
Esas No: 2020/387
Karar No: 2021/670
Karar Tarihi: 10.06.2021
BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi 2020/387 Esas 2021/670 Karar Sayılı İlamı
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
44. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F M A H K E M E S İ K A R A R I
DOSYA NO: 2020/387 Esas
KARAR NO: 2021/670 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi
TARİHİ: 19/10/2017
NUMARASI: 2016/112 E. 2017/147 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti İstemli)
İSTİNAF KARAR TARİHİ: 10/06/2021
6100 sayılı HMK'nın 352.maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; Davacı şirketin Türkiye'nin önde gelen işletmelerinden biri olduğunu, sahip olduğu markaları ve üstün kaliteli ürünleriyle bir süreden beri dünya çapında da tanınır hale geldiğini, müvekkiline ait TPE nezdinde tescilli 4500 civarında marka bulunduğunu, bunlar içinde "..." markası, diğer sektörlerin yanı sıra dünyadaki pek çok ülkede de çok tanınmış bir marka haline geldiğini, "..." güvencesi altında sunulan bu ürünün kalitesi ve tadının çok beğenilmesi sonucu tüketiciden gördüğü yoğun ilgi neticesinde tüketici gözünde sabit bir yer edinmesi, ürünün rakip şirketler tarafından üretilmesini de beraberinde getirdiğini, bu şirketlerden biri olan ... müvekkile ait bu şöhretten haksız bir şekilde menfaat sağlamak amacıyla müvekkil markaları ile neredeyse aynı denilebilecek kadar benzer bulunan ürün ambalajı ile "..." ürününü piyasaya sürerek müvekkilin marka tecsilinden doğan hakkını ihlal ettiğini, üstelik aynı denilebilecek kadar benzer bulunan bu ürün, müvekkilin tescilli marka ürünleri ile aynı raflarda satışa sunulduğunu, davalıya ait "..." ibareli ürünler, boyutları, biçimi, ambalaj tasarımı ve rengi itibarıyla, müvekkile ait "..." ve "... şekil" markalarına iltibas oluşturduğu gibi, bu davranış aynı zamanda müvekkile karşı haksız rekabet de teşkil ettiğini ileri sürerek davalı tarafından piyasaya sürülen ürünün müvekkilin tescilli markaları üzerindeki marka haklarına tecavüz oluşturduğunun ve TTK hükümleri uyarınca haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine ve söz konusu tecavüzün tedbiren durdurulmasını, davalı tarafça müvekkil markasına yönelik tecavüz halihazırda devam etmekte olduğu için söz konusu tecavüze kalıcı olarak verilmesine ve tekerrürün önlenmesine, müvekkil markasına tecavüz oluşturan işareti taşıyan malların üretimin, dağıtımının ve depolanmasının durdurulması, üretilmiş malların piyasaya sürümü ve dağıtım kanallarına verilmesinin engellenmesi, dağıtım kanallarında, perakende satışa bulunan ürünlerin geri çekilmek suretiyle ticaret mevkinden bütünüyle çıkarılarak tecavüzün giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davalı ... A.Ş.'nin ticari sicildeki adresi "... Mah. ... Sk. No: ... Blok K: .. Ümraniye / İstanbul", davacı ....'nin de adresi de "... Mah. ... Cad. ... Sk. No: ... Büyük Çamlıca Üsküdar/İstanbul" olduğunu, davayı görmeye yetkili mahkemenin İstanbul Anadolu Mahkemeleri olduğunu, öncelikle yetkisizlik kararı verilerek dosyanın İstanbul Anadolu Mahkemeleri'ne gönderilmesini talep ettiğini, ayrıca davalının müvekkilin yan tasarımı, tasarım üzerindeki marka, tasarım rengi, görsel ve yazıların konumlandırılması dikkate alındığında iş bu davanın ... markası yada markanın tanınmışlığı ile hiçbir ilgisi olmadığını, görsellerdeki ibareler, tasarım ve konumlandırılması ile birbirlerinden farklı olduklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.İlk Derece Mahkemesince; ''Bilirkişi raporu ve başka bir dosyaya sunulan emsal bilirkişi raporuna atıfta bulunularak, her iki ürünün ve ambalajının karşılaştırmasında, farklılıkların fazla olduğu, davalının ambalaj tasarımının davacının markasının koruma kapsamında yer almadığı, markanın tescilli olması nedeniyle dava tarihi itibarı ile 554 sayılı KHK hükümlerine göre de korunacağı ve geçerliliğini sürdürdüğü gerekçesiyle davanın reddine'' karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde;Kararın hüküm kısmında “tecavüzün tespiti yönünden 2.860 TL” ve “haksız rekabetin tespiti yönünden 2.860 TL” olmak üzere toplamda davalı taraf lehinde 5.720 TL vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu,Davalı tarafından üretilip “...Çikolatalı Gofret” ibaresi altında piyasaya sürülen ürünlerin, müvekkilinin çeyrek asrı aşkın bir süredir koruma altında olan “... ” ve “... Şekli” markalarını ihlal edici nitelikte olduğunu, zira davalı tarafından piyasaya sürülen çikolatalı gofret ürünlerinin gerek boyut, biçim, şekil ve gerekse ambalaj tasarım ve rengi itibarıyla müvekkilinin tescilli şekil markası ile karıştırılmaya müsait bir biçim ve ambalaj içerisinde tüketiciye sunulduğunu, Söz konusu ürünlerin bakkal ve marketlerin aynı ürün reyonlarında aynı ürün raflarında birlikte tüketici tercihine sunulduğu için, bu ürünlerin tüketicileri tarafından karıştırılmalarının kaçınılmaz olduğunu, bu eylemlerin hem iltibas hem de haksız rekabet oluşturduğunu,Müvekkilinin, davaya konu markasında, çikolatalı gofret ürününün içindeki ürüne işaret etmek üzere çikolatalı gofret şeklinin yer aldığı, ince uzun dikdörtgen biçiminde ve koyu metalik kırmızı renkli ambalajı ile birlikte ayırt edici vasfıyla üç boyutlu olarak tescil edildiğini, bu kabilden ürünlerin tüketicilerinin genellikle, bu ürünler arasındaki önemsiz farkları tefrik edebilecek durumda olmayan kişiler olduğunu, hatta bilhassa çocuklar olduğunu, bu tüketicilerin, üzerinde çikolatalı gofret ibarelerinin yer aldığı dikdörtgen şeklinde metalik kırmızı renkli aynı boyuttaki ambalajla kaplı iki ürünün, farklı işletmeye aidiyetini anlamaları ve satın alma tercihlerini buna göre kullanmalarının mümkün olmadığını, davacıya ait ürün ile davalıya ait ürün arasında çok benzerlik olduğunu, aralarındaki farkın, ancak çok dikkatli bir tüketici tarafından anlaşılabilecek durumda olduğunu, marka hukukunda ayırt edicilik kriterinin çok dikkatli kişiye göre değil, o ürünün hitap ettiği normal tüketici (halk) kitlesine göre belirlendiğini, somut olayda buna göre değerlendirme yapılması gerektiğini, yetersiz bilirkişi raporuna göre hüküm kurulduğunu, Sektörde kırmızı rengin kullanılıyor olmasının, dava konusu ürünlerin karıştırılma ihtimalini bertaraf etmeyeceğini, Yargıtay'ın renkle ilgili olarak verdiği bazı kararların, iddialarını doğrular nitelikte olduğunu,Davacı markasının ülkemizde ve dünyada tanınmış bir marka olduğunu, Mahkemece bu hususta bir değerlendirme yapılmadığını, davacının rüçhan hakkı olduğunu beyan ederek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir. İnceleme, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dava, markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, meni ve refine yönelik davadır.Uyuşmazlık, davalının "..." ibaresi altında piyasaya sürdüğü ürünün, davacının TPE nezdinde tescilli 14.09.1993 başvuru tarihli 78654 sayılı ... + Şekil ve 13.02.1997 başvuru tarihli 208525 sayılı ... + Şekil markası ile iltibas ve haksız rekabet oluşturup oluşturmadığı noktasında toplanmaktadır.Dava tarihinde yürürlükte olan ve somut olaya uygulanması gereken 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname’nin Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Fiilleri içeren 61. maddesinin (a) bendi uyarınca; “Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak” marka hakkına tecavüz olarak değerlendirmektedir. KHK’nın “Marka tescilinden doğan hakların kapsamı” başlığı ile düzenlenen 9. maddesi ise aşağıdaki şekildedir:"Marka tescilinden doğan haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir:a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması.b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dâhil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye'de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması.Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması.b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması.c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması.d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması...” Bu madde hükümlerinden anlaşılacağı üzere; marka hakkının ihlal edildiğinin kabulü için 61. madde delaletiyle 9/1-b bendinde tanımlanan kullanım şeklinin gerçekleşmesi yeterli kabul edilmektedir. Yani, tecavüzün varlığına hükmedebilmek için; davacı markaları ile davalının “tescilsiz” kullandığı işaretin ve bunların emtia veya hizmetlerinin aynı veya benzer olması ve bu durumun iltibasa yol açması zorunludur. 