Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/3008
Karar No: 2021/1264
Karar Tarihi: 19.10.2021

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3008 Esas 2021/1264 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/3008 E.  ,  2021/1264 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine bozma kararı kaldırılarak hüküm yeniden bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili; davalı tarafından sigortalanan müvekkiline ait fabrikada 05.12.2009 tarihinde yangın çıktığını, yangın sonrasında davalı ile müvekkili arasında yapılan görüşmelerde gerekli tamiratın müvekkilince yapılmasının ve daha sonra davalının müvekkiline ödeme yapacağının kararlaştırıldığını, bu kapsamda müvekkilince yapılan tamiratlar için toplam 336.720,08TL ödeme yapılmasına rağmen davalının bunun yalnızca 175.000TL"lik kısmını müvekkiline ödediğini, bakiye bedelin ödenmesi için davalıya gönderilen ihtarnameye cevap olarak poliçede KDV klozunun yer aldığı, hasar tutarına KDV ilavesinin mümkün olmadığı, sigorta bedelinin KDV dahil bedel olarak belirlenmediği, buna göre ödenen avans tutarının tenzili ile bakiye 80.866,20TL dışında ödenecek tazminat bulunmadığı şeklinde cevap verildiğini, ancak taraflar arasındaki poliçe hükümleri ve davalı tarafça yaptırılan risk değerlendirme raporu dikkate alındığında davalı cevabının bir dayanağının bulunmadığını, hazırlanan risk değerlendirme raporu sonucunda belirlenen bina bedeli olan 3.000.000TL’nin sigorta poliçesinde belirlenen bedelle aynı olduğunu, KDV oranında eksik sigorta hükümlerinin uygulanamayacağını, müvekkilince bina yapım bedelinin beyan edildiğini ve sigorta poliçesinin bu bedel üzerinden düzenlendiğini, risk değerlendirme raporunda da bu bedelin teyit edilerek KDV hariç tutularak bir değerlendirme yapılmadığını, sigortalıların zararın telafisi için piyasadan yaptığı alımlar KDV’ye dahil olduğundan KDV mükellefi olup olmadıklarına bakılmaksızın ödenecek tazminatların KDV dahil bedel üzerinden ödenmesi gerektiğini, bu hususun T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliğine gönderdiği 26.03.2002 tarihli ve 18953 sayılı cevabî yazısında da açıkça belirtildiğini, müvekkilinin KDV mükellefi olmadığını ileri sürerek 161.720,28TL"nin 05.01.2010 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı vekili; taraflar arasında düzenlenen sigorta poliçesindeki bina sigorta bedelinin 3.000.000TL olduğunu, bu sigorta bedelinin KDV hariç olarak uygun bulunduğunu, poliçede KDV klozu yer aldığından şayet KDV talep edilecekse bedellerin KDV dâhil olarak belirtilmesinin gerektiğini, dava dilekçesinde belirtilen risk analizinin de KDV hariç tutularak yapılan bir değerlendirme olduğunu, bunun dışında binanın KDV dâhil bedel, gözetildiğinde ise eksik sigortanın söz konusu olduğunu, her iki hâlde de ödenmesi gereken hasar tutarının 255.866,20TL"ye tekabül ettiğini, bu durumda müvekkilince kabul edilen 80.866,20 TL dışında ödenmesi gereken bir tazminatın bulunmadığını, 80.866,20TL yönünden ödemeye hazır olduklarını belirterek bakiye miktar yönünden davanın reddini savunmuştur.
    Mahkeme Kararı:
    6. İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.06.2011 tarihli ve 2010/446 E., 2011/349 K. sayılı kararı ile; davalı şirketin hasardan yaptığı eskime payı indiriminin poliçe şartı gereği olduğu, bilirkişi raporunda şirket zararı olarak belirlenen 275.641,08TL’den %10 eskime payı olan 19.774,88TL"nin tenzili sonucu 255.866,20TL zararın belirlendiği, belirlenen zarara %18 KDV karşılığı 46.055,92TL eklenmesi sonucu zararın 301.922,12TL olduğu, davalı tarafından yapılan 175.000TL ödeme gözetilerek bakiye alacağın 126.922,12TL olarak belirlendiği, bu miktarın yangın sigortaları genel şartları gözetilerek olay tarihi artı 30 gün ilavesi sonucu temerrüt tarihinin 07.01.2010 olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 126.922,12TL’nin 07.01.2010 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16.01.2013 tarihli ve 2011/15564 E., 2013/790 K. sayılı kararı ile kararın bozulmasına karar verilmiş, bunun üzerine davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.05.2013 tarihli ve 2013/6888 E., 2013/10486 K. sayılı kararı ile; “…Dava, işyeri sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olup, her ne