
Esas No: 2020/1271
Karar No: 2021/10
Karar Tarihi: 13.01.2021
Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu 2020/1271 Esas 2021/10 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2020/1271
Karar No : 2021/10
TEMYİZ EDEN (DAVALI) :… Bakanlığı
VEKİLİ :Av. …
KARŞI TARAF (DAVACI) :… Araçları İmalat Sanayi Ticaret Ltd. Şti.
VEKİLİ :Av. …
İSTEMİN KONUSU :Danıştay Onuncu Dairesinin 27/11/2019 tarih ve E:2016/6076, K:2019/8853 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 20/08/2011 tarih ve 28031 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 336 sıra nolu Milli Emlak Genel Tebliği'nin 9. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesinde yeralan "Ancak, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilmek üzere vergi dairelerine veya gelir servislerine intikal ettirilen ecrimisil alacaklarının takip ve tahsili işlemleri sırasında yapılan haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları hakkında ilgilileri tarafından açılan davalarda mahkemelerce verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra ilgili vergi daireleri veya gelir servislerince işlem tesis edilir." düzenlemesinin iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu Dairesinin 27/11/2019 tarih ve E:2016/6076, K:2019/8853 sayılı kararıyla;
19/06/2007 tarih ve 26557 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkındaki Yönetmeliğin "Ecrimisilin kesinleşmesi, vade tarihi ve tahsili" başlıklı 87. maddesinde "...altmış gün içinde muhusabe birimlerine rızaen ödenmeyen ecrimisil; düzeltme talebinde bulunulmamış ise yüzde yirmi indirim yapılmak suretiyle milli emlak birimlerince, dava açma süreleri geçtikten sonra 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilmek üzere vergi dailerine veya gelir servislerine intikal ettirilir. Vergi daireleri veya gelir servisleri, kendilerine intikal ettirilen ecrimisil alacaklarını anılan Kanunun kapsamına giren amme alacakları gibi takip ve tahsil ederek sonuçlarını millî emlak birimlerine bildirirler." hükmüne yer verildiği;
20/08/2011 tarih ve 28031 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 336 sıra nolu Milli Emlak Genel Tebliği'nin "Ecrimisilin vade tarihi ve tahsili" başlıklı 9. maddesinin 3. fıkrasında; "Fuzuli şagiller tarafından dava açılmış olması, mahkemelerce yürütmenin durdurulması kararı verilmedikçe, ecrimisilin takip ve tahsil edilmesi işlemini durdurmaz. Ancak, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre takip ve tahsil edilmek üzere vergi dairelerine veya gelir servislerine intikal ettirilen ecrimisil alacaklarının takip ve tahsili işlemleri sırasında yapılan haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları hakkında ilgilileri tarafından açılan davalarda mahkemelerce verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra ilgili vergi daireleri veya gelir servislerince işlem tesis edilir." hükmünün yer aldığı;
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk Devleti olduğu hükmüne yer verildiği;
Kişilerin, devlete güven duymaları, maddi ve manevi varlıklarını korkusuzca geliştirebilmeleri, temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmelerinin ancak hukuk güvenliği ve üstünlüğünün sağlandığı bir hukuk düzeninde gerçekleşebileceği; hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sağlanabilmesi için ise devletin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine açık olması gerektiği, nitekim, Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasının ilk cümlesinde "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." denilmek suretiyle bu hususun anayasal güvenceye kavuşturulduğu; ancak, hukuk güvenliğinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulması yeterli olmayıp, yargı mercileri tarafından verilen kararların gecikmeksizin uygulanmasının da gerektiği;
Bir işlemin hukuka aykırı olduğu yapılan yargısal denetim neticesinde tespit edilmesine rağmen işlemin iptali yönündeki yargısal kararın uygulanmamasının, devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulmasını anlamsız hâle getireceği; hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sadece hukuka aykırılıkların tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıyla sağlanabileceği;
Hukuk devletinde kişilerin temel hak ve özgürlüklerinin sağlanması ve korunması esas olduğundan, kişilere etkili hak arama imkânı sağlayan güvencelerin de tanınması gerektiği; bu çerçevede Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinin 1. fıkrasında "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." denilerek, herkese, adaleti bulma, hakkı olana elde etme ve haksızlığı giderme imkânının sağlandığı, böylece kişilerin hukuki güvenliklerinin etkin bir koruma mekanizmasına kavuşturulduğu;
Anayasa'nın 125. maddesinin 5. fıkrasında idari işlemin uygulanmasıyla telafisi güç veya imkânsız zararların doğacağı durumlarda, mahkemelere yürütmenin durdurulması kararı verme yetkisi tanınarak, kişilere hak arama özgürlüklerini daha etkili biçimde kullanabilme olanağı sağlandığı;
Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında "yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez." hükmüne,
06/01/1982 tarih ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesinde ise "Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez." hükmüne yer verildiği;
Aktarılan hükümlerden idari işlemlere ilişkin mahkeme kararlarının gecikmeksizin uygulanması prensibinin benimsendiğinin görüldüğü; ancak, dava konusu Tebliğ hükmünde Anayasa ve 2577 sayılı Kanun hükümlerine aykırı olarak, ihtiyati haciz ve haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında ancak kararın kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edileceğinin belirtildiği; buna göre bir kamu borçlusunun malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisinin hukuka aykırı bir haciz veya ihtiyati haciz işlemiyle sınırlandırılması nedeniyle mahkemelerce işlemin iptali ve yürütmesinin durdurulması kararı verildiğinde, bu kararın uygulanmayacağı ve kararın kesinleşmesine kadar idarenin tek taraflı iradesiyle tesis ettiği hukuka aykırı işlemin varlığını sürdüreceği;
Anılan Tebliğ hükmünün, idarenin tüm işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık olması ve yargı kararlarının gereğinin idarece gecikmeksizin yerine getirilmesi yolundaki anayasal hükümleri etkisiz hâle getirerek bireyin hukuk güvenliğini açık şekilde zedelediği ve yargısal denetim aracılığıyla hukukun üstünlüğünün sağlanması amacına zarar verdiği;
Ayrıca dava konusu Tebliğ hükmüyle, haciz ve ihtiyati hacze ilişkin idari işlemlerin yürütmesinin durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının derhal uygulama zorunluluğunun ortadan kaldırılmasının, kişilerin telafisi imkânsız veya zor zararlarla karşılaşmalarına yol açacak nitelikte olduğu; idari yargıda yürütmenin durdurulması kararıyla güdülen amacın kişilerin hak arama özgürlüklerini daha etkili biçimde kullanabilmelerini sağlamak olduğu gözetildiğinde, böyle bir durumun yürütmenin durdurulması kararlarıyla gerçekleştirilmek istenen hukuksal yararı olumsuz yönde etkileyeceği ve hak arama özgürlüğünü zedeleyeceği;
Bu durumda 20/08/2011 tarih ve 28031 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 336 sıra nolu Milli Emlak Genel Tebliği'nin dava konusu 9. maddesinin 3. fıkrasında yer alan dava konusu düzenlemenin hukuka aykırı olduğu;
Nitekim, 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin 1. fıkrasının "Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen karar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra iderce işlem tesis edilir." biçimindeki son cümlesinin Anayasa Mahkemesinin 10/07/2013 tarih ve E:2012/107, K:2013/90 sayılı kararıyla iptal edildiği gerekçesiyle, dava konusu düzenlemenin iptaline karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENİN İDDİALARI : Davalı idare tarafından, dava konusu düzenlemenin, mevzuattaki usul ve esaslar çerçevesinde kamu yararı ve hizmet gereklerine uygun olarak tesis edildiği belirtilerek, Daire kararının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davacı tarafından, Danıştay Onuncu Dairesince verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'UN DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin reddi ile Daire kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan;
"a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Davalı idarenin temyiz isteminin reddine,
2.Dava konusu düzenlemenin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptaline ilişkin Danıştay Onuncu Dairesinin temyize konu 27/11/2019 tarih ve E:2016/6076, K:2019/8853 sayılı kararının ONANMASINA,
3.Kesin olarak, 13/01/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
