinin itirazı üzerine 11.09.2015 havale tarihli ek rapor alındığı, raporlar üzerinde yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 281’inci ve 282’nci maddeleri uyarınca bilirkişinin kök raporunun 4’üncü sayfasının 7 nolu bölümde belirtilen açıklamalar doğrultusunda ilk raporun benimsendiği, taraflar arasındaki kredi kartı sözleşmesinin ve taksitlendirme işleminin 6502 sayılı Kanun’un 22’nci maddesi uyarınca tüketici kredi sözleşmesi niteliğinde bulunduğu ve aynı Kanunun 28’inci maddesinde belirtilen şekilde ihtarname yapılmadan doğrudan icra takibi yapılmasının Kanuna aykırı olduğu, tüketici hukukunun ayrı bir hukuk alanı olarak ortaya çıkmasının hukuk sistemi bakımından sözleşmeler hukuku ve özel hukuk alanında adi sözleşmeler ve ticari sözleşmeler olarak yapılan ikili ayrımı değiştirdiği ve bu ayrımı tüketici sözleşmelerini de katarak üçlü ayrıma dönüştürdüğü, böylece özel hukuk alanında yeni bir sözleşme türünün ortaya çıktığı, tüketici sözleşmelerinin özel niteliğinden kaynaklanan ve olması gereken belli özelliklerden dolayı adi ve ticari sözleşmelerden ayrıldığı, tüketicinin tamamen özel amaçlarla ticari veya mesleki bir amaç gözetmeksizin tüketim ihtiyacını gidermeye yönelik olarak sözleşme yapan bir kişi konumunda bulunduğu, 6502 sayılı Kanun’un temel amacının tüketicinin korunması olduğu, 6102 sayılı TTK’nın 8’inci maddesinin 1’inci fıkrası ile ticari işlerde faiz oranı serbestçe belirlenirken 3’üncü fıkrası ile tüketicinin korunmasına ilişkin hükümlerin saklı olduğunun belirtildiği, bu itibarla da üçlü ayrımın benimsendiği, bunun yanında faizin, para alacağının medeni semeresi olarak kabul edilmesinin gerektiği, uygulama ve öğretide baskın görüşün, temerrüt faizinin hukuki niteliğinin, borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine Kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını sürdüren, alacaklının zararın varlığını, miktarını ve karşı tarafın kusurunu ispat zorunda kalmaksızın borçlunun ödediği ve miktarı Kanun ile belirlenmiş asgari, maktu bir tazminat niteliğinde bulunduğu yönünde olduğu, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın tarafların sözleşme ile kararlaştırdığı faiz oranına müdahalede bulunduğu, 6098 sayılı Kanun’un 88’inci maddesindeki ve 120’nci maddesindeki düzenlemeler ile kanun koyucunun sözleşme ile kararlaştırılsa dahi aşırı oranlarla belirlenen faizin önüne geçmek istediği ve bunu kamu yararı gerekçesiyle sınırlamak yoluna gittiği, yine 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 1’inci ve 7’nci maddelerinin de düzenlemeler içerdiği, bu düzenlemelerin esasen kamu düzeni ve genel ahlak temeline dayandırıldığı, ilgili maddelerde sayılan durumların bu kapsamda olduğu, TBK hükümlerinin kural olarak geçmişe yürümeyeceği, ancak istisnaen belirli hallerde, değişikliklerin görülmekte olan davalara da uygulanacağı sonucuna varılacağı, Yürürlük Kanunu’nun 7’nci maddesi ile kanun koyucunun aşırı faizin önüne geçmek yönündeki iradesini derdest davalara da yansıttığı, bu açıdan bakıldığında Yürürlük Kanunu’nun “görülmekte olan dava” kıstasının, faizin dava içinde devam ettiği halleri gösterdiğinin kabul edileceği, ne var ki eldeki davanın, TBK’nın yürürlüğe girmesinden sonra 05.09.2013 tarihinde kredi kartı borcunun tahsili amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkin olduğu ve borçların ait olduğu dönem ile temerrüt halinin 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğünden sonraya ait bulunduğu, dolayısıyla TBK’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonra 120’nci maddenin ikinci bendindeki sınırlandırılmış temerrüt faizinin uygulanması bakımından kademeli hüküm kurulduğu, bununla birlikte 28.05.2014 tarihli genel kanunun (6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun) 01.03.2006 tarihli özel kanundan (5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu) önce uygulanmasının gerekeceği, bu itibarla 19. HD’nin özel faiz düzenlenmesinin gözetilmesi yönündeki görüşünün kabul edilemez olduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davacı ...A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;