556 sayılı KHK, “benzerlik” kavramını tanımlamamıştır. Ancak; marka hakkının kapsamını düzenleyen 9/1-b maddesinden; işaret ile tescil edilen marka arasında karıştırılma ihtimali varsa; o işaret ile tescilli marka arasında benzerlik olduğunun kabulü gerektiği anlaşılmaktadır.Yüksek Mahkemeye göre markalar arasında benzerliğin olup olmadığına, markanın bütünü itibariyle bıraktığı etki dikkate alınarak karar verilir. Yargıtay 11. HD 2004/14154 Esas ve 2006/1555 Karar sayılı kararında; “…556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8/1-b bendi uyarınca markaların iltibas yaratıp yaratmadıklarının belirlenmesinde, markaların kapsadıkları mal ve hizmet sınıflarının alıcısı olan ortalama düzeydeki halk nezdinde karıştırılma tehlikesi bulunup bulunmadığının tespiti gereklidir. ... Dairemizin bu konuda yerleşik içtihatları uyarınca asıl unsurun; bunların ayırt edici ve baskın unsurları unutulmaksızın markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenimin tümüne hâkim olan görünüş ve ayırt ediciliği vurgulayan imajda aranması gereklidir.” şeklindeki görüş ve değerlendirmelerle, karıştırılma ihtimalinin tespitinde, markaların kapsadığı mal veya hizmetin hitap ettiği orta seviyedeki tüketicinin dikkatinin esas alınması gerektiğini ve değerlendirmenin markanın bıraktığı toplu intiba dikkate alınarak yapılması gerektiğini, bu değerlendirmede esaslı unsurun özellikle dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. Markalar arasında iltibas bulunup bulunulmadığının tespitinde Yargıtay’ın genel görüşü davaya konu olan mal ve hizmetlerin hitap ettiği tüketici grubunun bilgi ve dikkat seviyesinin nazara alınması gerektiği yönündedir. Davalının kullanımına konu mallar “çikolatalı gofret” emtiası olup hedef kitlenin özellikleri iltibas değerlendirmesinde dikkate alınmalıdır. Davacı taraf, bu ürünün özellikle çocuk tüketicilere hitap ettiğini ileri sürmektedir. Çocukların iltibas eşiği düşük de olsa, günümüzde çocukların dahi markaya dikkat eden bir algı düzeyinde olduğu da bir gerçektir.Davalı şirket çekişme konusu ürün ambalajını kullanmaktadır. Davacı markası ile davalının kullandığı ambalaj görseli, belirtilen ilkeler doğrultusunda karşılaştırılmıştır: Buna göre; davacının ... ve ... sayılı markasının “...” emtiası için tescilli olduğu ve davalının kullanımı esnasında marka korumasının sürdüğü anlaşılmaktadır. Davalının (ambalaj) marka kullanımı da “...” emtiasına ilişkindir.Davalı ürünü ile davacı markasının tasarım unsurlarında ortaklık/benzerlik olsa da, genel kompozisyon itibariyle ambalaj görsellerinin farklı olduğu görülmektedir. Bu kapsamda yapılan karşılaştırmada; ürünlerin benzer yönlerinin, arka planda kırmızı renk olması, birbirine benzer açıda 3 boyutlu gofret görselinin kullanılması, çikolatalı ibaresinin sağa yatık ve sarı renkle yazılması ve ürün boyutlarının birbirine yakın olması hususları olduğu, farklılıkların ise; davacının logosunun özel font/yazı karakteri, davalı logosunun ise iki ayrı font /yazı karakterinin birleştirilmesi ile yazılması, davacının gofret görselinin solda, davalının ise sağda olması, davacının gofret görselinin arka planında sarı renk kullanılarak gofretin ön plana çıkarılması, davalının gofret görselinin arka planında ise sıçrama efekti ve kahve renkli sıvı çikolata görselinin kullanılması, davacının çikolatalı ibaresinin özel font / yazı karakteri ile yazılmış olması, davalının çikolatalı ibaresinin ise "Comic sans " ailesinden bir font /yazı karakteri kullanılarak yazılmış olması, gofret ambalajlarındaki yazıların farklı konumlandırılması ve farklı büyüklükte olmasıdır. 556 sayılı KHK’nın 12. Maddesi; “Dürüstçe ve ticari veya sanayi konularıyla ilgili olarak kullanılmaları koşuluyla üçüncü kişilerin, ad ve adresini, mal veya hizmetlerle ilgili cins, kalite, miktar, kullanım amacı, değer, coğrafi kaynak, üretim veya sunuluş zamanı veya diğer niteliklere ilişkin açıklamaları kullanmaları marka sahibi tarafından engellenemez” hükmü ile bu tür bir engellemeye cevaz verilemeyeceğini açıkça ortaya koymuştur. Davalı kullanımında ve davacı markasında, “çikolatalı gofret” emtiasını belirten ve bizzat bu ürünü temsil eden “çikolatalı gofret şekli” ortak unsur olarak yer almışsa da; bu tarz görseller kimsenin tekeline verilemeyecek tali ve tanımlayıcı unsurlardır.
Yargıtay 11. HD’nin 2005/9995 E. ve 2006/13737 K. Sayılı kararında da belirtildiği gibi “Davalıya ait süt kremalı çikolata, süt kremalı çikolatalı gofret ve “…” ibarelerini taşıyan ürün ambalajlarında mevcut gofret ve çikolata şekli, dökülmüş süt görüntüsü, renk ve yazıdan oluşan kompozisyon ile tüketiciye verilen mesaj, ambalaj içinde satılan ürünün içeriğinin kolayca algılanıp satın almalarını sağlamaya yöneliktir. Davacıya ait şekil markasında benzer şekil ve renkler mevcut ise de; az önce açıklandığı üzere herhangi bir iltibas tehlikesi yaratılmayacak şekilde ambalaj içinde sayılan özelliklerinin ön plana çıkartılmasının amaçlandığı kuşkuya yer vermeyecek bir şekilde açıkça anlaşılmaktadır.” Tüm bunların yanı sıra, davacı markasında ve davalının ürün ambalajlarında kırmızı zemin renginin kullanılmış olmasının da iltibasa yol açmayacak bir unsur olduğu sonucuna varılmıştır. Zira emsal pek çok Yargıtay kararında da değerlendirildiği gibi, kırmızı renk, özellikler çikolata, gofret gibi emtiaların ambalajlarında iştah açıcı, dikkat çekici bir öğe olarak yoğun biçimde kullanılmakta ve tercih edilmektedir. Yani sektörde bulunan farklı firmalara ait ürün ambalajlarında da benzer kullanımlar yaygın olarak vardır.Çikolatalı gofret emtiasının ambalajında kırmızı rengin ve ısırılmış/bölünmüş gofret görselinin kullanılması yaygın bir piyasa uygulamasıdır. Bu bakımdan da salt kırmızı rengin ya da ürün görselinin ambalajda bulunması iltibas gerekçesi kabul edilemez. Yargıtay 11. Hukuk Daresi’nin 30.10.2007 tarih, 2006/5063 E. ve 2007/13492 K. sayılı emsal kararında; “davacı markasının kelime, şekil ve renk kompozisyonundan oluşmasına ve somut uyuşmazlıkta marka hakkının koruma sınırlarının belirlenmesinde kırmızı renk unsurunun tek başına değerlendirilmesinin mümkün olmamasına göre davacılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir” denilmektedir.Yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 02.12.2015 tarih, 2015/5438 E. ve 2015/12846 K. sayılı kararında; “… kelimesinin küçük taneler halinde tek tek veya birkaç tanesi bir kutu içinde satılan çikolata ürünleri için vasıf bildirici olduğu, ambalaj üzerindeki büyük ölçekte kullanılan ürün görselinin ve farklı şekilde yazılmış bulunan markanın, renklerdeki benzerliğe rağmen davalı ambalajını davacı markasından ayırdığı, davacı markasında yer alan kırmızı rengin güçlü bir ayırt ediciliğinin olmadığı, davalı ambalaj kullanımının davacının 96/019974 tescil numaralı markasından kaynaklanan marka hakkını ihlal etmediği ve bu suretle haksız rekabet oluşturmadığı” belirtilmektedir. Yukarıda incelendiği üzere; davacının markası ile davalının ürün ambalajında kullanılan kelime ve markaların farklılıkların fazla sayıda olduğu, ambalajların üzerindeki öğelerin renkleri -özellikle davacı markasındaki parlak sarı renk kullanımı-, kelime ve şekil unsurlarının bütünsel yerleşimi ve genel kompozisyonu bakımından ise iltibasa yol açacak her hangi bir benzerlik bulunmadığı, ambalaj kompozisyonu açısından da farklı bir sonuca ulaşılamayacağı kanaatine varılmıştır. Açıklanan sebeplerle davalı kullanımının, davacının markası ile iltibas yaratmadığı, bu sebeple de davalı eylemlerinin, 556 sayılı KHK’nın 9/1 (b) ve 61 (a) maddeleri uyarınca davacının markasından doğan haklarına tecavüz teşkil etmediği kanaatine