9. Hukuk Dairesi 2008/22753 E. , 2010/7484 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA :Davacı, kıdem tazminatı alacağının ödetilmesine karar verilmesini
istemiştir.
Yerel mahkeme, davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı taraf dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanında özetle; 1990 yılında Çokyaşar Köyünde bekçilik ve Çiftçi Mallarını korumak ile yükümlü görevli olarak davalı adına çalışmaya başladığını, bu görevini 2002 yılının sonuna kadar ifa ettiğini, 2002 yılında halen davalı köy muhtarlığı yapan muhtarın tamamen kişisel çıkarları ve anlaşamaması nedeniyle, kendisinin bu görevine keyfi olarak son verildiğini ve bu işinin sona ermesinden sonra kendisine hiçbir şekilde kıdem tazminatı vermediğini, ayrıca davalının çalıştığı bu süre zarfında kendisini sigortalı dahi ettirmediğini, kendisinin bunu daha sonra haricen öğrendiğini ve bununla ilgili hizmet tespitinde bulunmak üzere ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 2005/648 dosya numarasıyla dava açtığını, kendisinin çalıştığı bu süre göz önüne alınarak haksız ve gereksiz yere işten çıkartıldığı için fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydı ile şimdilik 2.000 TL kıdem tazminatını davalıdan istediğini, kendisinin bu davayı yürütecek harç ve masrafları karşılayacak durumda olmadığını, ilgili mevzuat gereği bu davanın harç ve masraflarının adli müzaheretle yürütülmesine ve adli müzaheretten yararlanmasına karar verilmesini, dava harç ve masrafları ile ileride kendisini bir avukat ile temsil ettirdiğinde ücreti vekaletin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı köy tüzel kişiliği adına Köy Muhtarı duruşmadaki beyanında özetle, davacının köylerinde çalıştığının doğru olduğunu, kır bekçiliği yaptığını, her yıl bekçi tutma işinin yenilendiğini son olarak ücretini ödeyemedikleri için yenileme yapmadıklarını, çalışmanın bu şekilde sona erdiğini, davayı ve talebi kabul etmediğini, yargılama gideri ile vekalet ücretinin karşı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, davacının adli müzaheret talepli ve harçsız olarak dava açtığı, tensip ara kararı ile adli müzaheret talebinin reddedildiği, daha sonra yargılamanın sürdürüldüğü, her ne kadar HUMK hükümleri gereğince dava harçsız açıldığı zaman müteakip işlemlerin yapılamayacağı öngörülmüşse de sehven duruşmaya devam edildiği, daha sonra devir kararı verildiği, dosyada harç olmadığı anlaşılmakla davacıya 09/10/2007 tarihli celsede harcı yatırmak için 20 günlük kesin süre verildiği, davacının mahkemeye vermiş olduğu 08/11/2007 havale tarihli dilekçe ile adli müzaherete ilişkin belgeler sunduğu, bu belgelerin
dosyadan ayrı değerlendirilerek kesin süre görülmeden ilk kez sunuluyormuş gibi üzerine “adli müzaheret talebinin kabulüne” yazılmışsa da, bunun sehven yazıldığının anlaşıldığı, zaten dilekçenin verildiği tarih itibariyle kesin sürenin dolduğu, öte yandan kesin süre dolmasa bile, kesin sürenin niteliği gereği hakim tarafından verildikten sonra tüm tarafları ve hakimi bağlayıcı nitelikte olduğu, bundan dönülemeyeceği ve karşı taraf açısından usuli kazanılmış hak oluşturduğu göz önüne alınarak davacının davasının açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Hüküm davacı tarafından temyize getirilmiştir.
Dosya içeriğine göre, öncelikle çözülmesi gereken husus davacının adli müzaharet talebidir.
Mahkemece kesin süre verilen ve adli müzaharetin reddine ilişkin duruşma tarihi; duruşma tutanağı başlığında 25.10.2007, sonunda 09.10.2007 olarak yazılmış, ayrıca tensip tutanağında duruşmanın hangi güne atılı olduğunun yazılı bulunmadığı anlaşılmıştır. Adli müzaharet talebi önce gerekçesiz olarak red edilmiş sonra verilen kesin süre sonrasında aynı yöndeki davacı vekili dilekçesi üzerine hakim havalesi ile kabul edilmiş, sonra yine gerekçeli kararda sehven denilerek red edilmiştir.
Önemle belirtmek gerekir ki, Anayasanın 141. maddesinde, yargı kararlarının gerekçeli olarak yazılacağı açıklanmış, aynı zorunluluk HUMK 388. maddesinde de düzenleme altına alınmıştır. Anılan yasal düzenlemede yargıcın, uyuşmazlık konusu olan olay hakkında tüm kanıtları toplaması, tartışması, bu kanıtlardan hangilerine değer vermediğinin nedeni, hangilerini üstün tuttuğunun dayanaklarını değerlendirdikten sonra bir sonuca varmasının zorunlu ve gerekli olduğu vurgulanmıştır. Böyle bir yöntemin izlenmesi durumunda ancak kararın gerekçeli olduğunun kabul edilebileceği sonucuna varılabilir. Hükmü kuran yargıcın böyle bir yöntemi izlemesi halinde maddi olgularla hüküm fıkrası arasında bir bağlantı kurulmuş olabilecektir. Ayrıca gerekçe sayesinde kararın doğruluğu denetlenmiş ve davanın yanları tatmin ve inandırılmış olacaktır. Tüm bunlardan başka ve en önemlisi adil bir yargılamanın yapıldığı sonucuna varılacaktır.
Adli müzaharet konusunda da aynı yöntem izlenmelidir. Davacının adli müzaharet talebi gerekçeli olarak karara bağlandıktan sonra sonucuna göre peşin yatırılması gereken harç ve diğer yargılama giderleri konusunda Harçlar Kanununun 30. maddesi uyarınca işlem yapılarak sonucuna göre bir karar verilmelidir. Yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 22.03.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.