8. Hukuk Dairesi 2011/4435 E. , 2012/2224 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Elatmanın önlenmesi
... ile ... ve ... aralarındaki elatmanın önlenmesi davasının kabulüne dair Kırıkhan Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 16.03.2011 gün ve 184/213 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... vekili, Çorum Köyü 3 parsel sayılı taşınmazda vekil edeninin annesi Fidan Vural ve davalıların müşterek tapu paydaşlarından olduklarını, tapu maliklerinin kendi aralarında yaptıkları harici taksim sonucu müvekkilinin annesinin hissesine düşen yaklaşık 15.000 m2 taşınmazı, rızai taksime uygun olarak vekil edeninin yıllardan beri zilyet olarak ekip kullandığını, 2009 yılında yaşanan su sıkıntısı nedeniyle davalıların, taksimde kendilerine düşen tarlalarına ek sulama imkanı sağlamak üzere kanal açmak amacıyla müvekkilinden ricada bulunduklarını, davalıların ektikleri ürünün kurumaması amacıyla iyi niyetle 2009 yılına mahsus olmak üzere bir defalık kanal açılmasına vekil edeninin geçici olarak izin verdiğini, daha sonra müvekkilinin tarlasından geçen bu kanalın kaldırılması davalılardan istendiğinde, davalıların Kaymakamlıktan men kararı aldırarak kanalı iş makinalarıyla daha da genişlettiklerini, halbuki iyi niyetle ve bir sene geçici süreyle kullanılması için kanalın açılmasına izin verdiklerini, davalıların haksız ve hukuka aykırı olarak, müvekkilinin zilyetliğinde bulunan taşınmaza kanal açmak suretiyle müdahalede bulunduklarını iddia ederek, davalıların müdahalelerinin men"i ile taşınmazın eski hale döndürülmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar ...ve ... vekili, 5000 dönümlük tapulu 3 parsel sayılı taşınmazda hak sahibinin davacının annesi Fidan olduğunu, davacının bu davayı açma sıfatı bulunmadığını, dava konusu kanal açılan yerin taksim dışında bırakılan tarıma elverişsiz, taşlık ve kayalık arazi olduğunu, bu kısımda davacı ve annesinin zilyetliğinin bulunmadığını, yeni açılan kanaldan akan suyun diğer kanala göre 5 kat daha erken tarlalarına ulaştığını, davacının ve ailesinin izni ile bu kanalın açıldığını, davacının kanalın devamlı olacağını bilerek izin verdiğini, yerel uygulamanın da bu şekilde olduğunu, müvekkillerinin komşuluk hukukundan kaynaklanan haklarının olduğunu, davacının hak ve zararının olmadığını, sadece inat uğruna ve kötü niyetle bu davayı açtığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.
Mahkemece; dava konusu 3 parsel sayılı taşınmazda davacının, annesi ...dan kalan hissenin zilyedi olduğu ve bir sezona mahsus olmak üzere davalıların kanal açmalarına rıza gösterdiği ve daha sonra davalıların söz konusu kanalı haklı ve yasal bir neden bulunmaksızın yapılan sözleşme süresi sonrasında kapatmadıkları dosya kapsamından anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne ve davalıların 3 nolu parseldeki müdahalelerinin men"ine, taşınmazın eski haline döndürülmesine, Fen bilirkişi ... tarafından düzenlenen 22.10.2010 tarihli rapora ekli krokide A harfi ile gösterilen ve davacının kullanmakta olduğu arazi üzerinde kanal açmak suretiyle davalıların vaki haksız elatmalarının önlenmesine karar verilmiştir
Hüküm; süresinde davalılar ...ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava konusu Çorum Köyü 3 parsel sayılı 5.139.766 m2 yüzölçümündeki taşınmazın "Tarla" niteliğinde ve 12.04.2010 tarihi itibariyle paylı ya da elbirliği mülkiyet üzere 77 paydaş adına kayıtlıdır. Davacının annesi Fidan Vural"ın 24.09.2002 tarihinde "intikal" yoluyla 420/53760 payı, davalı ..."ın 07.07.2005 tarihinde "satış ve hisse tevhidi" yoluyla 575/83200 payı, davalı ..."ın 06.12.2005 tarihinde "satış ve hisse tevhidi" yoluyla 36575/2096640 payı bulunmaktadır. Diğer paylar dava dışı kişilere aittir.
Davacı ve davalı tarafın beyanlarıyla 04.10.2010 tarihinde mahallinde yapılan keşif sırasında dinlenen tanık anlatımlarına göre, tapu maliki ve davacı ..."in annesi Fidan Vural"ın halen sağ olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle davanın, TMK.nun 974 ve devamı maddelerinde yer alan “zilyetliğin korunması davası” olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Mahkemece, yukarıda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, ulaşılan sonuç dosya kapsamına uygun düşmemektedir.
Şöyle ki, Türk Medeni Kanununun 688. maddesinde paylı mülkiyet “birden çok kimsenin maddi olarak bölünmüş olmayan bir şeyin tamamına belli paylarla malik olmaları” şeklinde ifade edilmiştir. Bu tanıma göre, paylı mülkiyetin söz konusu olabilmesi için; birden fazla kişinin bir mala paylı malik bulunması ve bu malın malikleri arasında maddi olarak paylaşılmış olunmaması gerekir. Paylı mülkiyette, mülkiyet hakkına sahip birden ziyade kişi olmasına rağmen eşya üzerinde tek bir mülkiyet hakkı vardır. Eşya üzerindeki bu tek mülkiyet hakkı, malikler arasında bir paylı mülkiyet birliği meydana getirir. Her paydaş, mülkiyet hakkının belli bir payına sahip olur. Her pay diğerinden bağımsız ayrıca tasarrufi işlemlere konu olabileceği için kanun bazı istisnalar hariç payları taşınmaz hükmüne tabi tutmuştur.
Kuşkusuz, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşların payına elatmalarının önlenmesini her zaman isteyebilir. Ancak, o paydaşın taşınmazda payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa elatmanın önlenmesi davası dinlenemez. Yerleşmiş Yargıtay uygulamaları da bu yöndedir.
Bilindiği üzere, Türk Medeni Kanununun 706, Borçlar Kanununun 213, 2644 sayılı Tapu Kanununun 26. maddeleri hilafına tapulu taşınmazların harici veya fiili taksimi ile paylarının mülkiyeti ana taşınmazdan ayrılamaz. Ne var ki, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşmayla belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi oluşmuş, uzun süre de paydaşlar bu durumu benimsemişlerse; kayıtta paylı, eylemli olarak bağımsız bu oluşumun resmi taksim yapılana veya ortaklığın giderilmesine kadar “ahde vefa” (söze sadakat) kuralı doğrultusunda korunması gerekir.
Dava konusu 3 parsel sayılı, 5.139.766 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, davalılar ve davacının annesiyle birlikte toplam 77 pay sahibi adına paylı mülkiyet hükümlerine dayalı olarak tapuda kayıtlı bulunduğuna, tüm paydaşların katılımıyla yapılan resmi taksim sözleşmesi bulunmadığına, taşınmazın kullanma biçimi tüm paydaşlar arasında varılan bir anlaşmayla belirlenmiş ya da fiili bir kullanma biçimi olup, uzun süre de paydaşlar bu durumu benimsedikleri iddia edilmediğine, davacı tapu maliklerinden olmayıp, davalı tapu maliklerine karşı ileri sürebileceği üstün hakkı da bulunmadığına göre, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, dosya kapsamına uymayan değişik düşüncelerle usul ve kanuna aykırı olarak davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar ...ve ... vekilinin temyiz itirazları yerinde bulunduğundan kabulü ile usul ve kanuna aykırı hükmün 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve 18,40 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalılara iadesine 27.03.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı 3 nolu ana parselde annesinin paydaş olduğunu, davalı kişilerin de söz konusu parselde payları bulunduğunu, rızai taksim sonucu annesine özgülenen kısmı ona teba kullandığını, ne var ki, davalıların 2009 yılında rızai taksimle kendilerine bırakılan kısımdaki mahsulün kurumaması için ricada bulunmaları üzerine annesine ait kısımdan su kanalı geçirilmesine müseade ettiğini, ancak davalıların kendisini Kaymakamlığı şikayet ederek 3091 sayılı Yasa hükümleri gereğince men kararı aldırdıklarını açıklayarak davalıların 3 nolu ana parseldeki rızai taksimle paydaş olan annesine özgülenen yere davalıların kanal açmak suretiyle vaki müdehalelerinin önlenmesi ve eski hale döndürülmesini dava etmiştir.