    1)Davacı banka vekilinin itirazı üzerine alınan 11.09.2015 tarihli ek bilirkişi raporu yerine 30.06.2015 tarihli kök bilirkişi raporundaki seçenekli hesaplamalardan birisini esas alan mahkemenin ek bilirkişi raporuna uymama yönündeki gerekçesini açıklamasının gerekip gerekmediği,
    2)Somut olay bakımından uyuşmazlığın 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun 26’ncı maddesine göre mi yoksa 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’a göre mi çözümlenmesi gerektiği; burada varılacak sonuca göre 5464 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesindeki özel faiz düzenlemesi göz önünde tutularak yeniden bilirkişi raporu alınmasına gerek olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
    Uyuşmazlık konusu itibari ile öncelikle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) düzenlenen bilirkişi incelemesi hakkında açıklamalarda bulunmakta fayda vardır.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren haller” başlıklı 266’ncı maddesinin 1’inci fıkrası
    “Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi olarak görevlendirilemez.”
    Düzenlemesini içermektedir.
    Aynı Kanun’un “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281’inci maddesi ise;
    “(1)Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.
    (2) Mahkeme, bilirkişi raporundaki eksiklik yahut belirsizliğin tamamlanması veya açıklığa kavuşturulmasını sağlamak için, bilirkişiden, yeni sorular düzenlemek suretiyle ek rapor alabileceği gibi, tayin edeceği duruşmada, sözlü olarak açıklamalarda bulunmasını da kendiliğinden isteyebilir.
    (3) Mahkeme, gerçeğin ortaya çıkması için gerekli görürse, yeni görevlendireceği bilirkişi aracılığıyla, tekrar inceleme de yaptırabilir.” hükmüne yer vermiştir ve 282’nci madde ile de hâkimin bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendireceği belirtilmiştir.
    Yine, 24.11.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu’nun 3’üncü maddesinin iki ve üçüncü fıkraları, “(2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. (3) Genel bilgi ve tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz.”;
    03.08.2017 tarihinde yürürlüğe giren Bilirkişilik Yönetmeliği’nin 5’inci maddesinin iki ve üçüncü fıkraları ise, “(2) Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz. (3) Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz." şeklinde düzenleme içermektedir.
    Somut olayda kök bilirkişi kurulu raporunda seçenekli olarak hesaplama yapıldığı, yapılan hesaplamaya gerekçelerini göstermek suretiyle itiraz eden davacı banka vekilinin talebi üzerine mahkemece ek rapor alındığı, ancak daha önce alınan kök raporun 4’üncü sayfasının 7 nolu bölümde belirtilen açıklamalar doğrultusunda hüküm oluşturulduğu görülmüştür. Ancak mahkemece itiraz üzerine alınan ek rapora uyulmama gerekçeleri belirtilmediği gibi kök raporda birden fazla seçenekli hesaplama yöntemine göre değerlendirme yapılmak suretiyle alacak ve faiz miktarı belirlenmiş olup, hükme esas alınan bu kök raporun yeterli açıklıkta olmadığı anlaşılmıştır.
    Bu durumda, mahkemece davalı borçluya ait kredi kartı borcunun ve bu borç nedeniyle oluşan faiz tutarının yöntemince belirlenmesi amacıyla konusunda uzman bilirkişilerden oluşturulacak heyet marifetiyle denetime elverişli ve hüküm kurmaya yeterli rapor alınmalı, sonrasında ise bu rapor ve tüm deliller birlikte değerlendirerek karar verilmelidir.
    Öte yandan, 6098 sayılı TBK’nın “Faiz” başlıklı 88’inci maddesi;
    “Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
    Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz.” hükmüne haizdir.
    Aynı Kanun’un “Temerrüt Faizi” başlıklı 120’nci maddesi ise;
    “…Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.
    Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz.
    Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur.”
    Düzenlemesini içermektedir.
    Söz konusu bu maddeler genel kanun niteliğindeki Türk Borçlar Kanunu’nda yer alan faize ilişkin hükümlerdir.
    Bununla birlikte özel kanun niteliğinde bulunan ve 23.02.2006 tarihinde kabul edilen 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu, aynı Kanun’un 49’uncu maddesi hükmü gereğince Resmî Gazete’de yayımlandığı 01.03.2006 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
    5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun “Amaç” başlıklı 1’inci maddesi;
    “Bu Kanunun amacı; banka kartları ve kredi kartlarının çıkarılmasına, kullanımına, takas ve mahsup işlemlerine ilişkin usûl ve esasları düzenlemek suretiyle kartlı ödemeler sisteminin etkin çalışmasını sağlamaktır.” şeklinde bir değerlendirme yapmıştır.
    Ayrıca, 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun 26’ncı maddesinde de kredi kartı borçları ile ilgili özel bir faiz düzenlemesi bulunmaktadır.
    5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’nun “Faiz hesaplaması” başlıklı 26’ncı maddesi;
    “…Bir hesap dönemine ilişkin toplam borç tutarı veya hesap bakiyesi üzerinden, o döneme ilişkin hesap özetinin düzenlendiği hesap kesim tarihinden önceki bir tarih itibarıyla faiz yürütülebileceğine ilişkin kayıtlar hükümsüzdür.
    Nakit kullanımına ilişkin borçlar hakkında işlem tarihi esas alınabilir. Nakit kullanımı kapsamında değerlendirilecek işlemler Kurulca belirlenir.
    Dönem borcunun bir kısmının ödenmesi hâlinde kalan hesap bakiyesi üzerinden faiz hesaplanır. Kalan hesap bakiyesine, asgarî tutar ve üzerinde ödeme yapılması durumunda akdi faiz, asgarî tutarın altında ödeme yapılması durumunda ise gecikme faizi uygulanır. Temerrüt hâli de dâhil olmak üzere, kart uygulamasından doğan borçlarda bileşik faiz uygulanmaz.
    Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, azami akdi ve gecikme faiz oranlarını tespit etmeye yetkilidir ve belirlediği bu oranları 3 ayda bir açıklar.
    Hesap kesim tarihi ile son ödeme tarihi arasında on günden az bir süre olamaz.
    Katılım bankaları açısından bu Kanun uygulamasında yer alan faiz kâr payı, gecikme faizi ise gecikme cezası olarak uygulanır.
    4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasının (f) bendi kredi kartları için uygulanmaz.”
    Düzenlemesini içermektedir.
    Dosya içerisindeki belgeler ve davacı banka vekilinin dava dilekçesi incelendiğinde eldeki davanın, davalı tarafça ödenmeyen kredi kartı borçlarının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yapılan itiraz üzerine açılan itirazın iptali davası olduğu anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık bu niteliği itibariyle 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu kapsamında düzenlenmiş olan kredi kartı borcundan kaynaklanmakta olup, anılan Kanun’un 26’ncı maddesinde kredi kartı borçları ile ilgili özel bir faiz düzenlemesi bulunduğu dikkate alındığında, somut olayda 5464 sayılı Kanun’a göre genel Kanun niteliğinde olan 6098 sayılı TBK’nın 120’nci maddesinin uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle 5464 sayılı Kanunu’nun 26’ncı maddesi uyarınca temerrüt faizi hesabının uygulanması gerekmektedir.
    Bununla birlikte kendisine dönem sonu borcunu ödemesi için ihtar çekilmiş ve hakkında icra takibi başlatılmış olan kredi kartı borçlusu davalının borcunu yapılandırmak amacıyla davacı bankaya başvuruda bulunup bulunmadığı dosya kapsamından anlaşılamamaktadır.
    O hâlde, mahkemece kredi kartı borçlusunun Kanunda öngörüldüğü şekilde ve belirlenen sürede borcu yapılandırmak amacıyla alacaklı bankaya başvurusunun olup olmadığı ilgili bankaya sorulmalı, bu itibarla borçla ilgili yapılandırma işleminin geçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin tespit edilmesi doğru olacaktır.
    Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında tarafların kredi kartı borcunu aralarındaki sözleşmeyle tüketici kredisine dönüştürdükleri, bu nedenle uyuşmazlığın tüketici kredisine ilişkin sözleşmeye göre çözümlenmesinin gerektiği, yazılı kapsamlı bir sözleşme sunulmamış olsa bile banka kayıtlarından ödeme planı kredisinin uygulandığının ve tüketici kredisine dönüştüğünün ispatlandığı, bu nedenle yazılı sözleşmenin bulunmadığının davacı banka tarafından ileri sürülemeyeceği, tüketici kredisinin ödenmemesi nedeniyle önceki statü ve ilişkinin avdet edeceğine ve ödenmeyen tüketici kredisinin tekrar kredi kartı alacağına dönüşeceğine dair düzenlemenin bulunmadığı, davacı bankanın alacağı tüketici kredisi olduğundan ve önceki statünün geri gelmesi söz konusu olmadığından hesaplamaların, borcun tüketici kredisi olduğu esasına göre yapılması gerektiği, bununla birlikte somut olayda alacağın ticari iş sayılan tüketici kredisinden doğduğu dikkate alındığında kredi kartı sözleşmesindeki temerrüt faiz oranının geçilemeyeceği, oranın Merkez Bankasınca yayımlanan azami oranların üstüne çıkamayacağı, bu oranlar geçilmemek üzere akdi faizin altına düşülmeyeceği, temerrüt faizinde akti faizin altına inmemek üzere faiz tavan sınırının uygulanacağı, temerrüt faizinin avans faizinin iki katını geçemeyeceği düzenlemeleri birlikte gözetilerek hesaplama yapılmak üzere yeni bir bilirkişi raporu alınmasının isabetli olacağı belirtilerek yerel mahkeme direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
    Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave nedenlerle uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
    S O N U Ç: Davacı ...A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen ilave nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440. maddesine göre kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.02.2019 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile karar verildi.




    KARŞI OY

    Davalının kredi kartı borcu bulunduğu, 07.05.2013 tarihinde borcun 38.183,55 TL’ye ulaştığı kabul edilerek bu miktar ana para sayılmak suretiyle 36 ay taksitle faizli toplamı 57.755,52 TL olarak ödeme planı kredisi uygulandığı, aylık 1.604,32 TL olan taksitlerin ödenmesindeki aksama nedeniyle önceki anaparaya ödenmeyen faizli taksitler toplamı eklenmek suretiyle toplam 46.575,05 TL ana para sayılarak, aylık 1.311,76 TL ve 48 ay taksitle faizli toplamı 62.964,48 TL olmak üzere yeni bir ödeme planı kredisi uygulandığı, bu kredi taksitlerinin ödenmemesi üzerine davalıya ihtarname gönderildiği ancak tebliğ edilemediği ve 7.2.2014 tarihinde icra takibi yapıldığı ancak, uygulanan ödeme planı kredisine rağmen kredi kartı alacağı şeklinde talepte bulunulduğu anlaşılmıştır.
    Uygulanacak hukuk kurallarını doğru olarak belirleyebilmek için taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliğini belirlemek gerekir. Borç temelinde kredi kartı harcamalarından doğmuş ise de sonrasında ödeme planı kredisine tabi tutulduğundan son haliyle borç, “Ödeme Planı Kredisi” taksitlerinin ödenmemesinden kaynaklanmaktadır.
    Ödeme Planı Kredisinin uygulandığı tarihte 6502 sayılı Kanun yürürlüğe girmiş olmayıp 4077 sayılı Kanun yürürlüktedir. Bu Kanunun 10/A maddesinde kredi kartları düzenlenmiş olup 1. fıkrasında; kredi kartı ile mal veya hizmet alımı sonucu nakdi krediye dönüşen veya kredi kartı ile nakit çekim suretiyle kullanılan kredilerin de tüketici kredilerinin düzenlendiği 10 uncu madde hükümlerine tabi olacağı belirtildiğinden bunlardan daha ileri bir aşama olarak kredi kartı borcunun alınacak faiz karşılığında 48 ay takside bağlanması şeklindeki ödeme planı kredisi uygulamasının da tüketici kredisi hükümlerine tabi olması gerekir.