kadar mahkemenin davanın kısmen kabulüne ilişkin vermiş olduğu karar Dairemizce, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazları incelenmeden “davacının dayandığı sigorta poliçesinde, sigortalı olarak dava dışı Koreş Metal Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin yer aldığı, bu nedenle davacının sigorta sözleşmesinin tarafı olmadığından aktif dava ehliyetinin bulunmadığı” gerekçesiyle bozulmuş ise de, 07.01.2009 tarihli sigorta sözleşmesinde sigortalı olarak anılan şirket yer almakta iken daha sonra 31.01.2009 tarihli zeyilname ile sigortalının davacı olarak değiştirildiği dosya içindeki zeyilnameden anlaşılmakla, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.
    Somut olayda, davalı vekili, tüm savunmalarında davaya konu sigorta poliçesinin KDV’siz olarak düzenlendiğini, yani sigortalı binanın sigorta değerinin KDV’siz olarak belirlendiğini, buna göre hasar tazminatının da KDV’siz olarak hesaplanması gerektiğini savunmuş olup, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda tazminat hesaplanırken KDV de eklenmek suretiyle belirleme yapılmıştır. Oysa, davaya konu sigorta poliçesinin KDV KLOZU başlığı altında aynen “bu poliçe hasar tazminatlarının KDV’siz olarak ödenmesi esasına göre yapılmıştır. Poliçeden doğan hasar tazminatların KDV’li olarak ödenebilmesi için poliçede belirtilen sigorta bedelinin KDV dahil olarak tanzim edilmiş olması halinde hasara konu değerin işletme tarafından satın alındığı ve işletme kayıtlarına geçtiği tarihte tahakkuk etmiş ve ödenmiş KDV tutarını sigorta konusu hasar nedeniyle KDV kanunun 30/d. maddesi kapsamında olması ve KDV indirimine konu edilememesi veya KDV indirimine konu edildiği takdirde bu hususun beyan edilerek vergi dairesine iade edildiğinin belgeler ile doğrulanması halinde sigorta şirketi adına kesilecek bir yansıtma faturası ile indirilemeyen KDV‘nin ödeneceği konusunda mutabık kalınmıştır.” denilmek suretiyle özel şart getirilerek hasar bedelinin KDV’li ödenebilmesi için gerekli hususlar belirtilmiştir.
    Bu durumda, mahkemece davalının bu savunması üzerinde durularak, hasar bedelinin belirlenmek suretiyle, davalının ödemesi gereken bakiye bir bedelin olup olmadığının tesbiti ile sonuca göre bir karar verilmesi için kararın bozulması gerekirken, yazılı gerekçe ile bozulduğundan, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 16.01.2003 tarih, 2011/15564 Esas, 2013/790 Karar sayılı bozma kararının tamamen kaldırılarak hükmün açıklanan değişik gerekçe ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    9. İstanbul 28. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.03.2014 tarihli ve 2014/48 E., 2014/59 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelere ek olarak; bilirkişi raporu gözetilip KDV hususunda poliçe genel şartları, özel şartlar ve KDV klozu değerlendirilerek karar verildiği, bilirkişi raporunda 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun değerlendirildiği, sigortacı sigortalının gerçek zararını gidermekle yükümlü olduğundan onun KDV mükellefi olup olmadığına veya KDV mükellefi ise hasara konu değerleri işletme tarafından satın alındığına ve işletme kayıtlarına geçtiğine bakılmaksızın zararını KDV ile ödemekle yükümlü olduğu, somut olayda yangın sigortası söz konusu olduğuna göre yapılan inceleme ve değerlendirmede tüm malzeme, işçilik ve bununla ilgili yapılan masraflardan KDV alındığı, buna göre ödemelerin yapıldığı, gerek fiili durum gerekse 3065 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereği KDV alınmasının yerinde görüldüğü, ayrıca bozma ilamında KDV uygulanmasında yanılgı gösterilerek KDV klozu başlığında geçen tüm açıklamaların soyut bir ifadeyle geçiştirildiği, buna göre KDV indirimine konu edilmemesi yönünde kanaati oluşmuş ise de T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketler Birliğine yazmış olduğu 26.03.2002 tarihli ve 18953 sayılı yazısında da KDV"nin bedel üzerinden ödenmesi gerekeceğine hükmettiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında imzalanan sigorta poliçesindeki KDV klozunun mevcudiyeti karşısında, ortaya çıkan davacı zararına ilişkin olarak sigorta poliçesi çerçevesinde belirlenecek tazminat miktarına KDV’nin dâhil edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

    III. ÖN SORUN
    12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davacı asılın nüfus kayıtlarına göre bozma kararı ve direnme kararından önce 02.12.2012 tarihinde vefat etmesine rağmen mahkemece bu hususta herhangi bir işlemin yapılmaması karşısında taraf teşkilinin sağlanıp sağlanmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

    IV. GEREKÇE
    13. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114/1-d maddesi uyarınca taraf ehliyeti dava şartlarından olup aynı Kanun’un 50. maddesinde taraf ehliyeti; “Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir.” şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre taraf ehliyeti, bir davada taraf olabilme yeteneği olup 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’un (TMK) 8. maddesinde düzenlenen “hak ehliyeti” kavramın yargılama usul hukukundaki karşılığıdır (Kuru, Baki; Hukuk Muhakemeleri Usulü C. I, İstanbul 2001, s. 887). Bu bağlamda taraf ehliyetine sahip olma ölçütleri, TMK’da düzenlenen hak ehliyetine sahip olma ölçütlerine göre belirlenir.

    14. Hak ehliyetine ilişkin olarak TMK’nın 8. maddesi “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler.” düzenlemesini içermekle her gerçek kişi, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahiptir. Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer (TMK m. 28/1). Bu doğrultuda ölüm hâlinde de ölen kişinin hak ehliyeti ve dolayısıyla taraf ehliyeti sona erecektir.
    15. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinde sayılan dava şartlarından biri olarak sayılması sebebiyle taraf ehliyeti, aynı Kanun’un 115/1. maddesi gereğince yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetileceği gibi taraflar da davanın sona ermesine kadar bu eksikliği ileri sürebilir. Ancak taraf ehliyetinin dava açıldığı sırada mevcut olmaması ile dava açıldığı sırada var olmasına rağmen yargılama sırasında son bulması hâlinde uygulanacak hükümler farklılık arz etmektedir.
    16. Davanın açıldığı sırada mevcut olmasına rağmen yargılama sırasında taraflardan birinin ölümüyle taraf ehliyetinin sona ermesi durumunda HMK’nın 55. maddesi uygulama alanı bulur. Bu doğrultuda HMK’nın 55. maddesi “Taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilir.” hükmünü haiz olup anılan maddenin uygulanabilmesi için dava konusunun ölen tarafın varislerine miras yoluyla intikali mümkün malvarlığına ilişkin olması gerekir. Eş söyleyişle dava konusunun sadece ölen tarafı ilgilendirdiği, miras yoluyla intikali mümkün olmayan bir hakka ilişkin olduğu hâllerde taraflardan birinin ölümü sonrasında mirasçılarla davaya devam edilemeyeceğinden HMK’nın 55. maddesi uygulama alanı bulmaz (Kuru: s. 907, 914; Pekcanıtez, Hakan/Özekes Muhammet/Akkan, Mine/ Korkmaz, Hülya Taş: Pekcanıtez Usul Medeni Usul Hukuku C. I, İstanbul 2017, s. 578).
    17. Miras yoluyla intikali mümkün hakların konusunu oluşturduğu bir davada davacının ölümü hâlinde HMK’nın 55. maddesi gereğince mahkemece, davacının mirasçılarının tamamı tespit edilerek davadan haberdar edilmeleri gerekir. Davacının tek bir mirasçısının bulunması hâlinde bu mirasçı, birden fazla mirasçısının bulunması hâlinde de TMK’nın 640. maddesi uyarınca terekeye elbirliğiyle malik olmaları sonucu aralarında HMK’nın 59. maddesi gereği mecburi dava arkadaşlığı bulunan mirasçıların tamamı davadan haberdar edilerek murisleri tarafından açılan davaya devam etme iradesinde olup olmadıkları belirlenmelidir. Bu doğrultuda yapılacak tebligatlar sonrasında mirasçıların terekeyi kabul veya red etmemiş olmaları hâlinde TMK’nın 606. maddesinde belirlenen üç aylık mirasın reddine dair süre beklenerek mirasçıların tamamının davaya katılımı ile taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilir. Ayrıca gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mahkemece, davayı takip için kayyım tayin edebilecektir. Ancak her hâlükarda davacının vefatından sonra yargılamaya devam edilebilmesi için mahkemece mirasçıların tamamının davaya katılımının sağlanması veya terekeye temsilci atanması yoluyla taraf teşkilinin sağlanarak yargılamaya devam edilip hüküm kurulması gerekir.
    18. Bu genel açıklamaların ışığında ön sorun değerlendirildiğinde; davacı nüfus kayıtlarına göre bozma ve direnme kararları öncesinde 02.02.2012 tarihinde vefat ederek dava açıldığı sırada sahip olduğu taraf ehliyetini kaybetmiştir. Ancak mahkemece, davacının vefatı sonrasında taraf teşkilinin sağlanması için herhangi bir usul işlemi yapılmaksızın esas hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.
    19. Dava konusunun, müteveffa davacının mirasçılarının haklarını etkileyecek nitelikte ve miras yoluyla intikali mümkün bir malvarlığına ilişkin hakkın kapsamı içerisinde olması nazara alındığında; davacının yargılama sırasında vefatı üzerine HMK’nın 55. maddesinde belirtildiği üzere davacının mirasçıları davadan haberdar edilip taraf teşkili sağlanmaksızın esas hakkında karar verilemez. O hâlde mahkemece, HMK’nın 55. maddesinde gösterilen şekilde müteveffa davacının mirasçılarını tebligat yoluyla davadan haberdar ederek mirasçıların tamamının davaya katılımının sağlanması, bunun mümkün olmaması hâlinde tüm mirasçılardan izin alınması veya terekeye temsilci atanması yoluyla taraf teşkilinin sağlanması sonrasında yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması gerekir.
    20. O hâlde, açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmek üzere direnme kararının usulden bozulması gerekir.

    V. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı usulden BOZULMASINA,
    Bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.10.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi