8. Hukuk Dairesi 2011/1781 E. , 2011/2365 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil
... ile Hazine aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Kütahya Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 10.11.2009 gün ve 3661/2188 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı, miras yolu ile intikal, eklemeli kazanmayı sağlayan zilyetliğe dayanarak davalı Hazine adına tespit ve tescil edilen 101 ada 311 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kazanma koşullarının davacı yararına oluştuğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı dava dilekçesinde, taşınmazın dedesinden babasına, babasından kendisine kaldığını, yaklaşık bir asırdan beri eklemeli olarak tasarruflarında bulunduğunu ileri sürerek, adına iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Yapılan keşifte dinlenen mahalli bilirkişi ve tanıklar dava konusu taşınmazın davacıdan önce babasına ait olduğunu ve babasından sonra davacı tarafından kullanıldığını bildirmişlerdir. Dosya içinde bulunan davacının babası ..."e ait vukuatlı nüfus örneğine göre miras bırakan 08.12.1947 tarihinde ölmüş olup davacıdan başka mirasçıları da bulunmaktadır. Davacı taşınmazın taksim sonucu kendisine kaldığını ileri sürmediği gibi mahalli bilirkişi ve tanıklarda tüm mirasçıların katılımı sureti ile yapılmış bir paylaşımdan söz etmemişlerdir.
Taşınmaz murisinden intikal ettiğine göre, TMK.nun 640/2 ve 702/2 maddelerine göre, mirasçılar terekeye elbirliği ile sahip olurlar ve bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler. Tasarruf işlemleri için ortakların oybirliği ile karar vermeleri gerekir. Davacının tek başına taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemesi mümkün değildir. Böyle bir dava 11.10.1982 gün ve 3/2 sayılı YİBK"na göre dava dışı paydaşların sonradan muvafakatlarının alınması ya da miras şirketine mümessil tayini suretiyle taraf teşkili sağlanıp yürütülemez.
İştirak halindeki mülkiyette paydaşlar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu kuralı ve davanın açılmasındaki ittifak şartı dava şartı niteliğindedir. Elbirliği ile açılmayan davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekirken uyuşmazlığın esası hakkında inceleme yapılarak davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve
kanuna aykırı bulunan hükmün HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 21.04.2011 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı, dava dilekçesinde dava konusu taşınmazın “dedesinden babasına, babasından da kendisine kaldığını, kazanmaya yeterli eklemeli zilyetliğinin bulunduğunu ileri sürerek tapu kaydının iptaliyle kendi adına (tamamının) tesciline” karar verilmesini istemiş, keşif yerinde dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar, taşınmazın atalarından davacıya kaldığını doğrulamakla birlikte intikal şekli hakkında bir açıklama yapmadıkları gibi, bu husus mahkeme hakimi tarafından da sorulup belirlenmemiştir.
HUMK.nun 76.maddesi hükmüne göre, davanın esası olan maddi olayların ileri sürülmesi taraflara, bunların nitelendirilmesi ve uygulanacak kanun maddesini belirlemek hakime aittir. Hakim, tarafların yargılama oturumlarında ve dilekçesinde kullandıkları nitelendirme ile bağlı değildir. Mahkemece, dilekçenin içeriğine göre davacının isteğini ve amacını belirleyip uyuşmazlığı ona göre çözüme kavuşturulması gerekir. İddianın ileri sürülüş şekline göre; davacı dava konusu taşınmazın tereke malı olmaktan çıktığını, mülkiyetinin kendisine geçtiğini ileri sürerek tamamının adına tescili isteğinde bulunmuştur. Davacının bu açıklamasına göre, davanın tereke adına açılmadığı açıktır.
Davacı taraf, taşınmazın tamamının kendi adına tescilini istediğine göre; uyuşmazlık konusu taşınmazın, babasından davacıya devir şekli (taksim, bağış, satış v.s.) üzerinde durulması dava şartı bakımından önemlidir. Dava şartı, kamu düzeni ile ilgili olduğundan davacı tarafça ileri sürülmese dahi taşınmazın davacıya geçiş şekli mahkemece kendiliğinden araştırılıp belirlenmelidir. Kaldı ki; HUMK.nun 75/2. maddesine göre, hakim müphem ve mütenakız gördüğü iddia veya sebepler hakkında açıklama isteyebilir. Aynı kanunun 213/1 ve 230 maddelerine göre de, davanın her aşamasında tahkikat hakimi iki tarafı veya vekillerini çağırarak davanın maddi olguları hakkında beyanlarını dinleyebilir.Davanın doğru biçimde sonuçlandırılması için davanın ne olduğunun anlaşılması gerekir. Davanın niteliği anlaşılamadan hangi kanuni düzenlemeye göre sonuçlandırılacağı noktasına ulaşılamaz.
Mahkemece; anılan usul hükümleri uyarınca tereke adına dava açmayan ve taşınmazın tamamının dedesinden babasına, babasından da kendisine kaldığını iddia eden davacıdan bu devir hakkında açıklama istemesi, taksim, bağış, satış vs. gibi nedenlerden birine dayanması durumunda, bu hususun kanıtlaması için davacıya süre ve imkan verilmesi, bundan sonra iddianın ileri sürülüş şekline, toplanan delillere ve mirasçılık belgesine göre öncelikle dava şartı üzerinde durulması, çekişme konusu taşınmazın halen elbirliği mülkiyetinde olduğunun anlaşılması durumunda, davacı tereke adına dava açmadığından davanın, dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi, aksi durumda ise, dosya içeriğine, toplanan delillere göre uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yerel mahkemece, belirsiz olan bu durum açıklığa kavuşturulmadan taşınmazın el birliği mülkiyeti hükmüne tabi olduğu varsayımından hareketle davanın, dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi yönündeki sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmamaktayım. 21.04.2011