    10/A maddede ödeme planı kredisi açıkça düzenlenmediği için bu konuda tereddüt duyularak 6502 sayılı Kanun hükümlerine gidildiğinde de aynı sonuca varılacaktır. Şöyle ki 6502 sayılı Kanununu 22. maddesinde bu konu açıkça düzenlenmiş ve 2. fıkrasında, kredi kartı sözleşmelerinin, faiz veya benzeri bir menfaat karşılığında, ödemenin üç aydan daha uzun süre ertelenmesi veya benzer şekilde taksitle ödeme imkânı sağlanması hâlinde tüketici kredisi sözleşmesi olarak değerlendirileceği, ancak bu durumda uygulanacak faiz oranının kredi kartı sözleşmesi uyarınca belirlenen orandan fazla olamayacağı belirtilmiştir. Kanunun geçici 1. maddenin 2/a fıkrasına bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kurulan ve hâlen geçerli sözleşmelerin bu Kanuna aykırı hükümleri yürürlük tarihinden itibaren uygulanmayacağı şeklindeki geçiş düzenlemesi de 22. maddenin somut olaya uygulanarak ödeme planı kredisinin tüketici kredisi sayılmasını zorunlu kılmaktadır.
    Taraflar kredi kartı borcunu aralarındaki sözleşmeyle tüketici kredisine dönüştürmüş olduklarından artık uyuşmazlık, kredi kartına ilişkin sözleşmeye göre değil, tüketici kredisine ilişkin sözleşmeye göre çözümlenmeli ve buna ilişkin yasal düzenleme ve sınırlamalar gözetilmelidir.
    Tüketici kredisinin yazılı olması gerekir ise de banka bu nedenle geçersizliğe dayanamaz. Yazılı kapsamlı bir sözleşme sunulmamış olsa da banka kayıtlarından ödeme planı kredisinin uygulandığı ve tüketici kredisine dönüştüğü ispatlanmış olduğundan yazılı sözleşme bulunmadığı davacı tarafından ileri sürülemeyecektir.
    Tüketici kredisinin ödenmemesi nedeniyle önceki statü ve ilişkinin avdet edeceğine, ödenmeyen tüketici kredisinin tekrar kredi kartı alacağına dönüşeceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Davacının alacağı tüketici kredisi olduğundan ve önceki statünün geri gelmesi söz konusu olmadığından hesaplamaların borcun tüketici kredisi olduğu esasına göre yapılması gerekir.
    Kredi kartı borcu yönünden 5464 sayılı Kanun gereğince yayınlanan akdi ve temerrüt faiz oranlarının azami sınırı belli olup sözleşmeyle kararlaştırılacak oranlarda bu sınırlar geçilemeyecektir. Özel bir tavan sınır düzenlemesi olduğundan artık TBK 88 ve 120. maddedeki tavan sınırların kredi kartı borcu için uygulanıp uygulanmayacağını tartışmaya da gerek yoktur. Ancak somut olayda borç, kredi kartı borcu olmaktan çıkmış olduğundan tüketici kredileri için TBK 88 ve 120. maddedeki tavan sınırların uygulanıp uygulanamayacağının tartışılması gerekir.
    Bunu belirleyebilmek için öncelikle tüketici kredilerinin ticari iş olup olmadığını saptamak gerekir. Davacı banka tacir olup bu kapsamda kredi verdiğinden TTK 19/2. madde nedeniyle, tüketici kredisi her iki taraf için de ticari iştir. 6102 sayılı TTK’da ve 6502 sayılı TKHK’da tüketici kredilerinin ticari iş sayılmayacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır. TTK 8/3. maddede yer alan “tüketicinin korunmasına ilişkin hükümler saklıdır” düzenlemesi, yasalarda tüketicilere yönelik faiz sınırlamasına ilişkin bir düzenleme var ise öncelikle uygulanacağı anlamında olup tüketicilerin tümüyle 8. madde düzenlemesinden muaf olduğu anlamına gelmemektedir.
    Tüketici kredisi verilmesinin ticari iş olduğu belirlendikten sonra TBK 88 ve 120. maddedeki faiz tavan sınırlarının uygulanıp uygulanamayacağına bakmak gerekir.
