8. Hukuk Dairesi 2012/4207 E. , 2012/4584 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil
... ile Hazine ve Muşalikalesi Köyü Tüzel Kişiliği aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair A... Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 26.05.2011 gün ve 97/237 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve uyulan bozma ilâmında açıklandığı üzere işlem yapılıp sonucu dairesinde hüküm tesis edildiğine göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile usul, kanun ve bozma gereklerine uygun bulunan hükmün ONANMASINA ve 2588 sayılı Kanunla eklenen 492 sayılı Harçlar Kanununun 13/j maddesi uyarınca Hazineden harç alınmasına mahal olmadığına 22.05.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY
Davacı, kadastro çalışmalarında dava dışı 237 ada 12 nolu parselin paylı olarak kendisi ve dava dışı kardeşi adına tespit ve tescil edildiğini, komşu dava konusu 237 ada 16 nolu parselin ise orta malı harman yeri olarak sınırlandırıldığını, burada ki yaklaşık 1000 m2"lik yerin kendilerine ait özel harman yeri olduğunu açıklayarak bu kısmın dava konusu parselden ifrazı ile kendisi ve dava dışı kardeşi ... adına ½"şer paylı olarak 12 nolu parsele ilave edilerek tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Köy Tüzel Kişiliği, tebligata rağmen yanıt vermemiş ve oturumlara katılmamıştır.
Yerel mahkemece, 03.03.2009 tarihinde davanın kabulüne, 29.04.2008 havale tarihli bilirkişi raporunda, A harfiyle gösterilen 2077,61 m2’lik yerin 237 ada 16 nolu parselden ifraz edilerek ½"şer paylı olarak davacı ile kardeşi ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir. Söz konusu karar dahili davalı Hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiştir. Dairenin 15.02.2010 tarih, 2009/5407 Esas – 2010/721 Karar sayılı ilamında yazılan gerekçelerle bozulmuştur.
Bozmadan sonra, ... 02.08.2010 tarihli dilekçesi ile müdahale talebinde bulunmuştur. Müdahilden harç tahsil edilmemiştir. Mahkemece, 15.06.2010 tarihinde Dairenin bozma ilamına uyulmasına karar verilmiştir.
Toplanan deliller ,tüm dosya kapsamından; davacının paydaşı olduğu dava dışı 237 ada 12 nolu parsele ilişkin kadastro tutanağı ve çap kaydı dosyadadır. Senetsizden, kargir ev, ahır, samanlık ve arsası niteliğiyle 688,94 m2 olarak 19.09.1996 tarihinde ½"şer paylı olarak Rıza evlatları ... ve ... adlarına tespit görmüş itirazsız olarak 29.07.1997 tarihinde kesinleşmiştir. Dava konusu, 237 ada 16 nolu parsele ilişkin kadastro tutanağı getirilmiştir. Senetsizden harman yeri niteliğiyle 7544,92 m2 olarak 19.09.1996 tarihinde orta malı olarak tespit görmüş itirazsız olarak 29.07.1997 tarihinde kesinleşmiştir. Eldeki davayı davacı ... harcını ödeyerek 01.06.2007 tarihinde 10 yıllık hak düşürücü süre geçmeden açmıştır. Müdahil olarak talepte bulunan ..."in müdahale talebi tarihine göre 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12/3 maddesi uyarınca on yıllık hak düşürücü süre geçmiştir. Bozmadan önce ki 04.12.2007 tarihli keşifte dinlenen 1947 doğumlu mahalli bilirkişi, dava konusu yerin, davacıya babasından intikal ettiğini kırk seneden beri harman yeri olarak kullandığını açıklamıştır. Davacı tanığı ise dava konusu yerin kendisini bildi bileli harman yeri olarak kullanıldığını özel şahsiyete ait olduğunu, köyle bir alakasının bulunmadığını açıklamıştır. Aynı keşifte görevlendirilen ziraatçı bilirkişi 05.11.2007 tarihli raporunda özetle; “…davalı taşınmazın bir tepeden oluşmakta iken yıllar