
Esas No: 2019/6430
Karar No: 2020/6765
Karar Tarihi: 22.12.2020
Danıştay 10. Daire 2019/6430 Esas 2020/6765 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No: 2019/6430
Karar No: 2020/6765
TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : 1- ... 2- …
VEKİLLERİ : Av. …
TEMYİZ EDEN (DAVALI) : … Bakanlığı
VEKİLİ : Av. …
İSTEMLERİN KONUSU : ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararının davacılar tarafından esastan, davalı idare tarafından vekalet ücreti yönünden temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, 21/11/2009 tarihinde ... Devlet Hastanesinde gerçekleştirilen doğumda sağlık personelinin kusurlu eylemleri neticesinde bebeklerinin hayatını kaybettiği, davacılardan ...'ın ise rahminde yırtılma oluştuğu ve hayati tehlike atlatmasına sebebiyet verildiği, meydana gelen olayların davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı iddiasıyla, zararlarına karşılık olmak üzere her biri için 50.000,00 TL maddi, 50.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 100.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı kararıyla; Adli Tıp Kurumu'na yaptırılan bilirkişi incelemesi sonrasında gönderilen raporda, "Adli dosyada mevcut tıbbi belgelere göre: 1975 doğumlu ...’nın 21/11/2009 tarihinde ... Devlet Hastanesine miadında ağrılı gebe olarak yatırıldığu 4. Gebeliği olduğu, 2 doğum yaptığı, 1 düşüğü olduğu, saat 12.10’da yapılan gebelik muayenesinde Dilatosyon 7 cm,silinme &60 olduğu, ÇKS: 142, POŞ (+) olduğu, Saat 13.00 da NST çekildiği, isolyte M 1000 cc serum içine 2 amp sympiton konarak indüksiyona başlandığı, saat 14.00 da ÇKS 138 olduğu, saat 14.30 da ÇKS: 142 olduğu su kesesi açıldığı, suları berrak olduğu, saat 14.45 da ÇKS 120 olarak değerlendirildiği, saat 14.45’de yapılan gebelik muayenesinde rahim ağzı tam açık olduğu, ÇKS:120 olduğu, saat 14.50’da hastada vajinal kanama tespit edildiği, ÇKS: 90 olduğu, fetal distres endikasyonu ile acilen sezaryene alındığı,ve spontan solunum ve kardiyak atımı olmayan ölü bir bebek doğurtulduğu, CPR yapıldığı, göbek kordonundan İV adrenalin + entübasyon tüp içinden adrenalin uygulandığı, 30 dakika boyunca yapılan resüsitasyona yanıt alınamaması üzerine ex olarak kabul edildiği, ameliyat gözleminde batın açıldığında uterus, sol arka köşeden aşağıya doğru 8 cm lik bir rüptür tespit edildiği,plesenta tam dekole olarak izlendiği,batının, koagulomlarla dolu olarak izlendiği, uterus rüptürü tamir edildiği, batın koagulomlardan temizlendiği,Yoğum Bakım Ünitesine alındığı, 2 ünite Ertrosit süspansiyonu 3 amp. Transamin yapıldığı, 3 lü anitibiyotik başlandığı, vajinal kanamasının durmaması üzerine atoniye bağlı histerektomi riski, nedeniyle Tıp Fakültesi Hastanesi' ne sevk edildiği, mevcut tıbbi belgelere göre ilk normal doğum kararının doğru olduğu, saat 14.50’da hastada vajinal kanama tespit edilmesi, ÇKS: 90 olması üzerine fetal distres endikasyonu ile acilen sezaryen kararının tıbben doğru olduğu, kısa süren travayda sayı belirtilerek takip edilen ÇKS ve çekilen NST göz önüne alındığında gebenin travayda yakından takip edildiğinin anlaşıldığı, çekilen NST’de bebeğin intrauterin sıkıntıda olduğunu gösteren bulguların olmadığı, sezaryen ameliyatı gözleminde uterus’da rüptür ve plasenta dekole olarak izlendiği, dekolman plasenta ve uterus rüptürü öngörülemez, önlenemez bir tablo olduğu, uterus rüptürü ve dekolman plasenta intrauterin bebek ölümünün yüksek olduğu dikkate alındığında ilgili sağlık personeline atf-ı kabil kusurun bulunmadığı" şeklinde değerlendirme yapıldığı; bilirkişi raporuna davacı tarafın itirazı üzerine, ara kararı ile "doğum şikayetiyle gelen bir hastanın yapılan gebelik muayenesinde rahim ağzının tam açık durumda olmadığının saptandığı durumlarda, hastanın karın bölgesine baskı uygulanması şeklindeki müdahale için rahim ağzının tam açık olmasının beklenip beklenmemesi gerektiği" hususu sorularak ek bilirkişi raporu istenilmiş ve ek bilirkişi raporunda da, "1975 doğumlu ...’nın 4. gebeliği olması 3 normal doğum yapması nedeniyle normal doğum kararının doğru olduğu, ebe normal doğum takibi ve normal doğum yaptırabileceği, genel olarak normal doğum gerçekleşebilmesi için rahim ağzı açıklık tam olması yani 10 cm olması gerektiği, bir gebenin aktif doğum fazında olduğunda rahim ağzı her bir saat ta bir cm açıldığı bu açılma 5-6 cm’den sonra ve annenin 2.-3. Doğum olduğunda daha hızı seyir ettiği, gebenin müracaatında kollum açıklığı 7cm olduğuna göre gebe doğum eyleminin ileri sayfasında müracaat ettiğinin anlaşıldığı ve kısa bir süre içinde rahim ağzı tam açık olduğu, şikayet konusu karnına bastırma obestetrikde kristaller manevrası olarak adlandırılan ve hemen hemen her normal doğumda doğuma yardım için örneğin annenin ağrı zaafı durumlarında uygulanan bir manevra olduğu, bazı durumlarda bebeğin tespiti için de bu manevranın yapıldığı, annede tespit edilen uterus rüptürü kristaller manevrasına bağlı olmayıp spontan olarak da gelişebileceği, ameliyat gözlemibde uterus rüptürü dışında plasentada dekole olarak izlendiği, dekolman plasenta ve uterus rüptürü öngörülemez, önlenemez bir klinik tablo olduğu dikkate alındığında Dr.... ve yardımcı sağlık personeline atf-ı kabil kusurun bulunmadığı" ifade edildiği ve taraflara tebliğ edilen ek bilirkişi raporuna yapılan itirazlar yerinde görülmeyerek, söz konusu bilirkişi raporunun hükme esas alınabilecek nitelikte bulunduğu; bu durumda, dosyada bulunan bilgi ve belgeler ile hükme esas alınabilecek nitelikteki söz konusu bilirkişi raporlarında yer alan bilgiler birlikte değerlendirildiğinde, doğum esnasında meydana gelen olaylarda ... Devlet Hastanesinde görevli sağlık personeline atfı kabil bir kusur bulunmadığı, buna bağlı olarak idarenin hizmet kusurunun bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, doğum eylemi henüz başlamamışken elle bastırılmak suretiyle ...'ın doğuma zorlanmış olması nedeniyle kanamasının başladığı ve bebeğin de kalp atımının düştüğü, dosya kapsamındaki ifadeler dikkate alınmadan bilirkişi raporunun hazırlandığı, bir tıp fakültesinde görevli öğretim üyelerinden oluşturulacak kurulca hazırlanan rapor uyarınca karar verilmesi gerektiği; davalı idare tarafından ise, reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği ileri sürülmektedir.
TARAFLARIN SAVUNMALARI : Davalı idare tarafından, ilk derece mahkemesinin verdiği kararın hukuka ve hakkaniyete uygun olduğu belirtilerek davacıların temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmuş; davacılar tarafından ise savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacı ... 21/11/2009 tarihinde .. Devlet Hastanesine miadında ağrılı gebe olarak yatırılmış, normal doğum esnasında meydana gelen vajinal kanama ve ortaya çıkan fetal distres endikasyonu nedeniyle acil olarak sezaryene alınmış, spontan solunumu ve kardiyak atımı olmayan bebek doğurtulmuş, yapılan tüm müdahalelere rağmen bebeğin yaşama dönmesi sağlanamamış ve ...'ın doğum sonrası kanamasının devam etmesi nedeniyle ... Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevki sağlanmış, meydana gelen olayların davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı iddiasıyla bakılmakta olan dava açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.
