17. Hukuk Dairesi 2016/13074 E. , 2017/6377 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, müvekkiline kasko sigortalı araca, davalının maliki olduğu aracın çarpması sonucu hasarlandığını, kazanın meydana gelmesinde davalı taraf sürücüsünün % 100 oranında kusurlu olduğunu ve olay yerini terk ettiğini, müvekkili tarafından 14.01.2013 tarihinde sigortalısına ödenen 3.831,00 TL hasar bedelinin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı usulüne uygun tebligata rağmen davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamından, tanık beyanına itibar edilmediği ve bu nedenle davalının kazaya sebebiyet verdiğinin ispatlanamadığı, aksi halde dahi işleten sıfatının tespitinde maddi ölçütü esas alan Yargıtay uygulaması dikkate alındığında davalının sorumluluğu cihetine gidilemeyeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kasko sigorta poliçesinden kaynaklanan rücuen tazminat istemine ilişkindir.
İşleten tanımı, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"nun 3. maddesinde "Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve
tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır" şeklinde yapılmıştır. 2918 sayılı KTK"nın 3. maddesinde işleten sıfatının belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay"ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK"nın 85. maddesi "Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar" hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay"ın uygulamalarında, işleten sıfatının belirlenmesinde araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması ve fiili hakimiyetin uzun süreli olması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şarttır.
Bunun yanı sıra, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"nun 20/d bendi "Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi
cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir" hükmünü içermektedir. Görüldüğü gibi Yasa"nın 20/d bendinde tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin ancak noterler tarafından yapılacağı hükmüne yer verilmiştir. Ancak böyle bir satış ve devir işlemi araç üzerindeki mülkiyet hakkını devre elverişlidir. Bu devrin yöntemince aracın kayıtlı olduğu, tescil müdürlüğüne bildirilmemesi yüzünden aracın tescil kaydında bir değişiklik yapılmaması satışa konu aracın mülkiyetinin geçişini engellemez ise de, anılan yasa maddesinde belirtilen türden resmi bir satış ve devir işlemi yapılmaksızın, satış işlemine dayalı olarak işleten sıfatının ve araç üzerindeki mülkiyet hakkının devredildiğinin kabulü mümkün değildir.
Somut olaya bakıldığında; mahkemece, dava dışı sürücü tanığın beyanlarının esas alınması halinde, davaya konu ve davalı şirket adına kayıtlı aracın, işleteninin davalı şirket olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de, varılan sonuç az yukarıda yazılı yasal düzenleme ve dosya içeriğine uygun bulunmamaktadır. Davaya konu araç sürücüsü, aynı zamanda haksız fiilin faili olan ve tanık sıfatı ile yargılama aşamasında dinlenilen ..., (kendi aleyhine beyanda bulunmasının hayatın olağan akışına aykırı olması nedeniyle itibar edilmesi gereken ayrıntılı, çelişki içermeyen ve dosya kapsamı ile uyumlu beyanları gözetilerek), davaya konu aracı satın aldığını ve fakat tescil işleminin yapılmadığını belirtmiştir, bu halde ... adına aracın resmi satış ve devir işlemi yapılmadığı, kaza tarihinde davalı şirketin işleten sıfatını haiz olduğu, az yukarıda yazılı 2918 sayılı KTK"nun 3. maddesinde ifadesini bulan işleten sıfatının ortadan kalktığı herhangi bir durumun davalı bakımından gerçekleşmediği, davalının pasif husumet ehliyetine sahip olduğu anlaşılmakla, davaya konu araçta meydana gelen gerçek zararın tespiti ile yargılamaya devam olunarak karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde red kararı verilmesi isabetli bulunmamıştır.
SONUÇ; Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine 05.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.