15. Ceza Dairesi 2013/30407 E. , 2016/3306 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma
HÜKÜM : TCK 155/2, 62, 52/2 ve 51 maddeleri uyarınca mahkumiyet
Sanık hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan verilen mahkumiyete ilişkin hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Katılanın olay günü alışveriş yaptıktan sonra evine gitmek üzere sanığın kullandığı ... plakalı ticari taksiye bindiği, içerisinde giysi bulunan çantalarını bagaja koyduğu, indiği yerde para bozdurmak için gittiği, sanığın bozuk parayı almayı beklemeden gittiği, zilyetliği kendisine teslim edilmiş olan bagajdaki eşyaları da iade etmediği ve bu şekilde üzerine atılı suçu işlediğinin iddia edildiği olayda, tüm dosya kapsamına göre sanığın atılı suçu işlediği anlaşılmakla hakkında verilen mahkumiyet hükmünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; sanık müdafinin temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün ONANMASINA, 12.04.2016 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Karşı Oy
Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 12.04.2016 tarih 2013/30407 Esas ve 2016/3306 karar sayılı ilamı ile ....Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/653-2011/829 E.K.sayılı mahkumiyet hükümlerinin Düzeltilerek onanmasına ilişkin kararda, Sayın daire çoğunluğu ile uyuşmazlığımız suç vasfına ilişkin olarak, sanığın eyleminin güveni kötüye kullanma suçu mu yoksa hırsızlık suçu mu olduğudur.
İncelenen dosya kapsamında suç tarihinde katılanın düğün alışverişi yaptıktan sonra nişanlısı ve kayın validesi ile birlikte sanığın kullandığı ticari taksiye bindiği bir müddet sonra katılanın nişanlısı ve kayın validesinin araçtan indiği, katılanın araçta kaldığı gidilecek adrese vardığında, 13 TL tutan taksi ücreti için, katılanın tüm para olarak 200 TL.lik banknot vermesi üzerine sanığın bozuğunun olmadığını söylediği bunun üzerine katılanın aşağıya inerek parayı bozdurup sanığa 50 TL verdiği sanığın 35 TL para üstü iade ettiği kalan 3 TL için ise katılanın tekrar para bozdurmak için aracın yanından ayrıldığı dönüşünde sanığın aracı ile olay yerinden uzaklaştığı anlaşılmaktadır. Sanık savunmasında suçlamayı kabul etmemektedir. Yerel mahkeme suçu güveni kötüye kullanma suçu olarak kabul etmiş, Dairemiz kararı onamıştır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulması açısından hırsızlık ve güveni kötüye kullanmak suçları üzerinde ayrıntısıyla durulmalıdır.
I-Hırsızlık Suçu:
Uyuşmazlık konusuyla ilgisi bulunan bir diğer suç olan hırsızlık ise, 765 sayılı TCK’nun 491/ilk maddesinde; “diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alma”, 5237 sayılı TCK’nun 141/1. maddesinde; “zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” olarak tanımlanmıştır.
Hırsızlık suçuyla korunan hukuki yarar zilyetlik ve buna bağlı haklardır. Bu nedenle hırsızlık suçunun mağduru malın sahibi değil, zilyetliği altında bulunan mal çalınan kişidir. Burada zilyetliğin hukuka uygun ya da aykırı tesis edilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak malı çalarak zilyetliği ele geçiren kişinin elinden de malın çalınması halinde hırsızlık suçu oluşabilecektir.
II- Güveni Kötüye Kullanma Suçu:
“Güveni kötüye kullanma” suçu 5237 sayılı TCK’nun 155. maddesinde; “(1) Başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkâr eden kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi halinde, bir yıldan yedi yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur” şeklinde düzenlemiş,
Maddenin gerekçesinde de; “Bu suçla mülkiyetin korunması amaçlanmaktadır. Ancak, söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen kişi (fail) arasında bir sözleşme ilişkisi mevcuttur. Bu ilişkinin gereği olarak taraflar arasında mevcut olan güvenin korunması gerekmektedir. Bu mülahazalarla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar, cezai yaptırım altına alınmıştır... Suçun konusunu oluşturan mal üzerinde belirli bir şekilde kullanmak üzere fail lehine zilyetlik tesisi gerekir. Bu nedenle, güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisinin varlığı gereklidir” açıklaması yapılmıştır.
Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere kanun koyucu tarafından mülkiyetin korunması amacıyla getirilen güveni kötüye kullanma suçu, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunulması veya bu devir olgusunun inkâr edilmesiyle oluşmaktadır.
TCK’nun 155. maddesinde sözü edilen zilyetlik kavramı 4721 sayılı Medeni Kanunumuzun 973. maddesinde; “Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir” şeklinde açıklanmış, asli ve fer"i zilyetlik ise aynı kanunun 974. maddesinde; “Zilyet, bir sınırlı aynî hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer"î zilyettir” biçiminde tanımlanmıştır.
Güveni kötüye kullanma suçunda malın teslimi, belirli biçimde kullanılmak için hukuka ve yöntemine uygun, aldatılmamış özgür bir iradeye dayanılarak tesis edilmektedir. Söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında bir sözleşme ilişkisi mevcut olmalı ve bu hukuki ilişkinin gereği olarak taraflar arasında oluşan güvenin korunması gerekmektedir. Bu amaçla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar ve devir olgusunu inkâr kanun koyucu tarafından cezai yaptırım altına alınmıştır. Eğer mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisi yoksa usulüne uygun bir teslim olmayacağı için güveni kötüye kullanma suçu da oluşmayacaktır. Zira, hukuksal anlamda geçerli bir sözleşmeden söz edilebilmesi için tarafların iradelerinin aldatılmamış olması gerekmektedir.
III-Hırsızlık ve Güveni Kötüye Kullanma Suçlarının Farkları:
Hırsızlık ile güveni kötüye kullanma suçlarının bazı ortak noktaları bulunmakla birlikte, bu iki suçun birbirinden ayrıldığı noktaları aşağıdaki şekilde belirlemek mümkündür:
a-) Hırsızlık suçunun konusu sadece taşınır bir mal iken, güveni kötüye kullanma suçunun konusunu hem taşınır hem de taşınmaz mallar oluşturabilir.
b-)Güveni kötüye kullanma suçunda malın teslimi, muhafaza edilmek veya belirli biçimde kullanılmak üzere hukuka ve yöntemine uygun, aldatılmamış özgür bir iradeye dayanılarak yapılmaktadır. Hırsızlık suçunda ise taşınır mal zilyedinin rızası olmadan alınmaktadır.
c-)Hırsızlık suçunda, zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır malın bulunduğu yerden alınmasıyla suç oluşmaktadır. Güveni kötüye kullanma suçunda ise, suçun oluştuğu an, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunulduğu veya bu devir olgusunun inkâr edildiği andır. Bunun sonucu olarak bu aşamaya kadar gerçekleşen eylemler suç oluşturmayacaktır.
d-) Hırsızlık suçunda failde başlangıçtan itibaren suç işleme kastı bulunmakta iken, güveni kötüye kullanma suçunda sonradan oluşan bir kast söz konusudur. Malın fer’i zilyede belli amaçlar için tevdi edilmesinden sonra kast oluşmakta ve güveni kötüye kullanma suçu işlenmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Düğün alışverişinden dönen katılanın sanığın kullandığı taksiye bindiği içerisinde bulunan çantaları bagaja koyduğu, indiği yerde, para bozdurmak için gittiği sırada sanığın parayı almayı beklemeden olay yerinden ayrılması şeklindeki olayda, katılanın geçici de olsa eşyalarını sanığa rızaen tesliminin söz konusu olmadığı ve zilyetlik devri iradesinin de bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla yerel mahkeme hükmünün suç niteliğinin hatalı belirlenmesi isabetsizliğinden bozulması gerektiği fikri ile sayın çoğunluğun kararına muhalifim. 12.04.2016