Ceza Genel Kurulu 2014/549 E. , 2015/180 K.- VERGİ USUL KANUNUNA MUHALEFET SUÇU
- SAVUNMA HAKKI
- ALEYHE BOZMAYA KARŞI SANIĞIN BEYANININ ALINMAMASI
- MUTLAK BOZMA NEDENİ
- VERGİ USUL KANUNU (VUK) (213) Madde 359
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 52
- TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 7
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 231
- CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 307
- TEMEL CEZA KANUNLARINA UYUM AMACIYLA ÇEŞİTLİ KANUNLARDA VE DİĞER BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN (5728) Madde 276
- CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 326
- CEZA MUHAKEMELERİ USULÜ KANUNU (MÜLGA) (1412) Madde 308
"İçtihat Metni"213 sayılı Vergi Usul Kanununa muhalefet suçundan sanık A.. D..’un anılan kanunun 359/a-2 ve 5237 sayılı TCK"nun 62 ve 52/4. maddeleri uyarınca 43.800 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Mersin 7. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.12.2007 gün ve 1247-1932 sayılı hükmün katılan vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 11.09.2008 gün ve 10402-8695 sayı ile;
“5237 sayılı TCK"nun 7/2. maddesi gözetilerek; 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 276. maddesiyle değişik 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359/a-2. maddesi ile 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile değişik CMK"nun 231. maddeleri uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması” nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan yerel mahkemece 09.10.2009 gün ve 851-1030 sayı ile bu kez; yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle 5271 sayılı CMK"nun 223/2-e maddesi gereğince beraatine karar verilmiştir.
Hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 10.09.2012 gün ve 1838-14551 sayı ile ;
“Yetkilisi olduğu şirkete ait 2002 takvim yılı defter ve belgelerinin ibrazı istemini içeren yazının sanığa tebliğ edildiğine ilişkin dosya içerisinde tebliğ alındısı bulunmamakla birlikte vergi denetmen yardımcısı O..Ü..E.. ve sanık tarafından imzalanan 11.07.2006 tarihli "tutanak" başlıklı belgede 2002 takvim yılma ait defter ve belgelerin ibrazı istemini içeren yazının 01.06.2006 tarihinde mükellef kuruma tebliğ edildiği hususunun belirtilmiş olması, sanığın ise savunmasında 2006 yılında kendisinden tekrar istenen 2002 takvim yılına ait yasal defterleri işyeri değişikliği nedeniyle bulamadığını ve bu nedenle ibraz edemediğini beyan etmesi karşısında, defter ve belge ibrazı istemini içeren yazıdan haberdar olduğu anlaşılan ve yasal defterleri bulamadığı için ibraz edemediğini savunan sanığa yüklenen suçun yasal unsurları itibariyle oluştuğu ve mahkûmiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, tebliğ alındısının dosyada bulunmadığı gerekçesiyle yazılı şekilde beraat hükmü tesisi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Mersin 7. Asliye Ceza Mahkemesi ise 21.12.2012 gün ve 1207-1226 sayı ile;
"...Suç tarihinde vergi dairesince sanıktan yetkilisi bulunduğu şirketin 2002 yılına ait defter ve belgeleri inceleme yapılmak üzere ibrazının istendiği, sanık defter ve belgeleri iş yeri değişikliği nedeni ile bulamadığından bahisle ibraz edemediği, vergi dairesince VSR, VİR, VTR ve ekindeki belgeler arasında 2002 yılına ait defter ve belgelerin sanıktan istenmesine yönelik yazı aslı ve belgelerin sanığa tebliğine ilişkin yazı ve fotokopisinin bulunmadığı, kurumdan istendiğinde cevabı yazılarda defter ve belgeleri isteme yazısı ile tebliğ belgesinin kendi dosyalarında da bulunmadığının bu belgelere ulaşılamadığının bildirildiği, mahkememizce defter ve belgelerin ibraza ilişkin tebliğ belgelerinin bulunmasına ilişkin bu belgelerin suçun oluşumu açısından etkili olduğu, tebliğ ve belgenin usulüne uygun olup olmadığı denetlenmesinin mümkün olmadığından bahisle delil yetersizliği nedeni ile sanığın beraati yönünde karar verildiği, Yargıtay 11. Ceza Dairesince sanığın belgeleri kendisinden istendiğini savunması karşısında suçun oluşacağından bahisle beraat kararının bozulduğu, bu aşamada dahi belge ve defterlerin