Abaküs Yazılım
11. Ceza Dairesi
Esas No: 2020/5279
Karar No: 2022/5646
Karar Tarihi: 04.04.2022

Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2020/5279 Esas 2022/5646 Karar Sayılı İlamı

11. Ceza Dairesi         2020/5279 E.  ,  2022/5646 K.

    "İçtihat Metni"

    İNCELENEN KARARIN;
    MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
    SUÇ : Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan
    HÜKÜM : Mahkumiyet

    1)16.10.2014 tarihli tutanaklara göre, olay günü sanığın da içinde bulunduğu aracın kolluk tarafından durdurulması üzerine yapılan aramada sanığın üzerinde ... marka silah, bu silaha ait şarjör ve şarjöre basılı vaziyette 3 adet MKE ibareli 7.65 mm çapında fişeğin ele geçirildiği, araçta yapılan aramada ise bagajda 9 mm çapında kuru sıkı silah ve bu silaha ait bir adet şarjör bulunduğu, bu silahın araçta bulunan ...'ın kendisine ait olduğunu söylediği, sanığın kendisini ... olarak tanıttığı ve ona ait kimlik bilgilerini verdiği, bu isimle düzenlenen olay yeri inceleme ve kimlik tespit tutanağına imza attığı, alınan parmak izi incelemesi sonucu gerçek kimliğinin ortaya çıktığı anlaşılan olayda, sanığın 5237 sayılı TCK'nin 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken, suç vasfında yanılgıya düşülerek resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması,
    2) Kabule göre de; sanığa isnat edilen ve üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını gerektiren resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan dolayı kurulan hükümden sonra, 16.03.2021 tarih ve 31425 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 14.01.2021 tarihli 2020/81 Esas ve 2021/4 Karar sayılı kararı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na 17.10.2019 tarih ve 7188 sayılı Kanun’un 31. maddesiyle eklenen geçici 5. maddesinin (d) bendinde yer alan “hükme bağlanmış” ibaresinin basit yargılama usulü yönünden Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edilmiş olması karşısında, sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
    Bozmayı gerektirmiş, sanık ve müdafisinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nin 321. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, aynı kanunun 326/son maddesi uyarınca ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın gözetilmesine, 04.04.2022 tarihinde Üye ...'ın sanığın dava açılan eyleminin kabahat olduğuna dair değişik gerekçesi ile oy çokluğu, sair yönlerden oy birliğiyle karar verildi.

    DEĞİŞİK GÖRÜŞ

    Dairemizin 2020/5279 Esas, 2022/5646 Karar sayılı 04.04.2022 tarihli kararına ilişkin değişik görüş;
    Sayın çoğunluk ile aramızda ki görüş ayrılığı; "Asayiş Şube Müdürlüğü ekiplerince ... isimli şahsın silah yakalatması olayında görevlilerce kimlik tespiti istenilen sanık ...'un görevlilere kimlik ibraz etmediği, görevlilere kendi ismini ... olarak söylediği" iddiası ve anlatımı ile sanık hakkında resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan dava açılması halinde başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan hüküm kurulup kurulamayacağına ve ayrıca sanığın eyleminin başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunu mu, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1 maddesinde düzenlenen kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunmak kabahatini mi oluşturduğuna ilişkindir.
    I- Sanık hakkında başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan açılmış kamu davasının bulunup bulunmadığına ilişkin düşüncemiz:
    Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekmektedir. 5271 sayılı CMK'nın 170. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan Kanun’un dava tarihi itibarıyla yürürlükte olan 170. maddesinin 4. fıkrasında da; “İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
    CMK'nın 225. maddesinde de; "Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir." hükmü bulunmaktadır. Bu madde gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.
    Nitekim Dairemiz uygulamalarında da iddianame dışına çıkılarak dava konusu yapılmayan suçlardan hüküm kurulamayacağı açıkça belirtilmiştir.
    "5271 sayılı CMK'nın 225. maddesi uyarınca hükmün konusu duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibaret olup, bunun dışına çıkılarak dava konusu edilmeyen eylem esas alınarak hüküm kurulamayacağı somut olayda, Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığının 05.08.2008 tarihli iddianamesi ile kamu davasının “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçundan açıldığı, Beyoğlu 1. Sulh Ceza Mahkemesi eylemin "iftira" suçunu oluşturduğu gerekçesi ile 26.03.2009 tarihinde görevsizlik kararı ile dosyayı İstanbul 23. Asliye Ceza Mahkemesine gönderdiği, bu mahkemece de eylemin 5237 sayılı TCK'nın 204/1. maddesinde düzenlenen resmi belgede sahtecilik suçunu oluşturduğunu kabul ederek sanığa ek savunma hakkı vermek suretiyle sanık hakkında 5237 sayılı TCK'nın 204/1. maddesi uyarınca mahkumiyet hükmü tesis edildiği anlaşılmakla; iddianamede anlatılan eylem resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu olup, bu suçun resmi belgede sahtecilik suçuna dönüşmeyeceği gözetilmeden, iddianame dışına çıkılarak dava konusu yapılmayan “resmi belgede sahtecilik” suçundan hüküm kurmak suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 225. maddesine aykırı davranılması" (11.CD-20.06.2018-2016/12812- 2018/5631)
    "Yapılan yol uygulamasında sanığın gerçek kimliğini gizlediği, araçta yapılan incelemede şikayetçi K. A. 'nın iş yerinden çalınan laptopun bulmasından sonra yakalama, muhafaza altına alma, üst arama, sevk serbest bırakma tutanağı, şüpheli ve sanık hakları formu, adli tıp raporu, E. T. adına düzenlendiği şeklinde gelişen olayda; beyan ettiği kimlik bilgilerinin gerçek bir kişiye ait olması nedeniyle eyleminin TCK'nun 268/1. maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 267. maddesi kapsamında düzenlenen iftira suçunu oluşturabileceği cihetle Cumhuriyet Savcılığına bu hususta bildirimde bulunularak iddianame düzenlemesi halinde dava ile mevcut kovuşturma birleştirilip elde edilen tüm deliller birlikte değerlendirilerek hukuki durumun takdir ve tayini gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması" (11.CD-04.11.2015-2013/25141-2015/30507)
    Somut olayda ise ;
    Denizli Cumhuriyet Başsavcılığının 12.12.2014 tarih ve 2014/29585 soruşturma sayılı iddianamesinde "16.10.2014 günü saat: 16.30 sıralarında İncilipınar Mahallesi İncilipınar Caddesi üzerinde Asayiş Şube Müdürlüğü ekiplerince ... isimli şahsın silah yakalatması olayında görevlilerce kimlik tespiti istenilen yukarıda açık kimliği yazılı bulunan şüpheli ...'un görevlilere kimlik ibraz etmediği, görevlilere kendi isminin ... ve ... oğlu, Alaşehir 1979 doğumlu ... T.C nolu ... olarak söylediği, olay yeri inceleme ve kimlik tespit şube müdürlüğünün 17.10.2014 tarihli evrakında ...'un 1994 ve 2002 yılları arasında ... ismini kullandığı, şahsın 2008 yılında İzmir Konak ilçesinde Kumral olan soyadını ... olarak değiştirdiğinin tespit edildiği, şüphelinin ... ve ... oğlu, Turgutlu 22.06.1978 doğumlu, Tokat ili Merkez Mahmutpaşa nüfusuna kayıtlı ... olduğu tespit edilmiştir." şeklinde fiil anlatılarak sanık hakkında yalnızca 5237 sayılı TCK'nin 206 maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan dava açılmıştır.
    İddianame içeriğine göre sanık hakkında işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanmak suçundan açık bir anlatıma yer verilmediği, sanığın ... ismi ile olay yeri inceleme veya kimlik tespit tutanağına imza attığının da iddia edilmediği,
    CMK’nın 225. maddesi uyarınca hükmün ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin açıkça belirtilen fiil hakkında verilecek olması karşısında; sayın çoğunluk görüşünde olduğu gibi sanığın eyleminin TCK'nun 268/1. maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 267. maddesi kapsamında düzenlenen iftira suçunu oluşturabileceğinin düşünülmesi halinde Cumhuriyet Savcılığına bu hususta bildirimde bulunularak iddianame düzenlemesi durumunda yeni açılan dava ile mevcut kovuşturma birleştirilip elde edilen tüm deliller birlikte değerlendirilerek sanığın hukuki durumun takdir ve tayini gerekir.
    II-Sanığın eyleminin TCK'nin 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunu mu, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1 maddesinde düzenlenen kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunmak kabahatini mi oluşturduğuna ilişkin değerlendirmemiz:
    Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Adliyeye karşı suçlar" bölümündeki 268. maddede; “İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde bu suçun iftira suçunun özel bir işleniş biçimini oluşturduğu belirtilmiştir.
    Failin işlediği bir suç nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendi kimliğini saklayarak, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması ve o kişi hakkında iftira atmışcasına soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olması durumunda, bu madde hükmü uygulanacaktır. Suçun oluşması için, failin daha önce bir suç işlemiş olması veya bir suçtan aranması, kendi kimliğini vermesi halinde hakkında bu suçtan işlem yapılacak olması gerekmektedir.
    Başka bir anlatımla bu suçun oluşması için, sanığın resmi belge düzenlemede yetkili memura başkasının kimliğini veya kimlik bilgilerini vermesi yeterli olmayıp, işlediği bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini kullanması gerekmektedir.
    Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu da 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun "Kamu güvenine karşı suçlar" bölümündeki 206. maddede; “Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” biçiminde düzenlenmiştir.
    Bu suçun oluşabilmesi için, yalan beyanın resmi belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmî belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse, kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır.
    Bununla birlikte suçun oluşması için sanığın beyanda bulunması yeterli olmayıp bu beyan üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir.
    Kimliği bildirmeme kabahati ise 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. maddesinde; "Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir" şeklinde düzenlenmiştir.
    Kimliği bildirmeme kabahati seçimlik hareketli bir kabahat olup kabahati oluşturan seçimlik hareketler; kimliğiyle ve/veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınma, kimliği ve/veya adresiyle ilgili gerçeğe aykırı beyanda bulunmaktır. Bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanın kamu göreviyle bağlantılı olarak sorulması sırasında olması yeterli olup "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçundan farklı olarak resmi bir belgenin düzenlenmesi esnasında olması şart değildir.
    Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınması veya gerçeğe aykırı bilgi vermesininin kabahat oluşturabilmesi için bilgiyi soranın kamu görevlisi olması ve onun da kanunen bunu sormaya yetkili olup göreviyle bağlantılı olarak bu bilgiyi sormuş olması gerekir. Bu nedenle kamu görevlisi olmayan kişilerin kanunen kimlik sorma yetkileri olsa bile bu kişilere bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmayacaktır. Aynı şekilde kamu görevlisi olsa bile kanunen kimlik sorma yetkisi yoksa veya böyle bir yetkisi olsa dahi bilgiyi göreviyle bağlantılı olarak sormamışsa bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmaz.
    Kimliği bildirmeme kabahati bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanda bulunma ile işlenmiş sayılır. Diğer bir anlatımla kimliği bildirmeme kabahatinin oluşabilmesi için fiilin yapılması yeterli olup kişinin kimliğinin belirlenememesi, kamu görevinin aksaması gibi bir neticenin gerçekleşmesi gerekli veya zorunlu değildir.
    Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten çekinmesi ve özellikle de gerçeğe aykırı beyanda bulunmasının hem kabahat, hem de resmi belgede sahtecilik, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması, gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptırma, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununa (m.67/1) muhalefet, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanununa (m.25) muhalefet ve 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanununa (m.16) muhalefet gibi suçları oluşturması da mümkündür. Bu halde kabahatler Kanununun 15/3. maddesi uyarınca sadece suçtan dolayı yaptırım tatbik edilecek, ancak suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde kabahat dolayısıyla müeyyide uygulanabilecektir. (CGK-02.12.2014-2013/618- 2014/532)
    Dairemiz uygulamalarında da sanığın beyanına göre değilde memur tarafından yapılacak inceleme sonucu tutanak düzenlenmesi halinde eylemin kimliği bildirmeme kabahatini oluşturacağı benimsenmiştir.
    "TCK'nin 268. maddesinde tanımlanan başkasına ait kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşması için; failin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması, TCK'nin 267/1. maddesinde tanımlanan “iftira” suçunun oluşması için ise, yetkili makamlara ihbar veya şikayette bulunmak suretiyle işlemediğini bildiği halde hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idari yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat etmesi gerekir.
    TCK'nin 206. maddesindeki "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma" suçunun oluşabilmesi için, sanığın açıklamaları üzerine oluşturulan resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gereklidir. Beyanı alan memur bu beyanın doğruluğunu araştırıp tahkik etmek ve daha sonra edindiği kanaate göre resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise, bir başka ifade ile resmi belge sadece sanığın beyanına göre değil de memur tarafından yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise maddede tanımlanan suç oluşmayacaktır." (11.CD-25.01.2022-2020/4577- 2022/1197)
    16.10.2014 günü saat: 16.30 sıralarında İncilipınar Mahallesi İncilipınar Caddesi üzerinde Asayiş Şube Müdürlüğü ekiplerince ... isimli şahsın silah yakalatması olayında görevlilerce kimlik tespiti istenilen sanık ...'un görevlilere kimlik ibraz etmediği, görevlilere kendi isminin ... ve ... oğlu, Alaşehir 1979 doğumlu ... T.C nolu ... olarak söylediği iddia ve kabul edilen somut olayda;
    Sanık ...'un kolluk görevlilerine kimliğini bildirmekten kaçınması bilahare de ismini ... olarak beyan etmesi üzerine sanığın bu beyanına itibar edilmeyerek kolluk görevlilerince sanığın gerçek kimliğinin tespiti çalışmalarına başlandığı,
    Tüm soruşturma evrakları ve tutanakların ( olay yeri yakalama tutanağı, şüpheli beyanı, Denizli Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben düzenlenen fezleke) ... gerçek kimlik bilgileri ile düzenlendiği, kollukça ... kimliği ile herhangi bir belge yada tutanak (olay yeri inceleme veya kimlik tespit tutanağı) düzenlenmediği, sanığın herhangi bir belgeyi ... olarak imzalamadığı anlaşılmıştır.
    Sanığın beyanına itibar edilmeyerek kolluk görevlilerince kimliğin tespiti amacı ile araştırma yapılması ve bu araştırmalar sonucu gerçek kimlik bilgileri ile tutanakların düzenlenmiş olması nedeni ile sanığın beyanının tek başına kanıt değeri taşımadığı, sanığın beyanı üzerine ... ismi ile bir tutanak düzenlenmediği, ...'ın bir suçun faili olarak gösterilmediği ve bu şahıs hakkında bir soruşturma başlatılmadığı da göz önüne alındığında;
    TCK'nin 268 maddesinde düzenlenen "Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması" ve 206. maddesinde düzenlenen "Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan" suçlarının unsularının oluşmadığı,
    Sanığın eyleminin 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “kimliği bildirmeme” başlığını taşıyan 40. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği ilgili bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanda bulunma" kabahatini oluşturduğu anlaşıldığından;
    Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçundan kurulan mahkumiyet hükmünün BOZULMASINA, ancak sanığın eylemine uyan 5326 sayılı Yasanın 40/1. maddesinde öngörülen idari para cezasının miktarına göre 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun 20/2-d. maddesinde yazılı soruşturma zamanaşımının, eylemin gerçekleştiği 16.10.2014 tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar dolduğu anlaşıldığından, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta CMUK'nin 322. ve Kabahatler Kanunu'nun 24. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bulunduğundan, Kabahatler Kanunu‘nun 20/1. maddesi uyarınca sanık hakkında İDARİ PARA CEZASI VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, karar verilmesi gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun "sanığın 5237 sayılı TCK'nin 268 maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan mahkumiyet kararı verilmesi" gerektiğine ilişkin Bozma düşüncesine katılmıyorum. 04.04.2022

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi