Hukuk Genel Kurulu 2017/638 E. , 2020/138 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki "sözleşmenin feshi ve bedel iadesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 1. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin 17.12.2013 tarihli ve 2013/5134 E., 2013/1526 K. sayılı karar her iki taraf vekilinin temyizi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 26.05.2015 tarihli ve 2014/22835 E., 2015/17032 K. sayılı kararıyla bozulmuş, yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2. Hukuk Genel Kurulunca yapılan inceleme sonunda gereği görüşüldü:
3. 1 Ekim 2011 tarihinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) yürürlüğe girmiş, anılan Kanun’un 450. maddesiyle de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte yasa koyucu uygulamada birtakım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.
4. Bu bağlamda 6100 sayılı HMK’nin geçici 3. maddesi;
(1) Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur (Ek cümle: 1/7/2016-6723/34 md). Bu kararlara ilişkin dosyalar bölge adliye mahkemelerine gönderilemez.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” hükmünü içermektedir.
5. Yukarıdaki madde metninden, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilmiş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarih ve 5236 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454. madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı açıkça anlaşılmaktadır.
6. Bilindiği üzere, 21.07.2004 tarihli ve 25529 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yürürlük tarihinden sonra yerel mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL; yine yürürlük tarihinden sonra Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesi sonucunda verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilebilmesi için 440/III-1. maddesinde aranan parasal sınırı da altı milyar TL olarak değiştirmiştir. 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar arttırılmıştır.
7. Direnme kararının verildiği 22.10.2015 tarihinde bu miktar 2.080,00TL’dir.
8. 16.07.1981 tarihli ve 2494 sayılı Kanun’un geçici maddesi ile temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.
9. Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, yerel mahkemenin, Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.
10. Yeri gelmişken eldeki davada temyize konu alacak miktarının ne olduğunun açıklanmasında yarar vardır.
11. Davacı vekili eldeki dava ile; taraflar arasındaki devre tatil sözleşmesinin feshi ile sözleşme bedeli olarak ödediği 5.565,00TL yanında 150 Euro yıllık aidat bedelinin de davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, mahkemece talep kısmen kabul edilerek 4.173,75TL’ye hükmedilmiştir. Tarafların temyizi üzerine Özel Daire davalının tüm, davacının sair itirazlarını reddetmiş ve sözleşme bedelinden %25 oranında indirim yapılmak suretiyle karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle hüküm bozulmuştur. Bozma kararına karşı verilen direnme kararı taraflardan yalnızca davacı vekilince temyiz edilmiştir.
12. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesinin dördüncü fıkrasının “Alacağın tamamının dava edilmiş olması halinde, hükümde, asıl isteminin kabul edilmeyen bölümü birmilyar lirayı geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur; şu kadar ki karşı tarafça temyiz yoluna başvurulması halinde, düzenleyeceği cevap dilekçesinde temyize ilişkin itirazlarını ileri sürmesi mümkündür.” hükmü gereği reddedilen dava değeri kararın verildiği tarih itibariyle temyiz kesinlik sınırının altında olduğundan ve davalının da temyizi mevcut olmadığından anılan karara karşı davacı tarafça temyiz yasa yoluna gidilmesi miktar itibariyle mümkün bulunmamaktadır.
13. Hâl böyle olunca, davacı vekilinin temyiz isteminin reddi gerekir.
S O N U Ç:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz isteminin miktar itibariyle kesin olması nedeniyle REDDİNE, 13.02.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.