9. Hukuk Dairesi 2009/46232 E. , 2010/6570 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA :Davacı, kıdem tazminatı,yıllık izin ücreti alacaklarının ödetilmesine
karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı işçi,davalıya ait poliklinikte yüzde usulü ücretle diş doktoru olarak çalışmakta iken,çalışmalarının SSK.na bildirilmediği,izinlerinin kullandırılmadığı ve tek tedavi ünitesi bulunan işyerine ikinci bir diş hekimi alınmasının ücretinde düşmeye yol açtığını ileri sürerek iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece,işyerinde yüzde usulü ücret karşılığı çalışan davacının çalıştığı işyerine ikinci bir diş hekimi alınmasının,elde edilen gelirin ikiye bölünmesine ve davacının ücretinin düşmesine neden olacağının aşikar olduğu ve bu durumun İş Kanunun 22 Maddesine aykırılık oluşturacağı,buna bağlı olarak davacı işçi tarafından gerçekleştirilen feshin haklı nitelikte kaldığı gerekçesiyle isteğin kabulüne karar verilmiş,hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dairemizce yapılan inceleme sonucu verilen 01.04.2009 gün ve 2007/37310-2009/9162 sayılı karar ile; “Somut olayda; işyerinde yüzde usulü ücret karşılığı çalıştığı anlaşılan davacının görev yaptığı poliklinikte, ikinci bir diş hekiminin işe alındığı anlaşılmaktadır.Bu işlem tamamen işverenin yönetim hakkı kapsamındadır.Dosyaya yansıyan bilgilere göre ikinci diş hekiminin işe alınmasından sonra davacının almakta olduğu ücretin,önceki aylara göre daha düşük ödendiği iddiası kanıtlanamamıştır.Mevcut ücret ödeme kayıtlarına göre, davacıya 20.01.2006 tarihinde 882.39 TL., 16.02.2006 tarihinde 1.463.84 TL., 15.3.2006 tarihinde 928.68 TL,15.04.2006 tarihinde 1.294.36TL. iş sözleşmesinin feshinden önce 17.05.2006 tarihinde1.343.79 TL.ve 01.06 2006 tarihinde gerçekleşen fesihten sonra Haziran ayında toplam 1.545.06 TL. ödeme yapıldığı görülmektedir.Davacının çalışma koşullarının aleyhe değişmesi, fesih iradesinin açıklanması sırasında söz konusu değildir.Bu durumda olayda İş K.nun 24/II-f maddesinin uygulama koşulları bulunmamaktadır.Kıdem tazminatı talebinin reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.
Kabule göre de;davalı harçtan muaf olmasına karşın, aleyhine harca hükmedilmesi ayrı bir bozma nedenidir” gerekçesi ile yerel mahkeme kararı bozulmuş ve dosya mahalline iade edilmiştir.
Yerel Mahkemece yeniden yapılan yargılama sırasında 04.08.2009 tarihli oturumda Dairemizin yukarıda anılan bozma kararına uyulmasına karar verilmiş ve aynı oturumda davacının ücret ödeme belgeleri yönünden davalı tarafa beyanda bulunulması için süre verilmiş, takip eden 15.10.2009 tarihli oturumda taraf beyanları alındıktan sonra izin ücreti ile birlikte kıdem tazminatının da davalıdan tahsili yönünde verilen karar tefhim edilmiş,gerekçeli kararda da Dairemiz bozma ilamında açıklanan 2006 yılı Haziran ayına ilişkin ücretin içinde vergi iadesi alacağının da bulunduğu,buna ilişkin ödemenin mahsubundan sonra davacıya 1.088,87 Tl.ücret ödenmiş olduğunun belirlendiği ve bu durumda davacının ücretinin düştüğü sonucunun çıktığı,bu olgunun İş Kanunun 22.maddesi uyarınca davacıya haklı fesih imkanı tanıdığı,bu hakkın kullanımı sonucu davacının kıdem tazminatına hak kazandığı belirtilmiştir.
Bilindiği üzere; 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK). Kazanılmış haklar Hukuk Devleti kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasanın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (Yargıtay HGK.nun 12.07.2006 gün ve 2006/4-519-527 sayılı, 31.05.2006 gün ve 2006/10-307-337 sayılı ve 10.05.2006 gün ve 2006/4-230-288 sayılı ilamı).
Bu açıklamalar ışığında; Dairemizce verilen ve davacının Kıdem tazminatı talebinin reddi gerektiğine işaret eden Dairemiz bozma kararına yerel mahkemece uyulmuş olmakla bu durumda davalı yararına usuli kazanılmış hakkın gerçekleştiğinin kabulü gerekir. Yargıtay HGK.nun 27.05.2009 gün ve 2009/21-168-218 ve 27.01.2010 gün ve 2010/19-6-36 sayılı kararları da aynı yöndedir.Açıklanan nedenlerle davacının kıdem tazminatı talebinin reddi gerekir iken,kabulüne karar verilmesi hatalı olup bu husus bozmayı gerektirmiştir
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 11.03.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.