ulaşılmıştır.6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda “haksız rekabet”in açık tanımı bulunmamakta, 54/2. maddede “Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.” denilmekte ve 55. maddede tahdidi olmamak üzere, “hangi hallerin haksız rekabet teşkil ettiği” belirtilmektedir. Buna göre 55/1-a-(4) bendi; “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” şeklindeki ifadesi ile başkasının markasını kullanmayı haksız rekabet olarak değerlendirmektedir.Yukarıda da incelendiği üzere davacı tescilli markasını eylemli olarak kullanmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere iltibas bulunmamaktadır. Bu sebeple de davalı kullanımı, TTK’nın 55/1-a-(4) bendindeki “karıştırılmaya yol açan önlemler almak” şeklinde tanımlanan eyleme uymamakta ve haksız rekabet teşkil etmemektedir.Herkesin kullanımına açık ibareler ve şekiller dışında ... ve ... ibareleri de yeterli ayırt edicilik sağlamaktadır. Esasen Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 13.03.2012 gün ve E.2010/4160, K.2012/37235 sayılı kararı da aynı istikamettedir.Açıklanan sebeplerle İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Diğer yandan davacı, kararın hüküm kısmında “tecavüzün tespiti yönünden 2.860 TL” ve “haksız rekabetin tespiti yönünden 2.860 TL” olmak üzere toplamda davalı taraf lehinde 5.720 TL vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu iddia etmiştir. Ancak markaya tecavüzün tespiti ile haksız rekabetin tespiti ayrı ayrı davaların konusunu oluşturabilecek talepler olup, somut davada ileri sürülen talepler bakımından objektif dava yığılmasının söz konusu olduğu, objektif dava yığılmasının söz konusu olduğu durumlarda her dava bağımsızlığını koruduğundan Mahkemece talepler bakımından ayrı ayrı vekâlet ücretine hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.Dosyadaki belgelere, duruşma sürecini yansıtan tutanaklar ve gerekçe içeriğine göre, ilk derece mahkemesi kararında davanın esasıyla ilgili tarafların gösterdiği hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşıldığından davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK'nın 353/1-b/1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1- Usûl ve yasaya uygun İstanbul Anadolu 1. Fikrî Ve Sınaî Haklar Mahkemesi'nin 19/10/2017 tarih ve 2016/112 E. 2017/147 K. sayılı kararına karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf talebinin 6100 Sayılı HMK'nın 353/1-b/1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 2- Davacıdan alınması gerekli 59,30 TL maktu istinaf karar ve ilam harcından davacı tarafından yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye kalan 27,90 TL harcın davacıdan tahsiliyle Hazineye GELİR KAYDINA, 3- Davacı tarafça istinaf aşamasında yapılan yargılama giderlerinin üzerinde BIRAKILMASINA,4- İncelemenin duruşmasız olarak yapılması sebebiyle taraflar yararına vekalet ücreti takdirine YER OLMADIĞINA,5- Davacı tarafça yatırılan gider avansından harcanmayan kısmın karar kesinleştiğinde İADESİNE,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20/07/2017 tarih ve 7035 Sayılı Kanunun 31. maddesiyle değişik 6100 Sayılı HMK'nın 361/1. maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde Yargıtay'a temyiz başvurusunda bulunma yolu açık olmak üzere, oy birliğiyle karar verildi. 10/06/2021
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.