önce tesviye edilerek imar ve ihya edildiğini, harman dökülecek hale getirildiğini, taşınmazın zemininin oturarak sertleştiğini üzerinde çok yıllık yabanı çayır otlarının bulunduğunu, makinalı tarıma geçilmesi nedeniyle birkaç yıl önce harman yeri kullanımının terk edildiğini taşınmazın boş kaldığını şimdi ise üzerinde odun yığmak, ziraat alet ve makinaları park etmek ve taş dökmek suretiyle kullanılmakta olduğu tarafınca tespit edildiği bu haliyle özel harman yeri olduğu, köy orta malı niteliğinde bulunmadığı” kanaatinde olduğunu açıklamıştır. Fen ehli kroki ve raporunu sunmuştur. 21.04.2008 tarihinde ikinci keşif yapılmıştın. Keşifte sadece fen bilirkişi ile zirai bilirkişi görevlendirilmiş; başkaca herhangi bir tanık yada bilirkişi dinlenmemiştir. Fen ehli 1/1000 ölçekli kroki ve raporunu sunmuştur. Zirai bilirkişi ise 29.04.2008 havale tarihli raporunda özetle; “…taşınmaz küçük bir tepe üzerinde yer almaktadır. Taşınmazın zemininde yer yer yerli kayalar mevcuttur. Eğimi % 1"dir. Bitki örtüsü, çayır, çim ile çok yıllık otsu bitkilerden oluşmaktadır. Taşınmaz üzerine traktör vagonu ve tarım alet ve makinaları park edilmiştir. Taşınmazın yüzeyi kazılmak suretiyle 30-40 yıl önceleri tesviye edilerek harman yeri haline getirilmiştir. Yaklaşık son sekiz-on yıl kadar önce harman yeri olarak kullanılmıştır. Özel harman yeri niteliğinde olduğu…” kanaatinde olduğunu açıklamıştır. Bozmadan sonra, 13.05.2011 tarihinde keşif yapılmıştır.1932 ve 1953 doğumlu mahalli bilirkişiler ayrı ayrı beyanda bulunmuşlardır. Mahalli bilirkişi ... özetle, dava konusu taşınmaza yaklaşık 15-20 yıl önceye kadar davacı ve kardeşi tarafından harman döküldüğü, harman dökme işi bırakıldıktan sonra dava konusu yerin boş olarak kaldığı, herhangi bir kimsenin sahiplenip sahiplenmediğini bilmediğini söylemiştir. Mahalli bilirkişi ... ise; davacı ve kardeşinin önceleri harman dökmek suretiyle sonrasında ise bir takım zirai alet koymak suretiyle ve gübre gibi maddeleri koymak suretiyle kullandıklarını bildiğini söylemiştir.1949 doğumlu davacı tanığı beyanında; 1968 - 1970 yılları arasında traktörcülük yaptığını, o dönemde davacıların köyüne çalışmaya geldiğini, dava konusu edilen yeri davacıların babasına ait olarak bildiğini, bu kişilerin evine geldiğinde traktörünü dava konusu edilen yere park ettiğini,davacıların dışında buraya sahiplenen veya harman döken kişileri görmediğini açıklamıştır. Davacı tanığı ... ise; komşu köyden olduğunu otuz yıldan beri davacıların köyüne gelip gittiğini, otuz yıl önce traktörü ile davacıların gübrelerini çektiğini o zamandan beri dava konusu edilen yerin harman dökülmek suretiyle davacılar tarafından sahiplendiğini bildiğini söylemiştir. Son keşifte görevlendirilen ziraatçi bilirkişi, özetle; dava konusu yerin küçük bir tepe üzerinde yer aldığını zemininde yer yer yerli kayaların bulunduğunu, çayır, çim ile çok yıllık otsu bitkilerin oluştuğunu, taşınmaz üzerinde pulluk, kaz ayağı gibi tarım alet ve makinalarının park edilmiş olduğunu etrafının dikenli telle çevrilerek meyve fidanları dikildiğini, zeminin bu görünü itibarıyla sekiz–on yıl öncesine kadar harman yeri olarak kullanıldığı kanaatinde olduğun rapor etmiştir. Açıklanan olgular tarafların ve mahkemenin bilgisi dahilindedir. Uyuşmazlık kadastro çalışmalarında orta malı olarak ve harman yeri niteliğiyle belirlenen taşınmazın özel harman yeri olup olmadığı ve zilyetlik ile imar ihya yoluyla kazanılıp kazanılamayacağında toplanmaktadır.