Öte yandan, 20/01/1982 tarih ve 17580 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin 1. fıkrasında, bu Kanun'da hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi, ehliyet, üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, tarafların vekilleri, feragat ve kabul, teminat, mukabil dava, bilirkişi, keşif, delillerin tespiti, yargılama giderleri, adli yardım hallerinde ve duruşma sırasında tarafların mahkemenin sukünunu ve inzibatını bozacak hareketlerine karşı yapılacak işlemler, elektronik işlemler ile ses ve görüntü nakledilmesi yoluyla duruşma icrasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerinin uygulanacağı; ancak, davanın ihbarının Danıştay, mahkeme veya hâkim tarafından re'sen yapılacağı kurala bağlanmıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 27. maddesinin 1. fıkrasında, davanın taraflarının, müdahillerin ve yargılamanın diğer ilgililerinin, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olduğu; 61. maddesinin 1. fıkrasında, taraflardan birinin, davayı kaybettiği takdirde, üçüncü kişiye veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceğini düşünüyorsa, tahkikat sonuçlanıncaya kadar davayı üçüncü kişiye ihbar edebileceği; 66. maddesinde ise, üçüncü kişinin, davayı kazanmasında hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat sona erinceye kadar, fer'î müdahil olarak davada yer alabileceği hükümleri yer almaktadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyada bulunan ifade tutanaklarında; doğuma katılmış olan ebe ... tarafından, bebeğin NST'sini çektiklerinde kalp atımının normal olduğu, bulundukları yere acil bir hasta geldiği ve bunun üzerine Dr. ...'in bu hastayla ilgilenmek için yanına gittiği sırada ...ı'da bulunduğu yere getirmelerini istediği ve doğumu gerçekleştireceğini söylediği, ...'ın hastaneye geldiği sırada rahim açıklığının 7 cm civarında olduğu, doğumun olması için bu açıklığın 10 cm olması gerektiğinden bir süre beklemelerinin gerektiği, ayrıca bebeğin başının da geriye doğru olduğu, ancak Dr. ...'in beklemelerine gerek olmadığı, bu şekilde de doğumun gerçekleşebileceğini söylediği ve doğum gerçekleşmeyince de ...'ın karın bölgesine elleriyle ve kollarıyla bastırmaya başladığı, bu esnada bebeğin kalp atımlarının düşmesi üzerine doğumun sezaryenle gerçekleşmesine karar verdiği belirtilmiş; doğuma katılan diğer ebe ... tarafından ise, hastanın NST'sini çektiğinde bebeğin herhangi bir sorununun olmadığı, Dr. ...'in acil gelen hastanın yanına gittiği sırada ...'ın da doğumhaneye alınmasını istediği, burada yapılan kontrolde doğumun olabileceğini söylediği ve Dr. ...'in doğumun gerçekleştirilmesi için ...'ın karnına elleriyle bastırdığı, bu esnada bebeğin kalp atımının düştüğü ve doğumu sezaryenle yaptıracağını söylediği belirtilmiştir.
Dr. ... ise, ifadesinde, bebeğin başının (0) seviyesinde olduğunu ve elle bastırma yapmadığını söylemiştir.
Dosyada bulunan tıbbi belgelerin incelenmesinden, davacıya doğumdan önce saat 14:30'da suni sancı verildiği, saat 14:40'ta enjeksiyon ile kasılmayı engelleyici ilaç verildiği ve saat 14:50'de de vajinal kanama ve fetal distres nedeniyle, davacının acil sezaryene alındığı görülmektedir.
Hükme esas alınan bilirkişi raporlarında, doğum esnasında yapılan elle bastırma uygulamasının kristaller manevrası olduğu ve bu uygulamanın tıp kurallarına uygun olduğu belirtilmiş olmakla birlikte, anılan manevranın doğum esnasında kullanılabilecek bir yöntem olduğundan ve doğuma katılan sağlık personelinin ifadelerinde çelişki mevcut olmakla birlikte, ifadelerden bebeğin başının (0) seviyesinde bulunduğu ve henüz doğum eyleminin başlamamış olduğu sabit olduğundan; bu aşamada belirtilen manevranın uygulanmasının, tıp kurallarına uygun olup olmadığı ve meydana gelen olaylarla bir bağlantısının olup olmadığı yönünde bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca, hükme esas alınan bilirkişi raporlarının, davacıya verilen suni sancı ve kasılmayı önleyici ilaçların, meydana gelen olaylar açısından ne gibi bir etkisinin olduğu yönünden de bir değerlendirme yapılmaksızın hazırlandığı açıktır.
