17. Hukuk Dairesi 2016/9069 E. , 2016/8274 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
- K A R A R -
Davacı vekili, harca esas değeri 8.126,25 TL göstererek, müvekkiline kasko sigortalı araca davalının maliki olduğu aracın %75 kusurlu olarak çarpması sonucu sigortalısına 28.12.2012 tarihinde ödenen 10.835 TL hasar bedelinin davalıdan rücuen tahsili için başlatılan takibe davalının haksız itirazının iptali ile takibin devamına, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 8.126,25 TL tazminatın ödeme tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacının davasının kısmen kabulüne, Adana 14. İcra Müdürlüğünün 2013/3343 E. Sayılı takip dosyasına yaptığı itirazın iptali ile; takibin 8.033,84 TL üzerinden aynen devamına, davacının icra inkar tazminat talebinin reddine karar verilmiş; hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, TTK"nun 1301.(6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun 1472/1) maddesi uyarınca, alacağın hasar sorumlusundan rücuen tahsili talebine ilişkindir.
818 sayılı BK."nun “ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53. maddesi: “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin failinin temyiz kudretine haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmünü içermektedir.
Hukuk hakiminin kural olarak ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı olmadığı ancak aynı olay nedeniyle ceza yargılamasında hükme dayanak alınan maddi olgularla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusunda tamamen bağlı olacağı gerek öğreti, gerekse de yargısal uygulamada istikrarla kabul edilmektedir.
Hal böyle olunca, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (HGK, 24.12.2014 gün ve 2014/4-846 E., 2014/1091K).
Mahkemece kusur yönünden yargılama sırasında alınan ve davaya konu trafik kazasında davalı araç sürücüsünün %75 oranında kusurlu, davacıya sigortalı aracın sürücüsünün ise %25 oranında kusurlu olduğunu bildiren bilirkişi raporu benimsenerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de, davaya konu kaza ile ilgili olarak ... 5. Ağır Ceza Mahkemesi"nin 2013/55 Esas, 2014/250 Karar sayılı dosyasında, davalı araç sürücüsü hakkında taksirle ölüme neden olmak ve davacıya sigortalı aracın sürücüsü hakkında taksirle ölüme ve bir kişinin yaralanmasına neden olmak suçlarından açılan kamu davasının yargılaması sırasında Adli Tıp Kurumundan alınan rapora göre davalı sanık sürücünün olayda tali, davacıya sigortalı aracın sanık sürücüsünün ise asli kusurlu olduğunun belirlendiği, mahkemece bu rapor benimsenerek sanıkların mahkumiyetine hükmedildiği, davalı sanık sürücü hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, hükmün itiraz edilmeden 13/06/2014 tarihinde kesinleştiği, davacıya sigortalı aracın sanık sürücüsü hakkındaki hükmün temyizi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 09/03/2016 tarihli ilamıyla kusur bakımından da onanarak kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda; yukarıda anılan yasa hükmü uyarınca hukuk hakimi ceza mahkemesince belirlenen kusur oranıyla bağlı değil ise de; yargılama sırasında makine mühendisi bilirkişiden alınan ve mahkemece benimsenen bilirkişi raporu ile yukarıda anılan ceza yargılaması sırasında alınan Adli Tıp Kurumu raporunda belirlenen kusur durumu yönünden çelişki meydana geldiği açıktır.
O halde, mahkemece, ceza dosyası getirtilerek, öncelikle ceza yargılaması ile eldeki davada kusur yönünden meydana gelen çelişkilerin giderilmesi yönünden aynı bilirkişiden ceza dosyasında alınan Adli Tıp Kurumu raporu ile eldeki davada alınan bilirkişi raporu birlikte irdelenerek, tüm dosya kapsamı ile oluş şekline göre
tarafların olaydaki kusur oranlarının duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespiti ve meydana gelebilecek çelişkilerin giderilmesi yönünden ayrıntılı, gerekçeli ve denetime açık ek rapor alınması, ondan sonra dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirilip varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine 27/09/2016 gününde oybirliği ile karar verildi.