Davacı ... eldeki davayı 01.06.2007 tarihinde açmıştır. Dava tarihi itibarıyla 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14 ve 17. maddesindeki koşulların 1987 yılından dava tarihine kadar gerçekleşip gerçekleşmediğinin açıklığa kavuşturulması gerekir. Bir başka anlatımla, davacı taraf otuz-kırk yıl önce imar ve ihya etmek suretiyle sahiplendiğini ileri sürmüş ise de 3402 sayılı Kadastro Kanununun yürürlüğünden önceki 766 sayılı Tapulama Kanununun 37. maddesine göre 1987 yılına kadar imar ihya yoluyla taşınmaz mal edinilmesi yasa gereği olanaklı değildir. Bundan ayrı, ilk keşifte görevlendirilen ziraat teknisyeninin belirlemesine göre taşınmazın öncesi bir tepedir. Açıklamalar göre köylüler harman dökmek için kamuya ait bir yeri kendi imkanlarıyla harman yeri haline getirdikleri, yılın belli aylarında taşınmazın bulunduğu bölge ve yöreye göre en çok her yılın temmuz ayı ortalarından itibaren eylül ayı ortalarına kadar her yıl için iki ayı geçmemek üzere ve ziraatçı bilirkişilerin ittifaklı anlatımları dikkate alındığında makinalı tarıma geçmeden önce yöresel tabirle öküz-at-eşek v.s. gibi binek ve yük taşıyan hayvanların gücünden yararlanılarak biçilen sapların getirilip düvenle sürülme işlemi dikkate alındığında harman dökülen yerin en çok 100-150 m2"yi geçmeyeceği bilinen bir vakıadır. Öte yandan, Dairenin onlarca kararında yazılı olduğu üzere: bir yere tarım alet ve edavatını bırakmak, traktör ve romörkünü park etmek, taş dökmek yada yılın belli aylarında gübre dökmek ekonomik anlamda zilyetlik kabul edilmemektedir. Eş anlatımla, bu tür sebeplere dayalı zilyetlik iktisap sağlamamaktadır. Kaldı ki, ziraatçi bilirkişilerin raporlarında her keşif tarihine göre belirttikleri 8-10 yıl önce ki makinalı tarıma geçilmesi nedeniyle bir traktörün park edeceği alan en çok 4 m2"dir. Traktör ramorkunun park edildiği alan ise 15 m2"dir. Yine traktör ekipmanlarından: pulluk, kaz ayağı ve mibzerin park edilecekleri alanlar ayrı ayrı 3’er m2"yi geçmeyecektir. Tüm bunlar toplandığında 35-40 m2"yi geçmeyen bir alan olacaktır. Zaten,son keşifteki ziraatçi bilirkişinin raporuna göre: davacı son keşif itibarıyla fuzuli işgal yoluyla sahiplendiği bu yerin etrafını dikenli tel ile çevirmiş ve dosyada ki son ziraatçi bilirkişinin raporu kapsamında, tek tek cins ve yaşlarını belirlemediği meyve fidanlarını ekerek işgalciliğini pekiştirmeye çalışmıştır.Komşu köylerden gelen ve dinlenen şahıslar sadece 1968- 1970 yılı arasındaki iki yıllık süre için bilgiye sahiptirler. Kaldı ki, dava konusu taşınmazın bir tepe yamacında bulunması, zemininin yerli kaya ile kaplı olması, tabanında çok yıllık otsu bitkilerden çayır ve çimle kaplı olması dikkate alındığında, bu yerin köyün umuma ait orta malı niteliğindeki harman yeri olduğunu kuşkusuzdur. Açıkladığım tüm bu nedenlerle, davacının bu yerde ekonomik anlamda zilyetliği söz konusu değildir. Genel harman yerinin bir kısmının yılın belli aylarında ve özellikle makinalı tarıma geçilmeden önce ki yıllarda yılın belli zamanlarında harman yeri olarak kullanılması zilyetlikle iktisap için yeterli ve geçerli değildir. Öte yandan, davacı taraf ilk dava dilekçesinde bu yerin ½"şer paylı olarak kendisi ve davada taraf olarak yer almayan kardeşi ... adına tescil istemiştir. Davacı 28.01.2008 günlü ıslah dilekçesiyle, bu yerden krokide A ile gösterilen kısmın ifraz edilerek adına tescilini talep etmiştir. Davacı asıl, 13.05.2008 günlü 9. oturumda dava konusu yerin ½ payının kendi adına, diğer ½ payın ise davayı dahil ettiği kardeşi adına tescil talebini yinelemiştir. İhbar olunan kişi, 08.07.2008 günlü oturumda davaya muafakat ettiğini, nizalı yerin ½"şer paylı olarak adlarına tesciline karar verilmesini beyan etmiştir. Yerel mahkeme, ilk kararında, talep gibi ½"şer paylı olarak iptal ve tescile karar vermiştir. Dairenin dosyada mevcut bozma kararında değinildiği üzere müdahil ...’in harcını yatırarak taraf olmadığından bu kişi adına hüküm kurulmasının doğru olmayacağına değinilmiştir. Mahalli mahkeme, Bozmaya uymuştur. İhbar olunan ... müdahale dilekçesini sunmuştur. Ne var ki, harcını yatırmamıştır.
Tüm bu nedenlerle, davacının ve yöntemine uygun biçimde müdahil olmayan kişinin taleplerinin ayrı ayrı tümüyle reddine karar vermek gerekirken yazılı olduğu üzere kabul kararı verilmesine ve bu kararın Dairenin sayın çoğunluğunca Onanması doğru olmamıştır. Bu sebeplerle sayın çoğunluğun onama biçiminde tecelli eden görüşlerine katılmam imkansızdır. Kaldı ki bu tür davalarda bozma kararına uyulması tarafları için lehte ve aleyhte usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı kuşkusuzdur. 22.05.2012