14. Hukuk Dairesi 2016/8541 E. , 2016/10301 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 12.03.2001 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün değilse tazminat istenmesi üzerine yapılan muhakeme sonunda; tapu iptali ve tescil davası yönünden davanın reddine, tazminat istemi yönünden kısmen kabulüne dair verilen 13.11.2013 günlü hükmün Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalı ... vekili, duruşmasız olarak temyizi davacı ... vekili tarafından istenilmekle tayin olunan 29.11.2016 günü için yapılan tebligat üzerine taraflardan gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra İş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
_ K A R A R _
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabul, kısmen reddi ile tapu iptali ve tescil davası yönünden davanın reddine, 50.000 Alman markının dava tarihinden itibaren işleyecek yabancı paralara uygulanan banka mevduat faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili ve davalı vekili ayrı ayrı temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adıverilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “delil başlangıcı”niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; davacı, davalı ile önceden tanıştıklarını, arkadaşlık yaptıklarını, ev almak istemesi üzerine davalı ile birlikte tapu sicil müdürlügüne giderek bu işin prosedürünü sorduklarını; ancak, yabancı uyruklu olması nedeniyle tahkikat için uzunca bir süre gerektiğini, işlemlerin uzayabileceğini öğrenmeleri üzerine tarafından davalıya 50.000 mark gönderildiğini, 35.000 markın elden davalıya verildiğini 05.02.2001 tarihinde tapunun davalı üzerine yapıldığını, taşınmazın kendisine devredileceği konusunda anlaştıklarını ileri sürerek tapu iptali ve tescil, mümkün değilse 85.000 Alman Markının faiziyle birlikte tahsilini istemiştir.
Davalı vekili, dava konusu evin davalıya hediye olarak alındığını, 50.000 Alman Markının bağış olarak gönderildiğini başka bir bedelin alınmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair karar davalı vekilinin
temyizi üzerine dinlenen tanık sözleri ve ceza dosyasında toplanan delillere göre yazılı delil veya delil başlangıcı bulunmadığından, Dairemizce tapu iptali ve tescil davasının kabulünün mümkün bulunmadığı; ancak, 2. kademedeki alacak isteminin incelenmesi gerektiğinden söz edilerek bozulmuştur.
Davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuş, Dairemizce... Asliye Ceza Mahkemesinde 2005/97 Esas sayılı dosyada açılan davanın Borçlar Kanununun 53. maddesi gereğince neticesinin beklenmesi, ceza dosyasında somut davayı ilgilendirecek maddi olayı belirleyen bir hüküm varsa bu hükmün hukuk hakimini bağlayacağının düşünülmesi, neticesine göre karar verilmesi gerektiği yönünden, önceki bozma ilamı kaldırılıp, hükmün bozulmasına 28.04.2011 tarihinde karar verilmiştir.
Mahkemece, Dairemizin 28.04.2011 tarih 2010/13244-14110 sayılı bozma ilamına uyulup yeniden yapılan yargılama sonucunda; davalı hakkında açılan ceza davasının zamanaşımı süresi dolduğundan düşürülmesine karar verildiği, 08.03.2012 tarihinde keşinleştiği, davacı tarafından davanın yazılı bir belge ile ispat edilemediği gerekçesiyle tapu iptali ve tescil davasının reddine, alacak davasının ise banka havale dekontu dikkate alınıp kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili ve davalı vekili ayrı ayrı temyiz etmişlerdir.
1-Yapılan yargılamaya ve toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine,
2- Davacı vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Davacı, davalının kendisini dolandırdığını ileri sürerek Cumhuriyet Savcılığına şikayette bulunmuş, Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan yargılama sonucunda davalının emniyeti suistimal suçundan mahkumiyetine karar verilmiş, ancak temyiz aşamasında ceza davasının zamanaşımı nedeniyle düşünülmesine karar verilmiştir.
Davalının sanık sıfatıyla yargılandığı... Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/97 Esas sayılı dosyasında, 17.06.2005 tarihli oturumda davalı vekili "Önceki savunmalarımızı aynen tekrar ederiz. Müvekkilim ile müdahil arasındaki ilişki özel hukuka ilişkin bir sorundur. Suçun işlendiği iddia edilen dönemde yabancıların mal satın alabilmesi için öncelikle araştırma yapmak gerekiyordu. Müvekkilim adına müdahil tarafından ev alınmıştır. Aralarındaki anlaşmazlığı müdahil soruşturma sonucu beklemeksizin şikayet yoluna gitmiştir. Bu nedenle müvekkilim suçsuzdur. Beraatine karar verilmesini talep ederiz" şeklindeki beyanı ile taşınmazın davacı tarafından bedeli ödenerek satın alındığı, tapunun davalı adına yapıldığı kabul edilmiştir.
Öte yandan, görülmekte olan davada ve Asliye Ceza Mahkemesindeki davada dinlenen tanıklar, dava konusu taşınmazın bedelinin davacı tarafından ödendiğini, davacının yabancı olması nedeniyle adına tescil ettiremediğini, taşınmazın davalı adına 05.02.2001 tarihinde tapuya tescil edildiğini bildirmişlerdir.
Bunun yanı sıra davacı tarafından, davalıya gönderilen 50.000 Alman Markı karşılığı 26.01.2001 tarihli, havale makbuzu da dosyada mevcuttur.
Davalı vekilinin yukarıda özetlenen Asliye Ceza Mahkemesindeki ikrarı mahkeme içi ikrar niteliğinde olup, HUMK. 236/1 maddesi gereğince delil niteliğindedir. Bir davada yapılan mahkeme içi ikrar, başka bir davada da geçerli olup, delil teşkil edeceğinden (YHGK 23.05.2007 tarih, 2007/14-289 Esas 2007/291 Karar) davacının, inanç ilişkisini kanıtladığı kabul edilmelidir.
Bu durumda, mahkemece yabancıların mülk edinmelerine ilişkin 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 maddesindeki koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği değerlendirilip, davacının mülk edinebileceği sonucuna varıldığı takdirde davanın kabulüne, tapunun iptali ile davacı adına tesciline karar verilmesi gerekir.
SONUÇ: Yukarıda 1. no"lu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, 2. no"lu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin harçın istek halinde davacıya iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 13.12.2016 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
-KARŞI OY-
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere, dosya içeriğine ve özellikle de Dairemizin 28.04.2011 tarih ve 2010/13244 - 14110 sayılı bozma ilamına uyulup, mahkemece gerekli araştırma sonucunda verilen mahkeme kararının onanması düşüncesi ile sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.