7. Hukuk Dairesi 2015/5711 E. , 2016/4177 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava Türü : Alacak
YARGITAY İLAMI
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay"ca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışındaki itirazlarının reddine,
2-Davacı vekili, davacının iş akdinin davalı işveren tarafından haksız ve ihbar öneline uyulmadan feshedildiğini öne sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, davacının yüklenici firma işçisi olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Şirket vekili, davacının devamsızlık yapması nedeniyle hastane yönetiminin talebi üzerine hizmet akdinin zorunlu olarak feshedildiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davacı işçinin ücret miktarı konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununda 32. maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323. maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
4857 sayılı Yasanın 8. maddesinde, işçi ile işveren arasında yazılı iş sözleşmesi yapılmayan hallerde en geç iki ay içinde işçiye çalışma koşullarını, temel ücret ve varsa eklerini, ücret ödeme zamanını belirten bir belgenin verilmesi zorunlu tutulmuştur. Aynı yasanın 37 nci maddesinde, işçi ücretlerinin işyerinde ödenmesi ya da banka hesabına yatırılması hallerinde, ücret hesap pusulası türünde bir belgenin işçiye verilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Usulünce düzenlenmiş olan bu tür belgeler, işçinin ücreti noktasında işverenden sadır olan yazılı delil niteliğindedir. Kişi kendi muvazaasına dayanamayacağından, belgenin muvazaalı biçimde işçinin isteği üzerine verildiği iddiası işverence ileri sürülemez. Ancak böyle bir husus ileri sürülsün ya da sürülmesin, muvazaa olgusu mahkemece resen araştırılmalıdır.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta primi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından özellikle ilgili meslek odasından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Somut olayda; davacı ayda net 1.335,00 TL ücret aldığını iddia etmiştir. Davacı tanıkları davacının 1.100,00-1.200,00 TL ücret ile, davalı tanığı ise 1.200,00-1.300,00 TL ücret ile çalıştığını beyan etmişlerdir. Davacının ücret bordrosu incelendiğinde ise son brüt ücretinin 1.336,50 TL olduğu görülmüştür. Mahkemece bordrolara itibarla davacının ücretinin brüt 1.336.50 TL olduğu kabul edilmiştir. Dosya içeriği itibariyle sadece bordrolara itibar edilerek sonuca gidilmesi isabetli değildir.
Davacı işçinin kıdemi, yaptığı iş, işin kapsam ve kapasitesi belirtilerek meslek odasından emsal ücretler sorularak davacının ücreti belirlenip, tüm işçilik alacaklarının bu ücrete göre hesaplanması gerekirken, bilirkişi tarafından 1.336,50 TL brüt ücret üzerinden hesaplama yapılması hatalıdır.
3-Taraflar arasında davacının fazla çalışma yapıp yapmadığı konusunda da uyuşmazlık bulunmaktadır.
Somut olayda, hükme esas alınan bilirkişi raporunda, davacının davalı işyerinde bir gün 17:00-08:00 saatleri arasında çalıştığı, ertesi gün dinlendiği ve haftalık çalışmasını bu şekilde gerçekleştirdiği, davacının 2 saatlik ara dinlenme süresi düşüldükten sonra bir hafta 52 saat, bir hafta 39 saat çalıştığı, haftalık fiili çalışma süresinin 45,50 saat olduğu ve davacının 0,5 saat fazla çalışma yapığı belirlenmiştir. Ancak dinlenen davacı tanığı ... beyanında, davacının başlangıçta 08:00-17:00 saatleri arasında gündüz çalıştığını, gündüz çalışmalarının 1-1,5 yıl sürdüğünü, gündüz çalıştığı dönemde aylık iki gün cumartesi-pazar olmak üzere nöbetleşe çalıştığını ifade etmiştir. Öncelikle davacı tanığı ..."ün beyanı değerlendirilerek davacının gündüz çalışmaları yaptığı süreye ilişkin var ise fazla çalışma ücreti alacağının hesaplanması gerekmektedir.
Ayrıca, fazla çalışma süresinin haftalık olarak hesaplanması esastır. Bu nedenle davacının gece çalışması yaptığı dönemlerde iki haftada bir haftalık 7 saat fazla çalışma yaptığının düşünülmemesi de isabetsizdir.
4-Hüküm altına alınan alacaklardan davalıların müşterek sorumluluğuna karar verilmesine rağmen harç, yargılama gideri ve avukatlık ücretinin davalıların sorumlu oldukları miktar gösterilmeksizin "davalıdan tahsiline" yazılmak suretiyle karar verilmesi de hatalı olmuştur.
O halde tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve karar bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacı ve davalı şirketlere iadesine, 24.02.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.