9. Hukuk Dairesi 2008/23613 E. , 2010/8868 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA :Davacı, ücret alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davacılar avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
1-Davacılar, baba-oğul olduklarını, birisi 3.7.2000, diğeri 31.7.2000 tarihinde başlamak üzere birlikte oda üyesi kahveci esnafın çay, şeker gibi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olarak 29.3.2002’ye kadar çalıştıklarını, bu tarihteki genel kurulda pazarlama yapılan araç iade edilip yenisi temin edilemediği için işlerine son verildiğini, hizmet süreleri boyunca ücret ödemesi yapılmadığını belirterek, ücret alacağının hüküm altına alınmasını talep etmiştir.
Davalılar davaya cevap dilekçelerinde, davacıların işyerinde çalışıp çalışmadığı konusundaki iddialarına net şekilde yanıt vermemiş, İzkaş’a kayyum tayin edildiğine ilişkin belgeleri sunmuştur.
Mahkemece davacı vekili tarafından sunulan sevk irsaliyelerinde davacıların isimlerinin bulunmadığı, tanık anlatımları ve tüm dosya içeriğine göre, davacıların davalılara ait işyerinde çalıştığının kanıtlanamadığı, ücretleri ile geçinen bir işçinin 2 yıl gibi uzun süre ücret almadan çalışmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu değerlendirilerek davanın reddine karar verilmiştir. Kararı davacılar temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği uyuşmazlık konusudur.
4857 sayılı İş Kanununun 1. maddesinin 2. fıkrasında, İş Kanununun 4. maddesinde belirtilen istisnalar dışında kalan bütün işyerlerinde, işverenler ile işveren vekillerine ve çalışma şekline bakılmaksızın işçilere bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir. Aynı Yasanın 2. maddesinde, bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. Buna göre işçi ve işveren sıfatlarının aynı kişiden birleşmesi mümkün olmaz.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 8/1 maddesi uyarınca “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme (emek) ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici unsurlarıdır.
İş sözleşmesini diğer iş görme sözleşmeleri olan eser ve vekalet sözleşmelerinden ayırt edici en önemli kıstas bağımlılık ilişkisidir. Her üç sözleşmede iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağlılığı vardır.
İş sözleşmesini belirleyen kriter hukuki-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukuki bağımlılık, işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki davranışlarına ilişkin talimatlara uyma yükümlülüğünü üstlenmesi ile doğar. İşçi edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirmektedir. İşçinin bu anlamda işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. Bu anlamda işveren ile işçi arasında hiyerarşik bir bağ vardır. İş sözleşmesine dayandığı için hukuki, işçiyi kişisel olarak işveren bağladığı için kişisel bağımlılık söz konusudur.
İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini; işverenin talimatlarına göre hareket etmek ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Sayılan bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin bir ölçü teşkil etmez. İşçinin, işverenin belirlediği koşullarda çalışırken, kendi yaratıcı gücünü kullanması, işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bu bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. Çalışanın işyerinde kullanılan üretim araçlarına sahip olup olmaması, kar ve zarara katılıp katılmaması, girişimcinin sahip olduğu karar verme özgürlüğüne sahip olup olmaması bağımlılık unsuru açısından önemlidir.
Somut olayda, davacılar iş sözleşmesi ile işveren nezdinde çalıştıklarını ve ücretlerini alamadıklarını iddia etmektedir. Davalı tarafın bu husustaki yanıtı net değildir.
Mahkemece öncelikle davalılara, iddiaya göre bir çalışma bulunup bulunmadığı ve koşulları sorularak açıklatılmalıdır. Gerekirse tanıklar yeniden ayrıntılı olarak dinlenmeli, dosya içeriğindeki diğer bilgi ve belgeler birlikte değerlendirilerek, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği, çalışma düzeni ve şekli, ücretin ödeme biçimi kuşkuya yer vermeyecek şekilde net olarak ortaya konulmalıdır. Yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi bozma nedenidir.
2-Öte yandan davacılar zorunlu dava arkadaşı olmayıp, her iki davacının davası tefrik edilerek yargılamaya devam edilmesi gereklidir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 01/04/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.