Davalılar, davacının ana parselde paydaş olmadığını, dolayısıyla davada taraf sıfatının bulunmadığını, ana parselin 5000 dönüm civarında olduğunu, taşınmazın değeri itibariyle Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olmadığını, müdahale edildiği iddia edilen yerin rızai taksimde paylaşım dışı bırakılan taşlık ve kayalık bir yerde kaldığını, 2009 yılında komşuluk hukukundan dolayı davacının ve ailesinin sözlü muvafakatı alınarak bu yerden kanal geçirildiğini açıklayarak davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacının davasının kabulüne, 3 nolu parsele davalıların müdehalesinin önlenmesine, taşınmazın eski hale döndürülmesine karar verilmiştir.
Hüküm süresi içerisinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller tüm dosya kapsamından; dava konusu taşınmaza ilişkin tapu kaydı getirilmiştir. Yapılan incelemede taşınmazın tarla niteliğiyle, 5139766 m2 olarak paylı ve elbirliği mülkiyet üzere 77 kişi adına tescilli olduğu görülmüştür. Ana taşınmazda davacının annesi Fidan Vural’ın 420/53760 payı bulunmaktadır, Davalılardan ...’ın 575/83200 payı mevcuttur. Diğer davalı ...’ın 36575/2096640 payı vardır. Davacının anlatımlarından ve davalıların savunmalarından ana taşınmazda paydaşlar arasında rızai taksim yapıldığı ve her paydaşın kendisine özgülenen kısmı kullandığında tartışma yoktur. Esasen, açıklanan olgularda yanlar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davalılar, 04.10.2010 tarihli keşif zabtındaki imzalı beyanlarıyla da rızai taksimin mevcut olduğunu, davacıdan su kanalı açmak için izin istedikleri tartışmasızdır. Keşifte dinlenen bir kısım tanıklar bu olguyu doğrulamışlardır. Fen bilirkişinin 22.10.2010 tarihli raporu ve eki kroki kapsamına göre eski su kanalı mevcut iken davacının rızası ile davalılar tarafından 2009 yılında kepçe ile yeni su kanalı açıldığı anlaşılmaktadır. Kural olarak, elatmanın önlenmesi, men ve kal davalarını TMK.nun 683.maddesi uyarınca tapu kayıt maliki, ölmüş ise, mirasçılarının ya da yetkili vekilinin açması gerekir. Somut olayda, davalıların da kabulünde olduğu üzere davacı kayıt maliki olan annesine teban işbu davayı açmıştır. Bu nedenle, davadan sıfatı mevcuttur. Çekişmeli yerin davacının annesine özgülendiğinde de bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Fen bilirkişi krokisine göre 2009 yılında açılan kanal davacının annesine rızai taksimle bırakılan yerde kalmaktadır. Hal böyle olunca, yerel mahkemece davanın kabulüne, men ve eski hale karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir durum söz konusu değildir. Tüm bu nedenlerle doğru olan yerel mahkeme kararı onanmalıdır. Davalıların tüm temyiz itirazları reddedilmelidir. Bu sebeplerle, Dairenin sayın çoğunluğunun bozma şeklinde tecelli eden görüşlerine katılmam olanaklı olmamıştır. Mahalli mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesindeyiz. 27.03.2012