12. Ceza Dairesi 2016/5757 E. , 2018/4660 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle Öldürme
Hüküm : TCK"nın 85/1, 62/1, 50/4-1-a, 52/2-4. maddeleri uyarınca mahkumiyet
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1938 doğumlu müteveffa ..."nun vefatından bir hafta kadar önce rahatsızlandığı, bu nedenle oğlu olan katılan ... tarafından Nazilli Devlet Hastanesine götürüldüğü, burada ilk muayeneyi nöbetçi hekimin yaptığı, daha sonra kalp doktoru olan tanık doktor ... ... müteveffayı muayene ettiği ancak müteveffanın rahatsızlığının nöroloji uzmanının alanına girdiğinin tespiti üzerine, nöroloji uzmanı olan sanığın, müteveffayı muayene ettiği, sanığın müteveffayı muayene ettikten sonra müteveffanın rahatsızlığının kalp ile ilgili olduğunu belirttiği, bunun üzerine müteveffanın 3 gün yoğun bakımda kaldığı, daha sonra hastaneden doktor ... ... onayıyla taburcu edildiği, ertesi gün müteveffanın tekrar rahatsızlandığı ve katılan tarafından Nazilli Devlet Hastanesine getirildiği, nöbetçi doktor nöroloji uzmanı sanığı çağırdığı, bunun üzerine sanığın geldiği ve müteveffayı taburcu ettiği ancak akşam vakti müteveffanın rahatsızlanması sonucu katılanın tekrar müteveffayı Nazilli Devlet Hastanesine getirdiği, nöbetçi doktor nöroloji uzmanı sanık Doktor ..."i çağırdığı sanığın gelmediği ve müteveffanın tekrar eve getirildiği, ertesi gün müteveffanın tekrar rahatsızlandığı ve katılan tarafından Nazilli Devlet Hastanesine götürüldüğü, nöbetçi doktorun sanığı çağırdığı ve müteveffanın yoğun bakıma alındığı ve yoğun bakımda iken, 15/09/2011 tarihinde kalp yetmezliği, solunum yetmezliği, serebrovasküler hastalık sebepleriyle vefat ettiği somut olayda; ATK 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun 08.08.2012 tarihli, 3164 karar sayılı raporunda, “...Hastanın dosyası ve takip kayıtları değerlendirildiğinde; ilk defa 09.09.2011 tarihinde şikayetinin başladığı, sol vücud yarısında istemsiz hareketler, ağızda kayma gibi acil şartlarında diğer hekimler tarafından da tespit edilebilen nörolojik bulguların varlığı, takip eden sürede sol alt ekstremite güçsüzlük ve sonuçta komaya kadar giden şuur kaybının eşlik ettiği, progresif bir inme tablosu olduğu görüldüğü, ilk çekilen BT’de 09.09.2011 tarihli intrakranial patoloji olmaması hastada yalnızca intraserebral kanama olmadığı ortaya koyacağı, daha öncesinde kalp kapağı patolojisi olan eski serobrovasküler hastalık öyküsü olan ve coumadin kullanan hastanın 09.09.2011 tarihli yatışı sırasında tespit edilen INR değeri 1.66 olan hastada embolik natürü inme tanısı ile takibe alınması, hızlı antikuogülasyonun sağlanması, inme prepresyon riskinin en yüksek olduğu ilk 24 ile 48 saat içersinde hastanın nörolojik yönden takip edilmesi ve bu bahsi geçen organizasyonun yapılabilmesi için nöroloji kliniğine yatışının yapılması gerektiği, 14.09.2011 tarihli kranial MR’da sol serebellar hemisferde izlenen subakut lezyonunda bu bahsi geçen süreyle uyumlu olduğu düşünüldüğünde Nöroloji Uzmanı Dr. ...’in hastayı takip ve değerlendirme konusunda kusurlu olduğu, eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığı, zamanında yatış yapılarak tedavi edilmesi halinde kişinin kurtulma imkanının bulunduğuna oy birliğiyle mütalaa olunduğu...”, yargılama aşamasında Adli Tıp Kurumu İstanbul Birinci Adli Tıp İhtisas Kurulundan alınan, 16/04/2014 tarih ve 2014/51431/2008 sayılı raporunda ise; “....Dosya kapsamındaki radyolojik tetkiklerin Kurumumuzca yapılan değerlendirmede,” 09.09.2011 tarihli BBT’de intrakranial patoloji izlenmediği, 14.09.2011 tarihli kranial MR’da periventriküler beyaz cevherde kronik vasıflı iskemik gliotik sinyal değişiklikleri yaş ile uyumlu serebral atrofi bulguları sol serebellar hemisferde T2 ve flair serilerde hiperintens fokal iskemik lezyon alanı mevcut olduğu, 15.09.2011 tarihli BBT’de sol serebellumda silik konturlu fokal hipodens alan izlendiği” tesbit edildiği dikkate alındığında; kişinin ölümünün serebrovasküler hastalık ve gelişen komplikasyonları sonucu meydana gelmiş olduğu, hastanın dosyası ve takip kayıtları değerlendirildiğinde; ilk defa 09.09.2011 tarihinde şikayetinin başladığı, sol vücud yarısında istemsiz hareketler, ağızda kayma gibi acil şartlarında diğer hekimler tarafından da tespit edilebilen nörolojik bulguların varlığı, takip eden sürede sol alt ekstremite güçsüzlük ve sonuçta komaya kadar giden şuur kaybının eşlik ettiği, progresif bir inme tablosu olduğu görüldüğü, ilk çekilen BT’de 09.09.2011 tarihli intrakranial patoloji olmaması hastada yalnızca intraserebral kanama olmadığını ortaya koyacağı, daha öncesinde kalp kapağı patolojisi olan eski serobrovasküler hastalık öyküsü olan ve coumadin kullanan hastanın 09.09.2011 tarihli yatışı sırasında tespit edilen INR değeri 1.66 olan hastada embolik natürü inme tanısı ile takibe alınması, hızlı antikuogülasyonun sağlanması, inme pregresyon riskinin en yüksek olduğu ilk 24 ile 48 saat içersinde hastanın nörolojik yönden takip edilmesi ve bu bahsi geçen organizasyonun yapılabilmesi için nöroloji kliniğine yatışının yapılması gerektiği, 14.09.2011 tarihli kranial MR’da sol serebellar hemisferde izlenen subakut lezyonunda bu bahsi geçen süreyle uyumlu olduğu düşünüldüğünde Nöroloji Uzmanı Dr. ...’in hastayı takip ve değerlendirme konusunda kusurlu olduğu, zamanında yatış yapılarak tedavi edilmesi halinde kişinin kurtulma imkanının kesin olmadığı oy birliğiyle mütalaa olunur...” tespitlerine yer verildiği anlaşılmakla, Adli Tıp Kurumu Kanunu"nun 15. Maddesi uyarınca, raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesi amacıyla, dosyanın bu kez Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu"na gönderilerek, kusur ile ölüm neticesi arasındaki illiyet bağının tereddütsüz ve şüpheden uzak bir şekilde tespiti için Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınarak sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması,
Kanuna aykırı olup, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 19.04.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.