
Esas No: 2020/431
Karar No: 2020/836
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/431 Esas 2020/836 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı, bozma kararı üzerine direnme yoluyla İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 02.04.2015 tarihli ve 2015/11 E., 2015/150 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 17.10.2019 tarihli ve 2017/1-1279 E., 2019/1070 K. sayılı kararın, karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacı şirket vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Hukuk Genel Kurulu bozma kararında yer alan açıklamalara göre, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirisine uygun olmayan karar düzeltme isteminin REDDİNE,
Aynı Kanunun 442/3. ve 4421 sayılı Kanunun 4/b-1 maddeleri gereğince takdiren 450TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine,
Gerekli karar düzeltme harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, 04.11.2020 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
KARŞI OY
Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı sicilin düzeltilmesi (tapu iptal ve tescil) istemine ilişkindir.
Tapu sicili sistemimize hakim olan prensipleri aynı sistem adı verilen her taşınmaz için kütükte ayrı sahife açılması, kural olarak taşınmaz üzerinde ayni hak kazanılması için tescil gerekmesi (TMK m. 105, 599, 705/f.2, 713. maddeleri bu kuralın istisnalarıdır), tescilin sebebe bağlı olması, tescilin yolsuz da olsa iyi niyetli üçüncü kişiler için hüküm ifade etmesi, tapu sicilinin kamuya açık olması şeklinde sıralayabiliriz (Oğuzman, Kemal/Seliçi, Özer/Oktay Saibe-Özdemir; Eşya Hukuku 11-B- İstanbul 2006 s. 133-135).
Taşınmaz üzerinde ayni hak kazanılması, bu ayni hakkın taşınmaza ait sahifeye tescil edilmesine bağlıdır. Bu tescil, ancak hakkın doğumu için gerekli diğer bütün kurucu unsurlar mevcut ise ayni hakkı kazandırır.
Şayet kurucu unsurlar ve bu arada tescil için geçerli sebep eksik olmasına rağmen bu tescil yapılmış ise böyle bir tescil yolsuz tescildir (TMK m.1024). Bu tescil ile ayni hak kazanılmış olmaz.
Gerçek hak durumuna uymayan tescil yolsuz tescildir. TMK 1024/2. maddesine göre “Bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan veya hukuki sebepten yoksun bulunan tescil, yolsuzdur. Ayni bir hakkın bir hukuki işleme dayanılarak tescille kazanıldığı durumlarda, hukuki sebebin kaynağı olan borçlandırıcı işlemde (satış, bağışlama vs. sözleşmesinde) ehliyetsizlik, şekil noksanı, irade bozukluğu, muvazaa gibi geçersizlik nedeni var ise tasarruf işlemini meydana getiren tescil isteminde bir geçersizlik bulunmasa dahi sebebe bağlılık ilkesi gereğince borçlandırıcı işlemdeki geçersizlik tasarruf işlemini de geçersiz kıldığından, yapılan tescil yolsuzdur. Böyle bir tescil ayni hakkı kazandırmaz. Tescil istemi sırasında ehliyetsizlik veya irade bozukluğu gibi sebepler var ise tescil sebebe bağlılık dolayısı ile değil tescil isteminin yani tasarruf işleminin geçersiz olması dolayısı ile yolsuz tescil olur (Oğuzman s.134, 218).
Tescilin hukuki sebebini bir idari işlemin oluşturduğu durumlarda söz konusu işlemin mahkeme kararı ile iptali veya bir başka kararla ortadan kaldırılması da tescili yolsuzlaştırır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir kararında “Taşınmazın tapuya tescilinin hukuki dayanağı olan idari karar, sonraki bir idari kararla ortadan kaldırıldığında tescilin hukuki dayanağı da kalkmış olur” şeklindeki görüş benimsenmiştir (YHGK 4.11.1977, 1-278/819).
Bunun gibi haciz, iflas ve rehnin paraya çevrilmesi yolu ile yapılan takiplerde taşınmazlar açık artırma ile satılarak mülkiyet alıcıya ihale sureti ile geçirilir. İşte bu şekilde kazanılan bir taşınmazın mülkiyeti alıcı adına tescil edildikten sonra ihale feshedildiği takdirde (İİK m.134) mevcut tescil artık yolsuz hâle gelir (Ş. Özçelik, Barış; Tapu Siciline Güvenin Korunması, Ankara 2016, s.77, Sirmen, Lale/Taşpınar Ayvaz, Sema; Yargıtay Kararlarına göre ihale feshedilmeksizin sicilin düzeltilmesi davası açılması (Yargıtay Kararları Işığında Güncel Medeni Hukuk Problemleri Sempozyumu Bildirileri 08-09 Kasım 2018 s.505). Çünkü tescilin dayandığı sebep ortadan kalkmıştır.
MK 1025/1. maddesinde “Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş veya bir tescil yolsuz olarak tescil olunmuş ya da değiştirilmiş ise, bu yönden ayni hakkı zedelenen kimse tapu sicilinin düzeltilmesini dava edebilir” şeklinde kaydın düzeltilmesi davası açıklanmıştır.
İcra veya iflas yolu ile yapılan takiplerde taşınmaz açık artırma ile satılarak mülkiyet alıcıya ihale sureti ile geçirildikten sonra, ihale icra mahkemesi kararı ile feshedilmedikçe tescilin yolsuz olduğu ileri sürülemez. İhale ancak İİK 134. maddesi hükümlerine göre feshedildiği takdirde mevcut tescil yolsuz hâle gelir ve bu hâlde sicilin düzeltilmesi davasının konusunu oluşturabilir (Sirmen/Taşpınar Ayvaz, s. 507 vd.). Yargıtay 1. Hukuk Dairesi “….. Ayrıca bu tür satışlarda İİK 134. ve diğer ilgili madde hükümlerinin uygulanacağı 13.04.2955 tarih 5/8 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme kararı gereği satış ile mülkiyeti alıcıya (davalıya) geçen taşınmazların onun adına tapuya tescil edilmiş olması fesih isteğinin incelenmesine engel değildir. O hâlde mahkemece görev yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken işin esası incelenerek yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması isabetsizdir” şeklinde karar vermiştir (1. Hukuk Dairesi 18.06.1984, 6571/7318; Y.K. 1985/6 s. 791-792).
TBK’nın 281. maddesi açık artırma yolu ile yapılan satışlarda artırmanın iptalini düzenlemektedir. Anılan hükme göre “Hukuka veya ahlâka aykırı yollara başvurularak ihalenin gerçekleştirilmesi sağlanmış ise her ilgili iptal sebebini öğrendiği günden başlayarak on gün ve her hâlde ihale tarihini izleyen bir yıl içinde ihalenin iptalini mahkemeden isteyebilir. Cebri artırmalar hakkında özel hükümler saklıdır”.
İİK 134. maddesi taşınmaz ihalesinin feshi ile ihalenin sonuçlarını düzenlemektedir. İİK’nın 134. maddesinin ikinci fıkrası aynen” ihalenin feshini Türk Borçlar Kanununun 281 inci maddesinde yazılı sebepler de dahil olmak üzere yolsuz satış isteyen alacaklı, borçlu, tapu sicilindeki ilgililer ve pey sürmek suretiyle ihaleye iştirak edenler yurt içinde bir adres göstermek koşulu ile icra mahkemesinden şikâyet yolu ile ihale tarihinden itibaren yedi gün içinde isteyebilirler, İlgililerin ihale yapıldığı ana kadar cereyan eden muamelelerdeki yolsuzluklara en geç ihale günü ıttıla payda ettiği kabul edilir. İhalenin feshi talebi üzerine icra mahkemesi talep tarihinden itibaren yirmi gün içinde duruşma yapar ve taraflar gelmese bile icap eden kararı verir…” şeklindedir.
Aynı maddenin 7. fıkrasında “Satış ilanı tebliğ edilmemiş veya satılan malın esaslı vasıflarındaki tarafa veya ihalede fesada bilahare vakıf olunmuş ise şikâyet müddeti ıttıla tarihinden başlar. Şu kadar ki bu müddet ihaleden itibaren bir seneyi geçemez” hükmü, 8. fıkrasında ise “Tescil için tapu idaresine yapılacak tebligat şikâyet için muayyen müddetin geçmesinden veya şikâyet edilmiş ise şikâyeti neticelendiren kararın kesinleşmesinden sonra yapılır” hükmü düzenlenmiştir.
İİK’nın 134. maddesinin ikinci fıkrası cebri icra yolu ile açık artırma yolu ile satışlarda ihalenin feshinde özel olarak icra mahkemesinin görevli olduğunu düzenlemektedir (Ancak ortaklığın giderilmesi satışlarında ihalenin feshinde, ortaklığın giderilmesine karar vermiş sulh hukuk mahkemesi görevlidir). Öğretide ihalenin feshi talebinin reddi kararının aynı taraflar arasında maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceği görüşü savunulmaktadır (Kuru, Baki: İcra İflas Hukuk c.II İstanbul 1990 s. 1451, 1506; Musul Timuçin: İcra ve İflas Hukuk I İcra Hukuku, İstanbul 2001 s. 776).
Öğretide bir görüşe göre, icra mahkemesinin ihalenin feshi istemi üzerine yapacağı inceleme dava gibi her türlü delille başvurularak yapılacağı için ihalenin feshi isteminin reddi kararı şekli anlamda kesinleşince, ihale ile ortaya çıkan Özel hukuka ilişkin hukuki sonuçlar kesin nitelik kazanacağından icra mahkemesinin bu tür kararlarına karşı yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurma olanağının ilgiliye tanınması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Sonuçlar itibariyle bir mahkeme kararından farksız olan ihalelerin feshi isteminin reddine ilişkin icra mahkemesi kararlarına karşı HUMK 445 vd hükümlerinin uygulanması gerekir (Arslan, Ramazan; İcra ve İflas Hukukunda İhale ve İhalenin Feshi, Ankara 1984 s. 200 vd).
Bizim de katıldığımız bu görüşe göre ihalenin feshi için icra mahkemesi görevli olup, genel mahkemeler görevli değildir. Bu nedenle genel mahkemelere ihalenin feshine müncer olacak nitelikte tapu iptali, tapu kaydının terkini, tescil vs. adlar altında dava açılamaz. İcra mahkemesinin ihalenin feshi talebini reddetmesinden sonra da genel mahkemelerde tapu iptali, ihalenin iptali veya bedel davası adı altında aynı ihalenin feshi sebeplerine dayanarak bir dava açılamaz. Çünkü böyle bir davanın genel mahkemece incelenmesi hem görev kurallarına hem de kesin hükme aykırı olur (Kuru c.I s. 1452).
İhalenin feshi talebinin reddi kararına karşı yargılamanın iadesi yoluna başvurulabilir. Bu ret kararı sadece ihalenin feshi talebinde taraf olan kişiler hakkında ve o ihalenin feshi talebinde dayanılmış fesih sebebi ile sınırlı olarak kesin hüküm teşkil eder. Bu nedenle talebi reddedilen kişi, başka bir fesih sebebine dayanarak ihalenin feshini İİK 134/2 ve 4. fıkralarda yazılı süreye uyma şartı ile isteyebilirler.
İhalenin feshi talebinin reddi kararı ile ihale kesinleştiğinden ihalede bir fesih sebebi mevcut olsa dahi yolsuz tescilden söz edilemez.
TMK’nın 705 ve İİK’nın 134. maddesi uyarınca ihale taşınmaz mülkiyetinin tescilden önce kazanma hâlinden bir tanesidir. İİK 134. maddesinde yazılı süreler içinde ihalenin feshi şikâyetinde bulunulmuş ise ihalenin feshi talebinin reddi kararının kesinleşmesi kaydı ile taşınmazın mülkiyeti ihale anında alıcıya geçmiş olur ( İİK 134/1 ve son).
Bu hâlde ihale bedeli alacaklılara ödenir ve alıcı adına tescil için tapu idaresine tebligat yapılır.
Görüldüğü üzere ihalenin feshi isteminin reddi kararının kesinleşmesi veya ihalenin feshi için belirleme 7 ve 1 yıllık sürelerin geçirilmesi hâlinde başka konuda genel mahkemelere başvuru yapılabileceği düzenlenmemiş olup, bu hâllerde alıcı adına tescilin yapılabileceğinin düzenlenmesi kanun koyucunun ihalenin feshi kararına maddi anlamda kesin hüküm gözü ile baktığını göstermektedir. Yargıtay 1. Hukuk Dairesi ise icra mahkemesinde ihalenin feshi isteminin şikâyet niteliğinde olduğu, İİK’nın 18.maddesi uyarınca şikâyetin basit yargılama usulüne tabi olduğu, ihalenin feshinin İİK 134. maddesinde yazılı sınırlı sebeplerle, belli bir süre içinde istenebileceğini, ihalenin hazırlanması, ifası ile sonuçlandırılması sırasında vuku bulan sebeplerle fesihin düzenlendiğini, bu çerçevede kalan bir soruşturma ve değerlendirmenin mülkiyet hakkının illetini teşkil eden nedenin varlığına ya da yokluğuna delalet edemeyeceği görüşündedir. Özel Daire olarak Türk hukuk sisteminde tapu kayıtlarının oluşumunda illilik prensibi esas olduğundan ihalenin feshi isteminin icra mahkemesince reddedilmiş olması keyfiyetinin temelde yolsuz tescil nedenini ortadan kaldırmayacağı sonucuna varmaktadır. Davadaki iddiaların içeriğine göre ihale konusu taşınmazın kaydının davalı adına oluşumunun illetten yoksun ve bu nedenle yolsuz tescil niteliğinde olduğuna ilişkin olup, bu tür davaların mülkiyet hakkına dayalı olarak her zaman açılabileceği 1. Hukuk Dairesinin 24.03.2011 tarihli kararında belirtilmektedir. Bu görüş özetle şikâyetin bir dava olmadığı için diğer davalar yönünden kesin hüküm oluşturmadığını vurgulamaktadır.
Zira İİK’nın 134/2. fıkrası ihalenin feshi isteminin şikâyet yolu ile icra mahkemesinden istenebileceğini öngörmektedir. Şikâyet, icra ve iflas görevlilerinin takip hukuku kurallarına aykırı eylem, işlem ve davranışlarının denetimine yönelik bir hukuki çaredir. Şikâyeti düzenleyen İİK’nın 16. maddesinin 1. fıkrasında “Kanunun hâllini mahkemeye bıraktığı hususlar” dışında icra mahkemesinin şikâyet konusunda münhasır yetkili olduğu vurgulanmıştır.
Bir icra takip işlemi olan ihalenin kanuna ve olaya uygun olup olmadığını inceleme yetkisi icra mahkemesine aittir. İİK’nın 4. maddesi icra mahkemesinin şikâyet ve itirazlar için özel görevli mahkeme olduğunu düzenlemektedir. O hâlde sicilin düzeltilmesi (tapu iptal ve tescil) davası adı altında tescilin İcra ve İflas Kanunu hükümlerine aykırı olup olmadığını, dolayısı ile tescilin bu sebeple yolsuz hâle geldiğini inceleyebileceği şeklindeki Hukuk Genel Kurulunun çoğunluk görüşü, mahkemelerin görevlerinin kanunla düzenleneceğini öngören Anayasanın 142. maddesine ve 5235 sayılı Mahkemeler Teşkilatına İlişkin Kanun ile İcra ve İflas Kanunu hükümlerine aykırıdır. Özel mahkeme olan icra mahkemesi ile genel mahkeme olan asliye hukuk mahkemesi arasında bir astlık üstlük ilişkisi de bulunmamaktadır.
Öte yandan ihalenin feshi istemi şikâyet niteliğinde olup şikâyette bir hakkın olup olmadığı değil, yolsuzluğu iddia edilen işlemin kanuna veya olaya uygun olup olmadığını incelenir. İhalede tescil cebri icra gücü ile yapılan bir işleme dayanmaktadır. Kişiler arasındaki bir hukuki ilişkiye dayalı değildir. O nedenle icra takip işlemindeki yolsuzluk icra mahkemesinde incelenmektedir. Öğretide bir görüş icra mahkemesinde verilen kararın sicilin düzeltilmesi davasında kesin hüküm teşkil etme gücüne sahip olmadığını, ancak bu kararın ihalenin usulüne uygun olup olmadığı konusunda bağlayıcı olması gerektiğini savunmaktadır.
Bu görüşe göre icra mahkemesi şikâyete konu olan sebeplerle ilgili olarak tam ve geniş yetkili bir şekilde inceleme yapar. İcra mahkemesinin “şekilci ve yüzeysel” inceleme yaptığının ileri sürülebildiği hâller şikâyetle ilgili olmayıp, alacağın esasına yönelik tartışmanın söz konusu olduğu (örneğin takip konusu borcun bulunmadığı veya ödendiği itirazı) itirazın kaldırılması (İİK m. 68 vd) ilişkindir. Bu hâlde bile kanun koyucu alacağın esasının incelenmesi yolunu bizzat kendisi açık tutmuş itiraz iptali (İİK m. 67) menfi tespit ve istirdat davası (İİK m. 72) gibi dava türlerini düzenlemiştir. O nedenle şikâyetin incelenmesi şekilci ve biçimsel olarak nitelenemez (Sirmen /Taşpınar s. 519,520).
Gerçekten de icra mahkemesi ihalenin feshi şikâyetinde tanık dahil her türlü delili serbestçe incelemekte, kesin delille ispat zorunluluğu olmadan karar vermektedir.
İhale feshedilmedikçe buna dayanılarak yapılan tescil geçerli bir hukuki sebebe sahiptir. İcra ve İflas Kanununun ihalenin kesinleştiğini kabul ettiği bir durum bakımından tapu sicilinde buna dayanan tescilin hukuki sebepten yoksun ve yolsuz olduğunu söylemek mümkün değildir.
Kanun güvene mazhar olan devlet otoritesinin cebri icra organları vasıtası ile uyuşmazlık uygun olarak gerçekleştirdikleri ihalenin korunması kamu düzeninin sağlanması ve hukuk devleti olmanın bu gereğidir. Kesinleşen bir takip içinde yapılan cebri satışın sürenin bir biçimde iptali taşınmazı aslen iktisap eden üçüncü kişi alıcının mülkiyet hakkının ihlâlini gündeme getirmektedir. Devletin iki ayrı olay bakımından farklı ve birbirine ters düzenlemeler yapması düşünülemez (Sirmen/Taşpınar s. 522).