Dosyanın incelenmesinden; Dr. ... ifadesinde, davacının gebelik takibinin ... Devlet Hastanesi, ... Doğumevi, … Özel Polikliniğince yapıldığı, tarafından sürekli takip ve tedavinin yapılmadığı ve doğumdan iki gün önce sancıları başlayan davacının ... Doğumevine yatışı kabul etmeyerek eve götürüldüğü, sancılarının çok artması üzerine hastanelerine başvurduğunu belirtmiş; davacılar tarafından ise, gebelik sürecindeki takiplerin aynı hastanede adı geçen doktor tarafından düzenli olarak yapıldığı ve doğumdan iki gün önce aynı hastaneye başvurduklarında da Dr. ... tarafından sancıların başlaması üzerine tekrar gelinmesinin söylendiği belirtilmiştir.
Uyuşmazlıkta, Dr. ... ve davacıların ifadeleri arasındaki çelişkilerin giderilmesini teminen davacılardan ...'ın gebelik sürecinde başvurmuş olduğu sağlık kuruluşları araştırılmak ve buralardaki hasta dosyaları istenmek suretiyle, bahsi geçen bu tıbbi kayıtlar da incelenerek hazırlanacak olan bir bilirkişi raporu uyarınca karar verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Ayrıca, Dr. ... hakkında meydana gelen olay nedeniyle soruşturma başlatıldığı açık olmakla birlikte; bahsi geçen soruşturma neticesinde herhangi bir kovuşturma yürütülüp yürütülmediği, kovuşturma aşamasına geçildi ise akıbetinin ne olduğu, özellikle çelişkili ifadelerin değerlendirilmesi açısından meydana gelen olayda sübuta ermiş olan hususların ortaya çıkarılmasını teminen dava dosyasının ve bu aşamada alınmış olan bilirkişi raporlarının da incelenmesi suretiyle bir karar verilmesi gerektiği açıktır.
Bu durumda, dosyadaki eksiklikler tamamlanarak yukarıda bahsi geçen çelişkili hususların da araştırılması suretiyle hazırlanacak olan bir bilirkişi raporu uyarınca karar verilmesi gerekirken; eksik inceleme ve araştırmaya dayalı rapor uyarınca verilen davanın reddi yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet bulunmamıştır.
Öte yandan, dosyada bulunan tıbbi belgelerin incelenmesinden, hastaneye doğum için başvurulduğunda yapılan ilk muayenede USG tetkikinin yapılıp yapılmadığı, bebeğin tahmini fetal ağırlığının ölçülüp ölçülmediği anlaşılamamış olup, belirtilen tıbbi işlemlere ilişkin kayıtların eksik tutulduğu; ayrıca, hastane giriş kağıdı isimli evrakta annenin dördüncü gebeliği olduğu, iki sağlıklı doğum gerçekleştirdiği ve bir abortus öyküsü olduğunun belirtildiği, hemşirelik hizmetleri hasta izlem formu isimli evrakta ise annenin beşinci gebeliği olduğu ve 3 sağlıklı doğum gerçekleştirdiği belirtildiğinden, tıbbi işlemlere ilişkin kayıtlarda çelişkilerin de mevcut olduğu sonucuna varılmış olmakla birlikte; belirtilen bu hususların da davanın esası hakkında yeniden bir karar verilirken değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, Mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucunda idarenin tazmin yükümlülüğünün olduğuna hükmedilmesi halinde, dava konusu olaya ilişkin olarak sorumluluğu olan kişi veya kişilere davalı idare tarafından rücu edebileceği dikkate alındığında, bu kişilerin menfaatleri etkileneceğinden davanın ihbarı için geçerli koşulların oluşacağı da açıktır.
Uyuşmazlıkta da, yeniden karar verilirken, dava konusu olayda idare ile arasında rücu ilişkisi doğabilecek olan kişi veya kişiler tespit edilerek davanın res'en ilgili veya ilgililere ihbar edilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, bozma kararı üzerine Mahkemece yeniden bir karar verileceğinden, davalı idarenin vekâlet ücretine yönelik temyiz istemi bu aşamada değerlendirilmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin kabulüne,
2. Davanın reddine ilişkin ... İdare Mahkemesinin ... tarih ve E:..., K:... sayılı temyize konu kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22/12/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
