9. Hukuk Dairesi 2015/6155 E. , 2015/18611 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İŞ MAHKEMESİ
DAVA : Davacı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ile izin ücreti, fazla mesai ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde taraflar avukatlarınca temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalı Bakanlığa ait hastanenin mutfak bölümünde alt işveren işçisi olarak çalışırken haksız şekilde işten çıkarıldığını iddia ederek, kıdem-ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti ve genel tatil ücretinin ödetilmesini istemiştir.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı ..... vekili, davanın husumet yokluğundan reddini istemiştir.
Davalı ... Gıda Şirketi vekili, davacının tüm haklarının ödendiğini ve ibraname verdiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı ile davalı ..... ve davalı ... Gıda Şirketi vekilleri temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalılar ..... ve davalı ... Gıda Şirketi’nin tüm, davacının aşağıdaki bent kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasındaki uyuşmazlık, işveren tarafından yapılan kısmî ödemenin işçinin hangi alacağına mahsup edileceği noktasında toplanmaktadır.
I. Normatif Dayanak
Uyuşmazlığın normatif dayanağı 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 84–86 maddeleridir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 84 üncü maddesinde “Borçlu faiz veya masrafları tediyede gecikmiş değil ise kısmen icra eylediği tediyeyi resülmale mahsup edebilir. Alacaklı alacağın bir kısmı için kefalet, rehin veya sair teminat almış ise borçlu kısmen icra eylediği tediyeyi temin edilen veya teminatı daha iyi olan kısma mahsup etmek hakkını haiz değildir” kuralına yer verilmiş; 85 inci maddesinde “birden fazla borcu bulunan borçlu, borçları ödemek zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etmek hakkını haizdir. Borçlu beyanatta bulunmadığı surette vukubulan tediye kendisi tarafından derhal itiraz edilmiş olmadıkça alacaklının makbuzda irae ettiği borca mahsup edilmiş olur” hükmü öngörülmüş, 86 ncı maddede ise “kanunen muteber bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda bir güna mahsup gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir. Müteaddit borçlar muaccel ise tediye, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup edilir. Takibat vaki olmamış ise tediye, vadesi iptida hulül etmiş olan borca mahsup edilir. Müteaddit borçların vadeleri aynı zamanda hulül etmiş ise mahsup mütenasiben vaki olur. Hiç bir borcun vadesi hulül etmemiş ise alacaklı için en az teminatı haiz olan borca mahsup edilir.” kuralı düzenlenmiştir.
II. Genel Hükümler Yönünden Değerlendirme
Borçlar Kanunu’nun yukarıda belirtilen hükümleri öncelikle muacceliyet ve temerrüt kavramlarının açıklanmasını gerektirmektedir.
Muacceliyet, alacaklının borçludan borçlanılan edimi talep ve dava edebilme yetkisidir. Borç muaccel olmadan borçlu temerrüdü söz konusu olmaz.
Temerrüt, en kısa tanımıyla, alacaklı tarafından talep edilebilir (muaccel) hale gelmiş bir borcun ifasındaki gecikmedir. Kural olarak, bu tür (muaccel) bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarı ile temerrüde düşer (BK.101/1). Başka bir ifadeyle, temerrütten söz edilebilmesi için, öncelikle muaccel bir borcun ve alacaklının o borca yönelik ihtarının bulunması gerekir. Kural böyle olmakla birlikte, borçlunun temerrüde düşmesi için alacaklının ihtarının gerekmediği bazı durumlar da vardır: Örneğin, ifa gününün taraflarca birlikte kararlaştırıldığı (BK.101/2), borçlunun borcu ifa etmeyeceğini bildirmiş olduğu veya hal ya da durumundan bu sonuca varılabildiği (BK.107/1) durumlarda, temerrüdün gerçekleşmesi için alacaklının ihtarına gerek yoktur.
Tek bir borç ilişkisinin söz konusu olduğu durumlarda, borçlu para borcunun faiz ve masraflarını ödemede temerrüde düşmemişse yaptığı kısmi ödemeyi anapara borcuna mahsup etme hakkına sahiptir. Ancak, para borcunun bir kısmı için kefalet, rehin veya benzeri bir teminat verilmişse, yapılan kısmi ödemenin teminatlı olan borca mahsubu istenemez. Bu durumda, kısmi ödemenin teminatsız olan ya da teminatı daha az olan borca mahsubu gerekir. Borçlu, faiz ve masrafları ödemede temerrüde düşmüşse yaptığı kısmi ödeme öncelikle gecikmiş faiz ve masraf borçlarına mahsup edilecektir. Hukuk Genel Kurulu’nun 27.9.2000 tarih ve 2000/12-1148 esas, 2000/1193 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere, Borçlar Kanununun 84 üncü maddesi gereğince, ödemelerin öncelikle asıl alacaktan düşülebilmesi için, borçlunun faiz ve masrafları ödemede gecikmemiş olması zorunludur. Gecikme ve alacaklının iradesini açıklaması halinde, ödenen kısmın öncelikle faizden düşülmesi gerekir. İcra takibi, ödemeye ihtirazi kayıt konulması irade açıklamasıdır.
Birden fazla borcu bulunan borçlunun yaptığı ödeme, ifa zamanında beyan ettiği borca mahsup edilir. Borçlu, ödeme sırasında, yapılan ödemenin hangi borca ilişkin olduğunu beyan etmemiş veya alacaklının makbuzda belirttiği borca derhal itirazda bulunmamışsa makbuzda belirtilen borca mahsup edilmelidir.
Birden fazla para borcunun bulunduğu bir borç ilişkisinde, borçlunun, yapılan kısmi ödemenin hangi borç için mahsup edildiğini belirtmemesi, alacaklının da ödemenin hangi borca ilişkin olduğunu makbuzda göstermemesi durumunda, kısmi ödemenin hangi borca mahsup edileceği sorunu 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 86 ncı maddesine göre çözümlenmelidir. Bu gibi durumlarda, kısmi ödeme öncelikle muaccel olan borç için yapılmış sayılır. Ödeme zamanında birden fazla borç muaccel hale gelmişse, ödeme ilk takibe konulan borca mahsup edilir. Muaccel olan borçlardan hiçbiri takibe verilmemişse kısmi ödeme ifa zamanı önce gelen borca mahsup edilmiş sayılır. Borçların ifa zamanları (vadeleri) aynı günde gelmişse yapılan kısmi ödeme borçların miktarlarıyla orantılı olarak mahsup edilir. Borçlardan hiçbirinin ifa zamanı gelmemişse, kısmi ödeme alacaklı için güvencesi en az olan borca mahsup edilmiş sayılır.
III. İşçi Alacakları Yönünden Değerlendirme
İş sözleşmesinden doğan para borçlarının kısmi ifasında, mahsubun ne şekilde yapılacağı ile ilgili 4857 sayılı İş Kanunu’nda özel bir düzenleme bulunmadığından, Borçlar Kanununun yukarıda belirtilen genel hükümleri kapsamında sorun çözümlenmektedir. İşçinin işverenden bir alacağının, örneğin sadece kıdem tazminatı alacağının bulunduğu durumlarda, kısmi ödeme nedeniyle mahsup işlemi 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 84 üncü maddesi çerçevesinde yapılacaktır. Dairemiz uygulamasına göre, temerrüde düşmüş olan işverenin yaptığı kısmi ödeme işçinin bu hususta beyanda bulunup bulunmadığına bakılmaksızın öncelikle faiz ve masraflara mahsup edilmelidir.
Borcun taksitle ödenmesi konusunda yapılan anlaşma aksi öngörülmemişse, kural olarak, işçinin faiz talebinden vazgeçtiğini kapsar. Ancak, bu sonuç işverenin taksit anlaşmasına uygun hareket etmesine bağlıdır. İşverenin taksitlerden birini zamanında ödememesi halinde, işçinin faizle ilgili feragati geçersiz hale gelir ve sadece ödenmeyen taksit için değil, tüm alacak için faiz talep hakkı doğacaktır. Bu durumda ödenmiş olan önceki taksitlerin öncelikle faiz ve masraflara mahsubu gerekecektir. Kuşkusuz taksit sözleşmesinin işçinin serbest iradesi ile meydana gelmesi gerekir.
İşçinin birden fazla alacağının söz konusu olması halinde, yapılan kısmi ödemenin hangi alacağa ilişkin olduğu işveren tarafından ödeme sırasında belirtilmemiş ve işçi tarafından da bu husus makbuzda gösterilmemiş ise, mahsup işlemi 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 86 ncı maddesine göre yapılacaktır. İş Kanunu’nda işçinin sözleşme ve kanundan doğan alacaklarının muacceliyet ve vade zamanları konusunda değişik hükümler öngörülmüştür.
4857 sayılı İş Kanunu’na göre ücret en geç ayda bir ödenir (md.32/5). İş hukuku mevzuatımızda Basın İş Kanunu’nun 14 üncü maddesi hariç, ücretin peşin ödeneceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle ücret, çalışılan ayı takip eden aybaşında muaccel hale gelmektedir. Fazla mesai, hafta tatili ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücretlerinin muacceliyet tarihleri normal aylık ücret gibidir. İşçinin ihbar ve kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti sözleşmenin feshi ile muaccel hale gelir.
1475 sayılı İş Kanunu’nun 14 ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 120 nci maddesi uyarınca, işveren kıdem tazminatı borcu bakımından iş sözleşmesinin feshedildiği tarihte temerrüde düşer. Yukarıda belirtilen diğer tazminat ve alacaklar bakımından ise, tarafların sözleşme ile kararlaştırdıkları ödeme zamanı ya da işçi tarafından gönderilecek ihtarnamede belirtilen ödeme günü itibariyle işverenin temerrüdü gerçekleşir.
Buna göre örneğin, 5.000 TL ihbar tazminatı, 7.500 TL kıdem tazminatı, 2.500 TL ücret, 2.000 TL fazla mesai ve 500 TL yıllık izin ücreti alacağı olmak üzere takibe konu yapılmamış toplam 17.500 TL alacağı olan bir işçiye işveren tarafından yapılacak 15.000 TL lik bir kısmi ödeme, öncelikle muaccel olan normal aylık ücret ve fazla mesai alacağına ilişkin borçlarına mahsup edilmelidir. Kalan miktar ihbar ve kıdem tazminatı ile izin ücreti borcuna mahsup edilecektir. Anılan borçların muacceliyet tarihleri aynı olduğundan, temerrüt tarihi önce gerçekleşmiş olan borca yani kıdem tazminatına mahsup edilecektir. Kalan 3.000 TL lik ödemenin, ihbar ve izin ücreti borcuna mahsubu anılan borçların muacceliyet ve temerrüt tarihlerinin aynı olması nedeni ile miktarları ile orantılı olarak yapılacaktır. Kalan toplam borç 5.500 TL olup, ihbar tazminatının bu miktara oranı 5.000/5.500 = 10/11, izin ücretinin oranı 500/5.500 = 1/11 olmakla, 3.000 X 10/11 = 2.727 TL ihbar tazminatına, 3.000 X 1/11 = 273 TL izin alacağına mahsup edilecektir. Böylece işverenin 2.273 TL ihbar tazminatı, 227 TL izin ücreti olmak üzere toplam 2.500 TL borcu kalmış olacaktır.
Somut olayda davacı, davalı Bakanlığa ait Hastanenin mutfak bölümünde alt işveren işçisi ve aşçı olarak 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında belirsiz süreli iş sözleşmesi ile 12.03.2003 günü çalışmaya başlamıştır.
Davacı, iş sözleşmesini, 26.02.2010 günü yaşlılık aylığı almak amacıyla feshetmiştir.
13.04.2010 günü noterde düzenlenen ibranamede, “12.03.2003-26.02.2010 dönemine ait kıdem-ihbar tazminatımı, izin ücretimi, fazla çalışma ücretimi, genel tatil ve hafta tatili ücretimi aldım. Alacaklarıma karşılık hesabıma yatırılan 5.000 TL’yi aldım. İbra ederim.” ifadesi yazılıdır.
Aynı gün davacının banka hesabına 5.000 TL yatırılmıştır.
Bilirkişi tarafından; 12.03.2003-26.02.2010 dönemine ait 26.02.2010 tarihindeki ücret üzerinden hesaplanan 13.860 TL kıdem tazminatı, 3.156 TL ihbar tazminatı, haftalık 9 saat üzerinden hesaplanan 15.234 TL fazla çalışma ücreti, 2.256 TL genel tatil ücreti, kullanılmayan 3 günlük izin karşılığı 160 TL yıllık izin ücreti alacağı hesaplanmıştır.
Dairemiz incelemesinden geçen emsal dava dosyalarında da, mutfak bölümünde çalışan işçilerin haftalık fazla çalışması 9 saat kabul edilmiştir.
Davacı, 23.07.2010 günü aynı işyerinde aynı statüde çalışmaya başlamış, iş sözleşmesi 31.05.2010 günü işverence haksız olarak feshedilmiştir.
05.09.2012 günü yani 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde noterde düzenlenen ibranamede, “23.07.2010-31.05.2012 dönemine ait kıdem-ihbar tazminatımı, izin ücretimi, fazla çalışma ücretimi, genel tatil ve hafta tatili ücretimi aldım. Alacaklarıma karşılık hesabıma yatırılan 2.898 TL’yi aldım. İbra ederim.” ifadesi yazılıdır.
Davacının banka hesabına 2.898 TL yatırılmıştır.
Bilirkişi raporunda, 2. dönem sonu ücret seviyesi üzerinden ve bu dönem için 3.931 TL kıdem tazminatı, 2.514 TL ihbar tazminatı hesaplamış, fazla çalışma ve genel tatil ücretinin bordrolarla ödendiği ve bakiye alacağın olmadığı, ücretli izin defterine göre davacının hak ettiği yıllık ücretli iznini kullandığı belirtilmiştir.
Mahkemece, ilk dönem çalışmasının emeklilik sebebiyle sona erip davacının işvereni ibra ettiğinden ve bu dönem tasfiye edildiğinden davacının ilk döneme ilişkin alacağının bulunmadığı, ikinci dönem için yapılan 2.898 TL ödeme kıdem tazminatından düşüldüğünde davacının ikinci döneme dair bakiye kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı alacağının bulunduğu, ikinci dönem fazla çalışma, yıllık izin ücreti ve genel tatil ücreti alacaklarının bordrolarla ödendiği, ayrıca davacının işvereni ibra ettiği sonucuna varılarak, ikinci dönem için hesaplanan kıdem-ihbar tazminatı taleplerinin kabulüne, diğer tüm taleplerin reddine karar verilmiştir.
Somut olayda, mahkemece, ikinci dönem çalışması için verilen karar doğru ise de ilk dönem yönünden varılan sonuç isabetsizdir.
Davacının ilk dönem çalışması, yaşlılık aylığı almak amacıyla davacı işçi tarafından feshedildiğinden davacı bu dönem için ihbar tazminatı isteyemez. İlk dönem çalışma sonucunda ödenen 5.000 TL, davacının ilk dönem alacaklarını karşılamamaktadır. Bu durumda mahkemenin, ilk dönemin tasfiye edildiği yönündeki tespiti hatalıdır. İlk dönem sonunda düzenlenen ibraname ise makbuz hükmünde olup söz konusu 5.000 TL’lik ödeme, yukarıdaki ilkeler doğrultusunda davacının ilk dönem için hak ettiği kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti ve yıllık izin ücreti alacaklarından mahsup edilerek ilk döneme ait bakiye kıdem tazminatı, fazla çalışma ücreti, genel tatil ücreti ve yıllık izin ücreti talepleri kabul edilmeli, ilk dönem ihbar tazminatı talebi reddedilmeli, ikinci dönem yönünden önceki gibi karar verilmelidir.
Mahkemece, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenden dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine, 25.05.2015 tarihinde oybirliği ile karar verildi.