9. Hukuk Dairesi 2008/21728 E. , 2010/6127 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA :Davacı, kıdem tazminatı, fazla çalışma, genel tatil, hafta tatili, yıllık
Izin ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dava dilekçesi ile davacının davalı şirkette operatör olarak Pazar günleri de daha olmak üzere her gün 10 saat süre ile çalıştığını, son olarak davacının yaptığı işin ağırlığı ve aldığı ücretin orantısız olması nedeniyle işverenden ücret zammı talebinde bulunduğunu, bunun üzerine işverenin, davacının iş sözleşmesini haksız olarak feshettiğini belirterek, kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, hafta tatili ve ulusal bayram genel tatil ücreti ile fazla çalışma ücretinin hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının davalı şirkette belirli bir süre çalıştığı, sebepsiz yere 3 gün işe gelmemesi üzerine iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, hak etmiş olduğu tüm kanuni alacaklarının imzası karşılığında kendisine ödendiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, “Toplanan delillerden, davacının şahsi dosyası içeriğinden, dinlenen yeminli tanık anlatımlarından, dosyada mevcut tüm bilgi ve belgelerden, davacının davalı işyerinde 15/04/2000-02/09/2004 arası ve 01/02/2005-30/05/2005 tarihleri arası olmak üzere toplam 4 yıl 8 ay 16 gün çalıştığı, fazla mesai yaptığı, yıllık izinlerinin kullandırılmadığı, hafta sonları çalıştığı, iş akdinin işveren tarafından devamsızlık nedeni ile feshedildiği bildirilmiş ise de; davalı işverenin davacının devamsızlığına ilişkin tutanak veya herhangi bir belge ibraz etmediği, devamsızlıktan dolayı fesih hakkını hak düşürücü süre içerisinde yapmadığı anlaşıldığından yapılan fesih işleminin haksız olduğu kanaatine varılmıştır.
Dosya kapsamı göze alınarak dosyada bulunan 01/06/2005 tarihli ibranamenin yazılış şekli işçi kimliğinin en altta olması , ara kısmında boşluk bulunması ve dosya kapsamı da göz önüne alındığında ibraname yok kabul edilerek” gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği olup olmadığı uyuşmazlık konusudur.
İbra sözleşmesi, İsviçre Borçlar Kanununun 115. maddesinde düzenlendiği halde Türk Borçlar Kanununda bu yönde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bununla birlikte ibraname, bir borcun tam ya da kısmen ifa edilmeden sona ermesini sağlayan özel sukut nedeni olarak kabul edilmelidir. Bu noktada ibra sözleşmesinin ödeme yönünde bir anlaşma olmadığı, borcun sona erme şekillerinden biri olduğu belirtilmelidir.
İş Hukukunda ibra sözleşmesi ibraname adıyla yaygın bir uygulama alanı bulmaktadır. İbra sözleşmesinin tanımı, şekli ve hükümlerinin Borçlar Kanununda düzenlenmesi gerekliliğinin ötesinde, İş Hukukunun işçiyi koruyucu özelliği sebebiyle İş Kanunlarında normatif hüküm olarak ele alınması gerektiği açıktır.
İşçi, emeği karşılığında aldığı ücret ve diğer parasal hakları ile kendisinin ve ailesinin geçimini temin etmektedir. Bu açıdan bakıldığında bir işçinin nedensiz yere işvereni ibra etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmemektedir. İş Hukukunda ibra sözleşmeleri dar yorumlanmalı ve borcun asıl sona erme nedeni ifa olarak ele alınmalıdır. Borcun sona erme şekillerinden biri olan ibra sözleşmelerine İş Hukuku açısından sınırlı biçimde değer verilmelidir.
Yeni Borçlar Kanunu tasarısında bu konuya değinilmiş ve 419. maddesinde, işçi ve işveren ilişkileri açısından ibra sözleşmesine dair bazı kurallara yer verilmiştir. Bahsi geçen düzenleme de, işçilik alacaklarını sona erdiren ibra sözleşmelerinin sınırlı biçimde ele alınması gerektiğini göstermektedir. Bu itibarla Borçlar Kanunun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri arasında düzenlenmiş olan irade fesadı hallerinin İş Hukukunda ibra sözleşmeleri bakımında çok daha titizlikle ele alınması gerekir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın ya da üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması halinde ibra iradesine değer verilemez.
Öte yandan Borçlar Kanunun 21. maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İş ilişkisinin devamı sırasında düzenlenen ibra sözleşmeleri geçerli değildir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak ya da bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır.
İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi de mümkün olmaz. Bu nedenle işveren tarafından işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ile ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hallerinde Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir.
Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise geçerlilik sorununu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi uygulanmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/ 23861 E, 2008/ 17735 K.).
Mahkemece, yazılı gerekçe ile dosyada mevcut ibranamenin yok kabul edildiği belirtilerek, davanın kabulüne karar verilmişse de, yapılan inceleme hüküm kurulması için yeterli değildir.
Dosya içeriğinden, ibraname dışında davacıya yapıldığı ileri sürülen kıdem, ihbar tazminatları ile izin ücret ödeme bordroları bulunduğu ve bu bordroların imzalı olduğu görülmektedir. Dava dilekçesinide davacının imzalarının taklit edilmiş olabileceği ileri sürülmekte olup bu durumda dosyada mevcut ibraname ve tahakkuk bordrolarının asılları getirtilerek davacı asile sorulduktan sonra gerekirse imza incelemesi yapılarak tüm deliller tartışılıp değerlendirilerek sonuca gidilmesi gerekirken, sadece ibraname ile ilgili değerlendirme ile karar verilmesi hatalı olup, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 08/03/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.