    TBK 88. maddede ana para faizi, TBK 120. maddede ise temerrüt faizi düzenlenmiştir. 3095 sayılı Kanunun hem isminde, hem de içeriğinde ikili ayrım yapılarak, 1. maddede sözleşme faizi, 2. maddede ise temerrüt faizine yer verilmiştir. 6102 sayılı TTK’da da ikili ayrım bulunmaktadır. 8. madde akdi faize ilişkin olup ticari işlerde faizin serbestçe kararlaştırılabileceği hükmünü içermektedir. Ayrıca 9. madde mevcut olup burada kanuni faiz, temerrüt faizi hakkında ilgili mevzuat hükümleri uygulanır denilmiştir.
    TTK 8 ve 9. madde ayrımı önceki TTK’da da bulunmakta idi ve o dönem yargısal uygulamalarda temerrüt faizinin 9. maddeye dayalı olduğu kabul ediliyor ve yaptığı yollamaya gidiliyordu. 6102 sayılı TTK da bu ayrımı korumuş olup, 8. madde temerrüt öncesi dönem için uygulanacak akdi faize, 9. madde ise temerrüt faizine ilişkin bir düzenlemedir.
    TBK 88. maddede akdi faize ilişkin, TBK 120. maddede temerrüt faizine ilişkin faiz tavan sınırları getirilmiş olup bu hükümler ticari iş sayılan tüketici kredileri için uygulanacak mıdır?
    Temerrüt öncesi dönemde uygulanacak akdi faiz yönünden ticari işlerde 8. madde gereğince faiz serbestisi bulunduğundan TBK 88. maddede yer alan tavan sınırları ticari işlerde uygulanamayacaktır. Çünkü TTK 8, TBK 88 e göre daha özel bir maddededir.
    Temerrüt faizi yönünden uygulanacak TTK 9. maddede ise böyle bir serbesti bulunmadığı gibi açıkça faize ilişkin genel düzenlemelere ve bu kapsamda TBK ve 3095 sayılı kanun’a yollama yapıldığından ticari işlerde temerrüt faizi yönünden TBK 120. maddedeki temerrüt faizi tavan sınırı uygulanacak ancak temerrüt faizinin sözleşmeyle serbestçe kararlaştırılan akdi faizin altında olamayacağı gözetilecektir. Bu şekilde belirlenmiş akdi faiz yok ise, temerrüt faizi avans faizinin iki katını geçemeyecektir.
    Önceki TTK 9. maddede 8. madde hükmünün saklı olduğu belirtilerek yollama yapıldığından serbesti temerrüt faizi için de geçerli iken 6102 sayılı yeni TTK’da bu yollama kaldırılmış, serbestiye esas bağ kopartılmıştır. Bu nedenle artık ticari işlerde temerrüt faizi için tam serbesti bulunmayıp maddenin yaptığı yollama da gözetilerek TBK 120 gereği tavan sınırlar uygulanmalıdır.
    Bu açıklamalardan sonra somut olaya döndüğümüzde davaya konu alacak ticari iş sayılan tüketici kredisinden doğduğundan hesaplamaların buna göre yapılması, öncelikle kredi kartı sözleşmesindeki temerrüt faizi oranının geçilemeyeceği, (6502 sayılı Kanun 22/2), bu oranın Merkez Bankasınca yayınlanan azami oranları geçemeyeceği (5464 sayılı kanun 26/4) Bu oranlar geçilmemek üzere akdi faizin altına düşülmeyeceği (TTK 8 ve 3095 sayılı Kanun 2) temerrüt faizinde, akdi faizin altına düşmemek üzere faiz tavan sınırı uygulanacağı (TTK 9 yollaması), bu temerrüt faizinin avans faizinin iki katını geçemeyeceği (TBK 120) düzenlemeleri birlikte gözetilerek hesaplama yapılmak üzere yeni bir bilirkişi raporu alınarak karar verilmesi gerektiği için değişik gerekçeyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumuzdan alacağın kredi kartı borcundan kaynaklandığı gözetilerek 5464 sayılı Kanununu 26. maddesine göre hesaplama yapılmak üzere rapor alınması gerektiği yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi