7. Hukuk Dairesi 2015/6333 E. , 2016/6460 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak
YARGITAY İLAMI
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay"ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
I-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
Davacı vekili, davacının fazla çalışma ücretlerinin ödenmemesi nedeniyle iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının istifa ederek işten ayrıldığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Anayasanın 141"nci maddesi uyarınca, yargı kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir. Bu husus 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297nci maddesinde de hüküm altına alınmıştır. Anılan anayasal ve yasal düzenlemeler gereğince yargıcın, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri kararda göstermesi zorunludur. Maddi olgularla hüküm fıkrası arasındaki hukuki bağlantı da ancak bu şekilde kurulabilecek, ayrıca yasal unsurları taşıyan bu gerekçe sayesinde, kararların doğruluğunun denetlenebilmesi mümkün olacaktır. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrasının birbirine aykırı olmaması gerekir.
Somut olayda, mahkemenin gerekçesinde davacının haftalık 8 saat fazla çalışma yaptığını belirtmesine rağmen tüm çalışma döneminde haftada 13,80 saat fazla çalıştığı kabulüyle hesaplama yapan bilirkişi raporuna itibarla hüküm kurduğu görülmüştür. Mahkemece, hüküm fıkrası ile kararın gerekçesi arasında çelişki yaratılmış olup bu durum bozma nedenidir.
II-Kabule göre de;
1-Davacı işçinin fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
İş sözleşmelerinde fazla çalışma ücretinin aylık ücrete dahil olduğu yönünde kurallara sınırlı olarak değer verilmelidir. Dairemiz, 270 saatle sınırlı olarak söz konusu hükümlerin geçerli olduğunu kabul etmektedir.
Fazla çalışmaların aylık ücret içinde ödendiğinin öngörülmesi ve buna uygun ödeme yapılması halinde, yıllık 270 saatlik fazla çalışma süresinin ispatlanan fazla çalışmalardan indirilmesi gerekir.
Somut olayda, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacı tanıklarının beyanından hareketle davacının hafta içi 08.00-20.00 saatleri arasında 20 dakika ara dinlenme ile 11 saat 40 dakika çalıştığı, cumartesi günü ise ara dinlenme süresi dikkate alındığında 5,5 saat çalıştığı, toplamda haftada 64 saat çalışarak 19 saat fazla çalışma yaptığı, yıllık fazla çalışma süresinin (52 haftax19 saat) 988 saat olduğu tespit edilmiş olup, taraflar arasında imzalanan hizmet akdi ile yılda 270 saat çalışmanın ücrete dahil olduğu kararlaştırılmış olduğundan 988 saatten 270 saati tenzil ederek kalan 718 saat fazla çalışmayı 52 haftaya bölerek haftalık 13,80 saat fazla çalışma ücreti karşılığı alacak hesaplanmıştır.
Mahkemece, bilirkişi raporuna itibar edilerek, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi nedeniyle hesaplanan alacaktan % 30 takdiri indirim yapılmak suretiyle fazla çalışma ücreti hüküm altına alınmış ise de; hükme esas alınan bilirkişi raporundaki hesaplama yöntemi hatalı olup, hatalı rapora itibar edilerek karar verilemez.
Öncelikle, dosyaya davacının sunduğu 13.09.2011 tarihli mail"de öğle yemek saatlerinin maksimum 20 dakika olduğu belirtilmiştir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda tanık beyanları ve mail gözetilerek fazla çalışma hesabında davacının 12 saatlik çalışmasından 20 dakika indirilerek çalışma süresi tespit edilmiştir. Ancak söz konusu mail 13.09.2011 tarihli olup bu tarihten önceki çalışma dönemine uygulanması mümkün değildir. Bu nedenle, 13.09.2011 tarihine kadar hafta içi 12 saatlik çalışmadan 1,5 saat, cumartesi günü 6 saatlik çalışmadan 0,5 saat indirilerek karar verilmesi gerekirken tüm çalışma döneminde 20 dakika ara dinlenme verildiği kabulüyle fazla çalışma süresinin belirlenmesi hatalı olmuştur. Mahkemece bilirkişiden ek rapor alınarak ara dinlenmelerin belirtilen şekilde düşülmesi istenmeli varsa davacının yıllık 270 saatin üzerinde yaptığı fazla çalışma ücreti hüküm altına alınmalıdır.
Ayrıca, davacının 270 saatle sınırlı olarak fazla çalışmalarının karşılığının ücret içinde olduğu mahkemenin de kabulündedir. Çalışma süreleri ve fazla çalışma ile ilgili sınırlamalar yasada belirli olup 270 saatlik sınır -yıl bazında- getirilmiştir. Günlük azamî 11 saatlik sınırı aşmadığı ve diğer yasal esaslara uyulduğu müddetçe 270 saatin yılın herhangi bir evresinde tamamlanması mümkündür. Bir yılın 52 hafta, yıllık fazla çalışma sınırının da 270 saat olduğundan hareketle hesaplanan yıllık fazla çalışma süresinden 270 saat düşülerek kalan sürenin 52 haftaya bölünerek haftalık fazla çalışma süresinin belirlenmesinin yasal dayanağı bulunmamaktadır. Yönetmelik 5. madde de farklı bir nitelemeye elverişli değildir.
Aylık ücrete fazla çalışma ücretlerinin dahil olduğunun kararlaştırıldığı hallerde işçi yıl içinde ne zaman 270 saatlik fazla çalışma süresini doldurursa, ardından yaptığı her fazla saatlerle çalışma için ücrete hak kazanacaktır. Bunun aksine yıl içinde henüz 30 saat dahi fazla çalışması bulunmayan işçi, bir aylık sürede örneğin 23 saat fazla çalışma yaptığı için fazla çalışma ücretine hak kazanamaz. 270 saat yıllık ölçüttür. Sözleşmelerle bunun yıl içinde dağıtımı başka şekilde kararlaştırılabileceği gibi işyerinin, işin gerekleri, somut olay özellikleri nedeniyle de fazla çalışma sürelerinin toplamı aydan aya da farklılık arz edebilir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, somut olayda, günlük 11 saati aşmayan çalışmalar için 270 saatlik sürenin dolmasından sonra yapılan fazla çalışmaların hesaplanması için bilirkişiden yeniden rapor aldırılmalı, bundan sonra temyiz edenin sıfatına göre usuli kazanılmış hak da gözetilerek bir karar verilmelidir.
Mahkemece, belirtilen hususlar gözetilmeden karar verilmesi hatalı olmuştur.
2-Davacı dava ve ıslah dilekçesinde en yüksek mevduat faizi talep etmiştir. Bu nedenle hükmedilen yıllık ücretli izin alacağına talep gözetilerek yasal faiz oranını geçmemek üzere bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizine hükmedilmesi gerekirken doğrudan en yüksek mevduat faizine hükmedilmesi de yanlış olmuştur.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 16.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.