Sonuç olarak İhale Kanununda öngörülmüş olan hak düşürücü süre içinde feshedilmedikçe sicilin düzeltilmesi davası ve tescil olabilecek bir yolsuz tescilin varlığından söz edilemez. Sicilin düzeltilmesi davasına bakan asliye hukuk mahkemesi ihalenin feshi kararı veremeyeceğine göre, yolsuz tescile dayalı olarak tapu iptali ve tescil kararı vermesi kanunu dolanmak ve dolaylı olarak ihaleyi feshetmek anlamına gelir. Bu durum cebri icra yolu ile yapılan ihalelere güveni azaltır. Öte yandan ihale feshedilmese de borçlu icra müdürünün kusurlu eylem ve işleminden kaynaklanan bir usulsüzlükle malını kaybetmiş ise İİK m. 5’e göre Devletin sorumluluğuna gidebilir. Ayrıca borçlunun zarara uğramasında ihalede usulsüzlüğü yaratmak, yürütmek veya bunu bilerek ihaleye katılmak sureti ile bizzat alacaklı neden olmuş ise ona karşı BK’nın 49/1 veya 49/2 de öngörülen hükümler uyarınca zararın giderilmesini isteyebilir veya aynen tazmin yolu ile taşınmazın mülkiyetini talep edebilir. Aksi hâlde yolsuz tescil davasına geçerlilik tanımak ihalelere zaten düşük olan talebi azaltır, taşınmazlara ihalede alıcı çıkmaması sonucu satılamaması ve dolayısı ile icra takibinin ve borçlunun sorumluluğunun etkisizleşmesine yol açar.
Somut olayda müflis şirket iflas idaresince 17.07.2001 tarihinde üçüncü kişiye ihale edilen taşınmaz ihalesinin, ihaleye fesat karıştırıldığı, satış tarihinde tahrifat yapılarak satış tarihi öncesinde ihale yapıldığı, taşınmazın son imar durumunun getirilmediği, sit alanı içinde gösterildiği, düşük bedelle satıldığı gibi ihalenin feshi konusu olabilecek sebeplerle 07.06.2005 tarihinde asliye hukuk mahkemesince tapu iptali ile adına tescili için dava açmıştır. Mahkemece, husumette ret kararının 1. Hukuk Dairesince bozulması üzerine verdiği ikinci kararda davacının icra mahkemesine yaptığı ihalenin feshi isteklerinin reddedilip kararın kesinleştiği, yolsuz tescile ilişkin bir nedenin bulunmadığı gerekçesi ile davanın yine reddine karar verildiği, davacının temyizi üzerine Özel Dairece bu kez ihalenin feshi isteklerinin icra mahkemesince reddedilmiş olması temelde yolsuz olan tescil nedenini ortadan kaldırmayacağı, iflas zabıt defterinde yapılan tahrifatın hileli davranış olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği ve sıra cetveline itiraz davasının devam ederken satış kararı alınmasının ihaleye katılımı azaltıp azaltmadığı değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekçesi ile mahkeme kararını bozduğu, mahkemenin karara uyup verdiği üçüncü kararda yolsuz tescil nedeni ile davanın kabulüne karar verildiği, kararın davalı vekilince temyizi üzerine bu kez Özel Daire iflas zabıt defterindeki tahrifatın hileli davranış olarak değerlendirilemeyeceğinden davanın reddine karar verilmesi gerekçesi ile kararı bozduğu, mahkemenin kararında direndiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda belirtilen ilke ve kurallar göz önüne alındığında, icra dairesince yapılan ihalenin feshinde İİK’nın 134/2. maddesi uyarınca icra mahkemesinin görevli olduğu, ihale feshedilmedikçe tapudaki tescilin geçerli bir sebebe dayandığı, yolsuz tescilden söz edilemeyeceği için sicilin düzeltilmesi (tapu iptal, tescil) davası açılamayacağından davanın bu nedenle reddi gerekmekte olup, mahkeme kararının bu gerekçe ile bozulması gerekirken, işin esasına girilerek davanın reddine karar verilmesi gerekçesi ile bozulduğu görülmektedir.
Direnme kararının değişik gerekçe ile bozulması yerine, mahkeme kararının Özel Dairenin bozma gerekçesi ile bozulması yönündeki çoğunluk görüşüne katılamıyoruz. Bu nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin bu gerekçe ile kabulü ile, mahkeme kararının değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşündeyiz.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