istenmesine ilişkin yazı aslı veya fotokopisi ve tebliğine ilişkin belgenin aslı veya fotokopisi dosyada bulunmadığından en ciddi kurumlardan olan vergi dairesi ve defterdarlığın dahi yazı ve tebliğ belgesi var ise bile bu kurumun dahi bu belgeleri muhafaza edememesi ve istendiğinde kendilerinin de ulaşamadığından bahisle gönderilememesi karşısında sanığın iş yeri değişikliği nedeni ile istenen belge ve defterlere oluşamadığı yönündeki savunmasının ve mazeretinin kabul edilmesi gerektiği bu şekildeki savunma ve mazeretin makul ve geçerli bir mazeret oluşturduğu, sadece sanıktan belgelerin istendiğinin şifaen söylenmesi ve belgelerle desteklenmeyen raporlarda tebliğ edildiğinin söylenmesi sanığında "istediler ancak bulamadım" demesi karşısında tebliğ edilmiş sayılamayacağı, yazı olmadığı için hangi yıla ilişkin defterlerin istendiği ve hangi yıl istendiği ve net olarak tespit edilemeyeceğinden ve özellikle Resmi Kurumun dahi belgeleri kaybetmesi karşısında sanığın bu defter ve belgelere ulaşamaması geçerli bir mazeret olarak görülmesi gerektiğinden, suçun unsurları itibarı ile oluşup oluşmadığı tam ve net olarak tespit edilemediğinden, şüphe mevcut ise de yerleşik Yargıtay İçtihatları gereği şüphenin sanık lehine yorumlanması gerektiği" gerekçesiyle direnerek sanığın önceki hükümdeki gibi baraatine karar vermiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 09.09.2014 gün ve 190399 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı 213 sayılı Vergi Usul Kanuna muhalefet suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; aleyhe bozmaya karşı sanıktan diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilip verilmeyeceği hususunun öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yerel mahkemece aleyhe bozmadan sonra sanığa bozma kararı ile birlikte duruşma günü davetiyesinin sorgusunda beyan ettiği son adresi yerine daha önce terk ettiği belirlenen eski adresine tebliğe çıkartıldığı, tebliğat evrakının muhatap gösterilen adreste tanınmadığından bahisle bila tebliğ iade edilmesi üzerine müdafiinin dinlenilmesi ile yetinilip sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan önceki hükümde direnilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/2. maddesine göre, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece, sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunlu olup müdafiin dinlenilmesi ile de yetinilemez. Aynı kurala 5271 sayılı CMK"nun 307/2. maddesinde de yer verilmiş olup anılan bu kanun hükümleri uyarınca sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğurabilecek olan hususlarda beyanda bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki delillerini sunma imkânı tanınmalıdır. Bu düzenleme, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayandığından, uyulmasında zorunluluk bulunan emredici kurallardandır.
Bu zorunluluk beraat hükmünde direnilmesi halinde de geçerlidir. Zira Ceza Genel Kurulunca yapılacak inceleme sonucunda Özel Dairenin aleyhe bozması isabetli bulunup yerel mahkeme hükmünün bozulması mümkündür. 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 326/3. maddesi uyarınca ısrar üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca verilen kararlara uymak mecburidir. Bu durumda sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyeceği sorulmadan beraat hükmünde direnilebileceğinin kabulü savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğurabilecektir. Savunma hakkı sanığın vazgeçilmez ve en önemli hakkı olup bu hakkın sınırlanması 1412 sayılı CMUK"nun 308/8. maddesi uyarınca mutlak bozma nedenidir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun duraksamasız uygulamaları da ısrar edilen önceki hüküm beraat dahi olsa sanıktan aleyhe bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilemeyeceği yönünde bulunmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Mersin 7. Asliye Ceza Mahkemesinin 21.12.2012 gün ve 1207-1226 sayılı direnme hükmünün, aleyhe olan bozmaya karşı sanığın beyanı alınmadan yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.06.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.